Acılıyken insan her şeyi en olur olmadık haliyle de düşünebilir, gayet normal bir süreç, isyan da eder, kıyas da eder, pazarlık da eder kendi kendine, kendine odaklanır kalır kimseyi de görmez, haksızlık olduğunu düşünür, her mutluluk da batar, olabilir; ancak bu düşünceler çoğalıp sizi temelli istila edecek hale gelirse yardım almayı ihmal etmeyin.
"Neden bu benim başıma geldi?" sorgusunu 2 sene boyunca yoğun yaptığım, sağlıkla sınandığım bir yerden geçtim ve bunun tedavisi yok, bununla yaşamayı öğrenmekten başka çare de... Sonra kabullenme başlıyor.
"Herkes acı çeksin, gebersin" gibi bir düşüncem olmadı ama nefrete kaydım benzer bir şekilde, açık açık söyleyeyim. "Neden o değil de ben, neden şu değil de ben?" aralığını kah kıskanarak, kah küçümseyerek yaşadığım da oldu. Kabullenip yatışana kadar yaşanacak bunlar... Şimdi en büyük dert sizin, çünkü sizin başınızda.
Daha geçende, bir şeye takıldı aklım; "Böyle olmasaydım belki de şöyle şöyle olurdu, ya resmen hayatım sekteye uğramış gibi" filan dediğim bir şey oldu, yani bir şey gördüm de işte eski halimi anımsadım yine bi içim cız etti gibi oldu. Sonra kafamı dağıtmak için youtubea vurdum kendimi, "İnanılmaz bedenler" serisini açtım sıradan gitmeye başladım. İçim şişti izlerken. "Böyle yaşanır mı, ölmek için dua edenler var aman Allah'ım" dediğim bir ruh haline girdim, üzüldüm, kendimi tekrar küçümsedim, "Ne hayatlar var, ölümü isteten ne hayatlar, sus otur" dedim içime.
Sonra "İnternetin karanlık yüzü" konulu belgesellere, araştırılara girdim... 7sinde, 8inde kaçırılıp, kolu bacağı ampüte edilip seks oyuncağı olarak satılan canlı çocukların hikayeleri ve daha neler...
Ölümü kimse, sevdiğine yakıştıramaz, zor da, her sağlık sorunu da kendine zor... Anlıyorum. Böylesi durumda, beterine baktığında kendinden utanıyor insan. Bir kayıp, 30 senedir... "Mezar yeri belli olsaydı ah" diyen insanlar var. Sizin ise vedalaşacak zamanınız var...
Çöplüğün içinde yaşamaya çalışan 80-90 yaşında yanları kurt bağlamış nineler dedeler var bir başına Hindistan'ın bilmem neresinde, "Ölsem artık" diyen. Sizin annenizin yatağı başında evlatları var...
Dün izlediğim bir hayat hikayesi var, yabancı bir adam adı aklımda kalmamış şimdi arattım bulamadım; sadece gribe yakalanmış ve hayatı kaymış. Toksik şok geçirmiş, olacak ya olmuş, normalde insanın derisi üzerinde gezinen, çoğu kişide bulunan alelade bir bakterinin, vücudun içine yerleşeceği an gelmiş, en olmaz denilenin olacağı tutmuş griple birleşince adamın kolu bacağı, dudakları her yerini kangrenden kesmek zorunda kalmışlar kısacık bir zaman diliminde. Adam komadan uyandığında kolları bacakları ve yüzü yok... 4 yaşındaki oğlu, öz evladı korkuyor yanına yaklaşamıyor, babam değil bu adam diye ağlıyor... Ne kadar ağır böyle yaşamak.
Neler var bu dünyada "Bizimki mi imtihan?" dedirten, ölümün bile hayırlısı...