akşam vakti tv kanallrında zıp zıp zıplarkene,
sırtını dalgalara verip bir kaya parçasına oturmuş Edip Akbayram aabiyle karşılaştım...rüzgara mukavemet gösteren kıvırcık saçları ve belli belirsiz bir tebessümle söylüyordu şarkısını:
" hava nasıl oralarda üşüyor musun?...kar yağıyor saçlarıma bilmiyorsun"...
mutlu bi çift çocukken ablamla, odamızda, bu şarkıyı dinleyip "saçına kar yağmış hihohh" diyerek eğlendiğimiz günler geliverdi aklıma, sonra da rahmetli babamın her şartta gülümseyen o hüzünlü yüzü...çığ düştü üstüme.
ağladım...makyajım aktı, gözlerimi yaktı...yine ağladım...
"...kimbilir beni kimlerden, sorup haber alıyorsun...Ne haldeyim biliyor musun?"...dedi Edip aabi...
acaba anam sayesinde ayrı geçirdiğimiz onca yılda bizi kimbilir kimlerden sorup da haber alamamıştı, ne halde gitti, çok ağlamış mıdır acaba...o tutamazdı kendini hemen hüngür şakır ağlardı da...
"omzumda onca yük varken, biri iner biri biner....biri iner biri biner..."
evet omzumdaki yükler iniyor biniyor Edip aabi...ama babamın eksikliğinin yükü inmiyor işte...Dün gece evi su bastırıyodum ağlamaktan..."en güzel ağlama kamuflajı" olan duş kurtardı beni...sonra ne yaptım, sildim gözlerimi, gittim sevdiceğime sarıldım günnük..."hadi Didem" dedim..."daha fazla ağlatma babanı"....