Ben olsam kırk bin kere kvye demiştim, ağlayan ağlasın şikayet eden etsin, dövünen dövünsün:
"Seni buraya, bana yardım et, oğlunla vaktini geçir, torun beklerken hayrın olsun tatlı tatlı oturalım diye çağırdım; bana burun kıvır surat as, elalemi yerli yersiz evime doldur diye değil. Ben kendime zor katlanıyorum halim yok, bir de senin nazını niyazını çekemem. Ha iki lafa alınıp suratın sirke satacak, kendi borun ötecek diye tepeme çıkacaksan, kapı orada. Parasıyla bakıcı tuttururum en azından kafam rahat olur stres olmam. Otur önüne bir düşün; yeter artık başımın üstünde yeriniz var dedik diye başıma sçmanız gerekmiyor. Bunun şikayetini de oğluna mı yaparsın, bana dayak mı attırmaya çabalarsın şu halimle orası da senin vicdanına kalmış. Bir gram analığın varsa o suratını ya düzgün tutmayı beni de oğlunun hatırına eğlemeyi bil ya da git. Ben sizi kocam hatırına yeterince eğledim, artık yerim kalmadı bilesin!"
Tersim böyle, kusura bakan baksın, ayıplayan ayıplasın.
Vaktinde loğusalığımda iki anam (Kv ile kendi annem) bir oldular dengesiz dengesiz, ikisini de kovdum.
Ha ama bal şekeriz şimdi yine, herkes haddini bildi, ben de dahil. O an o gerekiyordu.