Şukufe Tozalan'ı kim eve kapattı?

Ahshjs artık Murtaza'nın özürlerine boyun mu eğdirirsin yuvayı mı yıkarsın bilmem sende ahshjs.

Murtaza'yı Şukufe'nin ayaklarına bi kapandırayım, sürüm sürüm süründüreyim de sonra bakarız ona; çok eğlenceli olacak.
 
Murtaza'nın başından aşağı kaynar sular dökülmüş, Şukufe'nin ağzından duymaya alışkın olmadığı ve evlilikleri içinde onca zahmetli, zor tecrübelere karşın ilk kez telaffuz edilen bu "Boşanma" kelimesi karşısında nutku tutulmuştu. Gözlerine hücum eden damlaları Şukufe'ye göstermemeye çalışıyor; kelimenin ağırlığını idrakta zorluk çekiyor, sanki büyük, dikenli bir lokmayı boğazından içeri itmeye çalışır gibi boş yutkunuyordu. Biricik aşkipellası Şuku'sunun ciddiyetini sorgulama ihtiyacı hissetti:

-Şukubalım, ne diyorsun? Pekmezin aktı ya, ondan oldu, ah, ah o gazoz şişesinin kolisini taşıyan forkliftin lastiğini imal eden...

-Murtaza, Allah belanı vermesin, o ne biçim küfür ya? Terbiyemin sol tarafına inme indi, tutmuyor şu an terbiyemin bir kısmı, beni de manyak etme, bu mu yani buna tepkin? Ayıp ya. Boşanmak istiyorum işte, bunun kafamı yaran gazoz şişesiyle bir alakası yok, seninle ve benimle alakası var.

-Yok, hayır, sen iyi değilsin. Olmaz, olamaz.

İlk kez karısı Şukupelitellasını kaybetme korkusuyla yüzleşen Murtaza, O'nu bu kadar sevmiş olabileceğini kendi de tahmin etmemişti nitekim, hep cepteydi Şukufe, temizliğinde, evinin düzeninde, çocuğunda, kocasında... Çocukları Azmancan dünyaya geldikten sonra zaten Murtaza iyice rahatlamıştı bu konuda, Şukufe, evliliklerine, Azmancan ile ayağından zincirliydi artık nasıl olsa. Bunun rahatlaması ile içindeki öküzü ortalığa salmakta beis görmeyen Murtaza, bir yandan kendi gibi gözü dışarıda olmayan, karısına hiç el kaldırmamış birine haksızlık yapıldığını düşünüyordu. İçi ters yüz olan Murtaza, düşünceli-dalgın halini sürdürürken, Şukufe söze devam etti:

-Kendime bi yorgunluk kahvesi yapacağım, istersen sana da yapayım. Gel, oturalım ve kahvelerimizi içerken, iki medeni insan gibi, olması gereken gibi şu konuyu konuşalım. Böyle "Olmaz-olamaz" demelerle bir yere varamayız Murtaza.

Ve fakat Murtaza, bu ufacık zaman zarfında kendisini için için doldurmayı başarmış; Şukufe'yi suçlayabileceği doneleri zihninde taramış ve klasik yurdum muhabbetine, öfkeyle bağlamıştı:

-Ne yaptım be sana Şukufe? Ha? Gittim karıya kıza mı baktım? Sana bir kere el mi kaldırdım? Ne yaptım ben? Yazıklar olsun. Nankörsün Şukufe, nankör!

Evlilikteki eş olma misyonunu bunlardan ibaret zannetmekte ve aşktan, güzel sözlerden, incelikten, makul beklentilerden ve evliliği ayakta tutabilecek, eşler arası pek çok duygusal besleyiciden bihaber olan Murtaza'ya, bunlardan bahsetse, anlayabilecek miydi? Şukufe, bu konuşmaları daha önce çoktan geçmişti, Murtaza ile evlilikleri boyunca, beklentilerini, aşık olduğu adamı artık tanıyamadığını içeren pek çok konuşma yapmıştı nitekim. Boşanma kelimesini ilk kez kullanıyor olabilirdi Şukufe, ancak Murtaza'ya bunu dolaylı yoldan kaç kere söylemiş, ima etmiş, sinyallerini vermişti, sayamamıştı. Bu noktaya bir günde gelinmiyordu elbette.

-Murtaza... Bak, bu bir günde aldığım bir karar değil, ben bunu son iki senedir düşünüyor, içimde bir karara varmaya çalışıyordum. Sana, bir evliliğin ayakta durabilmesi için, nelere ihtiyacı olduğunu tek tek yeniden anlatıp, bu işin -Sana el kaldırmadım, daha ne istiyorsun- tarzı bir tutumla yürümeyeceğini, benim bununla teselli bulacak türden bir kadın olmadığımı izah edebilirim ama cidden yorgunum. Anlamayacağını bile bile, bu topa girmek istemiyorum. Yineliyorum, gel, iki medeni insan gibi konuşalım; bundan sonrası için ne yapılabilir, yollarımızı çizmeye başlayalım.

Iq seviyesi eksilerdeymiş gibi davranmayı, evlendikten sonra bir hayat tarzı, bir felsefe haline getiren Murtaza'nın, atlayışı paraşütle yapan jetonları, bir bir düşmeye başladı. E haliyle, insan aptal gibi davranmaya kendini alıştırıp, beynini bir kutuya kaldırıp koyunca; tekrar alıp kullanmaya çalışmak ilk etapta zorlayıcı olabiliyordu. İnkar ve öfke kısmını ışık hızında geçen Murtaza, diz çöküp yalvararak, pazarlık kısmına erişmişti şimdi:

-Şukum.... Aşkitoponçiğim, mkunu yiyim... Ühüü... Bunu bize yapma...

-Allah'ın cezası; sana saygımı da tamamen bitirme yaaa! Ay, çekil, Murtazaa bırak ayağımı, kırım kongo kenesi gibi yapıştı ay, bırak. Off.. Niye bunu normal, aklı başında insanlar gibi halledemiyoruz ya? Niye zorlaştırıyorsun? Ya bırak ayağımı! Kaç yaşında adamsın ya!

Şukufe'nin günlerdir yıkamaya fırsat bulamadığı ayaklarının kokusunu içine çeke çeke ağlamaya ve yalvarmaya devam ediyordu Murtaza:

-Şukufee, beni kokuna hasret bırakma, sniff. Bu ne biçim bir koku be ayy? Neyse, üüü, ne istiyorsun, nasıl biri olmamı istiyorsun söyle; bize bir şans daha ver, biz birbirimize aşıktık, bu aşkın hatırı, Azmancan için... Üü... Sniff...

-Burnunu mu sildin sen ayağıma? Murtaza bırak ayağımı, bırak.

-Olmaz, benim yerim bu ayakların altı; seni çok seviyorum... Bu evliliği bitirmen için beni çiğnemen lazım, çiğne beni, çiğne. Oov güzel fanteziymiş Şuku bunu deneyelim... Üüü... Şukupellam nolaaarr?!

-Murtaza, bu halin bile başlı başına bir boşanma sebebi olabilir, şu haline bak, kendine gel ya?!

Ayağını Murtaza'nın mengene gibi elleri ve kollarından kurtarmaya çalışan Şukufe, kocasına ilk kez acıdığını hissetti. Bu histen aşırı rahatsız oldu nitekim Murtaza'nın bu kadar abartıp, kendini dramlara salacağını hiç ama hiç tahmin etmemişti, kocasını resmen tanıyamıyordu.

Murtaza, çölde geçirdiği üç susuz günün ardından bir çeşme bulmuşçasına tuttuğu ayakları bırakmış, boynunu önüne eğmiş, bir sigara yakmış, saçmalıyordu şimdi de:

-Başka biri var, değil mi? Başka biri... Kim o Şukufe? Söyle, sana kızmayacağım gerçekten, kim o aklını çelen pe... ? Kesin slim fit gömlekler giyip kol kaslarını gözüne soka soka, önünden yürüyen biriydi değil mi? Doğruyu söyle Şukufe. Aşkımıza da mı acımadın ha?!! Yazıklar olsun sana, sikspeklere değiştin bizi...

-Allah'ım sana geliyorum.

Deveye seksek oynatmanın, Murtaza'yla düzgün bir boşanma konuşması yapmaktan daha kolay olacağını fark eden Şukufe, Murtaza'yı yakasından düşürmek için, olmayan bir yasak aşk uydurmayı düşündü önce ama hemen vazgeçti, o kadar da değildi. Kararlıydı Şukufe, O'nun boşanma kararına, saygı duymayı, beraber oturup konuşabilecek kadar medeni kalmayı bilmeliydi Murtaza.

Şukufe'yi bırakıp, aynaya göbeğini incelemeye giden Murtaza, eliyle göbeğini sıkarak hala söyleniyordu:

-O kadar da kötü değilim, tamam sikspeklerim, adonislerim olmayabilir ama Şukufe, bu tatlı göbek de yeterince seksi değil mi?
 
Aslında bu sayfanın arkasını çok güzel getirirdim ama
Birşeyleri hafıza çöplüğünden temizlerdim güüyaa caktırmadan

Ama nöron ağı gibi çözüldükçe dolaşıyor

Şükufe'yi bindirdiğim vapurla bi deniz turu ben yapayım iyisi mi,beni anca o paklar
 
Göbek yağlarını parmak arasında sıkıştırıp duran Murtaza, iyiden iyiye şukufe'nin midesini bulandırmaya başlamıştı. Zaten tüy dökme mevsiminin de geldiği bu dönemde, fayans aralarındaki kıvırcık tüyleri yetmezmiş gibi şimdi de göbek mıncıran görüntüsü, libidosunu ağrı dağının eteğine gömme isteği uyandırmıştı. Çişini klozet deliğine isabet ettirme konusunda iki yıl boyunca Murtaza'ya tuvalet eğitimi veren şukufe, bir noktadan sonra "bak bu delik, bu da pipi. Bu pipiden çıkan sıvı bu deliğin içine girecek. Kapağına, klozetin dışına, fayans aralarına değil. Bak gerizekalı tam bu noktaya attıracaksın. Bu zeka seviyesi ile çocuk yaparken nasıl doğru noktaya isabet ettirdin bilmiyorum ama çişimiz tuvaleteee çişimiz tuvaleteee artık kimse yapmayacak klozetin kenarınaaa Murtaza! "şeklinde bir sinir patlaması yaşamış, o günden sonra Murtaza deliğe isabet ettirmeyi başarmıştı.

Kahveleri tepsiye koyup çikolataları kutusuyla birlikte yanına koyan şukufe, sunum sever gelinlerin tüylerini diken diken edecek bu rezil görüntüye aldırmadan, hala ayna karşısında göbeğini mıncıklayan Murtaza'ya seslendi.

-ellerini dezenfekte et de gel buraya.

Neyse ki el yıkama alışkanlığını fallik dönemde edinmişti Murtaza. Bunun için eğitim vermek zorunda kalmamıştı. Dondurmasını kaldırıma düşürmüş çocuk gibi yürüyen Murtaza, ağır adımlarla yaklaşıp oturmaktan göçük oluşturduğu kanepedeki meşhur yerine oturdu.

-bak Murtaza. Sana sebepleri, neden bu kararı aldığımı, hatalarını ya da hatalarımı anlatamayacağım. Zira buna mecalim yok. Anlatsam da "bu mu yani sebep" savunman ile içimdeki katili açığa çıkaracaksın. Kan dökmeye gerek yok. İnsan gibi boşanalım, herkes yaşasın.

-Şukufe ben seni seviyorum, seni kaybetmek istemiyorum. Ne yaptım söyle düzelteyim.

-sorun da bu ya Murtaza. Sen ne yapıp ne yapmadığını bile bilmiyorsun. Bu evlilik için bir kez bile zihnini yordun mu? Şukufe ne istiyor ben ne istiyorum, gerçekten mutlu muyuz diye hiç düşündün mü? Aman evde çorba kaynasın yeter düşüncesinden bir an olsun sıyrıldın mı? Baksana bana Murtaza. Bak bak çekinme. Kimim ben Murtaza? Akşama kadar canavar gibi bir çocukla uğraşıp, ıq puanı 40 dolaylarında dolaşan ailenin bitmek bilmeyen talep ve sorunlarına sabreden, işemeyi bile uzun süren çabalarla öğrenen sana tahammül eden, elinde cifle lavabo parlatan kadın mıyım? Sen neden benim ruhumu aç bıraktın Murtaza? Çorba kaynadı kaynamasına da çorbaya değil de çorbayı yapana niye dönüp bakmadın?

-Ne istedin de yapmadım şuku.

-off Murtaza off. Konuşmayalım tamam. Gerçekten bak gerek yok buna.

-anladım ben tamam. Sen bu yıl tatile gidemedik diye böyle oldun. Tamam şukum Gideriz. Maddi sıkışıklık oldu ondan gidemedik.

-Murtaza...

-anneme kızdın sen. Ben konuşurum tamam onunla. Bir daha Üzemez benim karımı.

-Murtaza...

-azmancan mı bunalttı seni? E kreşe de gidiyor spora yollasak belki enerjisini atar.

-Murtaza, bizim arka sokakta bir spor merkezi var ya.

-evet var oraya mı yollayalım?

-hani içinde de böyle büyük dambıllar var.

-eee dambıl olmaz ki el kadar çocuğa.

-o dambıllar sana girsin Murtaza!

...
 
İstemdışı kaba etini yoklayan Murtaza, bir kadının içinde bu kadar fazla karakter barındırabildiğine yeniden hayret ediyordu. Kaldırımda yürüyen güvercinleri, geçerken ürkütüp uçurduğu için güvercinlerden özür dileyecek kadar naif, türlü nesneleri insan vücudu ile buluşturmayı dileyecek kadar kabaydı. Üç harfli marketten sık sık sosis, salam ve et alır mahallenin hayvanlarına dağıta dağıta eve gelirdi.

-Murtaza bu hayvanlar üşüyor ne yapsak ki.

Diye dert edinir, çözüm bulamadıkça içine içine dertlenirdi. Bazen de içinden bir canavar çıkar, zerre kadar merhamet ve insanlık duygusunun olmadığını düşündürürdü. Asla dokunulmaması gereken belli noktaları vardı şukufe'nin. Murtaza bunları bilir, bazen kavga anında sırf canını yakmak için dillendirirdi. İşte o anlarda şukufe insandan canavara evrilir, korkutucu bir hal alırdı. Evliliğinin ilk aylarında, şiddetli bir kavga anında Şukufe'nin kimse ile paylaşmayıp, kocasına açtığı bir mevzuyu dile getirmişti Murtaza. Elbette bunu yapmak istemezdi, ancak Şukufe'nin bazı zamanlarda öyle sert, öyle ulaşılmaz, öyle alaycı bir hali ortaya çıkıyordu ki, belki canı çok yanarsa bir nebze ulaşılabilir olur diye düşünmüştü Murtaza.

Keşke düşünmeseydi. Ağzından çıktığı anda pişman olan Murtaza, şukufe'nim gözlerindeki karanlığı gördü. Bomboş, hissiz ve acımasızdı bakışları. Sakince mutfağa gitti. Bir müddet sesi çıkmayınca merak etti Murtaza. Tam yanına gidecekti ki şukufe elinde bıçakla geri geldi. Murtaza şaşkınlık ve korku ile karısına bakıyordu. Şukufe ise insanı ürkütecek ölçüde sakin görünüyordu. Murtaza'nın yanına yaklaşıp bıçağı kalbine dayadı.

-bir daha sakın beni hassas noktamdan vurma Murtaza. Bir dahaki sefere bu bıçağı kullanırım. Bir de bundan böyle sana açıldığım her ana lanet edip, sokaktaki herhangi bir adamla aynı kefeye koyacağım seni.

Öyle de yaptı. O günden sonra öyle yüksek bir duvar ördü ki şukufe, asla ulaşamadı ona Murtaza. Burada yanındaydı ama sanki hiç onunla değildi. Ona dokunuyor, konuşuyor, nefesini boynunda hissediyordu ama asla ulaşamıyordu.

Biraz cesaretini toplayabilse sebep o gün söylediklerim miydi diye sorardı ancak korkuyordu. O gün hakkında bir daha hiç konuşmadı şukufe. Ne konusunu açtı, ne trip yaptı ne de uzattı. Ördüğü koca duvarın altına ruhunu da gömdü sanki.

-şukufe biliyorum. Seni çok ihmal ettim. Sen sessiz çığlık atarsın bilirim. Söylenmez, şikayet etmezsin. Ben duymayı bilmeliydim. Aslında farkındaydım da, aptallık işte hiç benden gitmezsin sandım. Ne olur bak, bir şans ver telafi edeyim. Hem azmancanı düşün, lütfen.

Şukufe, Murtaza yı dinlemiyordu. Söyleyeceği kelamlar belliydi. O bambaşka bir yerdeydi. Evet verdiği en doğru karar olacaktı belki ama bıyıklarını almayı bile unutmuşken, nasıl sorumluluğu tek başına alacaktı? Gücü yoktu ki buna. Önce gücünü toplamalı, oğluna tek başına yetebilir hale gelmeli, sonra hayatındaki fazlalıkları tek tek elemeliydi. Aynadaki görüntüsünden korkarken, nasıl çıkacaktı tek başına bu yola. Ah ne olurdu azmancan daha normal, daha sakin bir çocuk olsaydı. O zaman her şey daha kolay olurdu. Belki de olmazdı. Belki her şey yolunda olsaydı bile Şukufe insan harcama konusundaki beceriksizliği yüzünden kapıyı kapatıp gidemezdi.

-he şukufe?

-bir müddet beni kendi halime bırak olur mu? Saçma salak çiçekler alıp notlar yazmaya kalkışma. Falanca yerde yemek ayarladım gidelim deme. Ve sakın ama sakın bu sorunu seks yaparak çözmeye çalışma. Sadece beni kendi halime bırak...

-tamam şukufe. Nasıl istersen öyle olsun.

...
 
Hakikaten ruh ikizliği var bizde galiba. :)

İçim karardı accuk.
Buradan nasıl goy goy çıkaracak şimdi bu kadın, düşünmedin mi zalım?
Hmm...

İkizim benim de karardı yazarken. Goygoy gelemedi içimden ne yapayım. Eltim sağolsun bi tarafınıkırdı bugün sandalyeden düşerek. Tüm gün hastanede geçince, doktor o çıkan kemiği yanıbaşımda yerine çatırt diye koyunca bir de ameliyat kararı verilince kendime gelemedim.

Hayır bir de elticim çocuğuna diyor ki sen çık dışarı idrak kaldırır sen düşer bayılırsın. Vay arkadaş neymiş bu idrak bir çatırdayan kemiğin yerine sokulmasına tanıklık etmemiştim o da oldu. Bir de göğsüme yasladım elticimi, acısına ortak oldum ajsjsj. Aman kötüydü be Üzüldüm kadına. Lanet olsun içimdeki insan sevgisine ahsjsjs.
 
Bazen çınar olunca gölgende koyunlar yatışır.Ben de bıktım çınar olmaktan bee.
Koyverdim saldım herkesi,sen de çek ipini rahvan gitsin.
Eltinin hali istisna tabi.
 

Geçmiş olsun, biz de burada kemik kıkırdak peşinde koşuyorduk cumartesiyi pazara bağlayan gecenin körü.
 
Geçmiş olsun, biz de burada kemik kıkırdak peşinde koşuyorduk cumartesiyi pazara bağlayan gecenin körü.
O maygat
Siz var tam ikiz olmak
Ben geçmiş olsun demek
İmza:
Koca Bufalonun eşi Kırlarda açan çiçek
 
O maygat
Siz var tam ikiz olmak
Ben geçmiş olsun demek
İmza:
Koca Bufalonun eşi Kırlarda açan çiçek

Teşekkür ederim kuzum sağ ol. Kırık yok şükür, kıkırdak doku çatlağı/zedelenmesi denildi (Burun); bugün tekrar gittik doktora. Acildeki teşhisten emin olmak ve daha detaylı bakılması için pıhtı mıhtı vs... Sorun yokmuş, zaten çocuklarda ağır bir tablo olmadığı sürece müdahale etmiyorlarmış bu tarz zedelenme-çatlaklara; toparlar merak etmeyin dediler. De işte, benim içim sallandı, uğundum kan gölü olunca ortalık, bi de çocuğun olunca zaten söz konusu ömründen ömür gidiveriyor dakikalar içinde. Hala tam atamadım üzerimden; buralara-okumalara vb. vurdum kendimi öyle.
Ama iyiyiz yani şu an, kaza olacağı varmış işte.
 
Ah ah bilirim.
Kızım abisiyle gittiği yandaki parktan yüzü gözü kan dönmüştü.
Evde kimse yok,hastane vs çok uzaktı.
Kaç altı açılmış,yarası azdı ama.
İlkyardım bana düştü,gel bana sor nasıl yaptım,için nasıl eridi
 

Geçmiş olsun size de; işte klasik düşe-kalka büyüyecekler deniyor ya; yine de annelerin yüreği ağzına geliyor işte.
Ben de gece, başka türlü olduğu belli olan çığlık/ağlama sesine odaya koşarken daha geçtim ayrı bi aleme. Her yer kan, fışkırır gibi oluk oluk.. Neyse kötü oluyorum, vallahi zor çocuk büyütmek, her şartta için giderken zerre kendini bozmamak zorunda olmak... Allah'ım korusun hepsini.
 
Ayy burun da çok kanıyor ya,nasıl düştü öyle kuzum
Valla benimkler büyüdü,büyüdü diyemiyor insan,yürek aynı yürek.
Bu akşam oglum ödevlerinde takılmış,öyle üzgün görünce bile dayanamadım,üzülme kuzum,sen yaparsın dağıldın biraz,toparlan yat dedim.
Onlar iyiyse biz iyiyiz işte,valla annelik cahil cesareti.
 

Yatağın korkuluğundan aşıp, burun üstü düşmeyi başarmış; nasıl oldu bilmiyorum artık.
Öyle, onlar iyiyse biz iyiyiz, yüzünü az asık, mahzun görsen, için burkulur, annelik=bir çeşit delilikmiş hakikaten. :)
 
Çok geçmiş olsun şimdi nasıl oldu?
 
Çok geçmiş olsun.
Hakikaten annelik çok tuhaf bir duygu. Kendi başına gelse bu kadar kötü olmazsın ama söz konusu evlat olunca akan sular duruyor. İnşallah çabucak iyileşir kuzucuk.
 
Geçmiş olsun, biz de burada kemik kıkırdak peşinde koşuyorduk cumartesiyi pazara bağlayan gecenin körü.

Oy okudum şimdi çok geçmiş olsun kuzuya. Evladı o halde görmek çok zor biliyorum. Benim sıpa da geçen yıl kaşını yardı. Her durumda soğukkanlı kalabilen ben, kekelemeye başladım. Evlatla imtihan olmayalım valla çok zor.

Şimdi de hasta gece boyu kustu yine. Eşim diyor ki bak kusmuk temizleme konusunda ihtisas yaptın artık birkaç saniye içinde temizlik yapabiliyorsun. 4 yıl dile kolay. Her burun akıntısında yatak yorgan temizliyorum.

Şimdi iyi mi peki kuzucuk? Kanama falan var mı?
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…