- 3 Mart 2016
- 18.150
- 76.572
- 598
- Konu Sahibi Idrakyollariiltihabi
-
- #81
İçimizi burmaya kararlısın galibaIdrakyollariiltihabi :)
Bu arada Menkıybe: Kayın valide , Semiramis: Şukufe'nin anne
Ne yapayım yahu ruh halime göre şekilleniyor yazı :) dün fenaydım böyle bir şey çıktı. Sen şimdi onu acıdan arındır ben de devam ettireyim :)) düzelteyim banlıyken koyuldu ya isimler özümseyemedim :))
Hayırdır?
Bu ara herkeste bi sıkıntı, bi haller var benim çevrede de ilginçtir ki. (Hastaneye de gideceğim daha)
Ben onun acılarını da emcüklerim merak etme, fırsat bulunca (1 saate kadar muhtemelen) yazarım. Sen de düşürmemeye çalış kuzum modunu, her ne ise. Gerçi yazmak rahatlatıyordur. :)
Aynen öyle herkeste bir kasvet, bir sıkıntı. Klasik sorunlar işte. Aile, eş ve çocuk. Sıkıştık kaldık zaten buralarda :) bugünü kendime ayıracağım ama. Oğlan ishaldi biraz okula göndersem mi göndermesem mi diye epey tereddüt ettim göndermiyordum iki gündür. En sonunda yanımda kalırsa bol çemkirmeli bir gün olacağını öngörüp yolladım. Hiçbir iş yapmadan malak gibi yatmayı düşünüyorum ama ben muhtemelen durmayıp en azından cilt bakımı yapayım, dur en azından örgü öreyim, vallahi daraldım şu banyoyu temizleyeyim diyeceğim biliyorum. Totom yer görünce depresif oluyorum :)
Ne dedi doktor? Çok geçmiş olsunGeçmiş olsun, okul da iyi gelir kuzuya, arkadaşlarıyla beraber yer, içer, oynar; insanın evde oturdukça bitkin halleri artıyor.
Ayır kendine gününü, al Şukufe'yi bambaşka yerlere götür bir yandan. :) Ben de ciğer gitmeden, hastaneye gitmeliyim; öğleden sonraya sürüklene sürüklene hastane yolları var bana da. Bakalım ne diyecek doktor. :)
Ne dedi doktor? Çok geçmiş olsun
Sukufe daldı.Hemşire Asuman'ın odadan çıkışının ardından, yönlerini birbirlerinin yüzlerine çeviren Murtaza ile Şukufe'nin gözlerinde "Çatlak galiba" onaylı bakışları, senkronize haldeydi.
Sıkıntıdan, hastane odasındaki iki kapaklı minik dolabı karıştırmaya kalkan Semiramis Hanım, dolapta bulduğu yedek yastığı elinde sallayarak, sırtına fazladan bir yastık isteyip istemediğini sordu Şukufe'ye. "Hayır" manasında kafasını iki yana bitkince sallayan Şukufe'yi dinlemeyerek de, yanına kadar gelip söylene söylene yastığı sırtına sokuşturmaya başladı:
-İyiyim başım ağrımıyor da diyordun, ama hemşireye ağrıdığını söyledin, duydum. Kızım ben anayım, bana yapma şöyle. Bırak da yardımcı olayım sana.
-Madem illa koyacaksın yastığı sırtıma, niye bana soruyorsun o zaman anne?
-Ya sabır. İyilik de yaramıyor.
Annesinin, sinirle, kendisine çay almak bahanesiyle odadan çıkmasının ardından kocası Murtaza'ya seslendi:
-Murtaza, bi arasana evi, nasılmış Azmancan, yemeğini yemiş, kuzenleriyle oyuna dalmış mı bi sorsana.
Şukufe'nin aklı evdeydi; oğlu Azmancan'ın keyfi nasıldı acaba? Annesinin yokluğunu arıyor olmalıydı kesin.
Annelik böyle de garip bir duyguydu işte; bir gün, hasta yatağında dahi, bir başkasının rahatını, kendi rahatından daha fazla düşünebileceğini söyleseler; muhtemelen onlara totosuyla gülerdi. Bir çeşit çılgınlıktı, hem huzur dolu hem de huzursuzluğun alası bir histi. Acaba annesi de kendisi için böyle hissetmiş miydi gerçekten?
Çocukluğunda, annesinden duymaya alışkın olduğu, onu cezalandırırken ve keyif aldığı hemen hemen her şeyden, sevdiği diğer şeylerle tehit ederek yasaklarken sık sık kullandığı "Anne olunca anlarsın, hak verirsin" cümlesini hatırladı; bunu, her anne, kızına, en az bir kere söylemişti muhtemelen; tabi herkeste bıraktığı etki farklı olmalıydı.
Şukufe anne olunca, aklının neresinde ampul yanıp, birden annesini anlayıp hak vermeye başlayacağını hep merak etmişti, nitekim bunu O da çok istiyordu.
Annesini zihninde aklamak için, çocuk aklı ile kendini yeteri kadar sıkmış, anne olmadan, annesini anlayıp hak vermeyi, daha doğrusu kendini yeteri kadar kandırabilmeyi de bir şekilde öğrenmişti tüm bu zamanlar boyunca elbette. Kendini, her şartta suçlayabilecek bir şeyler bulma alışkanlığı, o zamanlardan mirastı. Zira, hakkı olanla annesinin karşısına dikildiği nadir zamanlarda dahi, samimiyetsizliğini ve baştan savılmakta olduğunu iliklerine kadar hissettiren basit "Kusura bakma" laflarıyla karşılaşmaktan da ayrıca sıkılmıştı.
Azmancan'ı ilk kucağına aldığında, yüreğine dolan "Herkesi affediyorum" hissiyle birlikte derinlerdeki, adını koyamadığı, görmezden gelmeye çalıştığı bir öfke de can bulmuş, hüzün, endişe, sevgi ve hayal kırıklığı ile karışık ağlamaya başlamıştı. Oğlu Azmancan'a bakıyor, baktıkça annesine artık hak veremiyordu çünkü. Hak vermeye vermeye de annesini affetmeyi denedi o gün Şukufe. Anne Şukufe, annesini affetmiş, bağrına basabilmişti ama çocuk Şukufe, artık öfkeliydi. Gözünü gerçeklere açan oğlu Azmancan'ı sinesine yaklaştırarak kulağına doğru fısıldayıp, söz vermişti Şukufe:
-Bir gün ihtiyacın olursa, senden gerçek bir özrü esirgemeyeceğim oğlum. Söz, seni annen karşısında, çaresiz hissettirmeyeceğim.
Telefonun ucunda, annesi Menkıybe Hanımla muhabbette olan Murtaza'nın, "Sorun yok, Azmancan uyumuş" demesinin ardından Şukufe, artık hasta yatağında, biraz daha rahat edebilirdi.
Geçmiş olsun.Bırak onu ya,külliyen zarar.Yazık güzelim pembecik ciğerlerineTeşekkür ederim, pazartesiye kaldı doktor işi.
Öyle bi ciğer kontrolü ve sigarayı bırakma amaçlı danışmaya gidecektim. Baya rahatsız eder oldu şu ara.
Geçmiş olsun.Bırak onu ya,külliyen zarar.Yazık güzelim pembecik ciğerlerine
Aman ihmal etmeTeşekkür ederim, pazartesiye kaldı doktor işi.
Öyle bi ciğer kontrolü ve sigarayı bırakma amaçlı danışmaya gidecektim. Baya rahatsız eder oldu şu ara.
Ya o değil de isim neden Şukufe
-Murtaza ben boşanmak istiyorum.
-ne?!
...
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?