evsizleri toplatın

Carrie

KK Cumhuriyeti Başganı
Kayıtlı Üye
1 Ekim 2009
18.530
1.706
ilk başta bu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum ..biraz uzun olacak ama..


''Cerrah olan (‘Dokdok&#8217:KK66: dedem anlatırmış galiba, ameliyat sırasında ‘ayağını yere doğru basmanın’ önemini. Doktorun ellerini daha iyi kullanabilmek, gücünü daha iyi dengeleyebilmesi için zahir, ‘ağırlık merkezini’ doğru seçmesi çok önemliymiş. Babam, Murat Dedem’in bu örneğini, bize insanın hayatında evinin ve ailesinin önemini anlatmak için kullanır.


Siyasetin en zor günlerinde, İsmet Paşa’nın sırtını nasıl ailesine dayadığını örnek verir mesela. Fransızlar ‘repos du guerrier’ derler, savaşçının gücünü toplayabilmesi için evinin önemini vurgularken.

Dedelerimde gördüm, babamda yaşadım, hayatın ağırlık merkezinin insanın evi / ailesi olması ne demek, bilirim.

Çeyrek asrı geçti evliliğim, her gün (Nasılsın, diye sorduğumda, her seferinde ‘Akşam olsa da yatsak!’ derdi Temel Dayı) ‘Akşam olsa da evime gitsem’ diye beklerim. Dönüş vaktine doğru içim pırpırlanır. Gazetede bir işe, birine canım sıkılsa, ‘Boş ver be Serdar, akşam evine gidince, karını, oğlunu, kızını görünce hepsini unutursun anasını satayım!’ diye güçlendiririm kendimi.

(Ve, akşam ayakları geri geri giden erkeklere – çoktur, gazetede bile bir iki örneğini bilirim akşam olacak da eve gidecek diye, mesaisini uzattıkça uzatan! – acırım, çok acırım...)

Belki biraz da onun için ev kuşuyumdur, halbuki gazetecinin, hele hele köşe yazarının (bu laftan nefret ediyorum ama yerine ne koyacağız?) bol gezmesi, açılışlara, kokteyllere, resepsiyonlara, galalara gitmesi, haber konusu olacak (ünlü!) insanlarla olması gerekir. Mesela Hıncal Abi’nin mucizelerinden biri budur. İstesem de, Allah biliyor ya, işten çıkınca eve gitmemek gözümde büyüyor her seferinde.

UZAKTAYKEN UZAKTA OLMAMAK
YALNIZKEN YALNIZ OLMAMAK...

Ama, tuhaftır, evimden / ailemden uzaktayken de, evimden / ailemden hiiiiç uzak olmam ben... Anlatmaya çalışacağım.

18-19 yaşında tek başıma gittim yurt dışına okumaya. O zaman cep telefonu, cep mesajı, e-posta, çet met nerede, otomatik telefon bağlantısı yok Fransa ile Türkiye arasında. Mektup bir hafta, on günde geliyor, telefon etmek için postaneye gidip, ödemeli yazdırıp bazen bir, bazen iki saat bekliyorsun. Telefon düşmedi mi? Haftaya artık...

Yine de, ne uzak, ne yalnız hissettim kendimi!

Sonra, bu kez evliydim de üstelik, benzer ama çok daha zor şartlarda Kars’a gittim. Bugün de biraz öyledir ama, yirmi küsur yıl önce resmen sürgün yeriydi Doğu. Büromda manyetolu bir telefonum vardı bu kez, ama şehirlerarası görüşmeler otomatik değildi daha. Kars postanesinde de az telefon beklemedim. Kars üstelik (sonradan aşık oldum ama) bir kenara atılmıştı, soğuktu, ıssızdı, iç karartıcıydı...

Yine de, ne uzak, ne yalnız hissettim kendimi!

Bütün bunları size niye anlattım?

Bulamadım, yoksa kullanacaktım o fotoğrafı...

Bir fotoğraf içimi dağladı geçen gün.

Hani İstanbul’daki kar alarmı sırasında, Belediye evsizleri topladı, yıkadı, traş etti, sağlık kontrolünden geçirdi, giydirdi, doyurdu ve, büyük bir spor salonunda, yatak verdi ya, birkaç geceliğine.

Spor salonunda yanyana dizilmiş demir karyolalarda, battaniyeye sarılmış uyuyan evsizler, kimsesizler daha da kötüsü...

Ve içlerinden biri. Kırmızılı battaniyesine tortop sarılmış, uyuyor...

Ama karyolanın üstünde değil, ALTINDA!

Kimbilir kaç senedir sokaklarda uyuyor, kimbilir kaç senedir bir şiltenin yumuşaklığını unutmuş, bir saçak altına kıvrılmaya alışmış. (Alışır mı acaba insan?)

Yumuşak bir şilteye, yaylı bir karyolaya rağmen, alışkanlıkla yatağın altına sığınmış...

Ürkek bir sokak köpeği gibi...

İnsanlıktan çıkardığımız o insan, o benim kardeşim, tek farkımız... onun akşam gidecek bir evi, bekleyen açık bir kucağı, bir tas sıcak çorbası yok.

‘Bu kadarcık’ bir fark ve aramızdaki bu korkunç uçurum...

Bahtsız, yalnız, yapayalnız kardeşim benim...

Size Aix’te, ellerini bir tuhaf yıkayan evsizin hikayesini (galiba iki kere) anlattım. O gün bu gündür, evsiz barksızlara farklı gözle bakarım ben. O ‘anonim’ kimsesizliğin, o kirli yüzlerin, o pislikten keçe gibi olmuş saçların, kat kat kazakların, pijama üstüne giyilen pantulların altındaki ... insanı görmek için bakarım.

Her birinin bir hikayesi, bir dramı olduğunu bilirim.

Genellikle ‘sebep’ uyuşturucudur, alkoldür. Alkolün, uyuşturucunun sebebini merak ederim.

Şişhane’de, Konda’nın bürosu düz ayaktı, cadde üzerinde. (Gerçi bunu da anlattım ya, ama hatıralarını on kere tekrarlayan anna’nenize, dedenize gösterdiğiniz sabrı göstereceksiniz bana da, madem ki, anlattıklarımı dinlemeye, sobanın başına, dizimin dibine gelip oturan siz kendinizsiniz...)

Kapıya bir evsiz dadanmıştı bir ara. Ambalaj kartonundan yatağını sermiş, kapının ağzına (taraça altına) uzanıp yerleşmişti. Öğlen, kendimize yemek söylerken, onun için de bir köfte ekmek, iki lahmacun ilave ediyorduk, artık o gün ne yiyorsak. Kızlar korkuyor diye, ben çıkıp veriyordum ekmeğini, ayranını. Asla teşekkür etmiyor, hatta biraz da hayret eden gözlerle bakıyordu bana, dedim ya, ürkek sokak köpeği gibi, elimden biraz korkuyla, biraz da (insanlardan nefret ediyordu belli) küstahça alıyordu ekmeğini.

Derke, o kadar yayıldı ki kapıya, gelip gidenler bu zaballânın üzerinden atlamaya korkar oldu, bir gün, “Bey, şöyle bir kenara topla da eşyanı, yol açılsın biraz” diyecek oldum.

Hışımla baktı bana, sunturlu bir ‘EŞŞOLEŞŞEK!” çekti, pılını pırtısını aldığı gibi çekti gitti, ve bir daha gören olmadı onu.

Günlerce, sabah işe geldiğimde, ‘Acaba geri geldi mi?’ diye, biraz da ümitle belki, baktığımı hatırlarım kapıya doğru.

*

Akşam soğuk bastığında sığınacağı - ne kadar küçükse o kadar - sıcak bir evceğizi olmamak; içi ürperince, hüzün çökünce ‘Sırtıma sıkı sıkı bir sarıl’ diyecek insanı bulunmamak... evsizlik, kimsesizlik, ölümden beter benim için!

Üç bin imişler İstanbul’da, iki bini çocuk. (Bir çocuk için bu evsizliğin, kimsesizliğin, açlığın, soğuğun ne demek olduğunu... ayrıca söylemeye gerek var mı?)

240’ını kurtarabilmiş Belediye. Gerisi... Beş günü geçti kar yağalı, kaçı bir merdiven aralığında, bir inşaat boşluğunda öldü, kim bilir!

Vatan-34 bir ikisiyle konuşmuş bunların. (10 Şubat, Tülay Şubatlı – Burak Kara)

Misafir beş kadından biri Fahriye Hanım. Eski güzelliğinden bir hava var hâlâ, bembeyaz saçlı yüzünde. Nasıl geldiğini bilmiyor buraya, ama bir zamanlar Ses Tiyatrosu’nda balerin olduğunu unutmuyor, ‘Kulağında hâlâ alkış sesleri...’

Burhan Bey, 39 yaşında. Bir yıldır karısıyla Fatih Camii’nin avlusunda yatıp kalkıyorlar. ‘Beni getirdiler, karımı unuttular, onu da bulsunlar ne olur, dışarıda hava çok soğuk’ diye dertleniyor.

Bir diğeri, 30’lu yaşlarda, adını vermek istemiyor, resmi çekilmesin diyor. İki senedir işsizmiş, alkol mahvetmiş onu. Gülhane Parkı’nı mesken tutmuş o da. Memlekette bıraktığı karısı, çocukları onu İstanbul’da iş güç sahibi biliyor, “Gazetede bu halde görürlerse beni, üzülürler” diye endişe ediyor.

Murat, misafirlerin en genci, yaşı 23. Altı senedir sokaklarda. Doğulu belli ki. ‘Günde 20 tüp bali çektiğim için kafam dumanlı, nereden geldiğimi bilmiyorum’ diyor. Çocuk yaşta sevmiş, parasız diye istememiş kız bunu. Kemal Sunal filmlerine mi kandı artık, evden kaçıp İstanbul’a gelmiş, para kazanacak, sevdiği kızı mahçup edip alacak. Kolay mı? Önce işsizlik, derken tiner ve sokaklar...

“Şimdi burası sıcak” diyor oğlum yaşındaki Murat, “ama yarın karlar eriyince, hepimiz yine sokağa döneceğiz. Sokakta köpekten bir farkımız yok...”

Yok, hiç farkları yok... ürkek sokak köpeklerinden...''





ofise geldim bu sabah ve hemen internetten araştırdım. bu numaraları buldum :

AKOM: 444 2 566
İBB Beyaz Masa: 153
Zabıta: 0 212 521 84 65


taksim meydanındaki otobüs durakların orda sokakta yatan biri var. ben arasıra yiyecek alıyorum ona bazen kovalıyor beni veya kafama fırlatıyor götürdüklerimi, bariz psikolojik sorunlarıda var. onun için az önce 0212 521 84 65 numarayı aradım, evsizleri topluyormusunuz diye sordum evet dediler. böyle böyle dedim taksimde the marmara otelin ordaki otobüs durağında böyle birisi var dedim. çok güzel konuştular benimle, daha öncede gittik onu almak istedik fakat gelmek istemedi yinede aradığınız iyi oldu biz yine bir ekip göndeririz belki bu sefer gelir dedi açan beyefendi.

sizde öyle birşey görürseniz yukardaki numaraları arayın lütfen. dışarısı çok soğuk, ben şahsen içerde bile üşüyorum şu anda. dışarda kalanları düşünmek bile istemiyorum..
lütfen görmemezlikten gelmiyelim.
 
Son düzenleme:
ilk başta bu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum ..biraz uzun olacak ama..


''Cerrah olan (‘Dokdok’) dedem anlatırmış galiba, ameliyat sırasında ‘ayağını yere doğru basmanın’ önemini. Doktorun ellerini daha iyi kullanabilmek, gücünü daha iyi dengeleyebilmesi için zahir, ‘ağırlık merkezini’ doğru seçmesi çok önemliymiş. Babam, Murat Dedem’in bu örneğini, bize insanın hayatında evinin ve ailesinin önemini anlatmak için kullanır.


Siyasetin en zor günlerinde, İsmet Paşa’nın sırtını nasıl ailesine dayadığını örnek verir mesela. Fransızlar ‘repos du guerrier’ derler, savaşçının gücünü toplayabilmesi için evinin önemini vurgularken.

Dedelerimde gördüm, babamda yaşadım, hayatın ağırlık merkezinin insanın evi / ailesi olması ne demek, bilirim.

Çeyrek asrı geçti evliliğim, her gün (Nasılsın, diye sorduğumda, her seferinde ‘Akşam olsa da yatsak!’ derdi Temel Dayı) ‘Akşam olsa da evime gitsem’ diye beklerim. Dönüş vaktine doğru içim pırpırlanır. Gazetede bir işe, birine canım sıkılsa, ‘Boş ver be Serdar, akşam evine gidince, karını, oğlunu, kızını görünce hepsini unutursun anasını satayım!’ diye güçlendiririm kendimi.

(Ve, akşam ayakları geri geri giden erkeklere – çoktur, gazetede bile bir iki örneğini bilirim akşam olacak da eve gidecek diye, mesaisini uzattıkça uzatan! – acırım, çok acırım...)

Belki biraz da onun için ev kuşuyumdur, halbuki gazetecinin, hele hele köşe yazarının (bu laftan nefret ediyorum ama yerine ne koyacağız?) bol gezmesi, açılışlara, kokteyllere, resepsiyonlara, galalara gitmesi, haber konusu olacak (ünlü!) insanlarla olması gerekir. Mesela Hıncal Abi’nin mucizelerinden biri budur. İstesem de, Allah biliyor ya, işten çıkınca eve gitmemek gözümde büyüyor her seferinde.

UZAKTAYKEN UZAKTA OLMAMAK
YALNIZKEN YALNIZ OLMAMAK...

Ama, tuhaftır, evimden / ailemden uzaktayken de, evimden / ailemden hiiiiç uzak olmam ben... Anlatmaya çalışacağım.

18-19 yaşında tek başıma gittim yurt dışına okumaya. O zaman cep telefonu, cep mesajı, e-posta, çet met nerede, otomatik telefon bağlantısı yok Fransa ile Türkiye arasında. Mektup bir hafta, on günde geliyor, telefon etmek için postaneye gidip, ödemeli yazdırıp bazen bir, bazen iki saat bekliyorsun. Telefon düşmedi mi? Haftaya artık...

Yine de, ne uzak, ne yalnız hissettim kendimi!

Sonra, bu kez evliydim de üstelik, benzer ama çok daha zor şartlarda Kars’a gittim. Bugün de biraz öyledir ama, yirmi küsur yıl önce resmen sürgün yeriydi Doğu. Büromda manyetolu bir telefonum vardı bu kez, ama şehirlerarası görüşmeler otomatik değildi daha. Kars postanesinde de az telefon beklemedim. Kars üstelik (sonradan aşık oldum ama) bir kenara atılmıştı, soğuktu, ıssızdı, iç karartıcıydı...

Yine de, ne uzak, ne yalnız hissettim kendimi!

Bütün bunları size niye anlattım?

Bulamadım, yoksa kullanacaktım o fotoğrafı...

Bir fotoğraf içimi dağladı geçen gün.

Hani İstanbul’daki kar alarmı sırasında, Belediye evsizleri topladı, yıkadı, traş etti, sağlık kontrolünden geçirdi, giydirdi, doyurdu ve, büyük bir spor salonunda, yatak verdi ya, birkaç geceliğine.

Spor salonunda yanyana dizilmiş demir karyolalarda, battaniyeye sarılmış uyuyan evsizler, kimsesizler daha da kötüsü...

Ve içlerinden biri. Kırmızılı battaniyesine tortop sarılmış, uyuyor...

Ama karyolanın üstünde değil, ALTINDA!

Kimbilir kaç senedir sokaklarda uyuyor, kimbilir kaç senedir bir şiltenin yumuşaklığını unutmuş, bir saçak altına kıvrılmaya alışmış. (Alışır mı acaba insan?)

Yumuşak bir şilteye, yaylı bir karyolaya rağmen, alışkanlıkla yatağın altına sığınmış...

Ürkek bir sokak köpeği gibi...

İnsanlıktan çıkardığımız o insan, o benim kardeşim, tek farkımız... onun akşam gidecek bir evi, bekleyen açık bir kucağı, bir tas sıcak çorbası yok.

‘Bu kadarcık’ bir fark ve aramızdaki bu korkunç uçurum...

Bahtsız, yalnız, yapayalnız kardeşim benim...

Size Aix’te, ellerini bir tuhaf yıkayan evsizin hikayesini (galiba iki kere) anlattım. O gün bu gündür, evsiz barksızlara farklı gözle bakarım ben. O ‘anonim’ kimsesizliğin, o kirli yüzlerin, o pislikten keçe gibi olmuş saçların, kat kat kazakların, pijama üstüne giyilen pantulların altındaki ... insanı görmek için bakarım.

Her birinin bir hikayesi, bir dramı olduğunu bilirim.

Genellikle ‘sebep’ uyuşturucudur, alkoldür. Alkolün, uyuşturucunun sebebini merak ederim.

Şişhane’de, Konda’nın bürosu düz ayaktı, cadde üzerinde. (Gerçi bunu da anlattım ya, ama hatıralarını on kere tekrarlayan anna’nenize, dedenize gösterdiğiniz sabrı göstereceksiniz bana da, madem ki, anlattıklarımı dinlemeye, sobanın başına, dizimin dibine gelip oturan siz kendinizsiniz...)

Kapıya bir evsiz dadanmıştı bir ara. Ambalaj kartonundan yatağını sermiş, kapının ağzına (taraça altına) uzanıp yerleşmişti. Öğlen, kendimize yemek söylerken, onun için de bir köfte ekmek, iki lahmacun ilave ediyorduk, artık o gün ne yiyorsak. Kızlar korkuyor diye, ben çıkıp veriyordum ekmeğini, ayranını. Asla teşekkür etmiyor, hatta biraz da hayret eden gözlerle bakıyordu bana, dedim ya, ürkek sokak köpeği gibi, elimden biraz korkuyla, biraz da (insanlardan nefret ediyordu belli) küstahça alıyordu ekmeğini.

Derke, o kadar yayıldı ki kapıya, gelip gidenler bu zaballânın üzerinden atlamaya korkar oldu, bir gün, “Bey, şöyle bir kenara topla da eşyanı, yol açılsın biraz” diyecek oldum.

Hışımla baktı bana, sunturlu bir ‘EŞŞOLEŞŞEK!” çekti, pılını pırtısını aldığı gibi çekti gitti, ve bir daha gören olmadı onu.

Günlerce, sabah işe geldiğimde, ‘Acaba geri geldi mi?’ diye, biraz da ümitle belki, baktığımı hatırlarım kapıya doğru.

*

Akşam soğuk bastığında sığınacağı - ne kadar küçükse o kadar - sıcak bir evceğizi olmamak; içi ürperince, hüzün çökünce ‘Sırtıma sıkı sıkı bir sarıl’ diyecek insanı bulunmamak... evsizlik, kimsesizlik, ölümden beter benim için!

Üç bin imişler İstanbul’da, iki bini çocuk. (Bir çocuk için bu evsizliğin, kimsesizliğin, açlığın, soğuğun ne demek olduğunu... ayrıca söylemeye gerek var mı?)

240’ını kurtarabilmiş Belediye. Gerisi... Beş günü geçti kar yağalı, kaçı bir merdiven aralığında, bir inşaat boşluğunda öldü, kim bilir!

Vatan-34 bir ikisiyle konuşmuş bunların. (10 Şubat, Tülay Şubatlı – Burak Kara)

Misafir beş kadından biri Fahriye Hanım. Eski güzelliğinden bir hava var hâlâ, bembeyaz saçlı yüzünde. Nasıl geldiğini bilmiyor buraya, ama bir zamanlar Ses Tiyatrosu’nda balerin olduğunu unutmuyor, ‘Kulağında hâlâ alkış sesleri...’

Burhan Bey, 39 yaşında. Bir yıldır karısıyla Fatih Camii’nin avlusunda yatıp kalkıyorlar. ‘Beni getirdiler, karımı unuttular, onu da bulsunlar ne olur, dışarıda hava çok soğuk’ diye dertleniyor.

Bir diğeri, 30’lu yaşlarda, adını vermek istemiyor, resmi çekilmesin diyor. İki senedir işsizmiş, alkol mahvetmiş onu. Gülhane Parkı’nı mesken tutmuş o da. Memlekette bıraktığı karısı, çocukları onu İstanbul’da iş güç sahibi biliyor, “Gazetede bu halde görürlerse beni, üzülürler” diye endişe ediyor.

Murat, misafirlerin en genci, yaşı 23. Altı senedir sokaklarda. Doğulu belli ki. ‘Günde 20 tüp bali çektiğim için kafam dumanlı, nereden geldiğimi bilmiyorum’ diyor. Çocuk yaşta sevmiş, parasız diye istememiş kız bunu. Kemal Sunal filmlerine mi kandı artık, evden kaçıp İstanbul’a gelmiş, para kazanacak, sevdiği kızı mahçup edip alacak. Kolay mı? Önce işsizlik, derken tiner ve sokaklar...

“Şimdi burası sıcak” diyor oğlum yaşındaki Murat, “ama yarın karlar eriyince, hepimiz yine sokağa döneceğiz. Sokakta köpekten bir farkımız yok...”

Yok, hiç farkları yok... ürkek sokak köpeklerinden...''





ofise geldim bu sabah ve hemen internetten araştırdım. bu numaraları buldum :

AKOM: 444 2 566
İBB Beyaz Masa: 153
Zabıta: 0 212 521 84 65


taksim meydanındaki otobüs durakların orda sokakta yatan biri var. ben arasıra yiyecek alıyorum ona bazen kovalıyor beni veya kafama fırlatıyor götürdüklerimi, bariz psikolojik sorunlarıda var. onun için az önce 0212 521 84 65 numarayı aradım, evsizleri topluyormusunuz diye sordum evet dediler. böyle böyle dedim taksimde the marmara otelin ordaki otobüs durağında böyle birisi var dedim. çok güzel konuştular benimle, daha öncede gittik onu almak istedik fakat gelmek istemedi yinede aradığınız iyi oldu biz yine bir ekip göndeririz belki bu sefer gelir dedi açan beyefendi.

sizde öyle birşey görürseniz yukardaki numaraları arayın lütfen. dışarısı çok soğuk, ben şahsen içerde bile üşüyorum şu anda. dışarda kalanları düşünmek bile istemiyorum..
lütfen görmemezlikten gelmiyelim.


ne guzel bırseyı paylasmıssınız bızımle. elıne saglık. ne dıyecegımı bılmıyorum huzunlendım gozlerım dolarak okudum
 
ne guzel bırseyı paylasmıssınız bızımle. elıne saglık. ne dıyecegımı bılmıyorum huzunlendım gozlerım dolarak okudum

bende öyle, gözlerim dolu dolu yazdım zaten :KK50::KK50::KK50::KK50:
bazen diyorum ki şöyle güzel bir kar yağsa bende yuvarlansam karların içinde, kartopu oynasam, sonra evi olmayan insanlar geliyor aklıma. bizim en azından akşamları gideceğimiz bir evimiz var.iyi, kötü, hiç farketmez. derdimizi anlatacak ailemiz, arkadaşlarımız. aslında biz çok zenginiz ama bazılarımız bunun farkında değil.
 
bende öyle, gözlerim dolu dolu yazdım zaten :KK50::KK50::KK50::KK50:
bazen diyorum ki şöyle güzel bir kar yağsa bende yuvarlansam karların içinde, kartopu oynasam, sonra evi olmayan insanlar geliyor aklıma. bizim en azından akşamları gideceğimiz bir evimiz var.iyi, kötü, hiç farketmez. derdimizi anlatacak ailemiz, arkadaşlarımız. aslında biz çok zenginiz ama bazılarımız bunun farkında değil.

Dün ben de düşündüm aynını; herşeyimi kaybetmiş gibi görünüyorum dışardan ama aslında herşeyim var. Biraz karışık oldu galiba :) Üşüdüm mü diye odama bakan bir annem, 30 yaşına merdiven dayamış olsam da paran var mı diye soran bir babam, ağladım mı derdim mi var diye etrafımda dolanan kardeşlerim, nasıl oldun diye soran sizler varsınız.

Allah bugünlerimizi aratmasın inşallah :KK19:
 
Dün ben de düşündüm aynını; herşeyimi kaybetmiş gibi görünüyorum dışardan ama aslında herşeyim var. Biraz karışık oldu galiba :) Üşüdüm mü diye odama bakan bir annem, 30 yaşına merdiven dayamış olsam da paran var mı diye soran bir babam, ağladım mı derdim mi var diye etrafımda dolanan kardeşlerim, nasıl oldun diye soran sizler varsınız.

Allah bugünlerimizi aratmasın inşallah :KK19:

evet öyle elmayracım.
evimiz var, sıcak yemeğimiz, hasta oldukmu hastaneye gidebiliyoruz, ailemiz yanımızda. ya onlar?
hiç çekinmeden arayın o numaraları.
 
Evet köprü altlarında ben hep görüyordum ( eski işyerimin oralarda ) ama bazılarından korkuyordum
En azından telefon açıp bildirmek iyi fikir

Duyarlılığından ötürü tebrik ederiz Carrie :13:
 
"İnsanlıktan çıkardığımız o insan, o benim kardeşim, tek farkımız... onun akşam gidecek bir evi, bekleyen açık bir kucağı, bir tas sıcak çorbası yok.

‘Bu kadarcık’ bir fark ve aramızdaki bu korkunç uçurum..."


diyecek birşeyim yok..gözyaşlarıma engel olamıyorum şu anda..

ah biz şanslı(!) insanlar,hayatta ne küçük şeyleri dert ediniyoruz!
 
Evet köprü altlarında ben hep görüyordum ( eski işyerimin oralarda ) ama bazılarından korkuyordum
En azından telefon açıp bildirmek iyi fikir

Duyarlılığından ötürü tebrik ederiz Carrie :13:

bende önceleri korkuyordum kanka ama artık korkmuyorum.
daha geçen beni kovaladı, annemin ödü patladı. ben kaçıyorum o peşimden geliyor her yere savurdu götürdüklerimi. baya komik bi görüntüydü..neyse..ama kızmıyorum kırılmıyorumda, onların yaşadığı şartlarda bende yaşasaydım dahada hırçın olurdum, kafayı yerdim herhalde.

sen mutlaka ara, yanlarına gitmene gerek yok. olduğu yeri tarif et onlara onlar gider alırlar. gitmek istemiyorlarsa o ayrı sen insanlık görevini yerine getirdin.
 
Son düzenleme:
bende öyle, gözlerim dolu dolu yazdım zaten :KK50::KK50::KK50::KK50:
bazen diyorum ki şöyle güzel bir kar yağsa bende yuvarlansam karların içinde, kartopu oynasam, sonra evi olmayan insanlar geliyor aklıma. bizim en azından akşamları gideceğimiz bir evimiz var.iyi, kötü, hiç farketmez. derdimizi anlatacak ailemiz, arkadaşlarımız. aslında biz çok zenginiz ama bazılarımız bunun farkında değil.

cocugumuz, evımız, arabamız, paramız, esımız, sevgılımız olunca herseyımız tam olacak ya da tammıs dıye dusunuyoruz elmayranın dedıgı gıbı su an herseyını kaybetmıs hıssedıyor bugun merdıvenlerden kosarak ınebıldıgım ıcın cok mutluyum cunku 2 yıl once emeklıyordum yuruyemıyordum. annemle cok buyuk sorunlarım olur daıma ama enazından anne dıyebılıyorum sesını herzaman duyabılıyorum es, sorunlar var, tartısmalar var belkı nasıpte varsa bır gun ayrılık bıle var ama enazından benı hıc aldatmadı benı sevdı bana ımanlı bır erkegın nasıl oldugunu gosterdı benı mutlu edemedı belkı cogu zaman ama bana cok sey kattı.

aksam ısten cıkınca eve gıtmenın keyfını yasarım sık sık, cunku bır zamanlar gıdecek evım yoktu hem ısyerımde yasardım orda kalmam gerekırdı ısım nedenı ıle.

ALLAH bugunlerımızı aratmasın. Icla aydının zengınlık dıye bır yazısı vardır onu herkese tavsıye ederım.

Zenginlik;
Merdivenleri yardımsız çıkabilmektir.
Pencereden bakıp, yoldan geçenleri görebilmektir.
Her akşam kendi kapını kapatabilmektir.
Saçının okşanmasıdır.
Kolundaki saatin geleceği göstermesidir.
Bir sonraki hafta için plan yapabilmektir.
Güzel günleri bekleyebilmektir.
Bazen bir tabak makarnadır.
Bazen iki tane domates ve bir taze ekmektir.
Kendine inanabilmektir.
Zenginlik varlığından mutluluk duyabildiğin herşeydir.
Fakirlikse...
Bir kez tanıyıp,
Sonra yokluğunu öğrenmektir
 
"İnsanlıktan çıkardığımız o insan, o benim kardeşim, tek farkımız... onun akşam gidecek bir evi, bekleyen açık bir kucağı, bir tas sıcak çorbası yok.

‘Bu kadarcık’ bir fark ve aramızdaki bu korkunç uçurum..."


diyecek birşeyim yok..gözyaşlarıma engel olamıyorum şu anda..

ah biz şanslı(!) insanlar,hayatta ne küçük şeyleri dert ediniyoruz!

:KK50::KK50::KK50:
dedim ya kanka, biz zenginiz.
 
bende önceleri korkuyordum kanka ama artık korkmuyorum.
daha geçen beni kovaladı, annemin ödü patladı. ben kaçıyorum o peşimden geliyor her yere savurdu götürdüklerimi. baya komik bi görüntüydü..neyse..ama kızmıyorum kırılmıyorumda, onların yaşadığı şartlarda bende yaşasaydım dahada hırçın olurdum, kafayı yerdim herhalde.

sen mutlaka ara, yanlarına gitmene gerek yok. olduğu yeri tarif et onlara onlar gider alırlar. gitmek istemiyorlarsa o ayrı sen insanlık görevini yerine getirdin.

Doğrudur ama ben geç çıktığım ve tek olduğum için daha bi korkuyordum
Kocaman adamlardı
Bi tanesi galiba beni birine benzetiyodu, bi arkadaşım dedi
Görüyor musun sana ne kadar dikkatli bakıyor diye
Tek değilim diye bi cesaret soru sorayım dedim
Bişeyler söylendi ama anlamadık kaçtı gitti
Çok yaklaşamıyorum ve işlek bi yer olduğundan sürekli ellerinde çevre lokantaların verdiği hazır yiyecekler ile kola oluyo
Önemli olan barınma.. Hele ki bu soğukta..
Şu an o taraflarda değilim ama haber alabilirim, bu numara ile bildirimde bulunabiliriz..

 
çok soğuğu sevmem ben..ortaokulda falan pek güzel anılarım olmadı..oradan bilirim
bu hava güneşli ama her yer bembeyazdı, gece ayaz yapmış..biz, sıcacık yataklarımızda
uyurken yine birileri sıcak yerler aramış besbelli diye düşündüm ben de..

ne iyi ettin carrie, sağolasın..farkında olduğumuz ama belkide önünden geçip içlendiğimiz
bişiyi gözümüze soktun, hatırlattın..

her zaman şöyle dua ederim: " Allah ım, eğer yardıma muhtaç birileri var ise yardımcı olmamız için bizi vesile kıl."
 
biz kış mevsimi geldi diye türlü planlar yaparken onlar neler çekiyor...

çok utanıyorum şu anda,tüm insanlık adına utanıyorum...
 
cocugumuz, evımız, arabamız, paramız, esımız, sevgılımız olunca herseyımız tam olacak ya da tammıs dıye dusunuyoruz elmayranın dedıgı gıbı su an herseyını kaybetmıs hıssedıyor bugun merdıvenlerden kosarak ınebıldıgım ıcın cok mutluyum cunku 2 yıl once emeklıyordum yuruyemıyordum. annemle cok buyuk sorunlarım olur daıma ama enazından anne dıyebılıyorum sesını herzaman duyabılıyorum es, sorunlar var, tartısmalar var belkı nasıpte varsa bır gun ayrılık bıle var ama enazından benı hıc aldatmadı benı sevdı bana ımanlı bır erkegın nasıl oldugunu gosterdı benı mutlu edemedı belkı cogu zaman ama bana cok sey kattı.

aksam ısten cıkınca eve gıtmenın keyfını yasarım sık sık, cunku bır zamanlar gıdecek evım yoktu hem ısyerımde yasardım orda kalmam gerekırdı ısım nedenı ıle.

ALLAH bugunlerımızı aratmasın. Icla aydının zengınlık dıye bır yazısı vardır onu herkese tavsıye ederım.

Zenginlik;
Merdivenleri yardımsız çıkabilmektir.
Pencereden bakıp, yoldan geçenleri görebilmektir.
Her akşam kendi kapını kapatabilmektir.
Saçının okşanmasıdır.
Kolundaki saatin geleceği göstermesidir.
Bir sonraki hafta için plan yapabilmektir.
Güzel günleri bekleyebilmektir.
Bazen bir tabak makarnadır.
Bazen iki tane domates ve bir taze ekmektir.
Kendine inanabilmektir.
Zenginlik varlığından mutluluk duyabildiğin herşeydir.
Fakirlikse...
Bir kez tanıyıp,
Sonra yokluğunu öğrenmektir



evet bu yazıyı biliyorum, çok güzel bir yazı.

allah korusun, hepimizin başına gelebilir. bizim başımıza gelmese bile sevdiklerimizin başına gelebilir ve aynı acıyı verir insana, o yüzden en azından elimizden geleni yapalım. allah bilir bazıları doğduğunda anneleri babaları ne kadar sevinmiştir ama kader işte, bu duruma düştüler. sormuyorum, sorgulamıyorum, neden böyle oldular, neden bu duruma düştüler...sadece yardım etmek istiyorum..
 
Son düzenleme:
hurriyet gazetesinden serdar devrim'in yazısı yine okudum yine içim acıdı ,,

evden çıkıp arabaya binerken bile üşüyoruz

geceleri düşünmek bile istemiyorum
 
Son düzenleme:
evet bu yazıyı biliyorum, çok güzel bir yazı.

allah korusun, hepimizin başına gelebilir. bizim başımıza gelmese bile sevdiklerimizin başına gelir ve aynı acıyı verir insana, o yüzden en azından elimizden geleni yapalım. allah bilir bazıları doğduğunda anneleri babaları ne kadar sevinmiştir ama kader işte, bu duruma düştüler. sormuyorum, sorgulamıyorum, neden böyle oldular, neden bu duruma düştüler...sadece yardım etmek istiyorum..

hıcbırımız annemızı babamızı secmedık oyuzden sokaga bırakılabılırdık hıcbırımız gelecegımızden emın olamayız herkesın ve her turlu luksun bızı terketmesı mumkun. elımızden geldıgınce yardım etmeye calısmalıyız bır de kesınlıkle daıma sukretmelıyız bunu cogu zaman unutuyoruz ya da az yapıyoruz maalesef
 


Doğrudur ama ben geç çıktığım ve tek olduğum için daha bi korkuyordum
Kocaman adamlardı
Bi tanesi galiba beni birine benzetiyodu, bi arkadaşım dedi
Görüyor musun sana ne kadar dikkatli bakıyor diye
Tek değilim diye bi cesaret soru sorayım dedim
Bişeyler söylendi ama anlamadık kaçtı gitti
Çok yaklaşamıyorum ve işlek bi yer olduğundan sürekli ellerinde çevre lokantaların verdiği hazır yiyecekler ile kola oluyo
Önemli olan barınma.. Hele ki bu soğukta..
Şu an o taraflarda değilim ama haber alabilirim, bu numara ile bildirimde bulunabiliriz..


kanka sen dediğimi yap, telefon aç. korkman normaldir bu arada.

çok soğuğu sevmem ben..ortaokulda falan pek güzel anılarım olmadı..oradan bilirim
bu hava güneşli ama her yer bembeyazdı, gece ayaz yapmış..biz, sıcacık yataklarımızda
uyurken yine birileri sıcak yerler aramış besbelli diye düşündüm ben de..

ne iyi ettin carrie, sağolasın..farkında olduğumuz ama belkide önünden geçip içlendiğimiz
bişiyi gözümüze soktun, hatırlattın..

her zaman şöyle dua ederim: " Allah ım, eğer yardıma muhtaç birileri var ise yardımcı olmamız için bizi vesile kıl."

evet evet, bende gündüzleri diyorum ki bi an önce evime gitsem sıcacık duşumu alsam yatağıma girsem. ama başkaları için bu bir lüks.

biz kış mevsimi geldi diye türlü planlar yaparken onlar neler çekiyor...

çok utanıyorum şu anda,tüm insanlık adına utanıyorum...

elimizden geleni yapalım, giysi falan götürelim, yemek verelim.
bizim işyerin orda bi otopark var orda yatıp kalkan yaşlı bir adam var, ousun giysilerinden götürdüm ona. mont, kazak, bot, bere, atkı, içten giymesi için fanilalar ve kalın çoraplar, öyle sevindiki anlatamam. allah razı olsun senden demesi yeter.
 
Son düzenleme:
$399331_542602929103198_24202498_n.jpg
...............................
 
X