BEBEĞİNİZLE İLETİŞİM
BW bebeğimizi bir obje veya nesne olarak değil bambaşka bir insan olarak görmemizi öğütleyerek başlıyor kitaba. Bunu okuyunca “yani, salak miyiz?” desek de pratikte çok gözardı edilebilen bir durum. Çünkü ilk aylarında bebiş sadece uyuyor, ağlıyor, uyanıyor, süt içiyor, çıkarıyor ve tekrar uyuyor. Çok fazla bir tepki, karşılık söz konusu değil. İletişimi tek yönlü gibi düşünüyoruz. Halbuki doğdukları andan itibaren anne baba olarak bizim bebeklerimize neler yaptığımızı nerede olduğumuzu sözle anlatmamız onların hazırlanması açısından çok önemliymiş.
Örneğin giydirmeden evvel “Biraz sonra giyineceğiz. Şimdi sağ kolunu giydiriyorum. Birazdan pantololunu ve bezini çıkartacağım.” diye konuşarak onu da bilgilendirmenin doğumdan itibaren başlaması gerekmis. Nedenini anlamak için bizden daha iri birinin kolumuzu bacağımızı çekiştirerek, bize ne olup bittiğini söylemeden üstümüzü başımızı değiştirse, veya salonda mutlu mutlu otururken birden kollarımızdan tutup yatak odasında götürse neler hissederiz onu düşünmemiz gerekiyor.
Bir de daha önceki yazımda bahsettiğim, bebeğinizin yanında olumsuz ifadeler kullanmama alışkanlığı da yine bu kitapta bahsedilen “ne kadar küçük olursa olsun aslında bebeğiniz sizi duyuyor ve anlıyor” inancına dayanıyor. Bebeğinizin yaşı kaç olursa olsun, o yanınızda değilmiş, duymuyormuş, anlamıyormuş gibi (özellikle de başkalarına çekiştiriyormuşsunuz gibi) “ay bebeğim çok gazlı”, benimki baykuş mübarek, uyku nedir bilmiyor”, “çok ihtahsiz bu bebek teyzesi”, “ne yaramaz velet, hiç söz dinlemiyor” gibi olumsuz ifadeler kullanırsanız ya kronik olmayan bir durum yaratmış olursunuz, ya da bir durum var ise hem kendi hem de bebeğinizin zihninde bunu pekiştirmiş olursunuz. Arkasından konuşacaksanız da sadece doktoruna endişelerinizi danışmanız yeterli olacaktir. :)
Benzer şekilde BW, doğduğu itibaren bebeklerin bambaşka bir birey olduğundan ve dikkatle gözlenip dinlenmesi gerektiğinden bahsediyor. Hayal (uyku) aleminde geçen ilk haftalar dahil ben hep bununla uğraştım. İlk haftada herşeyi "puff" diye çözdüm dersem yalan olur tabi. Hatta bütün kitaplar, tv programları, dergiler, “bebeğini iyi dinleyen anneler” bir süre sonra bebeklerinin değişik ihtiyaçlar için değişik tınlamalardaki ağlamalarını ayırdederler demelerine rağmen ben çok uzun süre ağlama tonlarında hiçbir fark farketmedim. Fakat BW in tavsiye ettiği düzene girmemiz o vakitte ne için ağlıyor olabileceğini tahmin etmeme yardımcı oldu. Bu sayede her ağlamaya elimde biberonla (veya meme ile) koşmamayı öğrendim.
Gözlem olayı BW ın verdiği tablo ile emzirme, uyuma ve kaka/çiş saatlerinin takibi ile başladı. Bu yazımda elimde excel tabloları ile dolaştığımı yazmıştım. Bundan yola çıkarak 1-1.5 aylıkken 3 saatlik düzene girdik. Biraz ben onu, biraz Kıpırcan beni yönlendirdi. İlk 3 ayda 3 saatlik, 4. aydan itibaren 4 saatlik EASY (açıklama aşağıda) döngüsünü uyguladık. Yaklaşık 9-10 aylıkken gece beslemelerini kestik. Sonra ne zaman 2 gündüz uykusuna ve 1 gündüz uykusuna geçtik hatırlamıyorum bile. Sanırım belli bir aya güne dayalı kalmadan, hep Kıpırcan’ın işaretlerini bekledim.
ANAHTAR KELİME: GÜNLÜK DÜZEN
BW – her bebeğin birbirinden farklı olduğunu kabul etsek de – bebeklerin davranışlarının 5 grupta toplanabileceğini söylüyor. Kıpırcan “spirited” grubuna giriyor(du). BW, yöntemleri bu değişik gruplara göre nasıl değiştirmemiz gerektiğini bütün kitap boyunca tek tek açıklıyor.
BW nin verdiği en büyük hediye “EASY” düzeni. (Eating, Activity, Sleeping and Your time) “Yemek, Oyun vakti, Uyku ve Kendimize ayırdığımız zaman” şeklinde geçen döngüden oluşan bu düzen sayesinde:
1. Yemek: Kıpırcan’in ne zaman acıkacağını (ağlama 1); aşağı yukarı ne kadar süt içeceğini; doyup doymayacağını (Yemek)
2. Uyanıkken/Oyun Vakti: Ne kadar uyanık durmak ve oynamak gerektiğini; ne zaman sıkıldığını (ağlama 2) ne zaman aktiviteleri yavaşlatıp sakinleşme ve sonra uyku moduna geçeceğimizi; dışarı çıkarsak ne zaman dönmemiz gerektiğini.(Uyanık vakit/Oyun)
3. Uyku: Nasıl uykuya dalacağını ve ne kadar uyuyacağını; tahminen ne zaman uyanacağını
4. Bana kalan vakit: Kıpırcan uyuduğunda “bana” kalan sürede neler yapabileceğimi; ne kadar uyuyabileceğimi; duşa girip çıkacak kadar süremin olup olmayacağını; ev işi yapıp yapamayacağımı
“PLANLAYABİLİYORDUM”.
En büyük hediye buydu. Bebeğimin gününü ve dolayısıyla kendi hayatımı planlamak ve neler yapacağımızı aşağı yukarı “tahmin etmek”. Dolayısıyla içimizin rahat olması. “Aman! aç mı, tok mu, ben duştayken uyanır mı, uyanmaz mı?” diye bahis oyunlarına girmemek. Bundan sonrası yokuş aşağı zaten.