........
Açıkta satılan sütleri karalayan kampanyalar yapılıyor. Peki bizi asıl hasta eden kutu sütlerse? Kısırlık, diş çürümesi gibi dertlerin kaynağı pastörize sütse? Bu yazıyı okumadan çocuğunuza süt içirmeyin!
Cerrahpaşa Tıp Fakülitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın pastörize veya UHT teknolojisi ile üretilmiş sütlerden uzak durulmasını tavsiye ediyor.
Hakan Arabacıoğlu’nun çevirdiği “Pastörize süt mü, çiğ süt mü?” başlıklı yazı ise "teknolojinin elini değdirdiği sütün" zararlarını ortaya koyuyor. Yazıda UHT ve pastörize sütlerle ilgili çarpıcı bölümler şöyle:
"Pastörize süt mü, çiğ süt mü?
Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, sindirilemez hâle gelmiştir.
Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.
Biberonla beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.
1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.
Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.
Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı. Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular.
Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı. Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.
Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten kaçındığı, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.
………..
Son zamanlarda kısırlık çok arttı. Bu durumun yanlış beslenme ile bir ilgisi var mı?
Tabii ki var. Bence kadınlardaki kısırlığın en önemli nedeni metabolik sendroma bağlı polikistik over sendromu(PCOS). Türkiye’de doğurgan kadınların en az yarısında metabolik sendrom var. Bariz PCOS oranı ise %10’un üzerindedir.
Menopoz konusunda adet döngüsünden bahsetmiştik. Her adet döngüsünde önce lüteinizan hormon (LH) etkisi ile folikül (yumurta hücresini içeren sıvı keseciği) gelişiyor ve daha sonra folikülü çatlatacak hormon (FSH) ile folikül çatlıyor. Eğer çatlaması gereken folikül çatlayamazsa yumurtalık dokusu içinde 3-10 milimetre çapında bir kiste dönüşüyor ve zamanla bu kistlerin sayısı artıyor. Bu hastalık tablosuna çok kistli yumurtalık anlamında ‘polikistik over sendromu’ deniyor.
Aslında polikistik over sendromu metabolik sendromun bir parçası. İnsülin artışı hormonal dengeyi bozuyor; lüteinizan hormon (LH) artıyor, fakat folikülü çatlatacak hormon (FSH) azalıyor, en güçlü erkeklik hormonu olan dehidrotestosteron ise aşırı artıyor.
Ancak folikül çatlayınca üretilebilen progesteron hormonu üretimi folikül çatlamayınca azalııyor ve adet döngüsünü alt-üst oluyor. Kiminde âdet kanamalarının şiddeti artıyor, kiminde adet gecikiyor, kiminde zamansız kanamalar oluyor, kimiyse hiç âdet görmüyor. Âdet göremeyenlerin çoğunda, âdet normal yaşta başladığı halde, sonradan kesiliyor. Ama az sayıda hiç adet göremeyenler de var. PKOS’lu hastaların az bir bölümünde ise hiçbir âdet sorunu olmuyor.
Kadında fazladan üretilen erkeklik hormonu tüylenme, sivilceler ve erkek tipi saç dökülmeye yol açıyor.
PKOS’lu hastalarda her metabolik sendromlu hastada olduğu gibi kanser, kalp hastalığı ve diyabete yakalanma riski de yüksek.
Polikistik over sendromunun(PCOS) erkekteki karşılığı prostat hipertrofisi. Çok sık görülüyor. Bu hastalık da metabolik sendromun bir parçası ve dehidrotestosteronun aşırı artmasına bağlı. Saç dökülmesi, diyabet, kanser ve koroner kalp hastalığı gibi metabolik sendromun diğer unsurları da prostat hipertrofili hastalarda sık görülüyor.
Erkek kısırlığının en önemli nedeni ise aşırı östrojene (kadınlık hormonu) maruz kalma. Başlıca östrojen kaynakları ise östrojen etkisini gösteren tarım ilaçları ve soya ile yapılan yiyecekler.
Organik tarım yönetmeliklerinde sadece 4 çeşit böcek ilacının (pestisitler, insektisitler) oldukça sınırlı koşullarda kullanımına izin verilirken, konvansiyonel tarımda yaklaşık 450 farklı kimyasal ilaç kullanılmakta. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de pestisitler tarım ürünlerine gelişigüzel serpilmekte. Öyle ki gereğinden iki kat fazla ilaç kullanılmakta.
Zaten en çok ilaç ithal eden ülkeler sıralamasında Türkiye altıncı sırada yer almakta. Zaman zaman Avrupa, Rusya ya da başka ülkelere ihraç ettiğimiz domatesler,salatalıklar, armut gibi meyve ve sebzeler ilaç kalıntıları nedeni ile geri dönmektedir. Bu dönemlerde iç piyasada meyve ve sebzeler anormal bir şekilde bollaşmakta ve fiyatları ucuzlamaktadır (Ucuzdur var bir illeti!).
Pestistler niçin kısırlık yapıyor?
Pestistlerin yapısı östrojene çok benziyor da ondan; vücuttaki östrojen reseptörlerine yapışarak östrojen benzeri etkiler gösteriyorlar.
Pestist çözeltisine daha çok maruz kalan kız çocukların erken ergenliğe girdiği, erkek çocukların ise memelerinin büyüdüğü (jinekomasti) bilinmekte(1). Danimarka’da yapılan 15,000 erkeğin incelendiği bir araştırma, pestist çözeltisine daha çok maruz kalan erkeklerin son 50 yıl içerisinde sperm kalitesinin ve sayısının bariz olarak düştüğünü gözler önüne sermekte.
……….