- 24 Temmuz 2010
- 870
- 86
- 73
Ne ara böyle bir insan oldum hiç hatırlamıyorum. Hayata başladığımı hissettiğimde 17 yaşındaydım. İlk kez birinin beni sevmesine izin verdiğimde 18'imdeydim. İlk kez birini öptüğümde de... Ve ilk kez birinden nefret etmeye başladığımda 22 yaşındaydım. Ah 22'im.. Ne güzel yaştın.
Hayat çok renkliydi. Çok arkadaşım vardı. Anlatırdım, hiç susmazdım, geceleri yalnız ağlar gündüzleri hep beraber kahkaha atardım. Güzeldi her şey. Sonra her şey değişmeye başladı birden.
Önce sevdiğim adam bambaşka bir şehirde yeni bir hayata adım attı. Sonra ben mezun olmaya çalıştım, oldum da. Derken bir baktım ki mezun olayım derken, ben o adama, o adam bana yabancılaşmış. Bitti sonra. Ayırdık yollarımızı.
Başka bir adam çıktı bir anda karşıma. Sevmeyi çok istediğim ama sürekli yaralarımın kabuklarını kaldırdığı için sevemediğim. İyileşmeme yardımcı oldu bu adam o nazik şefkatli elleriyle. İtinayla sardı tüm yaralarımı. 8 ayda bambaşka bir insan çıkardı içimden. Kelimenin tam anlamıyla bambaşka..Ben şuursuzca acı çekmenin doruklarındayken değişmiştim kendime geldiğimde.
Bir akşam geçtim aynanın karşısına. Tanıyamadım kendimi. Bu ben miyim? O neşeli, sosyal kız gitmiş, yerine durgun az gülen, ama oldukça fazla düşünen biri gelmiş. O kadar derinmiş ki bazı yaralar artık güvenemezmişim kimseye eskisi gibi. Kimseye anlatmadığım sırlarım varmış artık. Sadece bir kişiye anlattıklarım varmış, bir de yalanlarım.. O kadar çok yalan söyler olmuşum ki saplanmışım gırtlağıma kadar. Uysal olmuş benim asi ruhum. Mantıklı kız gitmiş yerine kendi hayal dünyasında bile tutarsız biri gelmiş.
Canım dediğim şehir İstanbul'dan öyle kaçmışım ki kendime geldiğimde tüm eşyası bir seyahat valizini dolduracak kadar olan göçebe biriymişim. 3 ayda iki farklı şehirde yaşamış ve nereye gideceği belli olmayan biri olmuşum.
Her şey bir yana, aşık olmuşum fark edemeden o şefkatli ellere. Bağlanmışım nefes gibi. O olmadan yaşayamaz olmuşum ve bu çok ciddi bir tehdit olmuş benim için. Bu aşkı kendi hayatıma dahil ettiğim çoğu insana anlatmamışım, anlatamamışım ya da. O kadar yormuş ki beni hiç bir zaman yıldıramayan o ön yargılar, kaçmışım, kaçmayı alışkanlık edinmişim.
Bunca şey arasında güzel şeyler de yapmışım. Bir dava edinmişim kendime. Sonuca varamasan da yolunda ölmenin bile mükemmel olacağı cinsten bir dava. Fedakarlıklar yapmışım boyuma bakmadan. Bazı şeyler kaybetmişim, kazanmanın ihtimali uğruna. Başörtümü çıkardığım gün heybelerindeki önyargı oklarını tek tek fırlatmış çoğu dost görünümlü şeytan. Vazgeçmemişim her şeye rağmen. Sandığım kadar güçsüz değilmişim. Toparlanabilirmişim.
Bir anda kendime geldim şimdi, o aynanın karşısında. Ellerim saçlarımda, gözlerim kapalı. Anlatsam roman olmaz biliyorum, ama zaten roman olsun diye de anlatmıyorum.
Kendi bloğumdan...
Hayat çok renkliydi. Çok arkadaşım vardı. Anlatırdım, hiç susmazdım, geceleri yalnız ağlar gündüzleri hep beraber kahkaha atardım. Güzeldi her şey. Sonra her şey değişmeye başladı birden.
Önce sevdiğim adam bambaşka bir şehirde yeni bir hayata adım attı. Sonra ben mezun olmaya çalıştım, oldum da. Derken bir baktım ki mezun olayım derken, ben o adama, o adam bana yabancılaşmış. Bitti sonra. Ayırdık yollarımızı.
Başka bir adam çıktı bir anda karşıma. Sevmeyi çok istediğim ama sürekli yaralarımın kabuklarını kaldırdığı için sevemediğim. İyileşmeme yardımcı oldu bu adam o nazik şefkatli elleriyle. İtinayla sardı tüm yaralarımı. 8 ayda bambaşka bir insan çıkardı içimden. Kelimenin tam anlamıyla bambaşka..Ben şuursuzca acı çekmenin doruklarındayken değişmiştim kendime geldiğimde.
Bir akşam geçtim aynanın karşısına. Tanıyamadım kendimi. Bu ben miyim? O neşeli, sosyal kız gitmiş, yerine durgun az gülen, ama oldukça fazla düşünen biri gelmiş. O kadar derinmiş ki bazı yaralar artık güvenemezmişim kimseye eskisi gibi. Kimseye anlatmadığım sırlarım varmış artık. Sadece bir kişiye anlattıklarım varmış, bir de yalanlarım.. O kadar çok yalan söyler olmuşum ki saplanmışım gırtlağıma kadar. Uysal olmuş benim asi ruhum. Mantıklı kız gitmiş yerine kendi hayal dünyasında bile tutarsız biri gelmiş.
Canım dediğim şehir İstanbul'dan öyle kaçmışım ki kendime geldiğimde tüm eşyası bir seyahat valizini dolduracak kadar olan göçebe biriymişim. 3 ayda iki farklı şehirde yaşamış ve nereye gideceği belli olmayan biri olmuşum.
Her şey bir yana, aşık olmuşum fark edemeden o şefkatli ellere. Bağlanmışım nefes gibi. O olmadan yaşayamaz olmuşum ve bu çok ciddi bir tehdit olmuş benim için. Bu aşkı kendi hayatıma dahil ettiğim çoğu insana anlatmamışım, anlatamamışım ya da. O kadar yormuş ki beni hiç bir zaman yıldıramayan o ön yargılar, kaçmışım, kaçmayı alışkanlık edinmişim.
Bunca şey arasında güzel şeyler de yapmışım. Bir dava edinmişim kendime. Sonuca varamasan da yolunda ölmenin bile mükemmel olacağı cinsten bir dava. Fedakarlıklar yapmışım boyuma bakmadan. Bazı şeyler kaybetmişim, kazanmanın ihtimali uğruna. Başörtümü çıkardığım gün heybelerindeki önyargı oklarını tek tek fırlatmış çoğu dost görünümlü şeytan. Vazgeçmemişim her şeye rağmen. Sandığım kadar güçsüz değilmişim. Toparlanabilirmişim.
Bir anda kendime geldim şimdi, o aynanın karşısında. Ellerim saçlarımda, gözlerim kapalı. Anlatsam roman olmaz biliyorum, ama zaten roman olsun diye de anlatmıyorum.
Kendi bloğumdan...