Büyük annemizin eşi 1. Dünya savaşına katılır, küçük oğlunu ve karısını anne babasına emanet eder. Yıllar geçer, ne yazık ki geri gelemez, cepheden dönenler “öldü” derler. Günler böyle geçerken evin önünde bir asker bayılır. Bizimkiler koşar eve getirir. Yaralarına pansuman yapılır, karnı doyurulur. Kendine gelince, kimsesiz olduğunu savaşa katıldığını, savaş bitince yürüyerek İstanbul’a kadar vardığını anlatır. Bir süre bu genç askeri misafir eder bizimkiler. Oğullarının savaşta öldüğünü gelinleri ve torunlarıyla yalnız kaldıklarını anlatırlar. Asker bir süre sonra iyileşir, ayaklanır. Bizimkilere der ki “bir oğul kaybetmişsiniz, bir oğul kazanın, gelininizle evlenmeme ve torununuza sahip çıkmama müsade edin!” Yaşlı anne baba ne diyeceğini bilemez, gelinlerine sorarlar; gelin hanım “kabul eder.” İşte o evin önünde bayılan asker bizim büyük babamızdır! 5 çocuk sahibi olmuşlar, ilk eşten olan çocuk da baba ölene kadar üvey olduğunu bile bilmemiş, çünkü hissettirmemişler. İnsanlar arasında denkliği sağlayan gönüldür. Naçizane aile yadigarı hikayeyi de not düşmüş olayım.