Evet insanoğlu dediğiniz gibi olsa güzel olurdu ama değil işte.İnsanoğlunu çocukları öldürecek dünyadaki bütün kötülükleri yapacak kadar acımasız bir fıtratta yaratan da Allah ona bakarsanız.Kendisi bunu seçmiş olabilir ama bu kadar kötülüğü de veren o yani.
Dünyada her zaman kötülük olacak.Allah'ın bebeğin rızkını verdiğini savunan birinin şu soruları da cevaplaması gerek bence: Afrika'daki çocukların neden rızkını vermiyor,ülke yıllardır kıtlık içinde, onlar toptan lanetlenmiş mi o zaman? Yenidoğan bir bebek neyle sınanıyor, imtihanı ne olabilir ki orada açlıktan ölüyor?Dünyadaki kötülüğün sebebi Allah değil diyorsunuz, o zaman neden Afrika ülkelerinin yıllardır süren kıtlığı içerisinde oradaki zavallı çocukların kıtlığına müdahale etmedi?Eğer her çocuğa rızkı verilse dünyada hiçbir çocuk açlıktan ölmez.Doğal olarak bu tez çürümüş oluyor.
Ayrıca konu zaten çocuğun karnının doymasından çok öte.Çocuğun karnı doyunca çocuk belki büyür, ama yetişmiş olmaz.Bu iki arasındaki farkı anlamak da mesele tabi, haklısınız.
her yapılan hataya engel olunsaydı, bu dünyanın imtihan salonu olmasına aykırı olurdu. Kimse günah işleyemez ve hata edemezdi. O zaman mükafat ve cezadan da söz edilemezdi.
Bu konu çok karmaşık ve çok kompleks bir konuma sahip olduğu için “iki kere iki dört eder” türden matematiksel bir formülle açıklanacak bir husus değildir. Bununla beraber, konunun anlaşılmasına yardımcı olacak bazı noktaları maddeler hâlinde özetlemeye çalışacağız.
- Bu gibi sosyal içerikli konuların tahlili yapılırken genellikle -ister istemez- sübjektif kriterler ön plana çıkar. Sübjektif değerlendirmeler ise, kişilerin inanç dünyalarıyla yakından ilintilidir. Hüzünle dolu bir adamın dünyayı bir matemhane, sevinçten uçan bir kimsenin dünyayı bir düğün salonu olarak tasavvur etmesi anlaşılabilir bir algılamadır.
Bunun gibi, Allah’ı tanımayan veya yanlış tanıyan bir kimsenin insanlık camiasını bir zulümler diyarı, bir haksızlıklar yurdu, bir istihkam değil intikam taburu gibi tasavvur etmesi, dişi keskin -insan kılıklı- sırtlanların dişsiz olanları parçaladığı -hayvanî özgürlüklerin olduğu- vahşi bir ormanlık olarak görmesi; buna mukabil, evrenin Adil, Hakîm, Alîm, Kadîr bir yaratıcısının olduğuna iman eden bir kimsenin dünyayı ciddi bir imtihan salonu, hiç bir kimseye zerre kadar haksızlığın yapılmadığı bir müsabaka meydanı, şekli ne olursa olsun -yarışın adalet unsurunu bozan- herhangi sinsi bir hilenin, bir haksızlığın, bir şikenin cezasız kalmayacağı bir adalet sarayının koridoru olarak tasavvur etmesi de anlaşılabilir bir algılamadır.
Demek ki inanç dünyası veya inançsızlık dünyası, dünyanın rengini değiştiren bir iksirdir.
“Kimin için Allah varsa, onun için her şey vardır, her yer yarar. Kimin için Allah yoksa, onun için her şey yoktur, her şey kalbe bardır / yüktür.”
Keza, kimin için Allah varsa, her şey güzeldir, her yer güzeldir, Çünkü Mevlamız ne yaparsa güzel yapar. Kimin için Allah yoksa, onun dünyası çirkindir, her şey çirkindir, her yer zehir zemberektir.
- Ahirete endeksli olarak dünyaya bakmayanların Afrikası da dünyası da zalimlerin kahkahalarıyla, mazlumların iniltileriyle, gaddarların şaşaalarıyla, mağdurların sefaletiyle dopdoludur. Ahirete iman edenlerin Afrikası da, dünyası da, zalimlerin gülmelerini ağlamaya çeviren, izzetlerini rezilliğe dönüştüren; buna mukabil, mazlumların ağlamalarını gülmelere çeviren, iniltilerini kahkahalarla sevinç göz yaşlarına dönüştüren bir adalet ve mükâfat, bir ceza ve nedamet diyarına açılmış bir kapı olarak tasavvur eder.
O halde her şeyden önce Allah’a ve ahirete sağlam bir iman şarttır. Bütün kâinatın sonsuz rahmet, şefkat, adalet, hikmet, ihsan, ikramına şahit olduğu Allah’ın bazı kullarına -haşa- zulmettiğini düşünmek, iflah olmaz cehaletin ıslah olmaz ürünüdür.
- Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi, rızık iki kısımdır:
Birincisi, Allah’ın taahhüt ettiği rızıktır. Bu rızık, Allah’ın -canlıların taşıdığı- hayatın bir hakkı ve hukuku olarak değerlendirdiği ve bu sebeple de hayatta oldukları sürece kendilerine ulaştıracağına dair söz verdiği bir rızıktır.
Her canlı hayatta olduğu sürece bu rızkını bulacaktır. Allah, bu taahhüdünü yerine getirmek için, dışarıdan gelen rızık kapısının -sebepler dairesi bakımından- kapanması durumunda, sahibine ulaştırılması hikmetiyle, iç yağlar (glikoz) suretinde depo ederek stoklar oluşturmuştur.
Genellikle, bu iç yağlar yetmiş günden fazla devam edebilir ve bu iç stoklar tükenmeden, canlıların aldıkları rızık konusundaki alışkanlıklarını bırakmaktan ileri gelen bir dengesizlik sonucu ölürler. Bu rızık çeşidi, yalnız biyolojik hayatın devam etmesini sağlayan asgari bir zaruret miktarıdır.
İkinci rızık çeşidi ise, zorunlu biyolojik ihtiyacın dışında kalan, asgari hayat standartlarının üzerinde seyreden bir gıdalanma formülü, bir beslenme şeklidir. Bunun çok farklı dereceleri vardır. Ve bu İlahî taahhüt altında değildir. Bunun garantisi yoktur.
Bir de insanların suistimalleri söz konusudur