bir tuhaf aşkın hikayesi...
her şey 3 mayıs günü başladı.. sevmekten kaçan korkak kalbimin bir kuş misali pır pır ettiği o gün.. aşktan kaçan korkak halimi "güç" diye adlandıran ben.. makyajsız, ssalaş sade halimle güneşli bir öğle vakti, her zaman bindiğim otobüse bindim ama bu sefer ters istikamete... ilk defa.. bir erkeğin evine... nasıl bir cahillik ve gözü karalıksa hiç tereddüt bile etmedim.. kader böyle bir şeydi demek ki.. bu kısa yolculuğun hayatımı bu denli etkileyecek bir sınav olduğundan habersiz.. bütün ahmaklığımla onun evindeydim.. rüya gibiydi, müzikler, sohbet, kahve.. hayatımda en çok sevdiğim üçlü karışıyordu birbirine... hayatımın aşkı olacak bu ela gözlü çocuk bütün doğallığıyla sevdiğim her şeyi elleriyle sundu o gün.. tuhaf masumiyeti, gizemi, gözlerinden fışkıran hayranlık ve tutku... o masum öpücük.. rüya, sanrı, ne diyeceğimi bilemediğim gerçek üstü duygularla, hayatımı çöküşe hazırladığımın farkında olmadan yaşadığım onca güzel his.. akşamüstü o tatlı rüzgarla evime koşar adımlarla gidip yatağıma oturup dudaklarıma dokunduğum an anlamıştım, tutuluyordum.. kendimi bıraktım.. direnmeye gerek yoktu, olacak olacaktı zaten...
günler günleri, aylar ayları ve koca bir sene diğer seneyi kovaladı... kalbini, ruhunu teslim ettiği bu adamla buradaki sayfalara sığmayacak kadar çok anı yaşadı... "sen benim herşeyimsin" diyordu adam, "aşkım, dostum, ailem,herşeysin.." başka şehirleri keşfettiler, bambaşka semtlerin dar sokaklarını arşınladılar.. birlikte çalışıp gezdiler..adamın bütün ailesi kızı çok sevdi. evlenecekler diyorladı...kötü, iyi, korkunç, muhteşem yüzlerce anı... tartıştıklarında ertesi gün birbirlerine koşan iki aşık... kız onun için o kız için her şeyi geride bıraktı.. arkaya bakmaya ne gerek vardı...
O, ilk zamanlarda yaşadığı onsuz kalma korkusunu geçiştirmek veya dindirmek için söylediği "seni asla bırakmayacağım" cümlesinin zamanla bende yarattığı tahribatı asla bilemedi... zamanla onu asla bırakmayacak kişinin ben olacağımı anladığında açtığı yaralar derinleşti.. birkaç ayda bir yaşadığı gel-gitlerde çırpınan bu kızın aşkının derinliğinde boğulduğunu, sonsuz ve zavallı bir ümitle ona bağlandığını görmek istemedi.. bu kız birkaç gün sonra onun şu veya bu şekilde geri dönüşlerinde, bakışlarındaki şefkat ve aşka inandı... her aşk huzurlu olacak değildi ya onlarınki de böyleydi... bir araya gelişlerinde, kimsenin dikkatinden kaçmayan inanılmaz uyumun ve bakışlardan sızan aşkın arkasında yatan hüznü kimse bilmedi...
sonra günlerden bir gün güneşli bir öğle vakti, ikinci yıla inanılmaz bir süprizle gireceğini, kadının bu süprizle havalara uçacağını her fırsatta dile getiren adam, ikinci yıla tam iki hafta kala, beklenmedik bir anda, sıkıldığını, artık eskisi kadar sevemediğini, özgürlüğünü, yalnızlığını özlediğini söyledi..."ben neden senin hayatının merkezindeyim ki? çok zayıfsın.." dedi... kadın, boynunda dört gün önce adamın doğum günü için aldığı en sevdiği kolyesiyle öylece kalakaldı.... sonra anladı kadın... adamda, bir zamanlar onun güçlü olmak sandığı o sevgiden, aşktan yoksun, kaçan halini gördü... her yanı acıyordu..
her şey 3 mayıs günü başladı.. sevmekten kaçan korkak kalbimin bir kuş misali pır pır ettiği o gün.. aşktan kaçan korkak halimi "güç" diye adlandıran ben.. makyajsız, ssalaş sade halimle güneşli bir öğle vakti, her zaman bindiğim otobüse bindim ama bu sefer ters istikamete... ilk defa.. bir erkeğin evine... nasıl bir cahillik ve gözü karalıksa hiç tereddüt bile etmedim.. kader böyle bir şeydi demek ki.. bu kısa yolculuğun hayatımı bu denli etkileyecek bir sınav olduğundan habersiz.. bütün ahmaklığımla onun evindeydim.. rüya gibiydi, müzikler, sohbet, kahve.. hayatımda en çok sevdiğim üçlü karışıyordu birbirine... hayatımın aşkı olacak bu ela gözlü çocuk bütün doğallığıyla sevdiğim her şeyi elleriyle sundu o gün.. tuhaf masumiyeti, gizemi, gözlerinden fışkıran hayranlık ve tutku... o masum öpücük.. rüya, sanrı, ne diyeceğimi bilemediğim gerçek üstü duygularla, hayatımı çöküşe hazırladığımın farkında olmadan yaşadığım onca güzel his.. akşamüstü o tatlı rüzgarla evime koşar adımlarla gidip yatağıma oturup dudaklarıma dokunduğum an anlamıştım, tutuluyordum.. kendimi bıraktım.. direnmeye gerek yoktu, olacak olacaktı zaten...
günler günleri, aylar ayları ve koca bir sene diğer seneyi kovaladı... kalbini, ruhunu teslim ettiği bu adamla buradaki sayfalara sığmayacak kadar çok anı yaşadı... "sen benim herşeyimsin" diyordu adam, "aşkım, dostum, ailem,herşeysin.." başka şehirleri keşfettiler, bambaşka semtlerin dar sokaklarını arşınladılar.. birlikte çalışıp gezdiler..adamın bütün ailesi kızı çok sevdi. evlenecekler diyorladı...kötü, iyi, korkunç, muhteşem yüzlerce anı... tartıştıklarında ertesi gün birbirlerine koşan iki aşık... kız onun için o kız için her şeyi geride bıraktı.. arkaya bakmaya ne gerek vardı...
O, ilk zamanlarda yaşadığı onsuz kalma korkusunu geçiştirmek veya dindirmek için söylediği "seni asla bırakmayacağım" cümlesinin zamanla bende yarattığı tahribatı asla bilemedi... zamanla onu asla bırakmayacak kişinin ben olacağımı anladığında açtığı yaralar derinleşti.. birkaç ayda bir yaşadığı gel-gitlerde çırpınan bu kızın aşkının derinliğinde boğulduğunu, sonsuz ve zavallı bir ümitle ona bağlandığını görmek istemedi.. bu kız birkaç gün sonra onun şu veya bu şekilde geri dönüşlerinde, bakışlarındaki şefkat ve aşka inandı... her aşk huzurlu olacak değildi ya onlarınki de böyleydi... bir araya gelişlerinde, kimsenin dikkatinden kaçmayan inanılmaz uyumun ve bakışlardan sızan aşkın arkasında yatan hüznü kimse bilmedi...
sonra günlerden bir gün güneşli bir öğle vakti, ikinci yıla inanılmaz bir süprizle gireceğini, kadının bu süprizle havalara uçacağını her fırsatta dile getiren adam, ikinci yıla tam iki hafta kala, beklenmedik bir anda, sıkıldığını, artık eskisi kadar sevemediğini, özgürlüğünü, yalnızlığını özlediğini söyledi..."ben neden senin hayatının merkezindeyim ki? çok zayıfsın.." dedi... kadın, boynunda dört gün önce adamın doğum günü için aldığı en sevdiği kolyesiyle öylece kalakaldı.... sonra anladı kadın... adamda, bir zamanlar onun güçlü olmak sandığı o sevgiden, aşktan yoksun, kaçan halini gördü... her yanı acıyordu..