Bizim de Meleğimiz Olacak, Buraya Yazıyoruz :)

bak canım bu ay tamam ama sakın benim yaptıgım yanlışa düşme ben korkudan 6 ay erteledim inan bana korkacak bişe yok kafann rahatlası en azından

MELEK ğimm canım benim çok doğru söylüyorsun.. ama sen ne güzel yazmışsın ya doktoru görünce lal olup kalıyorum diye.. ben daha hastane girişinde tek kulağım kapanıyor nasıl bir uğultu, kalbim yerinden fırlayacak sanki doktora daha durumumu anlatıyorum gözyaşlarım akmaya başlıyor.. çok zor ya Allah hiç kimseye çekemeyeceği yük vermezmiş ama bizlerede inşAllah sabır, cesaret verir Rabbim. eşimide üzdüm ben ne yapıcağım bilmiyorum ama bir daha ki aya birşekilde gidiceğim.. gitmeliyim.. düşük yapanların rahim yapılarına bakıyorlarmış rahim filmiyle doğuştan vs sıkıntı varsa açık ameliyata kadar gidiyormuş konu.. Allah yardım etsin inşAllah. hiç birşeye hiçbirimizin gereği kalmadan hemmen evlatlarımıza sağlığımızla gebe kalalım inşAllah...
 

aynı gülüm ben bi keresinde kuzenimi götürdüm yanımda sıradan bi muayene nasıl strese girdiysem oturdugum yerde bacaklarımı sallıyorum kimseyi duymuyorum denileni anlamıyorum hatta kuzenim korktu su istermisin korkutuyosun beni diye ona ragmen acıyok diyorum sakinleştirici filan belki vururlar istersen gerek yok ama korkuyosunya o açıdan dedim anesteziye bi ton para istediler benden yaptırmamıştım
 
merhaba güzellikler...
hafta sonu antalyadaydık canlarım son kaçamağımızı yapalım dedik yaz sonu ya o yüzden giremedim şimdi okudum geçmişi ters bişi yok çok şükür pazar sabahı erken kalkarım bukete duamı ederim diyordum antalyada olunca bi arkadaşın da evindeydik geç yattık sabah kalkamam diye gece 3 te kalktım içim rahat etmedi baş örtüsü diye de masa örtüsünü kullanıp duamı ettim çok şükür ondan da güzel haberler var inşallah rabbim sesimizi duyar...
 
cANLARIM pazartesi yoğunluğum var off giremiyorum, cumartesi günkü detayımı yazıp çıkıcam.
dr a gittim hemen muayene etti alttan, baktı bir sorun görünmüyor dedi, yalnız sağ yumurtalığında bir sancı filan oluyomu dedi yok dedim, o diğerne göre daha şişkin duruyor dedi iltihap filanmı var acaba dedi.
sonra idrar ve kan sayımı testi ve kanda gebelik testi yaptırdı hepsi 35 TL tuttu :)
sonuçlara baktı, kansayımın çok iyi dedi kan sorunun yok dedi, yuvarlak bir ilaç verdi doğum kontrol hapına benzeyen, bu ilaç düzenleyici dedi, hani benim uzun lekelenmelerim oluyordu ya onun için. isminide yazarım size akşam bana 1 kere daha vermişti çünkü, belki sizede iyi gelir drunuza danışırsınız.
onun dışında bi antibiyotik verdi içinden 3 tane çıkıyo, o da heralde içerdeki gördüğü şişlik belki iltihapsa geçsin diyedir.
birde vajinal fitil verdi, bunuda verelim ne olur ne olmaz kullan biraz dedi. o fitile gıcık oluyorum :)
işte böyle canlarım, adetin üçüncü günü gidicem bidaha bakalım neler olacak.
öpüyorum.
 
NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
1


insan Nesli
Tükeniyor
Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu
farkında değil ancak
insan nesli (Homo Sapiens) tükeniyor.
Dünyanın henüz farkında olmadığı bu
fenomenin en belirgin işaretleri şunlardır:
1. Kısırlık büyük bir hızla yaygınlaşıyor ve
bu total kısırlaşmanın sebebi bilinmiyor.
2. Daha önce genellikle batı ülkelerinde
görülen normal dışı cinsel ilişkiler
(eşcinsellik gibi) artık doğu ülkelerinde de
olağan hale geliyor.
Bu iki sebepten dolayı doğal üreme ortadan
kalkıyor ve hiçbir safhası doğal olmayan bir “insan
üretme yöntemine ihtiyaç duyuluyor. Medyanın
konuya yaklaşımı bu fenomenin ciddiyetinin ve
gerçek sebeplerinin üstünü örtmeye yönelik bir
çaba şeklindedir. Medya, dünya nüfusunun
kısırlaşmasının doğal bir süreç olduğunu empoze
etmekte, bunu normal bir gelişme gibi göstermekte,
herkesin tüp bebek yapmaya mecbur olacağı fikrini
zihinlere yerleştirmektedir.
Ancak sentetik ortamda yumurta ve sperm
yetiştirerek, sentetik ortamda dölleyerek, cenini
sentetik ortamda büyüterek ve sonuç olarak doğal
olmayan bir yol kullanarak dünyaya getirilen varlık
normal insandan farklıdır; çünkü sentetik ortamdan
sadece sentetik mahsul alınabilir.
Genetik ilmiyle yani peygamber ilmiyle
vücuttaki kimyasal birikimi ve niteliğini tesbit etmek
mümkündür. Kısırlık teşhisi konanlara bu ilimle
bakıldığında beyin ve üreme organları dokularında
yoğun olarak aspartam, ftalat ve dioksin (östrojeni
taklit eden maddeler) birikintileri görülmektedir.
Aynı maddeler kısırlığa paralel olarak tiroid
ve böbreküstü bezi hormonlarında dengesizliği,
psikolojik ve ruhsal problemleri de hızla
yaygınlaştırmaktadır.
Bu problemlerden şikayet eden 300’den
fazla gönüllüden gıda endüstrisi ürünleri, temizlik
maddeleri, vücut bakım ürünleri ve parfüm
kullanımını araştırmak üzere bir anket doldurmaları
istendi. Aynı gönüllülere genetik ilmiyle bakıldığında
bu ürünleri kullananların beyin ve üreme
organlarının dokularında yoğun olarak aspartam,
ftalat ve dioksin birikintileri bulunduğu tespit
edilmiştir.
Daha önce, bu birikintiler vücut bakım
ürünleri ve özellikle deterjan kullanan yetişkin
kadınlarda ve katkılı yiyecek - içecek tüketen,
parfüm kullanan gençlerde görülmekteydi. Son 3-4
yıldır aynı durum vücut bakım ürünleri ve parfüm
kullanan erkeklerde de görülmektedir.
Son bir yıldır ise aspartam, ftalat ve dioksin
birikintileri ile birlikte titanyum dioksit birikintileri
de görülmeye başlanmıştır. Hatta titanyum dioksit
ön plana çıkmış ve 3 yaş üzeri çocukların bile beyin
ve üreme organlarını işgal etmiştir. Bize göre
titanyum dioksit birikintilerinin görünür hale
gelmesi G3 teknolojisiyle bağlantılıdır. Daha önce
titanyum dioksit vücutta yaygın olarak
birikmekteyken, G3 teknolojisi onu üreme
organlarına ve özellikle beyne çekmiştir.
Bu maddelerin birikintileri birbiriyle nasıl bir
ilişkiye girecek ve üremeyi, genetiği, insan ruhunu,
psikolojiyi ve bedenini nasıl etkileyecek henüz belli
değil. Belli olduğu zaman iş işten geçmiş olacaktır.
Tecrübemize göre bugün kısırlık
sebeplerinden en önemlileri sentetik kokular ve
yukarıda söz edilen katkı maddeleridir. Uzun
yıllardan beri insanlarla paylaştığımız bu tecrübe
son yıllardaki bilimsel araştırma sonuçlarıyla da
kanıtlanmıştır.
Kokular
Kokuların insan, ruhu, kimyası ve duyguları
üzerindeki etkileri anlaşıldıkça tıbbi, ritüel ve dini
amaçlarla kullanılmış; 1867’de, Fransa’da bağımsız
bir “kozmetik” sektörünün oluşmasından sonra
kokular bu amaçlar dışında da kullanılmaya
başlamıştır. Fransa koku üretiminin merkezi olmuş,
1868’de, ilk “sentetik” kokular üretilmiştir. Kozmetik
sektörü dünya üzerinde hızla yaygınlaştıkça
kokuların kullanım alanı da genişlemiş, sentetik
kokuların üretimi doğal koku üretiminin yerini
almıştır.
Son yıllarda yapılan araştırmalarla sentetik
kokuların fiziksel ve ruhsal sağlığa verdiği zararlar
tespit edilmeye başlanmıştır. Avrupa ve Amerika’da
kokuların kontrolsüz kullanımına karşı birçok sivil
çalışma yürütülmektedir. Çevreciler şu anda,
kokuların zararlarına pasif olarak maruz kalmayı
engellemek için, sigara içilmeyen alanlar gibi,
parfümsüz alan oluşturma (fragrance free rooms)
çalışmaları yürütüyor; okullarda, iş yerlerinde ve NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
2
kapalı alanlarda parfüm ve kokulu ürün kullanımının
yasaklanmasını talep ediyorlar.
Kokulardaki zararların anlaşılmasıyla birlikte
“organik” veya “doğal” kozmetik ürünler piyasaya
sürülmektedir. Bu ürünler araştırıldığında, içinde
yalnızca %1 oranında doğal yollarla elde edilmiş
çiçek özü olsa bile “organik ürün” adı verildiği ortaya
çıkmıştır.
Kokular iki gruptur: Kimyasal maddeler ve
feromonlar.
Kimyasal Maddeler
Canlıların vücudunda doğal olarak üretilen
kimyasal maddelerden aromatik bileşikler, tüm
canlıların biyokimyasında anahtar rollere sahiptir ve
canlının sosyal davranış özelliklerini belirler.
Proteinleri oluşturan 20 aminoasitten üçü,
fenilalanin, triptofan ve tirozin, aromatiktir; DNA ve
RNA'daki nükleotitler (adenin, timin, sitozin, guanin,
urasil) aromatik maddelerdir.
Canlıların vücudunda doğal olarak üretilen
aromatik bileşikleri taklit eden ve her yıl yaklaşık 35
milyon ton üretilen kimyasal aromatik bileşikler,
petrol rafinasyonu veya kömür katranının damıtımı
ile elde edilir. Son yıllarda aromatik bileşiklerin,
özellikle aminoasitlerin üretiminde nanoteknoloji,
gen teknolojisi ve rekombinant-DNA yöntemleri de
kullanılmaktadır.
Parfüm, deterjan, böcek öldürücü, boya,
yapıştırıcı, uçak ve araba yakıtı, plastik ve naylon
imalatında kullanılan petrol ve kömür ürünü bu
bileşikler aynı zamanda vücut kimyasını altüst eden
önemli psikotropik maddelerdir. Bunların büyük
kısmı mutajen, toksik ve kanserojendir. Kimyasal
aromatik bileşikler entoksikasyonunda yersiz coşku
hali (öfori), halusinasyonlar, baş dönmesi,
depresyon, baş ağrısı, vertigo, kalpte ritim
bozukluğu, hipertansiyon, ödemler, epilepsi benzeri
kasılmalar, hareketlerde yavaşlama, donukluk, kulak
çınlaması, görme bozukluğu, deri ve mukozalarda
morluklar gibi belirtilere rastlanır. Kan hücrelerini
öldürme etkisi olduğundan kansere de sebep olur.
Parfümlerin içeriğinde, yaklaşık %95’ini oluşturan
onlarca kimyasalla birlikte ayrıca aromatik bileşikler,
ftalatlar ve sentetik misk vardır.
Feromonlar
Feromonlar mikroorganizma, mantar, bitki,
böcek, hayvan ve insana kadar, bir canlının diğer bir
canlıya karşı korku, hâkimiyet, cinsellik ve herhangi
bir sosyal davranış tepkisi olarak salgıladığı
maddelerdir.
Feromonlar iki gruptur:
Birincisi vücudun ısınması ile birlikte havaya
küçük partiküller halinde karışan yağ özelliğindeki
kimyasal kokulu maddelerdir. Bunlar davranış
değişikliğine yol açan sinyal feromonlarıdır.
İkincisi ise öpüşmek ve deri teması ile
transfer olan ve üreme hormonlarının üretimini
artıran protein yapısındaki kokusuz feromonlardır.
Feromonlar, koltuk altı, kasıklar, meme başı
çevresi, burun delikleri arasındaki deri, üst dudak ve
derideki kıl keseciklerinden salgılanır; salya, burun,
idrar, dışkı ve vajinal sıvılarda da bulunurlar.
Feromonlar sosyal davranışlar, üreme
hormonlarının salınımı, gebelik, annelik, ergenlik
veya yaşlanma gibi fizyolojik süreçleri kontrol eder.
Eşler arasındaki ruhî uyumu sağlar, birçok
hormonun üretimini tetikleyerek, metabolizma ve
gelişmeyi aktive eder ve yönlendirir. Feromonlar en
aktif olarak, herhangi bir duygu doruğa çıktığında,
ölüm anında ve ölümden bir müddet sonra salınır.
Günümüze kadar yapılan çalışmalar
sonucunda pek çok feromon türü belirlenmiş ve
sentetik olarak taklit edilmiş; nanoteknoloji,
biyoteknoloji ve rekombinant-DNA yöntemiyle
üretilmiştir.
Kokuların insan üzerindeki etkilerinin
anlaşılmasından bu yana doğal yollarla elde edilen
ve “esansiyel yağ” olarak adlandırılan kokulu yağlar
korku, endişe, stres, depresyon gibi ruhsal sıkıntıları,
başağrısı, adet huzursuzluğu ve cinsel isteksizliği
çözmede, doğumda ve cilt problemleri gibi çok
çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaya
devam etmektedir. Kokuların tedavi amacıyla
kullanılması ve ciddi problemlere çözümler
getirebilmesi, kokuların insan beyninde ve
bedeninde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir.
Bu kadar güçlü etkiye sahip doğal kokular ve
bugünkü kullanımıyla sentetik kokular tam tersi
etkiler için de kullanılabilir. Yani, bir koku insanın
hormonal ve ruhsal dengesini bozma, cinsel
isteksizlik ve kısırlık, depresyon, panik atak gibi ruh
problemleri, belli hastalıklara sürükleme ya da
insanları toplu halde yönlendirmede etkin rol
üstlenebilir.
Bugün kokular sadece tedavide ve vücut
bakım ürünlerinde değil, deterjanlarda ve
yumuşatıcılarda, hasta bakım ürünlerinde,
oyuncaklarda, ev ve kıyafet aksesuarlarında,
nanokumaşlarda, Kur’an, tesbih, seccade
üretiminde, camilerde, hastanelerde, okullarda, alış-
veriş markezlerinde, araçlarda, kısacası her yerde
kullanılır.
Yiyecek ve içeceklerde her çeşit koku ve tadı
verebilen, “doğala özdeş” tereyağı, süt ve peynir NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
3
aromaları, işlenmiş et aromaları, çeşitli bal
aromaları, kahve aromaları, tütün aromaları, mantar
aromaları, portakal, çilek, armut gibi meyve ve
sebze aromaları, nane, tarçın, zencefil, damla sakızı,
defne yaprağı, gibi baharat aromaları Rekombinant
DNA yöntemiyle üretilmektedir. Bu aromalar bütün
gıda endüstrisi ürünlerinde, parfümlerde, sigara ve
nargile tütünlerinde kullanılmaktadır.
Kokular deri yolu ile bütün vücut tarafından
tamamen emilir ve kolayca hücrelere ulaşır.
Kokuların solunum yolu ile girişi burnun iç kısmında
bulunan ve "vomeronazal organ" olarak adlandırılan
bir alıcı sayesinde gerçekleşir. "Vomeronazal organ",
kokuları beyindeki limbik sisteme ulaştırır. Limbik
sistem kalp atışları, kan basıncı, nefes alıp verme,
hafıza, stres düzeyi ve hormon dengesini (özellike
üreme hormonları) kontrol eden ve beynin hayati
bölümlerini içine alan bir sistemdir. Bununla birlikte
kokular, duygusal hafıza, psikolojik ve fizyolojik
hormonlar, üreme, büyüme ve tiroid hormonlarının
üretimini uyarır.
Koku duyusu hiçbir yardımcı iletim
mekanizmasına ihtiyaç duymadan ve beyin
tarafından kontrol edilmeden doğrudan görevli
sisteme ulaşan tek duyudur. Diğer duyular ise
uyarıları öncelikle beynin dağıtım merkezine iletilir,
kontrolden geçer ve daha sonra beyinin o duyudan
sorumlu olan bölgelerine ulaştırılır.
Doğal kokuların insan duygu durumunu
pozitif yönde etkilediği konusunda birçok araştırma
mevcuttur. Rahatlatan, hafızayı güçlendiren, ağrı
dindiren, mutluluk verenler… Ancak sentetik kokular
unutkanlık, başağrısı, baş dönmesi, zihin
bulanıklığı, hafıza kaybı gibi nörolojik
rahatsızlıkları; kaygı, depresyon, panik atak, dikkat
dağınıklığı ve duygu bozukluğu gibi ruhsal
rahatsızlıkları tetikleyen nörotoksik kimyasallar
içerir.
Aynı zamanda astım, sinüzit gibi alerjilere;
böbrek, kalp, karaciğer, akciğer ve bağışıklık
sistemi hasarlarına; yumurta ve spermlerde DNA
bozulmalarına, kısırlık, doğum hasarları ve
düşüklere, prostat ve göğüs kanserine; diyabet,
hipertiroid veya hipotiroide; anormal cinsel
gelişim, cinsel hormonlarda denge bozukluğu ve
buna bağlı olarak eşcinselliğe sebep olmaktadır.
Birçok insan hala kokuların yüzyıllar önce
çiçeklerden veya misk geyiğinin salgı bezinden elde
edildiğini, doğal hatta masum olduğunu
düşünmektedir. Halbuki bugün parfüm üretiminde
sentetik cinsel hormonlar (protein yapısındaki
feromonlar) kullanılmakta, % 95 oranında ham
petrolden üretilmektedir. İçindeki kimyasalların
çoğu mutajen, toksik ve kanserojen psikotropik
maddelerdir. Aynı zamanda bu kokular doğal
kokulardan 200-2000 kat daha kuvvetlidir. Doğal
kokular kısa sürede etkisini kaybederken bugünkü
kokuların yoğunluğu zamanla azalmaz, etkilerini
aylarca, hatta yıllarca sürdürür ve sadece 260
derece sıcaklıkta yok olabilir.
Greenpeace’in 2005’te yaptığı bir
araştırmaya göre “Ftalat esterler ve sentetik misk”
parfümlerin içinde tesbit edilen zehirli
kimyasallardan sadece ikisidir. Kullanımı yaygın 25
kokulu ürün üzerine araştırma yapılmış, her bir
ürünün çevreye en az 17 çeşit zehirli kimyasal
yaydığı bulunmuştur. İncelenen ürünler içerisinde
parfümler (alkolsüz esanslar da dahil), oda spreyleri,
araç kokuları, deterjanlar, yumuşatıcılar, losyonlar,
vücut bakım ürünleri ve şampuanlar bulunmaktaydı.
Kokuların içinde bulunan kimyasallardan bazıları,
örneğin sentetik östrojen ve androjenler (sentetik
misk) kısırlığa, göğüs ve prostat kanserine, bazıları
(ftalatlar gibi) sperm kalitesinin bozulmasına ve
kısırlığa sebep olmaktadır.
Cilde sürülen parfüm ve losyon gibi kokulu
ürünler deri tarafından otuz dakika içinde tamamen
emilerek doku ve organlara ulaşır, anne sütüne
karışır. Bu sebepten bugün birçok bebek annesini
emmemektedir. Bu kimyasallar kokulu ürün
kullanan herkesin idrarında tesbit edilmektedir.
Daha endişe verici olan ise dünyaya yeni gelen her
10 bebekten 7’sinin idrarında aynı kimyasallara
rastlanmaktadır. Kokular anne karnındaki bebeğin
cinsel gelişimini olumsuz etkiler; kız çocuklarında
vajina darlığına, erkek çocuklarda ise penis ve
erbezlerinin gelişememesine, erkek çocuklarda
kadınsı davranışların görülmesine sebep olmaktadır.
Kıyafet veya kumaş üzerine sıkılan
parfümlerde veya kullanılan kokulu deterjanlarda
durum daha tehlikelidir çünkü koku içinde bulunan
kimyasalları kumaştan çıkarmak defalarca da
yıkansa mümkün değildir.
Parfümlerdeki östrojen benzeri bileşikler
erkeklerde, deterjan ve vücut bakım ürünlerindeki
testesteron benzeri bileşikler de kadınlarda
hipotalamusta feromon etkisi yaptığı için bu
ürünlere karşı güçlü bir bağımlılık oluşmakta ve
karşı cins çekiminin azalmasına (cinsel soğukluğa)
sebep olmaktadır.
Doğal kokular hormon dengesi, ruhsal
denge, protein ve enerji üretimini bağışıklık
sisteminin izin verdiği ölçüde etkiler. Sentetik
kokuların 200 kat daha güçlü etkisi ise bağışıklık
sistemini baskılayarak, protein ve enerji üretimini,
ruhsal ve zihinsel faaliyetleri; davranış şekillendirme
süreçlerini düşman askerler gibi işgal eder.
Günümüzde kokuların nörolojik etkilerinden
faydalanmak, dolayısıyla toplumsal davranışları
yönlendirmek için özel kokular üretilmektedir. NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
4
Bunların en masum ve bilinenleri iş ortamında
performansı yükseltmek, alışveriş merkezlerinde
satışları artırmak, stresli ortamlarda insanları
rahatlatmak veya cinsel isteği yönlendirmek amacı
ile kullanılan kokulardır.
Kokular üzerine çalışma yapanlar daha da
ileri giderek davranış ve zihninsel faaliyetlere
müdahale etmeye, insanı baştan “yaratmayı”
planlamaya başladılar.
Alman yazar Patrick Süskind'in Das Parfum
adlı romanında, parfümlerin içeriği, üretimi, insan
üzerindeki fiziksel, zihinsel ve ruhsal etkileri ince
detaylarla anlatıldı. Bu romanın “Perfume” adıyla
yapılan filmi Türkiye'de “Koku” adıyla gösterime
girdi.
Filmin seri katil kahramanı beden kokusu
olmayan, kimsenin ilgilenmediği ve sevmediği,
yanından geçerken köpeklerin bile fark etmediği bir
varlıktır. Ancak koku alma duyusu son derece
gelişmiştir. Filmin son sahneleri gerçekten
manidardır. Katil idam edilmeden önce son arzusu
olarak elindeki şişenin kapağını açmak istediğini
söyler. Şişede öldürdüğü kadınların vücudundan
elde ettiği bir parfüm (feromon karışımı)
bulunmaktadır. Şişenin kapağı açıldığında,
meydanda bulunan ve biraz önce katilin
öldürülmesini sabırsızlıkla bekleyen kalabalık, katili,
büyülenmişçesine bir melek veya Tanrı gibi görmeye
başlar. “Deccal’ın alnında kafir yazılı olacak,
okumayı bilen ve bilmeyen bunu okuyacaktır. Buna
rağmen herkes ona ‘Rabbim’ diyecektir.”
(Muhammed (A.S)
Şişedeki kokunun insanlar üzerindeki
etkisini gören katil: “Bu parfüm ile bütün dünyada
insanları ve hükümetleri ele geçirebilir, Mesih
olduğumu ilan edebilir ve onların hepsini
cehenneme gönderebilirim” diye düşünür (Deccal
iddiası), ancak bunun zamanının hala gelmediğini de
bilir. Dünyanın koku üretim merkezi Strassburg’a
gider, ürettiği parfümü üzerine dökerek bedenini
insanlara yedirir ve bu şekilde sürekli çoğalarak
yaşamaya devam eder. “Yiyip içtiklerinize dikkat
edin çocuklarınız yiyip içtiklerinizden hasıl olur.”
Muhammed (A.S.)
Bu filmi anlamak için Muhammed (A.S.)’ın
kokular hakkında söylediklerini hatırlayalım:
Muhammed (A.S.) tenimizin kokusunun
ruhumuzun kokusu olduğunu; ölüm anında ve
ölümden sonra bir süre bu kokunun arttığını
bildirmiştir. (Koku yok ise, ruh da yok)
“İnsan ölürken, ruh her kıl dibinden ayrılır.”
(Kıl kökleri lazerli epilasyonla tahribata uğradıktan
sonra feromon üretimine ne olacak ve ruh bedenden
nasıl ayrılacak?)
“Cinsel ilişkiden sonra guslediniz, su her kıl
dibine ulaşsın, çünkü şehvet maddesi her kıl
dibinden çıkar.” (Rekombinant DNA ürünü cinsel
feromonlar parfüm, şampuan, sıvı sabun vs. ile
vücuda sürülürse, abdest ve gusle ne olacaktır?)
“Bazı kokular melekleri çeker, habis ruhları
uzaklaştırır; bazı kokular habis ruhları çeker,
melekleri uzaklaştırır.” (Camiler, türbeler, okullar ve
evlerimizde habis ruhları çeken kokular bulunsa,
meleklerimize ne olacak? Yıllarca geçmeyen yapay
kokulu deterjan ve yumuşatıcılarla yıkanan çarşaflar
arasında yatanın, namazda kokulu seccade, kokulu
eşarp, kokulu tesbih kullananın durumu nedir?
Kokulu sabunlarla yıkanan, kefenlerine yapay kafur
veya misk sürülen ölülerimizin durumu nedir?)
Kokuların etkisini görmek açısından bu genç
kadının hikayesi çok çarpıcıdır:
25 yaşlarında 3 çocuk annesi zengin ve güzel
bir kadında halsizlik ve depresyon vardı ve dişleri
kuma dönüşerek dökülüyordu. Problemin kaynağını
araştırırken deterjan kokularına aşırı bağımlı olduğu
görüldü. “Evdeki yardımcılarımın kullanacağı
deterjanları ben seçiyorum. Markete gidiyorum,
kapaklarını açarak kokluyorum, hoşuma gidenleri
satın alıyorum.” diyen genç kadına en çok hangi
deterjanı sevdiği sorulduğunda “En çok Mr. Muscle’ı
seviyorum. Onu kucaklıyorum ve beni kimse
görmesin diye bir kenara çekiliyorum, kimsenin
yanıma gelmesini istemiyorum. Onu içmek
istiyorum ama biliyorum ki içersem ölürüm, onun
için burnumun yanlarına, çeneme ve dilimin ucuna
sürüyorum.” “Peki eşini seviyor musun” sorusuna
karşılık “Evet, uzak dursa seviyorum, yaklaşınca
itiyorum” diye cevap verir.
Kadının bağlandığı ve bağımlısı olduğu şey
aslında deterjan değil, kokusundaki psikotropik
maddeler ve özellikle cinsel hormonlar,
androjenlerdir. Bu hikayenin farklı versiyonlarını pek
çok kadından duymak mümkündür.. Ailelerde
huzursuzluk sebebi olan deterjan ve parfüme
bağmlılık dolayısıyla cinsel isteksizlik problemi
yalnızca fiziksel bir problem değil, aynı zamanda
ahlaki, ruhsal ve toplumsal bir problemdir.
Bugün dünyada kokular vasıtasıyla
yapılanların ne boyutta olduğunu öğrendiğimiz
zaman iş işten çoktan geçmiş olacaktır.
Titanyumdioksit (TiO2)
Titanyumdioksit, dünyada en yaygın
kullanılan mineraldir ve nanoteknolojinin 3 ana
maddesinden biridir. Doğal bir mineral olan
titanyumdioksit nanoteknoloji yöntemiyle atom
yapısı değiştirilerek çok aktif bir nanoparçacık
formuna getirilmiş (yeniden inşa edilmiş)tir. Işığın NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
5
(foton) titanyumdioksit nanoparçacıklar üzerine
düşmesiyle, organik madde, kimyasal reaksiyon
sonucu parçalanmaya başlar. Bu yapay süreç,
bitkilerde gerçekleşen fotosenteze benzer.
Fotosentez, bitkilerin güneş ışığının etkisiyle
karbondioksit ve sudan, organik madde yani besin
üretmesidir. Ancak, titanyumdioksit, fotosentezden
farklı olarak tam tersini yapar, yani organik
maddeleri parçalayarak karbondioksit ve suya
ayrıştırır. Bunun anlamı şudur: Titanyumdioksit
nanoparçacıklar, herhangi bir organik madde ya da
canlı hücreye temas ettiğinde, organik madde veya
canlı dokunun parçalanmasına neden olan kimyasal
reaksiyonu başlatabilecek korkunç bir yetenektedir.
Şu anda titanyumdioksit gıda maddelerinde;
şekerleme, reçel, sakız, pudra şekeri, toz şeker, küp
şeker, tuz, karbonat, sütlü içecekler, süt, süt tozu,
peynir, peynir altı suyu, margarin, un, hamur, tavuk,
et, balık, deniz ürünleri, soya ürünleri, her türlü tıbbi
ilaç, vücut bakım ürünleri, her türlü kozmetik, krem,
diş macunu, diş beyazlatıcı maddeler, sabun,
deterjan ve temizlik ürünlerinde beyazlatıcı,
bozulmayı önleyici veya nem tutucu olarak kullanılır.
Özellikle kirli havayı temizleme, baraj, nehir
ve göllerden içme suyu elde etme amacıyla hava ve
suya titanyumdioksit nanoparçacıklar
serpilmektedir. Kendi kendini temizleyen cam,
kaplama malzemeleri, duvar boyaları, eşarp, kumaş
ve giysiler titanyumdioksit nanoparçaçıklar ile
üretilmektedir.
Ağız, deri ve nefes yoluyla vücuda giren
nanoparçacıkların organizmayı hiç bir şekilde terk
etmediği, dokularda çöküntü olarak biriktiği,
akciğerlere büyük hasar verdiği tespit edilmiştir.
Ayrıca nanoparçacıklar bulunduğu ortamda canlı
hücrenin yapısına nüfuz edebilme ve bunun
sonucunda da bütün hücrelerde, özellikle beyin
hücrelerinde hasar oluşturma ve genleri mutasyona
uğratma yeteneğine sahiptir.
Kozmetikler ve güneş kremlerinde büyük
oranda kullanılan ve cilt tarafından emilen titanium
dioksid ve çinko oksid nanoparçacıklar ışığa karşı
duyarlıdır, serbest radikaller üretir ve güneş ışığına
maruz kaldığında deri hücrelerinde DNA hasarına
yolaçar; ciltte bir yara varsa deri yoluyla kan
dolaşımına karışır. Bir kez kan dolaşımına giren
nanoparçacıklar bütün bedende dolaşabilir, beyin,
kalp, karaciğer, böbrek, dalak, kemik iliği ve sinir
sistemi de dahil olmak üzere organlara ve dokulara
nüfuz edebilir.
Nanoparçacıklar hücre içine girebilir,
mitokondri ve hücre çekirdeği tarafından içeri
alınabilir, mitokondride büyük yapısal hasara,
dolayısıyla enerji ve protein üretiminin bozulmasına,
DNA mutasyonu ve hücrenin ölümüne sebep
olabilir.
Nanoparçacıkların en büyük yayılma alanı
bulduğu organ karaciğer olarak görülmekte, onu
dalak izlemektedir. Karaciğer hastalıklarında zararsız
yabancı maddelerin birikiminin bile karaciğer
fonksiyonlarını zayıflattığı ve karaciğere zarar verdiği
bilinmektedir.
Farelere verilen karbon nanotüplerin
böbrek hücrelerinin ölümüne ve yeni hücre
oluşumuna engel olduğu görülmüştür. Halbuki
bugün bütün su arıtma sistemlerinde karbon
nanotüpler kullanılmakta, su ile birlikte insan
vücuduna nüfuz etmektedir.
Gıda endüstrisinde kullanılan
renklendiricilerin yan etkileri hakkında birçok
araştırma yapılmıştır. Araştırmalarda bu katkı
maddelerinin genotoksik etkilere, hormonal
bozukluklara, davranış bozukluklarına ve nörolojik
rahatsızlıklara yol açtığı kanıtlanmıştır. Ti02, dünya
genelinde toplam renklendirici madde üretiminin
tek başına %70'ini oluşturmakta; ayrıca çeşitli
sebeplerle bütün renklendiricilerde de
kullanılmakta; dolayısıyla gerçekte bu oran daha da
yükselmektedir. Bugün her bir insanın yalnızca içme
suyu ve gıdalardan günde ortalama 300 gr titanyum
dioksit tükettiği düşünülmektedir.
Nanomateryaller endüstriyel atıklar ve ev
atıkları yoluyla çevreye karıştıkları zaman toprak ve
su mikroflorasını bozar. Bu da besin zincirinde
değişimlere sebep olur.
Araştırma sonuçlarına göre TiO2
nanoparçacıkları spermlerde hareketlilik ve
yoğunluğun azalmasına, ömrün kısalmasına, ileri
düzeyde anormalliklere ve testesteron seviyesinin
düşmesine sebep olmuştur. Histopatolojik
bulgularda Ti02'in sperm kılıfında epitelium
kalınlaşması ve erbezlerindeki kan damarlarında
varikosele yolaçan tıkanmaya sebep olduğu
gözlemlenmiştir. Bunun yanısıra dokuları tuttuğu
için kilo almaya engel olduğu tespit edilmiştir.
Bütün bu araştırma sonuçlarına rağmen
insan organizmasına giren nanoparçacıkların
kimyasal ve ruhsal olarak sebep olabileceği
değişimlerin büyüklüğü ve vehameti yine de tahmin
edilemiyor.
En çok kullanılan nanomateriyal özelliğine
sahip olan Ti02 son zamanlarda ziraatte de
kullanılmaya başlanmıştır. Yukarıda anlatılan
ürünlerden uzak durarak titanyum dioksidin
zararlarından korunmak mümkün olabilir ancak
titanyum dioksidin zirratte kullanılması korunmayı
imkansız hale getirir.
Amerika ve Avrupa’da polis köpeklerine özel
tim askerleri gibi eğitim verilir. Bu köpeklerin NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
6
dişlerine titanyum kaplama yapılır; bu kaplama ile
bilgisayara bağlanır ve bilgisayar aracılığı ile uzaktan
yönlendirilir. Bu köpekler, beyinleri bilgisayar
tarafından kontrol altında olduğu için terminatör
gibi korku bilmeden hareket eder ve operasyonlarda
özel timden daha başarılı olurlar. Burada dikkat
çekici olan, neden metal kaplama değil de titanyum
kaplama kullanıldığıdır. Çünkü nanoteknoloji ürünü
bilgisayarların ana maddelerinden biri titanyumdur.
Bu bilgi “titanyum implant yaptıranlar da bilgisayar
aracılığı ile yönlendirilebilir mi?” sorusunu akla
getiriyor. Çünkü dokuları dolduran ve bir nano-nöro
alıcı hale getiren her titanyum birikintisi veya
titanyum parçası nano bilgisayarlar (4. Nesil
bilgisayarlar) için otomatik bağlanma yeri olabilir.
(Zihin Kontrolü bölümüne bakınız.)
Aspartam, E-951
Aspartam, en yaygın kullanılan sentetik tatlandırıcıdır. DNA manipulasyonu, klonlama ve mikrobiyal fermentasyon yöntemleri ile elde edilir. Çikolata, sakız, ketçap, soslar, gazozlar, şekerlemeler,
ilaçlar, diyet yiyecek ve içecekler ve benzerlerinde
kullanılır. Gıda sektöründe değişik isimler altında da
kullanılır, ancak en çok Aspartam, Fenilalanin ya da
Surel diye adlandırılır ve etiketlerde bu şekilde yer
alır. Çoğu zaman sakarin veya siklamat ile de karıştı-
rılarak kullanılır. Bu karışımlara Alfasfit, Aspamiks,
Aspasvit, Svitli, Aspartin, Evrosvit vs. adı verilir. Aspartam içeren tatlandırıcılar etikette sadece “tatlandırıcı” olarak da bildirilebilir. Aspartamın % 60’nı fenilalanin oluşturur.
Fenilalanin tüm biyokimyasal süreçlerde ve
protein üretiminde yer alan en önemli aminoasitlerden biridir. ‹nsan bedeni her gün protein ile alınan
fenilalanine ihtiyaç duyar. Sentetik fenilalanin yapı
olarak doğalına göre çok daha aktif olduğundan do-
ğal fenilalanin yerine geçer, onun bütün
fonksiyonlarını üstlenir. Böylece sentetik fenilalanin
kullanan kişi ruhsal ve fiziksel olarak ona bağımlı hale gelir.
Ruhsal bağımlılık: Fenilalanin, vücutta tirozin aminoasidine dönüşür, tirozinden ise ruh halini
ve ağrı hislerini yöneten dofamin ve noradrenalin
üretilir. Bu da sentetik fenilananin kullanan kişide
ruhsal bağımlılığa neden olur. Ayrıca fenilalaninden
cinsel dürtüleri yöneten feniletilamin meydana gelir
ve aşık olma duygusunu tetikler. Fenilalaninden üretilen hormonlar fikir üretimi sürecinde etkin rol oynadığından hafıza, öğrenme ve düşünme kapasitesi
de doğrudan etkilenir. Bu yüzden aspartam bağımlı-
sı insanlar çikolata yemeden veya aspartamlı bir içecek içmeden zihinsel çalışma yapamazlar.
Fiziksel bağımlılık: Aspartamda bulunan
sentetik fenilalanin etkin olarak metabolizmaya dahil olur ve pankreas, karaciğer, tiroid bezi ve böbreküstü bezinin hormon üretimine katılır. En önemli
tiroid hormonlarından olan tirozin ile pankreas hormonu olan insülin fenilalanın vasıtasıyla üretilir ve
metabolizma atıklarının böbrek ve karaciğer yoluyla
atılması feilalanın vasıtasıyla sağlanır. Kısacası fenilalanin vücudun en önemli fonksiyonlarının tümünü
kontrol eder ve böylece sentetik fenilalanin kullanan
kişi ona tamamen bağımlı hale gelir. Vücutta sentetik fenilalaninin dönüşüm döngüsü bozulduğunda (ki
bağışıklık sistemi tamamen çökene kadar sürekli
olarak bozulacaktır) ise vücudun tüm dokularında
özellikle beyin ve üreme organlarının dokularında
bu maddenin kendisi ve toksik atıkları birikir. Birikim
yerlerindeki dokuların hücreleri ve sentetik fenilalaninin iştirak ettiği tüm süreçler tahrip olur. O zaman,
kronik sentetik fenilalanin zehirlenmesi belirtileri ortaya çıkar: kronik yorgunluk, döküntü, bayılma, kas
ağrıları, göz kapaklarında, dudaklarda, ellerde ve
ayaklarda şişme, eklem ağrıları, bulantı, çarpıntı,
anksiyete, şişmanlık, baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, depresyon, tiroid ve nörolojik rahatsızlıklar,
hafıza kaybı, spazm, epileptik nöbetler, beyinsel
özürler, üreme organlarında sorunlar, duyma yetisinin zayıflaması veya kaybı, ağır karaciğer ve böbrek
patolojileri. Aspartamın beyin tümörü, skleroz, epilepsi, parkinson, alzheimer, zihinsel gerilik ve diabete neden olduğu saptanmıştır. Sentetik fenilalanin sperm ve yumurtaları zehirler ve mutasyona uğ-
ratır. Aspartam hamilelikte doğrudan ceninin gelişimini etkiler; kullanılan miktarın çok az olması veya
uzun zaman önce kullanılmış olmasının önemi yoktur.
Aspartam bir çok ülkede yasaklanmıştır. Aspartamı yasaklayan veya kullanımına sınır koyan ülkelerde, kısırlık, doğum kusurları, gelişme çağındaki
çocuklarda zihinsel ve ruhsal problemlerin oranı hızla azalmakta, Türkiye’de ise aynı hızla artmaktadır.
Gıdalarda, hayvan yemlerinde veya tedavi
amacıyla dünyada her yıl 2 milyon tondan fazla
üretilen sentetik aminoasitlerde en büyük oranı fenilalanin ve glutamik asit oluşturur.
Bisphenol-A
Bisphenol-A, dioksin grubuna ait en çok
kullanılan maddedir. Hazır gıda, pet şişe, deterjan,
kozmetik ve vücut bakım ürünlerinde koruyucu
olarak kullanılır. Bisfenol-A hazır gıdalara doğrudan
katıldığı gibi yağ, su, içecek, şeker, şampuan, krem
gibi her tür ürüne ambalajdan da dolaylı olarak
geçmektedir. Dişmacunu, yiyecek ve içeceklerden
ağız yoluyla, parfüm ve deterjanlardan solunum NHI İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü Araştırma Dosyası: Sayı 1 - Eylül 2011
7
yoluyla, krem ve kozmetiklerden cilt yoluyla vücuda
girerek kana geçer. Haşerat ilaçları, hijyenik pedler,
rujlar ve plastiklerde de kullanılan bu maddelerin
kimyasal yapısı kadınlık hormonu östrojeni taklit
eder. Kadın ve erkek vücudunda biriken Bisfenol-A,
vücutta östrojen seviyesinin yükselmesiyle ortaya
çıkan problemlere sebep olur. Vücudunda BisfenolA biriken hamile bir kadında östrojen seviyesi yüksek algılandığı için doğum sırasında rahim ağzı açılmaz, sonuçta sezaryen kaçınılmaz olur. Aynı zamanda kadın vücudunda östrojen seviyesinin yüksek algılanmasıyla androjen seviyesi de yükselir. Erkeklerde ise tam ters bir etkiyle androjen seviyesinin düş-
mesine sebep olur. Bu durum erkeklerde kadınlaş-
maya, kadınlarda ise erkekleşmeye; her iki cinste de
endometriozise sebep olurBunun dışında, dawn
sendromuna, kadınlarda göğüs kanseri, düşükler ve
erkek cinsel organ anomalilerine ve kısırlığa sebep
olur.
Ftalatlar
Ftalik asit esterleridir ve genellikle
plastiklerin esnekliklerini artırmak ve losyon,
şampuan, sıvı sabun, sıvı deterjan gibi ürünlerde
kıvam kazandırmak ve kıvamı korumak için kullanılır.
Parfüm ve şampuanlardan yer döşemelerine, tıbbi
borulardan plastik kaplara, diş fırçalarından
oyuncaklara, kozmetiklerden ilaçlara, çok sayıda
üründe kullanılan ftalatlar, bu ürünlerden kolaylıkla
çevreye dağılabilirler.
En önemlisi bebek oyuncaklarında,
emziklerde, biberonlarda, hazır bezlerde, pek çok
türünün kullanılmasıdır. Bebeklerde ileriki yaşlarda
kanser ve kısırlık riski taşıdığı ispatlanmıştır.
Hamile kadınlarda belirgin hasar riski
taşıyan bu maddeler, ceninin testosteron
üretmesini engeller; erkek çocuklarda sperm
azlığına, azosperme ve cinsel organlarında yapısal
anomalilere neden olabilir. Üretranın penisin arka
tarafına açılması veya testislerin yerine inmemiş
olması gibi doğuştan gelen yapısal bozukluklardaki
büyük artışın sebebi ftalatlardır. Ayrıca özellikle
spermlerin genetiğini değiştirmekte, hareketliliğini
ve sayısını azaltmakta ve kısırlığa neden
olmaktadırlar. Bu özelliği nedeni ile prezervatiflerde
kullanılmaktadır. Ancak hem erkek hem kadın için
çok risklidir.
Kanserojendirler, özellikle kadınlarda meme
kanseri ve polikistik over, erkeklerde prostat ve
testis kanseri vakalarını artıran maddelerdir.
Sonuç
Sonradan kazanılan kısırlıktan kolay ve kısa
zamanda kurtulmak bugüne kadar mümkündü.
Vücutta biriken aspartam, ftalatlar ve dioksinler
açlık, kupa terapisi, sülük uygulaması ve bazı şifalı
bitkiler ile kısa zamanda dışarı atılabilirdi. Ancak
titanyum dioksid birikintileri bu problemin
çözümünü zorlaştırmaktadır. Bize göre, G4
teknolojisinin hayata geçmesiyle birlikte titanyum
dioksidin vücuttan atılması imkansız hale gelecektir.
İleri Okumalar İçin
1. Duty SM, Singh NP, Silva MJ, Barr DB, Brock
JW, Ryan L, et al. 2003.
The Relationship between Environmental Exposures to
Phthalates and
DNA Damage in Human Sperm Using the Neutral
Comet Assay. Environ
Health Perspect 111(9): 1164-9.
2. Swan SH, Main KM, Liu F, Stewart SL, Kruse
RL, Calafat AM, et al. 2005.
Decrease in anogenital distance among male infants
with prenatal phthalate
exposure. Environ Health Perspect 113(8):1056-61.
3. Prins GS. 2008. Endocrine disruptors and
prostate cancer risk. Endocr
Relat Cancer. 15(3):649-56.
4. Breast Cancer Fund. 2008. State of the
evidence: the connection between
breast cancer and the Environment. Available:
Breast Cancer Fund Homepage
5. Main KH, et al. Human breast milk
contamination with phthalates and
alterations of endogenous reproductive hormones in
infants three months
of age. Environ Health Perspect 2006;114(2):270-6.
6. Toxic Impact of Titanium Dioxide (TiO
2
) In Male
Albino Rats with Special Reference to its Effect on
Reproductive System -Nabela, I., EL- Sharkawy
*
,
Salah, M. Hamza and Ehsan, H., Abou-Zeid
7. Genotoxicity of titanium dioxide (TiO2)
nanoparticles at two trophic levels:
Plant and human lymphocytes- Manosij Ghosh,
Maumita Bandyopadhyay, Anita Mukherjee
8. Titanium Dioxide Nanoparticles Induce DNA
Damage and Genetic Instability In vivo in Mice -
Benedicte Trouiller,1 Ramune Reliene, Aya
Westbrook, Parrisa Solaimani, and Robert H. Schiestl1
9. Toxicity Assessment of Titanium (IV) Oxide
Nanoparticles Using
Daphnia magna (Water Flea)-Seung Hyuck Bang1,
Thai-Hoang Le, Sung Kyu Lee, Pil Kim, Jong Soo Kim,
Jiho Min
10. Toxicological effects of TiO2 and ZnO
nanoparticles in soil
on earthworm Eisenia fetidaC.W. Hu M. Li, Y.B. Cui ,
D.S. Li, J. Chen, L.Y. Yang
11 75 bin Kimyasal Madde, Bedenimiz ve Kimyasal
Kirlilik (New Scientist/ Çev.: Reyhan Oksay)
 

bu ay bende çektireceğim adet olup bitince hemen çektirmem gerekiyor aslında geçen ay cektirecektim ama dr önümüzdeki aya kalsın zamanı geçti gibi bir şeyler söyledi.bende korkuyorum keşke bilmeseydim ağrılı olduğunu daha kolay olurdu. psikolojik de olabilir çünkü. ama bir çok kişide çok kolay olduğunu söylüyor belki bizimkide ağrımaz cesaretini topla ve çektir bence erteleme anestezili de olabilir gerçi o biraz pahalı. eşim sormuş özelde normal 140, anestezili 250 miş sanırım. ya neticede herşeye katlanıyoruz canım bunada katlanırız. Rabbim yardımcımız olsun
 

aaaa gerçektenmi ben kayseride yaşıyorum kayseride aradım tardım kimse yapmıyomuş anestezili birtek acıbadem yapıyomuş toplamda benden 1 000 tl istediler anesteziye sizin orası ucuzmuş
 
aaaa gerçektenmi ben kayseride yaşıyorum kayseride aradım tardım kimse yapmıyomuş anestezili birtek acıbadem yapıyomuş toplamda benden 1 000 tl istediler anesteziye sizin orası ucuzmuş

nazancığım bu rahim filmini devlet hastaneleri çekmiyormu sadece özelde yapılan bi işlemmi?
 

canım herşey olağan çok şükür, ben de fitilden nefret ediyorum :) kendine çok dikkat et :)
 
nazancığım bu rahim filmini devlet hastaneleri çekmiyormu sadece özelde yapılan bi işlemmi?

çekiliyo bildigim kadarıyla benimkide 110 tl tutmuştu geçen sene özel hastanelerdede bir kısmını karşılıyo sanırım yalnız sürekli gittigin doktor çeksin fiyatı farklı olabiliyo daha indiriyolar heralde telefon açıp sorabilirsin santralden bilgisini veriyolar
 

allahım sağlıkla sıhhatle kollarına almanı nasip eder kuzucuklarını.inşallahhh..

selam arkadaşlar... bugün yine hastane yollarında beta hcg değerim daha ne kadar düşmüş ona bakmaya gittim..909du sonra 1000 üstü en son 885... kollarımı görseniz mosmor... gitmek bir dert kan vermek bir dert zaten düşük olduğunu bildiğiniz halde nedir hala kan testleri... psikolojik olarak fiziken sıkıldım sıkıldım...

birşey sorucam arkadaşlar kimi diyor beklemeden ekim ayı adet döneminden sonra hemen tekrar deneyin diyor kimi bekleyin diyor.. ne yapacağımı şaşırdım sizce ne yapmalıyım forumda da kimi bekleyin kimi dru dinleyin demiş..
 
aaaa gerçektenmi ben kayseride yaşıyorum kayseride aradım tardım kimse yapmıyomuş anestezili birtek acıbadem yapıyomuş toplamda benden 1 000 tl istediler anesteziye sizin orası ucuzmuş

1000 liramı ciddi misin okadar fark olurmu ya. acaba eşim mi yanlış anladı. ama doktorum da demişti şifada(bahsettiğim hastane) yaklaşık 300 lira diye. başka bir özel hastaneye sormuştum. orası da yaklaşık 500 lira demişti.. aynı filme uçuk farklar istiyorlar. ne diyeyim açgözlüler.
 

canım öncelikle sen tamamen bebeğini kanamayla düşürdün mü? yoksa hala hamileliğin devam ediyor mu? bide kaçıncı haftadasın?
Doktorumun bana söylediği şeyi sana söylüyorum ben 8. hafta da kurtaj oldum doktor bana mutlaka 6 ay ara ver dedi, eğer daha erken haftada olsaydı daha az bekle derdim ama 8. hafta için 6 ay bekle dedi. sonra da başka bir doktor şöyle dedi psikolojik olarak kendini ne zaman hazır hissedersen korunmayı o zaman bırak. ben 6 ay bekledim, hemen hamile kalırsam belki zararlı olur bebek tutunamaz diye .yani tercih senin.
 
kızlar hangi duayı yapıyoruz neye karar verdin? walla kendimi boşlukta hissediyorum dua olmayınca
 

bende sordum 375 tl'ydi..
ama anestezinin fiyatını vermedi boşver dedi.. çektiremem dedim kadına gel gel biz çekeriz diyor yaa.. diyorum ki hanfendi ben normal muayenede bile çok kötü oluyorum kaldı ki dış gebelik geçirdim belki tıkanıklık falan vardır dedim sen ilişkiye de giriyorsun alttan muayenede oluyorsun ya bu rahim filmini çektirebilirsin gel bi cesaret hadi dedi.. ayyyy Allah ımmm ne olur bi daha ki aya gerek kalmasın.. hiç birimize tedavi gerek kalmasın.. tümm dileyenlere bizlere de kısmet et inşAllah.
 

beta hcg değerim geçen hafta (salıydı) 909 çıktı sonra perşembe yaptırdım 1000 üstü çıktı cuma kahverengi lekelenmemle beraber kanamam başladı...sonra kırmızı kanama devam etti.. doktora acile gittik baktı 4,4 mmlik gelişmemiş bir kese gördü sonra kan değerime baktılar 885 çıktı.. kimyasal gebelik dedi eğer değerler az az yükselseydi dış gebelik olabilirdi dedi...pazartesi gel dedi tekrar yapalım dedi kalp atışı falanda duymadı kendi kendine düşecek dedi.. 5 haftalıktı sanırım..bende birşey anlamaıdm ..halada labaratuara aradım sabaha dedi belli olacak.. öyle inanın ne olduğunu anlamış değilim..
 



maalesef düşüklerde değeri öğrenmek için kan çok alıyorlarda.. düşük olduğu tespit edildiğine göre sürekli kan vermeye gitme haftada 1 yeterli zaten düşme tamamlanınca adetin gelicek ( Allah vermesinde dış gebelikde asıl kan alıyorlar Allah kimsenin başına vermesin.. sabah akşam tuhaf bir yükseliş olursa direk ameliyata alsınlar diye.. o yüzden hiiç takma kollarının morluğunu.. bana 2 düşüktede doktor sağlıklı adet görene kadar korun ki gebe kalırsan o dönemde günlerini takip edelim dedi.. ki seninkide küçük bir düşük o yüzden değerin düşünce adetin gelicek sonra durucaksın öteki adetin gelicekk hoop diye başla.. derimm.. hayırlısıyla..
 

canım bu anestezili bir ikincisi bizim burda en özel hastane acıbadem fiyatlar çok yüksek ben hüma kadın hastanesinde çektirmiştim kendi doktoruma 110 tl verdim parama kıyamadım anlıcan iyikide vermemişim korkcak bişe yok
 

ben sana sölimmi nasıl olacagını tıpış tıpış yatacan o masaya benimki o korkunç çatallardan deildi bacaklarım kendi kontrolümdeydi anlıcan kendime dogru topladım ne yapıyonus yok sumu yok bumu yok söle yok böle demeye filimin çekilecek sonra ahh keşke bu kadar korkup strese girmeseymişim dicen
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…