Butun umutlarim bitti,cok kotuyum!!!

Canım sakın umudunu yitirme!!Eğer yitirirsen işte o zaman girersin menopoza!!Bizler bir umut kırıntısı için bukadar çaba harcıyoruz...Mutlaka bir tedavisi vardır canım içini ferah tut lütfen!!Sakın tek doktorla yetinme:)a.s.
 
canım allaha sığın daha çok dua et onun yapamayacağı mucıze yoktur haberlerde görüyoruz kaç yaşında kadınlar doğuruyor allah işte yeterkı sabırlı olmalı ve istemeyı bılmelıyız,dualarımız senınle.
 
canım bi kere allahtan hiç ümit kesilmez rabbimin yenı gunde nelere verecegı bellı olmaz inşaallah hayırlı bi evlat verır
 
Çok üzüldüm gülşehri.Başka bir dr a gitmelisin mutlaka hem de hemen.Anladığım kadarıyla daha çok yeni durumun.Bazı ilaçlarla menapoz geciktirilebiliyor.En azından son bir deneme yapabilirmişsin gibi geliyor bana.Allah yardımcımız olsun....
 
canım ya çok üzüldüm ama bir tuhaflık var bu işte bildiğim kadarıyla çok basit tahlillerle yumurtalık rezervinin ne durumda olduğu ve menopoza girip girmediğin anlaşılıor sen tüp bebek denediysen bu tahlillerin sana bir çok kez yapılmış olmaıs lazım hemen doktorunu değiştir bence ben bir sitede okudum böyle 38 yaşında bir bayana menepoza giriyorsun demişler ama kadın 6 kez tüp bebek denemiş 6. da menepoza giriyorsun artık olmaz demişler ve kadın doktorunu değiştirmiş çeşitli meditasyon teknikleri öğrenmiş ve ruhen hazır olduğunda yeniden başlamış savaşmaya tek yumurtaylada tüp bebek yapmışlar ve tutmuş istersen bana özelden mesaj at sana hangi doktorla bu işe kalkıştığını adını vereyim canım... Allah'tan ümit kesilmez seni teselli etmez biliyorum ama yılmamaya çalış bizler senin yanındayız senin dert ortağınız...
 
canim benim vardir allahin bir bildigi demekki senin icin hayirlisi böyleymis bizlerin daha ne olacagi belli degil belki bizlerde o yillardir hayalini kurdugumuz bebeklerimize hic kavusamayacagiz allah büyüktür diyip oturuyoz
hem unutma bu dünyada evlat sahibi olamayanlara cennette evlat müjdelenmistir bu dunyada olmasa bile öbür dünyada bebeklerimize kavusacaiz
 


AMA BİR GERÇEK VAR Kİ ALLAHIN KULLARI İÇİN HER ZAMAN SÜPRİZİ VARDIR Kİ NİCE DERTLER VARDIR ALLAH HEP : YAKINDIGIMIZDA OF DEDİĞİMİZDE RABBİMİZ YETİŞMİŞ VE HİŞT DAHA ZAMAN GEÇMEDİ BAK HAYAT BİTMEDİ VE ZAMANI ŞİMDİ DİYİP İNŞAALLAH YETİŞECEKTİR CANIM:teselli::teselli::teselli: SADECE İNAN VE BEKLE ÇOK DUA ET
 
Başa gelene razı olabilmek
19.12.2004

Rızâ, Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak ve belalara sabretmek demektir. Böyle olan bir kul, Allahü teâlâdan bir felaket gelse, buna rıza gösterir ve hiç kimseye şikayet etmez. Bu, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere mahsus sabır ve tahammül var demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tahammülü ve bu rızayı gösterebilir.

Hanım evliyadan Râbia-i Adviyye hazretleri hastalanmıştı. Ziyaretine gelenler; "Ey Râbia! Sana gelen bu hastalık çok ızdırap vermektedir. Dua et de Allahü teâlâ çektiğin bu ızdırâbı hafifletsin" dediklerinde, "Bu ızdırâbı çekmemi Rabbim irade etmiştir" buyurdu. Onlar; "Peki senin bir arzun, isteğin yok mudur?" diye sorduklarında; "Allahü teâlâ benim hakkımda ne irade ve ne takdir etmişse ona razı olmaktır" cevabı vermiştir.

Kul için, sahibinin işinden razı olmaktan başka çare yoktur. Zira insan, bu dünyada kalmak için değil, iş yapmak, çalışmak için yaratılmıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile varolmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside;
(Kazâ ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) buyurmaktadır.”

Ahmed Rıfâi hazretlerine, iyi bir kul nasıl olmalıdır diye sorulunca, cevaben buyurmuştur ki:
"İyi, salih bir kul, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğer, gelen şiddet ve belalara sabreder, aza kanaat eder. Allahü teâlâdan başkasından korkmaz ve kimseden bir şey beklemez. Ancak Allahü teâlâdan ister. İnsana, yüksek makamları veren, aşağı düşüren aziz ve zelil edenin Allahü teâlâ olduğunu bilir. Salih Müslüman, Peygamber efendimizin sünnetine tam uyar. Böyle olanların korkusu, son nefes içindir. Onlar, az konuşur, öfkelerini tutar ve şehvetlerini yenerler. Nefslerinin arzularını yapmazlar.

Nefse, Allahü teâlânın kazâ ve kaderine rıza göstermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Çünkü, kadere razı olmak, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğmek, nefsin isteklerine zıddır. Nefs bunları istemez. Saadete kavuşmak, nefsin rızasını terk edip, Allahü teâlânın rızasına koşmakla mümkündür."

Ebu Süleyman Dârani hazretleri, sevenlerine hitaben buyurdu ki:
"Allahü teâlâdan razı olmak ve Onun kullarına acımak, Peygamberlerin ahlakındandır. Başa gelen her şeye razı olmak hâline kavuşanlar, irfan sahipleri, âriflerdir. Allahü teâlâ önce gelen Peygamberlerden birine vahyederek bildirdi ki: Cebrâil aleyhisselam yeryüzüne indiğinde ibadetle meşgul olan bir kimseyi gördü. Hoşuna gittiği için; "Yâ Rabbi! Bu kimse ne iyi bir kuldur" dedi. Allahü teâlâ da; "Ey Cibril! Levh-i mahfuza bak" buyurdu. Cebrâil aleyhisselam Levh-i mahfuzda o kimsenin Cehennemlikler arasında yazılı olduğunu gördü. Allahü teâlâya; "Yâ Rabbi! Bu işin hikmeti nedir?" diye sordu. Allahü teâlâ; "Ben yaptığım işlerden kimseye karşı sorumlu değilim. Hiç kimse kullarım hakkındaki ilmime akıl erdiremez" buyurdu. Cebrâil aleyhisselam; "Yâ Rabbi! İzin verirsen o kimseye gidip durumu bildireyim" dedi. İzin verilince, o kimsenin yanına gitti ve; "Senin yaptığın ibadetleri Allahü teâlâ kabul etmedi. Levh-i mahfuzda senin Cehennem ehli arasında olduğunu gördüm" deyince, o kimse düşüp bayıldı. Cebrâil aleyhisselam onun ayılmasını bekledi. Ayılınca şöyle mırıldanıyordu: "Ey benim Allah'ım! Sana hamd ederim. Bütün hamd eden kulların sana nasıl hamd ediyorsa ben de öyle hamd ederim." Sonra Cebrâil aleyhisselama dönerek; "O bizim Rabbimizdir. Bütün ilmi kudretinin kemâli, rahmeti ve şefkati ile benim hakkımda öyle uygun görmüş. Ona yine hamd ederim. O beni benden daha iyi bilir" dedi ve secdeye kapandı. Secdede cenâb-ı Hakk'ı tesbih etmeye başladı. Bu durumu Cebrâil aleyhisselam Allahü teâlâya arzedip o şahıs hakkında üzüldüğünü bildirdi. Cebrâil aleyhisselama, Allahü teâlâ tarafından tekrar Levh-i mahfuza bakması bildirildi. Bu defâ Levh-i mahfuzda o kimsenin Cennetlik olduğu yazılıydı. Cebrâil aleyhisselam, cenâb-ı Hakk'tan hikmetini sual ettiğinde; "Kullarım işlerime akıl erdiremezler" buyurdu. Cebrâil aleyhisselam bu durumu yine bildirmek istedi ve izin verildi. O zâtın yanına gidip; "Müjdeler olsun sana! Yerin Cennet oldu" dedi. O kimse bu sözlere hiç şaşmadı ve eski hâlini hiç bozmadı. Eskisi gibi yine hamd ve cenâb-ı Hakk'ı tesbih etmeye devam etti."

Ebu Amr Osman bin Merzuk hazretleri, sevenlerine zaman zaman; "Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak lazımdır. Bir kimse Allahü teâlâdan razı ise, Allahü teâlâ da ondan razıdır" buyururdu.
 
İstemesini bilmeyen kavuşamaz
28.11.2004

Allahü teâlâ, her şeyi bir sebeple yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri, sıkıntıları gidermek ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Peygamberler, hep dua ettiler. Ümmetlerine de dua etmelerini emrettiler.

Allahü teâlâdan kim bir şey istedi de, vermedi, kim Onun kapısını çaldı da eli boş döndü? Elbette istemesini bilmeyen, bir şey alamaz. Cenab-ı hakkın huzuruna edeple çıkmayan, Onun rahmetine kavuşamaz.

Evliyanın büyüklerinden Rabia-i Adviyye hazretleri, adamın birinin, dua ederken; “Ya Rabbi! Bana rahmet kapısını aç!” dediğini işitince; “Ey cahil! Allahü teâlânın rahmet kapısı, şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun?” buyurmuştur.

Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de, giriş kapısı olan kalbler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için de ayrıca dua etmek lazımdır.

Dua, Allahü teâlâya yalvararak, Ondan muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua eden kulunu çok sever. Dua etmeyene gadap eder. Zira dua müminin silahıdır. Dua, gelmiş olan dertleri, belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.

Yalnız dua etmenin de şartları vardır:
1-Önce, günahlarına pişman olup, tevbe etmeli, istigfar okumalı.
2-Sadaka vermeli.
3-İmanını, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli.
4-Duanın kabul olacağına inanmalı, güvenmeli.
5-İki dizi üzerine kıbleye karşı oturup, önce hamd ve salevat okumalı.
6-Duayı üçten fazla söylemeli. Haram şeyleri ve hasıl olmuş şeyleri istememeli.
7-Kabul olmadı diyerek, ümidi kesmemeli, kabul oluncaya kadar, uzun zaman tekrar etmelidir.
8-Haram yememeli, haram içmemeli, haram şeyleri söylememelidir.

Makamat-ı mazheriyyede diyor ki:
“Duanın kabul olması için, ekl-i halal ve sıdk-ı makal ve ihlas ile yapmak şarttır:” Hadis-i şerifte de;
(Duanın kabul olması için, iki şey lazımdır: Birincisi, duayı ihlas ile yapmalıdır. İkincisi, yediği ve giydiği helalden olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplik varsa, bu odada yaptığı duası, hiç kabul olmaz) buyurulmaktadır.

Seyyid Ahmed Rıfai hazretleri buyurdu ki:
“Allahü teâlânın sevgili kullarını vesile ederek, cenab-ı Haktan bir şeyler istenebilir. Onları vesile ederek bazı ihsanlara kavuşulursa, bu yardımları ve ihsanları evliyadan bilmemek lazımdır. İhsanı yapan Allahü teâlâdır. Çünkü veliler, kendiliklerinden bir şey yapmazlar. Allahü teâlâ onları çok sevdiği için, onların dua ve hatırı ile yaratır. Peygamber efendimiz; (Saçları dağınık, kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allahü teâlâ onları doğrulamak için o şeyi yaratır) buyurmuştur. Allahü teâlâ, sevdiği kullarını yalancı çıkarmamak için, yemin ettikleri şeyleri bile yaratınca, dualarını elbette kabul buyurur. Allahü teâlâ Mümin suresinin altıncı âyetinde mealen;
(Bana dua ediniz; duanızı kabul ederim) buyurdu. Duaların kabul olması için şartlar vardır. Bu şartları taşıyan dua, elbet kabul olur. Herkes bu şartları bir araya getiremediği için, dualar kabul olmuyor. Bu şartları yerine getiren velilerin, âlimlerin dua etmeleri için, onlara yalvarmak, şirk olmaz. Allahü teâlâ, söylenilenleri, sevdiklerinin ruhlarına işittirir. Onların hatırı için istenileni yaratır. Allahü teâlânın sevdiği kullarının ruhları, diri iken de, öldükten sonra da, Allahü teâlânın verdiği kuvvet ve izinle, dirilere yardım ederler. Böyle inanarak evliyadan yardım istemek, Allahü teâlâdan başkasına tapınmak olmaz. Allahü teâlâya tapınmak, Ona inanmak, Ondan istemek olur. Aklı olan, bunu pek iyi anlar.”

Abdülhalık Goncdüvani hazretlerine bir kimse; "Efendim! Son nefeste iman ile gidebilmemiz için bize dua buyurur musunuz?" diye talepte bulununca; "Her kim farzları eda ettikten sonra dua ederse, duası kabul olur. Sen, farz olan ibadeti yaptıktan sonra dua ederken bizi hatırlarsan, biz de seni hatırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duanın kabul olmasına vesile olur" buyurmuştur.

Abdülkadir Geylani hazretleri de buyurdu ki:
"Allahü teâlâdan dünya ve ahiretin hayırlarını iste. Sakın; "Ben istiyorum. Fakat Allahü teâlâ vermiyor, ben de bundan sonra istemeyeceğim" deme. Duaya devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin için takdir edilmiş ise, Allahü teâlâdan istedikten sonra, Allahü teâlâ onu sana gönderir. Eğer istediğin o rızk ezelde senin için takdir edilmemiş ise, Allahü teâlâ seni o şeye muhtaç kılmaz ve kendinden gelenlere rıza gösterme nimetini ihsan eder. Eğer Allahü teâlâ senin için fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allahü teâlâya fakirlikten ve hastalıktan kurtulman için yalvarırsın. O zaman Allahü teâlâ sana razı ve memnun olacağın bir hâl verir. Eğer, ezelde borçlu olmak takdir edilmişse ve sen de borçtan kurtulmak için dua edersen, Allahü teâlâ alacaklıyı sana kötü muamele etme halinden vazgeçirir. Hatta borcundan azaltma veya hepsini bağışlama haline çevirir. Eğer dünyada borçlu halden kurtarmazsa buna karşılık sana bol sevap verir.”
 
Sabır takdire itiraz etmemektir
07.11.2005

Sabır, Allahü teâlânın takdirine ve taksimine itiraz etmemektir. Şikâyet kastı olmadan başa gelen musibetleri açıklamak sabırsızlık olmaz.

Sabır; bütün hayırların, iyiliklerin anahtarıdır. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren, her menzile sabırla ulaşılmaktadır. Çocuğun büyümesi ve eğitimi, sabretmeye bağlıdır. İyi bir insan, iyi bir Müslüman olmak, sabırla ele geçer. Zaten Din Büyükleri; “Sabır bütün hayırların, Şükür de bereketin anahtarıdır. Kimde bu hasletler bulunursa, o, en yüksek manevi mertebelere kavuşur” buyurmuşlardır.

Abdullah ibni Abbas hazretleri, kızının vefat ettiğini öğrenince önce; "İnna lillah ve inna ileyhi raci'un" der ve akabinde de; "Bu mahrem idi, Allahü teâlâ bunu örttü, yardıma muhtaç idi, himayesine aldı; bizim için de bir mükafat idi onu bizden önce gönderdi" der ve iki rekat namaz kılar. Namazı kıldıktan sonra; “Allahü teâlânın; Bekara suresinin kırk beşinci âyet-i kerimesinde; (Sabır ve namaz ile yardım isteyin) mealindeki emrini yerine getirdik" buyurur.

Sabır, dinin yarısı, Namaz ise dinin direği. Bu ikisine yapışan, hedefine ulaşır, maksadına kavuşur. Peygamber efendimiz; (Sabreden, zafere kavuşur) buyurmuşlardır.

Abdullah Mürteiş hazretleri; "Bütün işlerin neticesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlas" buyurmuştur.

İsmail Fakirullah hazretleri; “Tevekkül etmek, Teslim olmak, Sabretmek ve Rıza göstermek, Allahü teâlâya varan yolun esaslarıdır” buyurmuştur.

Yahya bin Muaz-ı Razi hazretleri ise; “Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükredilmiş ise, o hesap edilecek. Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir” buyurmaktadır.

Ebu Ali Dekkak hazretlerine; Sabır nedir? Diye sual edilince cevaben buyurur ki:
“Sabır, ilaç olarak kullanılan tadı acı bir ağacın adıdır. Sabırlılar dünya ve ahiret izzetine konarak kurtuluşa erdiler. Çünkü onlar Allahü teâlâdan Onunla olma şerefine nail olmuşlardır. Allahü teâlâ bunun için Tur suresi dördüncü âyetinde mealen; (Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir) buyurmuştur.

Sabrın tarifi ve sınırı takdire itiraz etmemektir. Şikâyet yollu olmaksızın başa gelen musibetleri açıklamak sabırsızlık olmaz. Allahü teâlâ, Eyyub aleyhisselam kıssasında; (Biz onu sabırlı bulduk, o ne güzel bir kuldur) buyurmuştur. Halbuki Allahü teâlâ, Enbiya suresinin seksen üçüncü âyetinde mealen, Eyyub aleyhisselamın; (Başıma bu dert geldi) dediğini haber vermiştir. Bu ümmetin zayıfları, ruhsatla, izin verilen şeylerle amel ederek sıkışık kalmasınlar ve nefes alsınlar diye Allahü teâlâ, Eyyub aleyhisselamın; (Başıma bu dert geldi) dediğini bildirmiş ve böyle şeyler söylemeyi haram kılmamıştır."

Abdülkadir Geylani hazretleri buyurdu ki:
"Kulun Allahü teâlâyı sevmesinde samimi olup olmadığı, başına bela ve musibet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musibet geldiğinde sabır ve sükun halini muhafaza edebiliyorsa, o gerçekten Allahü teâlâyı seviyor demektir. Musibet ve fakirlik zamanında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alamet yapıldı. Birisi Peygamber efendimize; "Ben seni seviyorum" deyince; (Fakirlik için bir elbise hazırla) buyurdu. Bir başkası gelip Peygamber efendimize; "Ben Allahü teâlâyı seviyorum" deyince; (Bela için elbise hazırla) buyurdu.

Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Allahü teâlâya, rızası için yapılan sabırlar ve tahammüller, asla karşılıksız kalmaz. Onun için bir an olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükafatını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde kazanmıştır.”

Ahmed Yekdest Cüryani hazretleri; “Dünyanın esası mihnet, sıkıntı üzere kurulmuştur. Sıkıntının ise sabretmekten başka reçetesi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Şu üç sabır çok sevgilidir. Bunlar; taatte, hakka kullukta, günah işlememekte, bela ve mihnet anında sabırdır" buyurmaktadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!)
 
Netice almak isteyen sabırlı olur
08.10.2006

Sabır, insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur. Sabır; bütün hayırların, iyiliklerin anahtarıdır. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren, her menzile sabırla ulaşılmaktadır. Çocuğun büyümesi ve eğitimi, sabretmeye bağlıdır. İyi bir insan, iyi bir Müslüman olmak, sabırla ele geçer. Din Büyükleri; “Sabır bütün hayırların, şükür de bereketin anahtarıdır. Kimde bu hasletler bulunursa, o, en yüksek manevi mertebelere kavuşur” buyurmuşlardır.

Abdullah ibni Abbas hazretleri, kızının vefat ettiğini öğrenince önce; “İnna lillah ve inna ileyhi raci’un” der ve akabinde de; “Bu mahrem idi, Allahü teâlâ bunu örttü, yardıma muhtaç idi, himayesine aldı; bizim için de bir mükafat idi onu bizden önce gönderdi” der ve iki rekat namaz kılar. Namazı kıldıktan sonra; “Allahü teâlânın; Bekara suresinin kırk beşinci âyet-i kerimesinde; (Sabır ve namaz ile yardım isteyin) mealindeki emrini yerine getirdik” buyurur.

Sabır, dinin yarısı, Namaz ise dinin direğidir. Bu ikisine yapışan, hedefine ulaşır, maksadına kavuşur. Peygamber efendimiz; (Sabreden, zafere kavuşur) buyurmuşlardır.

Abdullah Mürteiş hazretleri; “Bütün işlerin neticesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlas” buyurmuştur.

İsmail Fakirullah hazretleri; “Tevekkül etmek, teslim olmak, sabretmek ve rıza göstermek, Allahü teâlâya varan yolun esaslarıdır” buyurmuştur.

Yahya bin Muaz-ı Razi hazretleri ise; “Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükredilmiş ise, o hesap edilecek. Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir” buyurmaktadır.

Ebu Ali Dekkak hazretlerine; Sabır nedir? diye sual edilince cevaben buyurur ki: “Sabır, ilaç olarak kullanılan tadı acı bir ağacın adıdır. Sabırlılar dünya ve ahiret izzetine konarak kurtuluşa erdiler. Çünkü onlar Allahü teâlâdan Onunla olma şerefine nail olmuşlardır. Allahü teâlâ bunun için Tur suresi dördüncü âyetinde mealen; (Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir) buyurmuştur.

Sabrın tarifi ve sınırı, takdire itiraz etmemektir. Şikayet yollu olmaksızın başa gelen musibetleri açıklamak sabırsızlık olmaz. Allahü teâlâ, Eyyub aleyhisselam kıssasında; (Biz onu sabırlı bulduk, o ne güzel bir kuldur) buyurmuştur. Halbuki Allahü teâlâ, Enbiya suresinin seksen üçüncü âyetinde mealen, Eyyub aleyhisselamın; (Başıma bu dert geldi) dediğini haber vermiştir. Bu ümmetin zayıfları, ruhsatla, amel ederek nefes alsınlar diye Allahü teâlâ, Eyyub aleyhisselamın; (Başıma bu dert geldi) dediğini bildirmiş ve böyle şeyler söylemeyi haram kılmamıştır.”

Abdülkadir Geylani hazretleri buyurdu ki: “Kulun Allahü teâlâyı sevmesinde samimi olup olmadığı, başına bela ve musibet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musibet geldiğinde sabır ve sükun halini muhafaza edebiliyorsa, o gerçekten Allahü teâlâyı seviyor demektir. Musibet ve fakirlik zamanında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alamet yapıldı. Birisi Peygamber efendimize; “Ben seni seviyorum” deyince; (Fakirlik için bir elbise hazırla) buyurdu. Bir başkası gelip Peygamber efendimize; “Ben Allahü teâlâyı seviyorum” deyince; (Bela için elbise hazırla) buyurdu.

Halinizden şikayette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Allahü teâlâya, rızası için yapılan sabırlar ve tahammüller, asla karşılıksız kalmaz. Bir anlık sabrınızın mükafatını, mutlaka görürsünüz. Zaten kahraman olanlar da, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde kazanmışlardır.”

Ahmed Yekdest Cüryani hazretleri; “Dünyanın esası mihnet, sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sıkıntının ise sabretmekten başka reçetesi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Şu üç sabır çok sevgilidir. Bunlar; taatte, Hakka kullukta, günah işlememekte, bela ve mihnet anında sabırdır” buyurmaktadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki: (Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!)

Netice olarak sabır, Allahü teâlânın takdirine ve taksimine itiraz etmemektir. Sabretmeyen zafere kavuşamaz. Netice almak isteyen ise, sabırlı olur.


Hit ( 1777 )
 
Hepinize cok tesekkurler,verdiginiz moral dunyalara deger,iki ayri doktordan randevu aldim,elbette pes etmeye hic niyetim yok ama bana bu raporu veren buyuk bir akademi hastanesi ve profesor dr,dosyami kapatan bu akademinin yuzune insallah kitap gibi carpacagim bir sonuc alirim,hepinize cok tesekkurler,sonuna kadar mucadeleye devam etmeyi dusunuyorum ama aslinda benimde pek umudum kalmadi gibi birsey,allaha siginiyorum ve ondan diliyorum sadece.
 
canım benim çok üzüldüm. aslında herkesin söylediği gibi tek doktorla kalma. allahtan hayırlısı. belki bir şans vardır canım
 
Ne diyecegiimi bilmiyorum canim üzülme de demiyorum cünkü insanin elinde degil ama baska bir doktora daha git canim,insallah hayirli haberler alirsin canim
 
gulsehrıcım sana dua etmıstık oradan hatırlıyorum sıkıntını bebegın ıçın tefrcıyene katılmıstım bende..

yada yasın dağıtılıyordu onu da almıs olabılırım...

canım benım ınanclı bırısını sanırım.. bılıyorsun Allahtan umıt kesılmez.. sabret ve halıne sukret canımın ıcı ... elbet her ıste bır hayır var...
 
gülsehri canim....
ne desem, ne söylesem teselli olmaz sana biliyorumm....
allahtan gelene ne denir canim benimm,cok üzgünüm .
kelimeler birsey ifade etmiyor simdi.neyi nasil yazacagimi bile bilmiyorum..
sen yinede sonuna kadar devam et canimm... cok üzgünümm
 

Tesekkur ederim supurgem,burada oldugunuzu bilmek bana biraz guc veriyor.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…