Çadırlar doğa için kuruldu

okypete

Nirvana
Kayıtlı Üye
28 Mart 2008
84.872
40.715
Çadırlar doğa için kuruldu
Kuzey Ormanları Savunması kampının sabahı yağmurla başladı. Çadırlarımız su içerisinde. Razıyız ama… Küçük bir forum ve orada yapılan oylamadan sonra kararımızı veriyoruz, çamura batmamıza rağmen pek çoğumuz kalıyoruz. Çünkü doğadan değil, onu yok edenlerden korkuyoruz. Kopan kıyamete rağmen kamp alanının yakınında iş makinelerinin sesleri duyuluyor.
cats_1.jpg

-
cats.jpg


Kentteki sıcak, yapış yapış hava ormana ulaşınca yerini serin bir huzura bırakıyor. Kızılağaç, kayın ve meşe ağaçları gökyüzüne doğru boy verirken onların arasından koyu bulutlar seçiliyor. Duyarlı, kalabalık, neşeli bir grupla Belgrat ormanlarına varıyoruz. Henüz yoldayken kolektif yaşamın, nezaketin, pırıl pırıl zekânın alışık olduğumuz o tadını alıyoruz. Hava kararırken herkes birbiriyle yardımlaşarak çadırlarını kuruyor. İstanbul’un yakınındayken doğayla bu kadar iç içe olmak şaşırtıcı!

İki gencin “çadır tartışması” bizi gerçekle çabuk yüzleştiriyor: “Kesinlikle aynı hizada olmalılar. Beklenmedik bir saldırı olursa, insanlar fark edemezler, kaçacak yer bulamazlar ve takılıp düşerler…”

Hayır, bu sadece Kuzey Ormanları Savunması’nın çağrısıyla gerçekleştirilen bir kamp değil, aynı zamanda kentin son yeşil alanlarını koruyabilme çabası! Bu, aynı zamanda rant ile doğanın, para ile insanın, inşaat ile ağacın savaşı!

Kuzey Ormanları Savunması’nın açıklamaları da tam bu noktalara dikkat çekerken “Neden buraya geldik” sorusuna da gerçekçi ve sert bir yanıt veriyor: “Son kaynaklarımızı da tüketiyorlar, yaşama alan bırakmıyorlar, geleceğimize acımıyorlar ve bizi susuz bırakıyorlar. Çok kısa bir süre sonra içecek su bulamayacağız! Bizi bu olumsuz koşullara mahkûm edenlere karşı çıkmalıyız.”



Onun ayakları yükseliyor...

Gerçekler can sıkıyor! Doğa geri döndürülemez biçimde tahrip ediliyor. Yapılmasından sadece birkaç yıl sonra “müstakbel köprüde de” trafiğin diğerleri gibi hiç akmayacağı, sıkışıp kalacağı söylendiği halde, kesilen ağaçların yerinde onun ayakları yükseliyor! İstanbul’un Karadeniz’e açılan her iki yakasında 3. havalimanı ve 3. köprü inşası için yapılan doğa kıyımını anlatmaya kelimeler yetmiyor. Göz de gönül de TEMA Vakfı’nın açıklamasıyla tam 8 bin futbol sahası büyüklüğündeki alanın tüketilmesini kabul etmiyor. Bunun öz Türkçesi net olarak şu: Birkaç nesil sonrası, papatyayı da, gürgen ağacını da, kelebeği de kitaplardan öğrenip bir litrelik pet şişe suya servet ödeyecek!



Orman nerede AVM oldu, su nerede beton içti

En önemli konu elbette bu kıyım çerçevesinde su kaynaklarının tüketilmesi... KOS temsilcileriyle yaptığımız sohbetin ilişikteki özeti can sıkmıyor, can yakıyor: 3. köprü ve 3. havalimanının yanı sıra Kanal İstanbul, şehir parkları gibi projeler sadece kentimizi değil, tüm bölgeyi susuzluğun sınırına getiriyor. Bakanların yağmur dualarına rağmen, bundan sonraki yağışların barajları doldurmaya katkısı olmayacak. Çünkü bugün karşı karşıya olduğumuz kuraklığın ana nedeni az yağmur yağması değil, sınır tanımaz inşaat sermayesi adına plansızca kesilen ağaçlar ve betonlaşma nedeniyle yağmurun tutunamaması. Yağmur, toprakla buluşamadan denize karışıyor. Bu kuraklık gibi sellerin artmasına da neden oluyor. AVM’ye, inşaat alanlarına dönüştürülen ağaçlar yüzünden, suyu da beton içiyor!



Doğayı yok edenden korkuyoruz

KOS kampının sabahı yağmurla başlıyor. Doğa ironik bir biçimde bizim üzerimizden intikam alıyor. Yağmur bardaktan boşanıyor. Çadırlarımız sular içerisinde. Razıyız ama… Küçük bir forum ve orada yapılan oylamadan sonra kararımızı veriyoruz, çamura batmış olduğumuz halde pek çoğumuz kalıyoruz. Çünkü biz, doğadan değil, onu yok edenlerden korkuyoruz. Kopan kıyamete rağmen kamp alanının biraz ötesinde bir yerlerde iş makinelerinin sesleri duyuluyor.



Başka çare yok

İnsan bir yağmura rağmen, çöpler etrafa dağılmasın diye mücadele edenlere, bir de rant için çocuklarımızın geleceğine kıyanlara bakıyor… Akıl erdiremiyor… Bir gece önce, koyu gökyüzünün altında seyrettiğimiz, Fransız köylülerinin toprakları için verdikleri mücadeleyi anlatan “Larzac Direnişi” adlı belgeseldeki “gerçek bir replik” özetliyor her şeyi: “Toprağımız, hayata hizmet verecek, ölüm makinelerine değil. Felaketin sebebini biliyorsak, bu sebepten kurtulmamız gerekir!”

KOS kampından repliğin üzerine bizden son bir söz ekliyoruz: Çok değil, kısa bir süre içinde ya bu yazılanları, arşivden okuyup evet buralar daha geçen yıllarda yeşil alandı diye hayıflanacaksınız. Ya da elinizi taşın altına sokup geleceğinizi savunacaksınız! Başka çare yok, biz buradayız!
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/115829/Cadirlar_doga_icin_kuruldu.html
 
Maalesef bu doğa aşıklarını orda tutmazlar, dertleri ağaç değil denir:KK43:
Doğaya aşık olmayan bunu anlayamaz, kusura bakmayın ama öyle:KK43:

Tek bir ağacın bile kıymeti vardır oysa, insanlardan tek farkları düşünememeleri, insan gibi görünmemeleri, onlarda nefes alıyor, besleniyor, uyuyor, doğuyor, çoğalıyor, ölüyor.

Dallarında kaç hayvan barınıyor, gölgeleriyle, verdikleri meyvelerle insanların ihtiyaçlarını karşılıyorlar, havayı temizliyorlar, toprak kaymasını önlüyorlar, yağmur yağmasına neden oluyorlar.

Kaptitalizme kurban etmenin manasını çözemiyorum, gelişmek, kalkınmak kelimelerinin içine ağaç kesimini katarak doğal karşılanmasını da anlamıyorum.

Herkesin karşı çıkması gerekir halbuki, birşeyler yapılacaksa bu ağaç kesmeden de olur, hani sökülen ağaçlar vardı, taşınacaktı? Taşınmadılar, bu vakte kadar taşımak için bekletildilerse de artık çok geç, kökleri çoktan öldü çünkü ve biz taşıyacaklar lafını benimsedik hemen.

Son 2 yılda kaç bin ağaç kesildi, hangi biri yerine konulacak, ne zaman konulacak, nereye konulacak? Bir ağaç insan gibidir, fidandan ağaca dönmesi yıllar alır, sen 30 yaşındaki bir insanı öldür, yerine 6 aylık bebeyi ver, saçma bir mantık mı? Hayır, doğayı seviyorsanız saçma değil, insan kaybettiğinin yerine nasıl ki yenisini koyamıyorsa ağaçlarda öyledir.
2 fidan dikince kesilen ağaçları yerine mi koymuş olacağız, o ağaçta barınan hayvanlara yuva kurmuş mu olacağız?

Doğa, ormanlar, ağaçlar Allah'ın bize lütfuydu ama biz Allah'ın bize verdiklerini elimizin tersiyle itiyoruz, yok ediyoruz, bunun hesabını nasıl vereceğiz? Ekonomi, ülkemizin gelişmesi için lazımdı deriz huzura çıkınca, ki unutmayalım illa ellerimizle kesmemiz gerekmiyor, kesene sessiz kalmakta:KK43: Neyse ya doğasever biri olarak çok üzülüyorum, beton yığınına dönüşümüz insanlık namına bir dramdır aslında, birgün ne yaptım diyeceğiz, bir kuru dalı ararken yaptıklarımızın farkına varacağız fakat nafile.
Beton yığını içinde kendimce oluşturduğum doğama sarılayım en iyisi.
 
Son düzenleme:
Maalesef bu doğa aşıklarını orda tutmazlar, dertleri ağaç değil denir:KK43:
Doğaya aşık olmayan bunu anlayamaz, kusura bakmayın ama öyle:KK43:

Tek bir ağacın bile kıymeti vardır oysa, insanlardan tek farkları düşünememeleri, insan gibi görünmemeleri, onlarda nefes alıyor, besleniyor, uyuyor, doğuyor, çoğalıyor, ölüyor.

Dallarında kaç hayvan barınıyor, gölgeleriyle, verdikleri meyvelerle insanların ihtiyaçlarını karşılıyorlar, havayı temizliyorlar, toprak kaymasını önlüyorlar, yağmur yağmasına neden oluyorlar.

Kaptitalizme kurban etmenin manasını çözemiyorum, gelişmek, kalkınmak kelimelerinin için ağaç kwsimini katarak doğal karşılanmasını da anlamıyorum.

Herkesin karşı çıkması gerekir halbuki, birşeyler yapılacaksa bu ağaç kesmeden de olur, hani sökülen ağaçlar vardı, taşınacaktı? Taşınmadılar, bu bakte kadar taşınmak için bekletildilerse de artık çok geç, kökleri çoktan öldü çünkü ve biz taşıyacaklar lafını benimsedik hemen.

Son 2 yılda kaç bin ağaç kesildi, hangi biri yerine konulacak, ne zaman konulacak, nereye konulacak? Bir ağaç insan gibidir, fidandan ağaca dönmesi yıllar alır, sen 30 yaşındaki bir insanı öldür, yerine 6 aylık bebeyi ver, saçma bir mantık mı? Hayır, doğayı seviyorsanız saçma değil, insan kaybettiğinin yerine nasıl ki yenisini koyamıyorsa ağaçlarda öyledir.
2 fidan dikince kesilen ağaçları yerine mi koymuş olacağız, o ağaçta barınan hayvanlara yuva kurmuş mu olacağız?

Doğa, ormanlar, ağaçlar Allah'ın bize lütfuydu ama biz Allah'ın bize verdiklerini elimizin tersiyle itiyoruz, yok ediyoruz, bunun hesabını nasıl vereceğiz? Ekonomi, ülkemizin gelişmesi için lazımdı deriz huzura çıkınca, ki unutmayalım illa ellerimizle kesmemiz gerekmiyor, kesene sessiz kalmakta:KK43: Neyse ya doğasever biri olarak çok üzülüyorum, beton yığınına dönüşümüz insanlık namına bir dramdır aslında, birgün ne yaptım diyeceğiz, bir kuru dalı ararken yaptıklarımızın farkına varacağız fakat nafile.
Beton yığını içinde kendimce oluşturduğum doğama sarılayım en iyisi.

Bu yaz yollardaydık ağaçsız çorak yerlerden de geçtik, ağaçla şenlenen yerlerden de. İkisinin farkını bir gün içinde gözlemleyebiliyorsunuz zaten çok net bir şekilde. Tüm bunlara rağmen sizin söylediğiniz -herkesin normal şartlarda doğru ve mantıklı bulacağı şeyleri- şu günlerde söylediğinizde fişleniyorsunuz, şu cu bu cu diye.. Doğruyu söylemek bile kaygılandırır mı insanı. Doğacı dediler mi akla siyaset gelir oldu artık.
 
Bu yaz yollardaydık ağaçsız çorak yerlerden de geçtik, ağaçla şenlenen yerlerden de. İkisinin farkını bir gün içinde gözlemleyebiliyorsunuz zaten çok net bir şekilde. Tüm bunlara rağmen sizin söylediğiniz -herkesin normal şartlarda doğru ve mantıklı bulacağı şeyleri- şu günlerde söylediğinizde fişleniyorsunuz, şu cu bu cu diye.. Doğruyu söylemek bile kaygılandırır mı insanı. Doğacı dediler mi akla siyaset gelir oldu artık.

Başlarda yani bundan 1-1,5 yıl önce Gezi olayları ilk başladığında doğru bildiklerimi söylerken taraf olduğum kanısı olacak diye kaygılıydım ama artık endişem yok çünkü ne dersem diyeyim yine de yaftalanıyorum, o zaman doğrularımı neden söylemeyeyim, ki bu 1,5 yıllık dönemde ağaçlar, doğa, kadın cinayetleri, çocuk istismarları, iş ve işçi güvenliği adına ne söylediysem gram taraf değildim, tarafta olamam çünkü ben şu an var olan hiçbir partiyi istemiyorum.

Doğaya siyaset gözüyle bakılmamalı, doğa gerçekten çok başka birşey, her insanoğlu doğada yaşanan herşey için tepkisini koymalı, bu bugün ağaç kesmek olur, yarın balinaların katliamı olur.
Bu kısım biraz dini olacak ama kısa kesip amacından saptırmamaya çalışacağım.
Allah Dünya'yı bir denge üzerine yaratmıştır, yeryüzünde yalnızca Ademoğlu'nun olmasını isteyeseydi, bizden başka hiçbir canlıyı yaratmazdı, şimdi biz tüm Dünya'daki bu dengeyi bozuyoruz, ağaçlar, hayvanlar, sular.
Bir karıncanın bile hakkı sorulacakken, milyonlarca ağacın, yuvaları bozulan hayvanların, suda bizler yüzünden ölen canlıların hesabını verebilecek miyiz?


Doğayla ya da hayvanlarla ilgili yazdıklarım saçmalık gibi gelebilir, abartı bulup kadın rol yapıyor, burda yazıp maksat ortalık bulandırmak diye düşünen olabilir saygı duyarım lakin cidden doğa aşığıyım, hatta ailecek aşığıyız, belki birilerine komik gelebilir ama orman yolundan geçerken ağaçlara Allah sizi korusun diye dua ederim, hayranlıkla bakarım her birine, burda 15 gün önce çıkan yangında yanan ağaçlar için gözyaşı döktüm, sokakta bulduğum yavru kedim ölmeden önce kucağımda çırpınırken de öyle.

İçim bu, içimdekileri yazıyorum yalnızca.
 
Başlarda yani bundan 1-1,5 yıl önce Gezi olayları ilk başladığında doğru bildiklerimi söylerken taraf olduğum kanısı olacak diye kaygılıydım ama artık endişem yok çünkü ne dersem diyeyim yine de yaftalanıyorum, o zaman doğrularımı neden söylemeyeyim, ki bu 1,5 yıllık dönemde ağaçlar, doğa, kadın cinayetleri, çocuk istismarları, iş ve işçi güvenliği adına ne söylediysem gram taraf değildim, tarafta olamam çünkü ben şu an var olan hiçbir partiyi istemiyorum.

Doğaya siyaset gözüyle bakılmamalı, doğa gerçekten çok başka birşey, her insanoğlu doğada yaşanan herşey için tepkisini koymalı, bu bugün ağaç kesmek olur, yarın balinaların katliamı olur.
Bu kısım biraz dini olacak ama kısa kesip amacından saptırmamaya çalışacağım.
Allah Dünya'yı bir denge üzerine yaratmıştır, yeryüzünde yalnızca Ademoğlu'nun olmasını isteyeseydi, bizden başka hiçbir canlıyı yaratmazdı, şimdi biz tüm Dünya'daki bu dengeyi bozuyoruz, ağaçlar, hayvanlar, sular.
Bir karıncanın bile hakkı sorulacakken, milyonlarca ağacın, yuvaları bozulan hayvanların, suda bizler yüzünden ölen canlıların hesabını verebilecek miyiz?


Doğayla ya da hayvanlarla ilgili yazdıklarım saçmalık gibi gelebilir, abartı bulup kadın rol yapıyor, burda yazıp maksat ortalık bulandırmak diye düşünen olabilir saygı duyarım lakin cidden doğa aşığıyım, hatta ailecek aşığıyız, belki birilerine komik gelebilir ama orman yolundan geçerken ağaçlara Allah sizi korusun diye dua ederim, hayranlıkla bakarım her birine, burda 15 gün önce çıkan yangında yanan ağaçlar için gözyaşı döktüm, sokakta bulduğum yavru kedim ölmeden önce kucağımda çırpınırken de öyle.

İçim bu, içimdekileri yazıyorum yalnızca.

Gözüm doldu şu an, şu iç titremesi keşke herkeste olsaydı. Keşke herkes kendinden çıkıp şöyle genele bakabilse, bencilliklerini silkelese üzerinden :KK43:
 
Gözüm doldu şu an, şu iç titremesi keşke herkeste olsaydı. Keşke herkes kendinden çıkıp şöyle genele bakabilse, bencilliklerini silkelese üzerinden :KK43:

Doğa benim için çok değerli inanın, o yüzden bambaşka bakıyorum konuya.
Biryere giderken ilk duymak istediğim kuş cıvıltılarıdır, ağaç görmek isterim, insanı nasıl sakinleştiriyor doğayı dinlemek.
Doğa bizim, biz doğanın bir parçasıyız, bu bu kadar net.
Ademoğlu topraktan geldi toprağa gidecek diyoruz değil mi? Demek ki toprak bizim parçamız.
Vücudumuzun kaçta kaçı sudan oluşuyor, su bizim parçamız, oksijen alamazsak ölürüz hava bizim parçamız.
Hayvanlar olmazsa giyim, yiyecek, içecek olmaz hayvanlar bizim parçamız.


Yazdıklarımın hangi biri yanlış? Hiçbiri.

Bugün 2 parça su akıyor, 2 gıdım ağaç var diye hayalperest olarak görüleceğim, belki biz değil ama bu gidişe dur demezsek torunlarımız ağaçları çektiğimiz fotoğraflarda, hayvan türlerini eskiden çekilmiş belgesellerde görecek.
Suyun akıbetiyse çok kötü.
 
X