dini paylaşım alanı

her zaman kalkabilsek ne güzel olur ama bazen oluyor ki bi hafta kalkamadığım oluyor ama yinede namazdan vazgeçmiyorum kazasını yapıyorum yapmaya çalışıyorum bi süre sonra düzene girer inşallah

evet ben başladığımdan beri hiç kaçırmamıştım
o yüzden bi tuhaf oldum
bende vazgeçmeyeceğim namazımdan inşallah
bugün eve gider gitmez kaza edeceğim
 
dün sanal ortamda bu yazıya denk geldim
siz biliyormuydunuz?


Bilal i Habeşi bir gün bir köşede oturmuş ağlıyordu.. Resulullah (s.a.v) onu gördü ve yanına gelerek : Ya Bilal seni böyle ağlatan sebep nedir? Diye buyurdu.. Hz. Bilal: Benim hiç çocuğum yok. Öldükten sonra arkamdan bir Fatiha okuyacak bir çocuğum olmadı der. Resulullah (s.a.v) bunun üzerine, sen hiç üzülme ya Bilal! Benim ümmetim ezanı her duyduklarında, senin ruhuna bir Fatiha gönderecekler, diye buyurdu.
 
evet ben başladığımdan beri hiç kaçırmamıştım
o yüzden bi tuhaf oldum
bende vazgeçmeyeceğim namazımdan inşallah
bugün eve gider gitmez kaza edeceğim
inşallah canım benim :) sen namaza başlayınca sanki kendim namaza başladım gibi içim kıpır kıpır ezan okunduğunda diyorum ki acaba Aylin namaz kılıyor mu inşallah unutmaz ezan sesini duyar diyorum kendi kendime :) bazen sabah namazında seni aramayı bile geçirdim aklımdan mesajlaştıktan sonraki gün
 
bilmiyordum ben bunu şuan mazeretliyim ama bunu o zaman birbirimize hatırlatalım her gün okuyalım inşallah
 

canım benim güzel kalplimm
namaz vakitleri telefonumda hep açık ordan takip ediyorum çok şükür
ablamda senin gibi takipte arada arayıp soruyor ne yaptın kıldınmı ablacım diye :)
 
Şükür Namazı
Şükür namazı, Allah'ın (c.c.) bizler için sayılamayacak kadar nimetler vermesi karşısında Allah'a (c.c.) bu nimetler karşısında teşekkür babında verilen nimetlere şükredilmesi için kılınan namazdır. Bunu Allah (c.c.) bir ayetinde şöyle ifade ediyor: " O dilediğiniz her şeyiz size verdi. Allah'ın (c.c.) nimetlerini saymaya kalkarsanız bitiremezsiniz " buyuruyor. Bu nimetler karşısında kerahet vakitleri dışında en az iki rekat olarak kılınan şükür namazı, bir sıkıntı veya kaza atlatıldığında o kaza veya sıkıntının atlatıldığı için, Allah'a (c.c.) yönelerek kılınması, Allah'ın (c.c.) hoşnut olacağı bir ibadettir. Bunun dışında zaman zaman hiç ummadığımız zamanda bir sürprizle karşılaşabiliriz. Bu durumda bu güzelliği ihsan eden Allah'a (c.c.) şükretmek manasında da şükür namazı kılınabilir. Ağır bir borç yükünden kurtuluruz veya ağır bir hastalıktan kurtuluruz bunun üzerine Allah'a (c.c.) şükredip namaz kılmamız, bu sıkıntılardan kurtulmamızı Allah'tan (c.c.) bilmemiz anlamına gelmektedir. Çünkü her ne gelirse başımıza, bu Allah'tandır.
Şükür namazı kılmak sünnettendir. Peygamber Efendimiz şükür namazı dışında şükür secdesini de tavsiye etmektedir. Kişi bir sevinç karşısında kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye kapanır ve secdede Allah'a (c.c.) hamd ve şükür ettikten sonra tekrar tekbir alıp doğrulur. Buna şükür secdesi denir.

Her Müslümanın
abdest veya gusül alındıktan sonra fazla bir zaman geçmeden Mevla rızası için iki rekat namaz kılınmasında büyük faziletler vardır. Bu nafile namaz abdest veya gusül gibi büyük nimetlere kavuşan kulun yüce Mevla’sına şükrünün ifadesidir. Peygamber Efendimiz abdest veya gusülden sonra kılınmasında büyük faziletler olan namaz çeşidi için şöyle buyurmuştur:

“Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları af olunur.” (Buhari, Vudû, 14
 
canım benim güzel kalplimm
namaz vakitleri telefonumda hep açık ordan takip ediyorum çok şükür
ablamda senin gibi takipte arada arayıp soruyor ne yaptın kıldınmı ablacım diye :)
birimiz unutsak birimiz hatırlatırız inşallah :)
güzel kalpli olan sensin ki ben seni düşünüyorum :) he bide aklımdan ne geçiyor biliyormusun burada birbirimize dua ediyoruz Allahım belkide onlarla cennette tanışırız Rabbim bize derki sen şu kulun için dua etmiştin ya işte o kulun bu ne bilim aklımdan geçiyor bazen :) ablanın ellerinden öpmek lazım :) annene sormadın galiba dimi
 
BİR HAFIZ KIZIN GÜNLÜĞÜNDEN

NEREDEN BAŞLASAM BİLMİYORUM SÖZLERİME...Neredeyse 5 aydır buradayım. 5 Aydır ailemden uzakta...5 Aydır çamaşırlarımı annem yıkamıyor;5 aydır beni annem uyandırmıyor; 5 aydır babamla alışveriş yapamıyorum;5 aydır kardeşlerimle çadır kurmuyorum...

Yani,sizin anlayacağınız, 5 aydır bir DAVA uğruna, ÇOK GÜZEL BİR DAVA uğruna, bu, pek küçük gözüken ayrıntılardan uzakta yaşıyorum. Evet ,ben Allah'ın izniyle, HAFIZ olmaya çalışıyorum.

Yurdun kapısından içeri girene kadar hafızlık çok kolay geliyordu gözüme. Ama babam beni yerleştirip gittikten sonra anladım ki, hiç kolay değil. Kaç kere düşündüm geri dönmeyi; zira çok ağır bir yüktü omuzlarımdaki.Ancak inanın bana, KUR'AN öyle bir Kitap ki......

Ben buraya geldikten sonra değiştim. Ve buradan giderek te, Rabbimin zoruna gidecek bir iş yapmayı hiç mi hiç istemiyorum çok şükür. Ben de çok ağlıyorum. Hatta bazen gözlerim şişiyor ağlamaktan. Bazen de Kur'anım'ın sayfaları... Lakin, tüm bunların sonunda öyle bir mertebe var ki... Düşündükçe, iyi ki ailem beni buraya göndermiş diyorum. İyi ki gecem gündüzüm Hafızlık oldu. İyi ki gözyaşlarıma değecek tek bir gerçeğim oldu...

İnsan,Kur'an'la haşır neşir olunca öyle bir hale geliyor ki..

Kimseyi kıramazsın artık...

Namazları kısa tutamazsın, gıybet edemezsin....Yere çöp atamazsın hatta..

İşte KUR'AN böyle bir kitap.

Aslında yazmak istediğim çok şey var, lakin vakit yok..

Son olarak; Bu yazıyı okuyanlar, size sesleniyorum! Eğer buraya hafızlık yapmaya gelmek isterseniz, unutmayın beni, sizlere yardımcı olmak isterim..

Sonraki yazılarda görüşeceğiz inşallah...

Selam ve dua ile.....
 

BİR HAFIZ KIZIN GÜNLÜĞÜNDEN

İzmir...
Burası...
Hocalarım...
Evim...
Ailem...
Ve canım ciğerim;
Hafızlığım...
Yazılacak gibi değil aslında.
Anlatılacak hiç değil.
Ne zaman anlatmak istesem gözlerimin dolduğu, yüzümün kızardığı canım benim, hafızlığım...
Evet buralarda bir yerde Allah'ın kelamını okuyan, zihnini sadece onunla meşgul etmeye çalışan bir kız var.
Fakat kimseler bilmez içini.
Kimseler anlamak istemez belki.
Dünya burası.
Kimsenin ellerinden tutanı yok.
Bu kardeşinizin bitirmesi, bitirip gitmesi gerektiği söylenen bir hıfzı var.
Her gün yaralanır yüreği.
İnsanlardan uzaklaşır.
Ama bilir ki, Rabb'i onu sever.
Ona sahip çıkar.
En sahipsiz anlarında olduğunu bile düşünse onun ellerinden bir tutan'ı vardır.
O Allah'ı çok sever.
Çünkü tek dayanacağı o kalmıştır uzaklarda.
Rabbi onun yüreğini ısıtır...
Ağladığında ona anlatır artık.
Uzakları yakın eder Rabb'i.
Ona bir şey anlattı hayat bu yaşlarında.
Hep çok güvendiklerinin ağlattığını kendisini.
Ama Rabb'i onu ağlatmaz.
O onu sever.
Onun sadece Allah'ı var.
Kimseler de anlamaz lakin,
Bu kardeşinizin bir dost eline ihtiyacı vardır.
O özlüyor fakat bilemiyor da, nereleri...
Duanıza duacı kardeşiniz...
 
Yâ İlahenâ! Rabbimiz sensin!



"Yâ İlahenâ! Rabbimiz sensin! Çünki biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden sensin!..

Hem sensin Hâlık! Çünki biz mahlukuz, yapılıyoruz.

Hem #Rezzak sensin! Çünki biz rızka muhtacız, elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin.

Hem sensin #Mâlik! Çünki biz memluküz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek mâlikimiz sensin.

Hem sen Aziz'sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz.

Hem sensin Ganiyy-i Mutlak! Çünki biz fakiriz. Fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor. Demek gani sensin, #veren sensin.

Hem sen Hayy-ı Bâki'sin! Çünki biz ölüyoruz. Ölmemizde ve dirilmemizde, bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz.

Hem sen#Bâki'sin! Çünki biz, fena ve zevalimizde senin devam ve bekanı görüyoruz.

Hem cevab veren, atiyye veren sensin! Çünki biz umum mevcudat, kalî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip #yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor, maksudlarımız veriliyor. Demek bize cevab veren sensin.
 
Bakar kör...
Bazı şeyleri görmeyi bilmediğimizi söylemek isterdim. Bakarkör deriz ya hani. Bazen bizim her şeye bakıp hiçbir şey görmeyen körler gibi olduğumuzu anlatmak isterdim.


Yolun kenarında açan kırmızı çiçeği, yanından geçen kedi fark etmez. Narin orkideleri, mis gibi sardunyaları anlayamaz kimse.

Böceklerin dikkatini çekmek için çiçekler renklidir, hoş kokar diyenler zanneder ki böcekler mest olur güzellikten.

Oysa sadece dikkatini çeker. Ama ondaki sanatı anlayamaz. Onu bir insan anlayabilir. Her şeyi.

Havada asılı duran sis damlasını, denizlerin mavisini, hiçbir çiçek yaprağının birbirine benzemeyişini, uçmaya hazırlanan güvercini...

Güzeli görebilecek, insandır. Ama artık sanki kör olduk. Ateistlerin bir heykele şaheser deyip kendilerine tesadüf demesinden, gökteki burç burç yıldızların ötesini hissedemeyişimize kadar kör...

Maddeden oluşan şu algı dünyasının ötesini hissedemiyoruz. Varlıktan öte bir varlık olduğunu, dünyayı kutuplardan basık eyleyen, biraz da eksenini eğip yörüngesinde yüzdüren, kalbi hiç yorulmayan bir kastan yapıp, koldaki kası yoran, her maddenin bir de antisini yaratanı fark etmiyoruz.

Nasıl göreceğiz diyenlere, "Sevgi ile" demek isterdim. Ama sevilecek olanın sevgisiyle.

Yağmura sebep olarak bulutları gösteren aklı değil, bulutları küme küme rüzgarlarla toplayıp, öncesinde uçsuz bucaksız sulardan buharlaştırıp, onun da öncesinde yanıcı hidrojenle yakıcı oksijeni bir edip söndürücü suyu yaratanı sevmek...

Sen alnını kaşırken bir yandan kanınla damarlarında oksijen gezdirip hücrelerinde organellere iş yaptıranı sevmek...

Anne sütünü kıpkırmızı kandan ayırıp bembeyaz süt eyleyeni.. Ucunda zehir taşıyan arıya mükemmel bir ilimle ağzında bal taşıtanı...

Bazen öyle zor anlarımız olur ki, kalbimiz mecazi değil gerçek anlamda ağrır. Derdimiz çok büyüktür ama anlatmaya takatimiz bile yoktur. Ağız dolusu bir "Rabbim!" dersin. Anlatmana da gerek yoktur ki senin yaşadığın şekilde bütün konuyu bilir. Sonra bir şey olur, kulakların hiç teselli işitmemiştir ama kalbin bir şekilde tatmin olur. Tatmin edeni sevmek...

İliklerine kadar sevmek. O zaman görürüz işte. O'nun bize süslediği şu alemi. O zaman anlamlı gelir yanması istemsiz olan azotun atmosferin %78'ini oluşturması. Oksijenin değil, azotun oluşturması. O zaman fark ederiz dolunayı. O zaman artık sıyrılırız sebepler perdesinden, o zaman görürüz görülmeye değecek olanı. Görmek..

Sanki ilk defa gözünü dünyaya açan bir bebek gibi.
 
Sevgili dert...

Hüzün sevgilidir bizlere. Yıkar kalbini bütün kibirden, yakarır gönlün Göklerin Sahibine.


Üzülünce ümitsizlik yakışmaz sana. Senin 'ol' deyince her şeyi olduran bir Rabbin var. Sakın çaresiz hissedip O'na haksızlık etme. Onunla dertleş. O'ndan yardım dile.

O'nun tesellisi insanlarınki gibi değildir hem. Açarsın avuçlarını, sonra sadece O kalır. Hiç söz değmez kulağına ama yüreğin öyle bir rahata erer ki. Bazen konuşamayacak kadar doludur yüreğinin ağzı. Ama zaten O bütün konuyu biliyordur. Rabbim der, susarsın.

Gözlerine dolar bütün vefası, yüreğine damlar patır patır. Hiçbir zaman git demez sana. Git işim var demez. Suratına çarpmaz senin bütün vefasızlıklarını, sadakatsizliklerini.

Senin hiç hak etmeyeceğin şekilde kuşatır rahmetiyle, sarıp sarmalar. Seni O'ndan çok seven hiç yoktur ki. Anneni, onun sana şefkatini bile O vermiştir. O'ndan daha vefalısını hiç bulamazsın. Sen bile O nu bıraksan, O seni bırakmaz. Aslında bütün hüzünler seni Ona yaklaştırır. Dudaklarından o güzeller güzeli adını duymak ister.

Sen bir kere Allah de, yeter ki Allah de. Dertler ki hep bahane. O senin biricik sığınağın, dayanağın. Yalnızken şah damarından daha yakın olanın, seni hiç yalnız bırakmayanın.

Kalbini attıran, kirpiklerini kırpıştıran, damar damar hayat verenin. İki dünyanın tek sahibi, senin sahibin. Seni en çok tanıyan, seni en çok seven.

Bırak gelsin ne gelecekse, O'ndan değil mi sonuçta. Şikayet edilir mi hiç? Gelsin başım üstüne. Yüreğimin sevdası, beni Sana kavuşturan her şey ne güzel.

Bahar gibi, çiçek gibi. Her acıya dayanılır ama Sen hiç bırakma. Sensiz her şey buz gibi yakıyor. Ey baharın sahibi. Sensiz hiç oluşuma acı. Beni Sensiz bırakma.
 
Kırmayın kırılmayın...

Sizi seven insanları kırmadan önce, bu dünyaya kalmaya değil misafirliğe geldiğinizi hatırlayın.


Şu kokuşmuş fâni dünyada sonsuzu kazanmak için çabalamak suç değil, çabalamamak aptallıktır.

Dini bir hale getirmeye çalışmaktan Allah'a sığınınız. Harama helal demekle helal olmadığı gibi, kömüre kırk kere elmas desen de elmas olmaz.

Her şeyi yoktan var eden yüce Sanatkâr, sana yapma demiş, yapmak ne kadar divaneliktir! Sen ki bir kimya ilmine bile hakim olamazken; fiziği de, kimyayı da, biyolojiyi de, matematiği de, senin bilmediğin belki milyarlarca ilmi de, bilmeyi geçtim, bizzat yoktan var eden Allah'ın lafının karşısında senin lafın hiç üssü hiç değil midir?

Kendini avutma. "Ya ama"larla kendini kandırma. İster beğen ister beğenme, asır değişse de, insanlar başkalaşsa da emir değişmiyor, ölüm de değişmiyor. Neden karşı çıkarsın ki? Bir makinenin kullanım kılavuzunu onu yapandan daha iyi kim yazabilir?

Kardeşim, seni, ta hücrelerine, hücrelerinde organellerine, organellerinde zerrelerine dek her şeyini yoktan, örneksiz, modelsiz var edenden daha iyi kim tanıyabilir?

Yapma diyorsa yapma. Her hakareti etseler de edenler sadece bir kul bunu unutma. Aciz, kendi derdi başından aşkın kullar...

İster deli ister gerici belki yobaz belki öcü ol onların gözünde. Unutma emir değişmez.

Unutma, ölüm değişmez. Bir fâni için sonsuzları feda etmeye değmez.
 
Stresin Sebebi: Allah’ı Unutarak Yaşamak

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar stresli bir hayat yaşarlar. Stres, vücuttaki dengeyi bozan ciddi bir durumdur. Pek çok insanın Allah’a teslimiyeti tam manası ile yaşayamamalarından dolayı bedenlerinde oluşan bu olumsuz durum, bir süre sonra psikolojik kökenli hastalıklara yakalanmalarına neden olur. Panik atak, kalp ve mide rahatsızlıkları, halsizlik, uykusuzluk, migren, gibi hastalıklar nedeni ile bedensel olarak da hızla çökmeye başlarlar. Tüm bu hastalıkların oluşma sebebinin yalnızca stres olduğunu elbette ki söyleyemeyiz. Ancak çıkış noktalarının çoğu kez psikolojik kaynaklı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçektir.

Allah her kimi doğruya erdirmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir. (En’am Suresi -125)

Allah’a teslim olamayan ve Kuran ahlakı ile yaşamayan insanlar, yaşadıkları zor ve sıkıntılı hayatta genç yaşlarına rağmen yıpranmış bir bedene, solgun ve sağlıksız bir yüze sahip olurlar. Gelecek için her zaman endişe içindedirler. Olaylara yaklaşımları çoğu zaman olumsuz ve ümitsizdir. Sürekli hayal kırıklığı yaşar, çevrelerine ve kendilerine küserler. Bu olumsuz ruh hali bazısının çok fazla yemek yemesine, bazısının da hiç yiyememesine neden olur. Bir süre sonra ya çok şişman ya da çok zayıf bedenleri de onlar için ayrı bir stres konusu haline dönüşür.

Allah’a yönelen, ona ortak koşmayan kimseler (olun). Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir. (Hac Suresi - 31)

İman etmeyenler mutluluk ve huzuru sürekli dünyevi zevklerde ararlar. Birçok insanın bir arada bulunduğu kapalı, karanlık ve gürültülü eğlence mekânlarında insanlar, sorunlarından uzaklaşmaya çalışırlar. Ancak çoğu zaman havasız ve sağlıksız olan bu ortamlarda, uyuşturucu veya içki ile sorunlarından anlık olarak uzaklaştıklarını zannetseler de, sorunlarını katladıklarından habersizdirler. İçki ve bağımlı oldukları diğer maddelerin etkisi ile gözlerinin altında mor halkalar oluşur. Yüzleri koyu sarı, sağlıksız bir hal alır. Dişleri ve dilleri sararır ve sürekli pis kokarlar. Kulakları bir süre sonra az duymaya başlar. Kendilerini her zaman halsiz ve yorgun hissederler. Dalgın ve endişelidirler. Stresten oluşan tikleri vardır.

Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah(ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.(Yunus Suresi -27)

Kuran ahlakı ile yaşayan, Allah’a tam teslim olmuş müminler arasında ise, teslimiyetten gelen bir huzur, sağlık ve canlılık hâkimdir. Karşılaştıkları olumsuz her olayın kaderlerinde olduğunu ve kendileri için Allah’ın her şeyi hayırla yarattığını bilen müminler, asla huzursuzluk ve stres yaşamazlar. Kadere tevekkül, müminlerin yaşamına büyük bir konfor getirir. Bütün bunların sonucunda da son derece sağlıklı bir yüz ve bedene sahip olurlar. Çoğu zaman nüfus kâğıdındaki yaşlarından çok daha genç gösterirler. Üşenme ve uyuşukluk, asla müminlerin sahip olmadığı özelliklerdir. Bu canlılıklarından dolayı da Allah’ın izni ile her zaman genç ve dinç kalırlar. Yüce Rabbimiz, iman eden bu kişilerin yüzlerinden tanınacağını bir ayetinde şu şekilde bildirmiştir:

Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir. (Fetih Suresi -29)

Allah, her durumda O’na sığınabilen, tam teslimiyetli kullardan olmamızı nasip etsin inşaAllah.
 
Annelerimiz...

Havalar iyiden iyiye soğumuş. Kar bir yağıyor, bir diniyor. Yazılım yeni bitti. Öğretmen sıraların arasında dolaşıyor. Ben ise camdan denizi seyrediyorum. Kocaman, kocaman dalgaları var denizin. Geliyor, hızlıca kıyıya çarpıyor, geri çekiliyor.

Ama ufukta kocaman beliren dalga kıyıya gelene kadar küçülüyor hatta kimi zaman yok oluyor. Gücünü kaybetmeden gelebilen dalgalar kıyılara sarılıyor. Ben bunu annelere benzetiyorum. Zorluklara göğüs germesini herkesten iyi bilen meleklerimize.

Onlar da böyle değil midir sahiden? Bizlere sahip çıkabilmek için türlü zorluğa katlanıyorlar. Bu acılar onları yıpratıyor, eziyor. İpek saçları beyazlıyor.

Fakat onlara dert olan şey saçları değil. Bizim bilmediğimiz pek çok sıkıntıları var elbet fakat bunlar onlarla mezara gidiyor. Neden mi? Bu düşünceli varlıklar anlatıp bizi üzmek istemezler çünkü.

Fedakarlık abidesi meleklerimiz için durum her canlıda aynı. Bir tavuk yavrusunu korumak için korkusuzca bir köpeğe saldırabiliyor.

Bir belgesel izlemiştim. Somon balıkları ile ilgiliydi. Bu balıklar yumurtlamak için uzun bir yolculuk yapıyorlar. Bu yolculuk boyunca kimi zaman akıntıya karşı yüzüyor, kimi zaman da bir ayıya yem olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Tehlikeleri atlattıktan sonra yumurtlayacakları yere geliyorlar.

Fakat öyle yumurtalarını denizin derinliklerine bırakamazlar. Kıyıya iyice yaklaşmaları lazım. Aksi takdirde yavrularına bir zarar gelebilir. Fakat derinliği az olan o noktalarda yumurtlamak beraberinde kaçınılmaz sonu getiriyor: Ölüm!

Ölüyorlar fakat yavruları yaşıyorlar. Belki bu yüzden mutluluk duyuyorlar, o çileli yolculuğa da bu yüzden katlanabiliyorlar. Kim bilir?

Rabb'im doğada bunun nice örneğini bizlere göstermiş zaten. Onlara, annelerimize, sahip çıkalım diye.

Tüm analara selam olsun... Sahihuban pembesu33 taze annelere
 
Sevgili Peygamberim
Peygamberim;


Çoğu insan seni tanıyamadan gidecek bu diyarlardan. Çoğu tanıyıp anlayamayarak. Çoğu hakkında anlatılan onca güzel şeye kulak tıkayarak gidecek.

Ya görüp de inanmak istemeyenler?

Ay'ı Allah'ın izniyle ortadan ikiye böldün. Yaparsan müslüman olacağız dediler. Bu yüzden yürekten dua ettin Rabb'ine. O da duanı kabul etti.Ay işaret parmağının bıraktığı çizginin ardından ikiye ayrıldı. Bir yarısı bir tarafa diğer yarısı başka bir tarafa gitti. Ama olmadı. Onlar Allah'a inanmak istemediler. Sana büyücü dediler kahin dediler.

Allah'ın huzurunda namaz kılarken gelip sırtına hayvan işkembesi koydular. Secdede bekledin,bekledin; ta ki kızın Fatıma gelip alana kadar. O ağlıyordu şimdi, sen ağlıyordun.Ama senin ağlamanın sebebi başka idi: Sen onların Allah'a inanmak istememelerine ağlıyordun.

Doğduğun gün Kisra sarayından 14 burç kırıldı. Ateşe tapanların ateşi söndü. Göle tapanların gölü kurudu. Kabe'deki putların çoğu başaşağı yıkıldı. Anladı herkes: Kureyş kabilesinden bir peygamber geliyordu. Ama inanmadılar.

Allah'a davet uğruna taşlandın,yaralandın.Allah meleklerinden birini gönderdi ve ona dedirtti ki:

''Ya Muhammed! Eğer istersen Rabb'im şu koca tepeyi onların üzerine yıkacak ve hepsi yok olacak''

Seni üzdükleri halde bunu istemedin çünkü sen onların da müslüman olmasını istiyordun.

Şefkatliydin. Yetimin başını okşar giydirirdin. Sen de yetimdin çünkü biliyordun bu acıyı. Babanı hiç göremedin,annen ise sen henüz 6 yaşlarındayken vefat etmişti.

Muhammed-ül Emin'din. Güvenilirdin. Getirdiğin dine inanmayanlar dahi güvenilirliğini bilir; emanetlerini sana bırakırdı.

Kız çocukları gömülmüyordu artık çünkü senin getirdiğin din bunu yasaklamıştı.

Oğlun İbrahim öldüğünde ağlamıştın. Ama bu bir isyan ağlayışı değildi. Sen de biliyordun ki hepimiz Allah'tan geldik Allah'a gideceğiz. İnsanlar şaşırmıştı:Bir peygamber, bir erkek nasıl olurdu da ağlardı. Ama sen ağlıyordun. Kalbinin temizliği,yumuşaklığı bunu gerektiriyordu çünkü.

Şimdi ben, Müslümanım. İyi ki öyleyim getirdiğin dine inanıyorum.

Ve dua ediyorum Allah beni de Cennet'ine alsın diye. Kim bilir? Belki...
 
Güzellik Düşkünü Kraliçe


Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Bir birim, gölgede kilim, kilimde bir kız, ağzında sakız; gözleri boncuk boncuk, gül dalında tomurcuk…



Bir varmış bir yokmuş,
Allah’ın kulu çokmuş…
Çok uzaklarda eskiden
Güzelliği dillere destan

Bir kraliçe yaşarmış
Kralın biricik karısıymış
Ne isterse olurmuş hemen
İstemesine bile fırsat vermeden

Kral serermiş önüne kraliçenin
Mal, mülk, servet neyim varsa hepsi senin…
Yine de dertliymiş kraliçe
Bir isteği varmış kendince

En az kendi kadar güzel
Bir kızı olmalıymış, özel…
Var olmasına varmış bir kızı
Kendi kadar güzel olmasa da…

İçten içe üzülürmüş buna
Ama hiç gelmezmiş aklına
Vermediyse eğer Halık
Bu kızımdır bana layık

Günler geçmiş düşünceyle
Karar vermiş kraliçe
Gebe olmadan önce
Çağırmalı ünlü bir hoca…

Hoca gelmiş karşısına
Kraliçe demiş: hoca
Söyle bakalım bana
Nasıl erilir güzellik sırrına ?

Hoca demiş kraliçem,
Ben dua ederim dilersen
Derim, ey Hak! Ver hayırlısı
Her azası tamamını…

Kraliçe demiş hoca!
Sen ne konuşursun boşa
Güzel oldu mu bir insan
Her azası olur tamam
Gözü kulağı ayağı neylesin çirkin olan
Çirkinlik en büyük noksan…

Kraliçenin bu sözlerine
Üzülmüş hoca içten içe
Ama mecbur olunca
Bir yol tarif etmiş ona

Gecenin bir yarısında
Kalkacaksın duaya
Diyerek devam etmiş
Bildiklerini öğretmiş.

Gel zaman git zaman
Dokuz ay olmuş tamam
Olmuş kraliçenin bir kızı
Al yanak gözler çakır
Dudakları kırmızı…

Başlamış söze kraliçe
Tepeden bakarak şöyle,
Demedim mi ben size
Eşi bulunmaz güzellikte,
Bir kızım olacak benim de,
Her gece dua etmiştim
Bunu ben hak etmiştim.
Halka haber salınsın,
Kırk gün kırk gece eğlence yapılsın.

Geçmiş aradan hayli zaman
Meğer prenses doğuştan
Görmez imiş gözleri,
Söz geçmezmiş kulaktan.

Bunu bilmeyen kraliçe
Güzelliği görünce
Biraz acele etmiş
Her şey bitti zannetmiş.

Prenses biraz büyüyünce
Sıra gelmiş dillenmeye
Ama kulak duymayınca
Güç yetmez konuşmaya

Kraliçe anlamış
Dünya başına yıkılmış
Ne yapacağını şaşırmış
Tekrar hoca çağırmış

Kraliçe demiş sessizce, hoca!
Prenses doğmadan önce
Yol gösterdin bilginle,
Şimdi bir bak halime
Yardım et bana yine.

Hoca demiş kraliçem
Güzellik istedin sen
Şimdi şikayetin neden ?

Kraliçe demiş anladım ben
Güzellik değil önemli olan
Ben Hakk’a asi geldim
Verdiğini beğenmedim

Şimdi yine dua ederim
Gece gündüz ezberim
Beni affet ey Rabbim!
Bu kısa hikâyeden alacağımız çok dersler var. Benim aklıma ilk gelen peygamber efendimizin bize söylediği ‘’Allah sizin suret ( görünüş) lerinize değil kalplerinize bakar’’ sözü oldu diğer ibret almamız gereken hususları sizler daha iyi tespit edeceksiniz.
 
EŞHEDÜ…
Şehadet, sözlükte “tanıklık etmek, huzurda olmak, hazır bulunmak, idrak etmek, haber vermek, muttali olmak ve bilmek" anlamlarına gelir. Şahit ise şehadet kavramı içinde geçen fiillerin failine denir.(1)


Kelime-i Şehadet ; Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür.

İslam’a giriş için bu cümleyi “dil ile ikrar kalp ile tasdik” yani dili ile söyleyip söylediğine de kalben inanması neden bu kadar ehemmiyetlidir?

Müslümanın mükellefiyetlerini de ihata eden, içine alan bu cümleyi nasıl anlamak gerektir?

Şahit;

*Kelamı Ezelinin ilk emrine uyarak kitab-ı kebiri kainatı ayet ayet OKUYAN,

*okuduğu herbir kelimenin, herbir harfin bir Sanatkâr’ın kudret kaleminden çıktığına TANIKLIK EDEN,

*dilinden düşürmediği Esma-i Hüsnanın manalarını içselleştirerek İhsan şuuruyla HUZURUNDA başkalarına bakmak, medet aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünen (2),

*Küfrün mahiyeti icabı kapanan hakikatlari Ya FETTAH ismi şerifi ile açma İDRAKİNE ulaşan,

*Ancak Allah’a (C.C) ibadet ederek ve ancak O’ndan yardım dileyerek, (3) kul olarak, hakiki özgürlüğe, Halife-i zemin olma şerefine nail olacağı hakikatine MUTTALİ olan kişidir.

Bu çerçeveden bakıldığında Kelime-i Şehadet ve Şahitlik dil ile ikrarı kolay, kalp ile tasdik dediğimiz basmağı ise tam bir şuur hali gerektirdiğinden hayli zor bir iştir. Allah’ın varlığına ve birliğine bu manada şahitlik, zerreden şemse şirkin envaını reddetme halidir aslında.

Kur’anın Eczahane-i Manevisinden alınan Risale-i Nurun Ayetül Kübrasının başında şu ifade yer alır: “ Kâinattan hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatıdır.”(4) bir basamak ve ondokuz mertebede ŞAHİT’liğini anlatmıştır asrın BEDİÜZZAMAN’ı.(!!!)

Eşhedü; tüm inançsızlıklara ve bir olan Allah’ın icraatını sebeplere taksim eden zihniyete karşı bir başkaldırıdır, bir meydan okumadır. Öyleyse Muvahhidliğimizi ve Şahitliğimizi tecdit için AŞK ile tekrar edelim;

Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû verasûluhü.

----
Bediüzzaman: Zamanın en güzeli manasına olup, Allah (c.c) BEDİ sıfatı manasında kullanılmamıştır. 28 sene memleket memleket sürgün edilerek Allah’a(c.c) ve yaşadığı asra fiilen ŞAHİTLİK yapan Üstad Said Nursi’ye , Rahat koltuklarında çaylarını yudumlayan ve haddini aşarak dil uzatan sözde alim(!!!) olan cahillerin kulakları çınlasın.


1- TDV Dini Kavramlar Sözlüğü, Şehadet kavramı.
2- 21. Lema’dan
3- Fatiha Suresi 4. Ayet meali
4- 7. şua
 
Besmele...


Rabbimizi bize tarif eden tarif edicilerin başında gelen şu kitab-ı kebiri kâinat bin birlikler içinde bir gül goncası gibidir. Bir diğer muarrif, tarfi edici Kuran-ı azimüşşanda da bu manayı görmek mümkündür.

Şöyle ki ; Fatiha suresi nasıl ki, Kur'an-ı Kerim’in bir fihristi bir özetidir; aynı şekilde "besmele" de Fatiha suresinin, dolayısı ile de Kur’an’ın bir fihristi ve özeti gibidir. Arifler Allah’ın kelamdaki kudretine işaret etmek için "besmele de 'Be' harfinde saklıdır" diye güzel bir nüktede bulunmuşlar. Allah nasıl koca incir ağacını küçücük bir incir çekirdeğinin içinde saklamış, Gül goncasını yaprakların ardına gizlemiş, aynı şekilde Kur’an’ı da “Be” harfinde veyahut bir noktada cem etmiştir denilebilir.

İmam Ali (ra)’a atfedilen şu söz meseleye başka bir kapı daha açar: “İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı.” Cümlesini Bediüzzaman Hz.’leri Sözler isimli eserinde 30. Sözün başında şöyle der ; Tılsım-ı kâinatı keşfeden, Kur'an-ı Hakîm'in mühim bir tılsımını halleden, Otuzuncu Söz,«Ene» ve «zerre»den ibaret bir «elif» bir «nokta»dır, cümlesi ile beraber düşündüğümüzde öyle lezzetli manalar ortaya çıkar ki tefekkürü insana huzur verir.

Yani Eneyi bilen Rabbini bilir ve bulur. Bu hakikatı daha güzel şöyle ifade etmişler; Men arafe nefsehu fekad arefe rabbehu, yani- Nefsini bilen Rabbini bilir.

Öyleyse işe BİSMİLLAH diyerek başlamalı, BE ‘nin noktasındaki anahtarı alıp Künuzu mahfiyye her biri gizli birer hazine hükmünde olan Esma-i İlahiye ,Allah (c.c)’ün en güzel isimlerinin definelerini açmalı.

Hülasa-i Kelam ;

BİSMİLLAH her hayrın başıdır, Biz dahi O’na başlarız VESSELAM…
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…