Duygularıma esir oluyorum seni görünce
İnsan bin kere mi yanıyor bir kere sevince

Başlığı görünce bu şarkı geldi aklıma
Valla duygularını yaşayabilmek kadar güzel şey mi var ya :) ben yirmi-yirmibes yıl sonra kavuştum bu özelliğe,asla kaybetmek istemem.
Çocukken ablam çook korkakti. Herşeyden ,iğneden, kustan, sinekten...her şeyden deli korkardi. Ben de içten içe bir savunma mekanizması geliştirmiştim . Küçüğüm ama korkmuyorum diye. Ne dişçide korkumu belli edebildim yıllarca ne annem kızınca ağlayabildim.
Bebekken bile biri beni ağlatmak isteyince gözüne nefretle bakiyormuşum, aglamiyormuşum.
Sonra büyüdüm, arkadaşlar arasında hep şey oldum: 'yengenc nasolsa buna takilmaz ya' diye ekilen insan :)
Cidden de çok takıldığimdan değil de, aynı ayıp hem bana hem sulugoz x kişisine yapılsa herkes sulugoz x'in peşinde olurdu, ona kendini affettirmeye çalışırdı. Ben dışarıdan belli etmediğim için kimse benim de üzülmüş olabileceğimi hesaba katmazdi...
Sonra zaman geçti, ilişkilerim oldu. Hep bir kuyruğunu dik tutma, romantik veda sahneleri hariç ağlayamama, kırılınca, kıskanınca duygularını asla belli etmeme, aslında hiç takilmamiş gibi yapma...
Ne kadar istesem de kimseye içimi açamadım.
Beni duygusal olarak hirpalayan , kötü bir olayı bile insanlara tiyatrolaştirarak, kahkahalarla anlattım..
Ve bu inanılmaz derecede ağır birşey.
Coook uzun süre cabaladiktan sonra bu özelliğimi bir nebze aştım.
Şimdi en azından kırılınca soğuk durabiliyorum birkaç saat...
Hem kuyruğu dik tutmanın ne gereği var ki? Bir damla gözyaşıyla zaten bütün istediklerimi yaptırabiliyorum artık sevgililerime (kırk yılda bir ağladiğimdan kıymete mi biniyor,yoksa bunca yıldır bunca kadın bu yüzden mi gözyaşı silahını kullanıyormuş,orasini bilemiyorum)
Bence duygularını sev :) ağlıyorsun rahatliyorsun en azından
Aksi türlü inan daha kötü