Kirli Çıkılar )))

selin tarifin çok pratik mikrodalgası olanlar için süper

kestane de çok güzel oluyormuş mikrodalgada sen hiç denedin mi?

yok canım kesaten aklıma bile gelmedi:)))))
seliin ablamın dr.u hamilelikte mikrodalgada yiyeceği yasaklamıştı canım:44:

buyur burdan yak:) ama ama mikrodalga benim nerdeyse 3. elim gibi bişey napcam ben şimdi:18::18:
sadece hamile oldgum zamandan beri çalışrken yanında durmuorum
 
geçmiş olsun zeytincim neler yapıyorlar ya dolandırmak için uyardığın için sağol canım ayrıca polisi arayarak ta en iyisini yapmışsınız

yeni nesil dolandırıcılık teknikleri
geçmiş olsun size de Allah kötü niyetli insanlardan uzak tutsun hepimizi

yuh diyorum bu dolandırıcılara bunlara kafa yordukları kadar ilime bilime yorsalar prof olurlardı

tey allam ya
mahkemesiz hapis mi olurmuş
allah akıl fikir versin
bele da

zeytin geçmiş olsun
valla insanlar kafalarını nelere yoruyorlar
görseniz gerçekten emniyet sanırsınız
ilk aklıma gelen şey mahkeme olmadan hoop adamın kolundan tutupta hapise atarlar mı hiç
orayı akıl edememişler ama elbet kanan insanlarda oluyordur
dikkat etmek lazım
olan yine oldu bilgisayarcı parası çıktı birde boşu boşuna
 
yok canım kesaten aklıma bile gelmedi:)))))


buyur burdan yak:) ama ama mikrodalga benim nerdeyse 3. elim gibi bişey napcam ben şimdi:18::18:
sadece hamile oldgum zamandan beri çalışrken yanında durmuorum

ablamın dr.u riskli gebelik uzmanıydı..
pimpirikliydi ..koca insanlara zararlı ,bebek varken kullanma demişti..
bilemedim :44:
 

ümit sayın yokmu şarkıcı..adamı kandırmışlardıya..
artık ne hile hurda çeviriyolarsa koca insanlar inanıyolar..
Allah görünen görünmeyen tüm şerlerden muhafaza etsin bizleri.amin..
 
ümit sayın yokmu şarkıcı..adamı kandırmışlardıya..
artık ne hile hurda çeviriyolarsa koca insanlar inanıyolar..
Allah görünen görünmeyen tüm şerlerden muhafaza etsin bizleri.amin..

amin canım
valla öyle çok insanın canı yandı böyle durumlarda
Rabbim korusun
 
Selincim seni uzduysem özür dilerim ama ışte hayatın gerçekleri... Herkeste farkli farkli sorunlar war bugunumuze sukur....
Zeytin. Geçmiş olsun adamlar neler düşünüyorlar.... Kalplerasi gunduzmu olacak peki buluşma...
 

sağol canım
mikrodalga hamile bayanlara sakıncalı diye okumuştum bir yerde
ama ne kadar doğrudur bilemem.
 
iç hazırlama;
bol kuru soğan, (en az 4-5 tane) z.yağı,yarım kilo kadar kıymayı güzelce kavur....
içine kara biber,300 gr. kadar bezelye, (tazesi,konserveden daha lezzetli oluyor) yarım demet maydanoz (ince ince kıyılmış) koy,karıştır,pişir....
soğumaya bırak.... :)

bir yufkayı dörde böl.....
her bir parçaya, önce süt ve zeytinyağı karışımından bir kaşık sür....
sonra içine bolca hazırladığın içten koy (2 yemek kaşığı kadar)
gül böreği gibi sar....
üstüne yumurta sarısını sür,ver fırına...
sonra da parmaklarınla ye.... :))))

ben bunu ilk evlendiğim zamanlar, kendim uydurup yapmıştım (gerçi o zamanlar kuş başı etle yapıyordum,sonra kıymaya çevirdim)
ne o kıymalı böreğin ağır tadı,ne de sade sebzeyle yapılan böreğin yalın tadı....
ikisinin arası,muhteşem bir tad oldu.... :)
gelen yedi,giden yedi...
gelen tarif aldı,giden tarif aldı.... :)
ama sonunca hepsi aynı yorumu yaptı (birebir dediğin gibi yaptık, ama seninki gibi olmadı asla)

( ne yapayım,gelen tarif veriyo,giden tarif veriyo,çok güzel yemek ve pasta/börek yapmama rağmen,seyyahın deyimiyle pek bi ezik hissettim kendimi,ortadan daldım... :)))
 
hım sirkeyle ben biraz erken çıkmaya çalışırsak 5 gibi olabilir zaten günler ileri alınıyor 7 de akşam olcak :)
 
annemin hasreti yüreğime düşmüşken bu yazıyı gördüm.
böyle de evlatlar var işte.
Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki;

“Anne-baba, Cennet’in orta kapısıdır. Artık sen o kapıyı ister zayi et, ister muhafaza et.” (Tirmizî, Birr, 3)

Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler ülkeme. İçine ömürlerinin son demlerinde olan anneleri, babaları doldurdular. Adına huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der, onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık.

Dışardan huzurlu gibi görünen, bu sessiz sakin binalarda, ne fırtınalar kopuyor kimbilir. Kaç anne anlatmak, haykırmak istedi duygularını, kaç anne yazmak istedi bilinmez. O annelerin adına yazdım. Bu mektup huzursuz odalardaki yüreği yorgun annelerin sessiz çığlıklarıdır….

******************


Takvime baktımda 5 sene olmuş buraya geleli. Nasıl geçti o 5 sene bir de bana sor. Çok bakmıyorum takvimlere. İçim sıkılıyor, zaman geçmiyor. Eskiden su gibi akıp geçiyor zaman derdim. Şimdi öyle düşünmüyorum. Demek insan mutluyken çabuk geçermiş zaman. Hapishanedekileri şimdi daha iyi anlıyorum. Beni buraya bıraktığın gün anneler günüydü hatırlıyor musun? O günden beri anneler günü denen gün benim için daha da bir anlamsızlaştı. Her sene bugün anne olmak ayrı bir acı veriyor bana…
Sen küçük bir çocuktun daha. Hiç bir yere bırakmazdım ben seni, öyle savunmasız, öyle masumdun ki, kimselere güvenip yollamazdım. Yanımdan hiç ayırmazdım. Şimdi beni nasıl olupta tanımadığın insanlara teslim ettiğini düşünüyorum. Gözden çıkarılmış eski bir eşya gibi hissediyorum kendimi. Yıpranmış, işe yaramaz. Kırgınlık mı? Belki, kırgınım biraz…

Geçen gün eski komşumuz Mevlüde teyzenin kızı Şükran geldi. Yolda görmüş seni. “Neden bıraktın anneni” diye sormuş sana. “Kendisi istedi” demişsin. “Maaşıda var bakıyorlar, yeri sıcak, her işi görülüyor içim rahat” demişsin. Kendim istemiştim evet, bazen naz yapma kabilinden ” Yaşlanınca huzurevine gönderin beni, kimseye yük olmak istemem” derdim. Ama içten içe hiç konduramazdım bu durumu, ne kendime, ne sana. “Bırakmaz beni bir yere” derdim. Tıpkı küçükken benim seni bırakmadığım gibi, beni hiç bırakmazsın sanırdım.

Yaramaz bir çocuktun sen. Yerinde duramayan serseri bir mayın gibiydin.Kaç kez ısırdım dudaklarımı sana bağırmamak için, kaç kez sıktım yumruğumu vurmayayım diye. Ama hiç vurmadım sana, hiç kırmadım kalbini… Komşulardan biri sana “çok yaramaz” dedi diye aylarca onun yüzüne bakmamıştım. Kimse laf söylemesin, incitmesin isterdim. Tahammül edemezdim sana dikilen sert bir bakışa bile…
Geçen gün bana “bunak kadın” dedi bakıcının biri. Hasta bezini lavaboda unutmuşum. Arada oluyor tutamıyorum diye vermişlerdi. Diğerleride duydu ya, nasıl utandım bir bilsen… Daha ne laflar söylüyorlarda dilim varmıyor söylemeye. Kırar mıyım, incitir miyim diye kim düşünüyor ki? Çok hassastım eskiden bilirsin, çabuk alınırdım. Hem benden titizi mi vardı? Kimselerin işini beğenmezdim. Şimdi yemek yerken bile yoruluyorum,üstüme döküyorum. Bazen yatarak kılıyorum namazlarımı. Secdeye başımı koyup uzun uzun öylece kalmayı ne çok özledim…

Yaşlansam da geleceğe dair umutlar besliyordum buraya gelmeden evvel. Evladımı büyüttüm nasıl olsa, artık yorgunluklar biter, ben rahat otururum torunlarımı severim, sen sorarsın “anne ilacını getireyim mi, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye. arkama yastık koyarsın, kesemediğim tırnaklarımı sen kesersin sanıyordum. Şimdi çoğu kez tırnaklarımı keserken kanattıklarını bilmezsin tabi…

Gerçi benden daha beterleride var burada. Emine Bacı vardı mesela. Köyden gelmişti. Bir ay kadar oldu öleli. Bir sene evvelde Alzheimer hastası olan kocası ölmüştü. Çok çekti zavallı. Üç oğlu varmış Emine Bacı’nın. Aslan gibiymiş hepsi. Ben görmedim, gelmezlerdi hiç. Üç adam bir anayı sığdıramamışlar evlerine. Bağ bahçe gezmeye alışmış kadın. Hiç oturup kalmamış yerinde. Burada nasıl zorlandı, neler çekti Allah biliyor. Her yaz köyüne gidecek diye umut ederdi. Haber göndermiş oğlu, “Annemin ancak ölüsü çıkar oradan” demiş. Köylülerden çıkarıp bakmak isteyenler olmuş, ona da izin vermemişler. Bir keresinde pencereden atlamaya kalktı da zor tuttu bakıcılar. En son oğlu bayramlık göndermişti, “zıkkım olsun ondan gelen” dedi, giymedi elbiseyi. Hiç oğlum, yavrum demedi. “Köyüm” dedi, “evim” dedi durdu gariban. Bir sabah yatağında ölü buldular. Ölümü bile yalnız oldu Emine Bacı’nın.(*) Ooof off hangisini anlatsam, daha neler var neler…

Şu bakıcı kadını sevemedim bir türlü. Sanki özel olarak seçmişler. Bu kadar mı merhametsiz olur bir insan ? Hiç mi gülmez yüzü ya hu? Her gün odaya gelince burnunu tutuyor. Pis kokuyormuş. Pencereyi sonuna kadar açıyor. Mutlaka yarım saat açık tutuyor. Çok üşüyorum. Zaten parmaklarımda da can kalmamış sanki, kolay kolay ısınmıyor eskisi gibi…

Hatırlar mısın ilkokula gittiğin o yılları. Kışın kuzine sobayı yakardım. Sen gelmeden yemeği hazır eder, sobanın üzerine koyardım. Sen seviyorsun diye sobanın fırınında bir kaç tane küçük patatesi pişirirdim muhakkak. Okuldan gelir gelmez sobanın yanına koşardın. İlk işin tencereye bakmak olurdu. Genelde sevdiğin yemekleri yapardım. Ellerin üşümüş diye avuçlarımın içine ellerini alır ısıtırdım, öperdim öperdim…

Sık sık uğrarım demiştin. Tam 8 ay olmuş uğramayalı. İşlerin yoğunmuş, zamanın yokmuş. Torunlarımda sormuyorlar demek. Yeni eve taşınmışsın aldım haberini. Arkadaşın Zehra söyledi. Vefalı kızdır, arada geliyor sağolsun. Annesi de babası da yanında vefat etmiş. Hiç bırakmamış bir yere, yanından ayırmamış. İmrenmedim desem yalan söylerim… “Evi çok büyük” dedi. Kocaman odaları, geniş bir balkonu varmış evinin. Yeni mobilyalar almışsın, eskileri elden çıkarmışsın.Tıpkı beni çıkardığın gibi… Herşeyi sığdırdın da evine, bir beni sığdıramadın a kuzum. Hadi onu da geçtim. Bir kere “Anne gel evimi gör, bir kaç gün kal” bile demedin… Zehra’ya “Anneler gününde görmeye gideceğim” demişsin… Ben anneler gününü hiç beklemiyorum biliyor musun? Anne olmak acı verir mi insana? O gün bana acı veriyor yavrum. Artık kendimi bir anne gibi hissedemediğim için belkide… Bir evlat bir torun sevemezsen, çevrende anne diyen olmazsa sana, ne anlamı var anne olmanın?

Ölene imrenilir mi hiç? İmreniyorum işte. Kimin öldüğünü duysam “darısı başıma” diyorum. Hayaller umutlar, mutlu zamanlarmış insanı ayakta tutan. Onlar yoksa yaşamak zulüm olurmuş meğer…

Kim icat etmiş bu huzursuz evleri? Rahat yüzü görmesin deyip her gün beddua ediyorum. Huzur eviymiş. Hergün ölüp ölüp diriliyorum bu huzursuz odada. Hiç tanımadığım, mizacımın uymadığı insanlarla yatıp kalkıyorum. Hiç bir şey bana ait değil. Söz hakkım yok, elbiselerim bile benim değil sanki. “Allahım al emanetini ne olur, bu yükü taşıyamıyorum…”

Bu huzursuz evleri icat edenler mi çıkarmış anneler günü denen yalancı günü? İnsanlar yaşlı annelerini bu evlere kapatsın da sonra anneler günü olunca ziyaret etsinler diye öyle mi?

Bak yine geldi o uğursuz gün. Zehra geleceğini söylemişti. Gelsen de bir, gelmesen de artık. Ben anneler gününü hiç sevemedim biliyor musun? Dünyalara sığmayan anne yüreğim huzursuz bir odaya hapsedildi. Ne sevmenin, ne anneliğimin bir anlamı yok artık… Çok üşüyorum. Hem parmaklarımda da can kalmamış sanki, kolay kolay ısınmıyor eskisi gibi…

[cahide jibek ten alıntıdır]
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…