Kirli Çıkılar )))


bence düşündüğün bankayı arayıp sorabilirsin?
boşanma halinde hesaplar ortak mı sayılıyor acaba??
hiç bir fikrim yok
avukatımız var multijet o bilir sanıyorum
 
evet sen titizleniyorsun
böyle de hayat geçer mi
colasız

çok canımız çekerse soda açıyoruz balkon soda deposu oldu mübarek:)))
belki misafir gelince alırız.. biraz da çocuk özenmesin diye..
ama ben colaya verilen paraya acıyorum sigara gibi bişey benim gözümde
 

allright sana da cvp yazıp öyle çıkayım dedim
ben uzun zamandır eve meyve suyu, kola falan sokmuyorum
bi yerde ikram edilirse asitsiz içecek içiyorum
ama asitliyse reddediyorum
hamile olduğum için değil yani
genellikle meyveyi olduğu gibi tüketirim
elmayı falan mesela, soymam bile, yıkar, ısıra ısıra yerim
yani işlemden geçirmem pek
ama yazın kızılcık suyu yapıyordum arada

salam sosis pek girmez eve
sucuk alırız, o da iki ayda bi tane belki
ketçap, mayonez de öyle
arada makarna yada rus salatası yapınca kullanırım mayonezi

kızartma da nadiren yapıyorum kilo almıyayım diye
bi de ev acayip kokuyor yapınca
ama tabi en önemlisi sağlık yönü dimi

ayrıca bir yıldır falan abur cubura verdiğim parayı, kuru meyve ve yaş meyveye veriyorum artık
hem daha hesaplı, hem de daha faydalı
 
çok canımız çekerse soda açıyoruz balkon soda deposu oldu mübarek:)))
belki misafir gelince alırız.. biraz da çocuk özenmesin diye..
ama ben colaya verilen paraya acıyorum sigara gibi bişey benim gözümde

paranın dış mihraklara gitmesi bakımdan dogru ama
cola çok güzel bir şey
 
çok canımız çekerse soda açıyoruz balkon soda deposu oldu mübarek:)))
belki misafir gelince alırız.. biraz da çocuk özenmesin diye..
ama ben colaya verilen paraya acıyorum sigara gibi bişey benim gözümde

bizim eve de 1,5 yıldır tavuk girmedi.
şu protein iğnelerini duyduktan sonra yemiyoruz...
köy yoğurdu, köy yumurtası alıyoruz.....
 
bizim eve de 1,5 yıldır tavuk girmedi.
şu protein iğnelerini duyduktan sonra yemiyoruz...
köy yoğurdu, köy yumurtası alıyoruz.....
asla hazır meyve suyu alınmaz. katı meyve sıkacağıyla taze tze sıkar içeriz..
köyden olca erişte getirdim. pek hazır makarna yemiyoruz...
uht süt kullanmam. günlük şişe süt alırım...
 
asla hazır meyve suyu alınmaz. katı meyve sıkacağıyla taze tze sıkar içeriz..
köyden olca erişte getirdim. pek hazır makarna yemiyoruz...
uht süt kullanmam. günlük şişe süt alırım...
kurban bayramında kendim sucuk yaptım. 3- 4 kilo kadar. sadece oğluma yediriyorum.
biz anca pizza yaparsak yiyiyoruz sucuktan aslaaa salam, sucuk ,sosis giremez bizim eve
 
selin seni tebrik ederim çok azimlisin bravo

allright eve ben de artık asitli içecek ve meyve suyu almamaya özen gösteriyorum ancak misafir gelip de getirirse kendileri içiyorlar kolanın gerisi wc ye dökülüyor

bizim eşimin ailesinin meyve bahçeleri var yazın çok fazla vişne oldu ben onları ayıkladım saplarından ve buzdolabı poşetlerine koyup buzluğa attım kendi meyve suyumu kendim yapıyorum hem şeker oranını da istediğim gibi ayarlayabiliyorum. diğer topiklerden kızlar var seftalileri şişelere meyve suyu yapıp dolaba atıyorlar kışın da çıkartıp içiyorlar. Ben de bir de katı meyve sıkacağı var dolapta meyve bol olduğunda kullanıyorum senin bıdık küçük aslında sen de edinebilirsin bir tane Aslında evim uygun olsa sırf mevsiminde ürünler yiyebileyim diye derin dondurucu almayı istiyorum
 

ben evlendikten sonra edinilen mallar ortaktır diye biliyorum misal ev aldınız ama eşinin adına Allah muhafaza boşanmaya kalktınız mal paylaşımı yarıyarıya oluyor. Hatta bdv konular vardı kızlar nişanlıyken erkek tarafı ev alıp oğlunun üstüne yapıyorlarmış evi (tabi kızın takılar gidiyor) borcunu da çiçeği burnunda çift ödemeye başlıyor bitiriyor sonra anlaşmazlık oluyor ve ayrılığa karar veriyorlar ama kadının ev üstünde hakkı yok niyeeeee çünkü o evi erkek bekarken aldı onundur diyorlarmış

Tabi mutnojmet (namı diğer multijet) daha iyi aydınlatır seni
 
Yetişmeyen Ev İşleri | Annelik,Çocuk Büyütmek,Blog,Okul Sorunları,İletişim

Ben 2 cocuk annesiyim. Aksamlari bi yandan 4 yasindaki cocugumu ayagimda sallayip ona hikaye okurken, bi yandan 4 aylik bebegimi kucagimda emziriyorum,biyandanda esimle kahvemizi icip, dizimizi izliyoruz.yani cocuklarima karsi sorumluluKlarimi yerine getirmeye calisirken, esimlede kahvemi yudumlamak, takip ettigim diziyide kacirmamak istiyorum. sonuc; ev islerim hep ertesi gune kaliyor.
bulasiklar, ev toparlanmasi gibi.... buda beni cook sinir ediyor. ya, sevdigim seylerden feragat etmeliyim, yada ev islerinin birikip birikip ustume yuk olmasindan sikayetci olmamaliyim..ne yapicam, bu dengeyi nasil saglicam bilemiyorum. yardimci olursaniz mutesekkir kalirim size.

Birçok anne ve ev hanımının derdi bu sorunuz. Elbette ne ev işlerini ne de ailemizi ihmal etmek ya da tamamen birine yönelmek gibi bir seçeneğinimiz yok. Benim kendimce belirlediğim bazı kurallar ve alışmaya çalıştığım prensipler var. Biraz bunlardan bahs edeceğim aşağıda, umarım yardımcı olur. (Bir de 4 yaş çocuğu ayakta sallamak için biraz büyük, 2,5- 3'ten sonra kendi kendine uyutmaya çalışmakta fayda var.)

Ev işlerini hiç sevmem, hep ünv. okumaya yönelik büyütüldüğüm için hiçbir zaman ev işleriyle gerçek anlamda tanışmadım. Annemin de ev işlerini sevdirmek, ne nasıl yapılır öğretmek, bazı işleri kolayca yapıvermeye alıştırmak gibi olumlu etkisi olamadı. Evlendiğimde inanır mısınız kahve yapmayı bile pek bilmiyordum. Aşırı şekerli kahve yapıp misafirleri bayıyordum :)

Bizim aileden daha doğrusu sülaleden gelen, her işi sonraya bırakma, biriktirme gibi kötü bir alışkanlık var. Öncelikle bu ERTELEME alışkanlığını yenmeye çalıştım yıllardır. Eşimin de yardımlarıyla baya yol kat ettim sanırım. Eşim her işi vaktinden çok önce yapan, inanılmaz planlı yaşayan bir adam.

İşlerini erteleyenler helak olmuşlardır diye bir söz duymuştum, çok hoşuma gitmişti.

Tabi işi ertelemek zorunda kalmak ve bile bile ertelemek (sallamak) arasında çok fark var. Çoğu zaman çocuk bir şey istiyor, ya da duygusal bir talebi oluyor, ya da bizim de sizin dediğiniz gibi dizi izleme, eşimle vakit geçirme zamanlarımıza denk gelirse erteliyorum işlerimi. Ama önemli bir işim olmadığı halde, o sırada çocuklardan ya da eşimden gelen karşılamam gereken bir talep olmadığı halde, sırf pek canım istemiyor diye sallamak ve aslında yıkayıp yerine bırakabileceğim bir tepsiyi, bardağı tezgahın üstüne koyup SONRA YAPARIM diye düşünmek, işte anneleri yıpratan ve işlerin birikmesine sebep olan durum bu.

Bu durumdan kurtulmak için çoğu zaman, o işi yaparsam bitmiş bir işin varlığını bilmekle ne kadar rahatlayacağımı, tezgahı düzgün gördüğümde ne kadar mutlu olacağımı düşünüyorum. Ama işi yapmazsam birikme devam edecek, biriktikçe birikecek ve çok vakit ayırmamı gerektiren bir hal alacak. Ve işi yapana kadar, o birikmenin varlığını düşünerek geçirdiğim her dakika, yaptığım başka şeylerden de zevk alamayacağımı düşünüyorum. Halbuki yapsam yapmanın rahatlığın ve zevkini yaşıyorum.

Bu kıyası yapmak çoğu kez beni şevklendiriyor, hele de işlerinizi yaptığınızda yaşadığınız rahatlığı doya doya hissede hissede benimserseniz, bir dahaki SALLAMA isteğinizle daha kolay başa çıkabiliyorsunuz.

Ama bazen bunun yetmediği durumlar olabiliyor, insan çok baygın ve sıkkın modda olabiliyor. O zaman biraz canlanmak için müzik açıyorum. Müzik açarak ruh halimi değiştirdiğimi ve birden neşelendiğimi çok hatırlıyorum. Hareketli enstrümantal müzikleri çok seviyorum.

Ama içimde yaptığım konuşmalarla, müziklerle yine de şevke gelemiyorsam, (çok yorgun veya moralimin bozuk olduğu anlar) işi erteledim diye kendimi üzmemeye çalışıyorum, benim ruh sağlığımdan önemli değil ya SALLADIM gitti diyorum.

Her işi mümkün olduğunca anında yapmak, insanın hayatına ritim katan, hareket katan, şevk katan bir şey. Umarım bu yazıyı okuyan tüm anneler için yardımcı olur biraz yazdıklarım.

Çoğu gün ise, çocuklarla oynamaktan eşimle oturup film izlemekten doğru düzgün hiçbir işe yetişememiş oluyorum. Sitede de önceden bahs etmiştim, bazen dağınıklık kapıdan taşıyor. Ama işleri yapmama sebebim dediğim gibi aileye vakit ayırmak ise, iş yapmaktansa çocuklarla oynadım mutlu bir gün geçirdim diye düşünüp, bunu zihnimde hem bugünde hem de gelecekte çok güzel meyveleri olan bir ARTI olarak imgeleyip, işlerin birikmesine üzülmüyorum.

İnsanın hayatına ritim katan, işlerini yetiştirmeye yardımcı diğer birşey ise HIZ. Pratiklik ya da çabucak iş bitirmek de diyebiliriz. Hız konusunda baya başarısızım diyebilirim. Eşim hep bu hayatta en önemli şey HIZ'dır der. Saçmalama der gibi gözünün içine bakarım, bu sözleri söylerken mutlaka fişek gibi oradan oraya birşeyler yapıyordur kendisi.

Hızlı olmayı engelleyen dış faktörlerden başlayalım, insanın evde aradığını bulamaması, neyin nerede olduğunun belli olmaması, işe yaramayan karmaşıklıklık.

Her ilkbahar ve sonbahar evde fazla kıyafet, fazla mutfak eşyası, fazla kağıt tasfiyesi yaparım. İşi biten kışlıkları yazlıkları, uygun yerlere verir, kağıtları kitapları elden çıkarırım. Atılacakları acımadan atar, eşim ya da ben bir yıldır bir kıyafeti giymemişsek daha bunun zahmetini çekemem diye acımadan verilecek poşetlerine koyarım. Mutfakta hız sağlamak için sürekli düzenleme, değiştirme yaparım; bu değişiklikler hiç bir zaman mükemmeli getirmese de her zaman işimi daha da kolaylaştırmıştır.

Manasız dağınıklığı olmayan bir evde, daha dingin daha iç huzuruyla yaşıyor, aradığınızı daha rahat buluyor, kendinizi bir yığın eşyanın arasında sıkışmış gibi hissetmiyorsunuz. Ve en önemlisi de HIZ kazanıyorsunuz.
 
Yetişmeyen Ev İşleri 2 | Annelik,Çocuk Büyütmek,Blog,Okul Sorunları,İletişim

İlk çözüm olarak herşeyi elimizde iken yapmak, yani o anda bir yere koymadan veya ertelemeden yapıp o işi bitirmek çözümünden bahs etmiştik. Tabi o anda hemen yapma şansımız varsa, ailemizle ilgili yapmamız gereken başka bir şey yok ise.

Her işi ertelemeden hemen bitirmeyi, yaşayış haline getirmek için biraz zamana ihtiyacımız olabilir. Ama yaşayış haline geldiği zaman, yani elinizdeki bir tabağı yıkamadan, yerine koymadan bırakamayan bir insan haline geldiğiniz zaman, anında yapmanın hayatımıza ne çok şey kattığını görmüş olacağız. Elinizdeki tabağı yerine koymadan bırakmayan derken, hiç bir şeyi dağınık ve kirli görmeye tahammül edemeyen ve hastalık tanımına giren aşırı titizlikten bahs etmiyoruz, anlaşılıyor sanırım. Yapacağı bir işi, vakti olduğu zaman ertelemeden hemen yapmaktan bahs ediyoruz sadece.

Elinizdeki işi hemen bitirme, sonraya bırakmama çabanız sonucu, yapılmış ve bitmiş işin rahatlığını yaşamak; bu alışkanlığın daha çabukyerleşmesine sebep oluyor.

İkinci çözüm olarak da, işleri yetiştirmek için HIZlı olmak gerektiğinden bahs etmiştik. Hızlı olmak için, evin neresinde neyin olduğunun belli olması, fazlalıkların evden çıkarılması, aradığımız şeyi çabucak bulacağımız bir düzenin olması gibi dış faktörler önemli demiştik.

Hızlı olmamızı engelleyen iç faktörlere gelelim deyip kalmıştık.

Benim çok gördüğüm hızlı olmayı engelleyen şey, yaptığın işi doğru düzgün yapacaksın saplantısı.

Doğru düzgün olsun, güzel olsun, çok temiz olsun, tencere pırıl pırıl olsun diye uğraşan kişi asla yetiştiremiyor ev işlerini.

Aslında, engelleri saymak yerine yerine gelecekleri saymak sanırım daha pozitif olacak. Bu saplantının yerine, "bu iş ÇABUCAK bitsin, HEMEN aradan çıksın" hedefini saplantı haline getirelim.

Bu iş de bitsin, aradan çıksın deyince yaptığımız işi gelişigüzel yapmış olmayacak mıyız? Evet olacağız. Hayatımızda başka önemli işleri asla gelişigüzel yapmayalım ama ev işlerini gelişigüzel yapmayı öğrenen, kendini mutlu eder diye düşünüyorum.

Gelişigüzel temizlediniz diye, tencerelerinizin karalar bağlamış, tezgahınızın kirli olmadığını göreceksiniz. Marul yıkayıp süzdüğümüz plastik süzgeci her defasında bulaşık deterjanıyla yıkayan hanımlar var. 2 haftada 1 az çamaşır suyuyla sabunlarsanız zaten o süzgeç tertemiz görünür. Kullandığınız zaman sadece duruluyıp koymanız yeterli.

Bu kadar rahat konuşmamın önemli bir sebebi daha var. O süzgeci her defa yıkadığınız bulaşık deterjanı, 40 defa durulamayla ancak temizlenebilecek kimyasallar sebebiyle sağlığımıza çok fazla zarar veriyor. Aslında her defasında yıkayarak, zamanımızı öldürdüğümüz gibi sağlığımızı da bir nebze öldürmüş oluyoruz.

Hem biz değil miyiz, ev işi yapmakla tatmin olmadığını, ev işi yapmaktan bıktığını günde 80 kere kendine söyleyen. Niye bizi bunaltan ev işlerine doğru düzgün yapacağım diye bu kadar önem verelim ki. Evimizde yeterli bir temizlik sağlayacak, hayatımızı devam ettirecek kadar olsun yeter. Değil mi?

Toparlayalım, (özellikle mutfaktaki şeyleri) her ele alışta iyice temizlemek yerine, 2-3 haftalık periyotlar içinde çamaşır suyu/ cif gibi maddelele bir kere elden geçirmek yeterli. En önemlisi de başta dediğimiz gibi bu alışkanlık bize HIZ kazandıracak.

Hız kazanmaya sebep olan diğer bir şey, EL ÇABUKLUĞU VE PRATİKLİK. İşin bu kısmı benim en çok zorlandığım kısım. Bu durumu aşmak için bazen zaman tutarak iş yapıyorum. 5 dk içinde şu oda toplanacak diyorum kendime ve gerçekten toplanıyor. Her zaman olmuyor ama sık sık kendinizi bu şekilde programlayarak iş yaparsanız, EL ÇABUKLUĞU yani HIZ kazanıyorsunuz.

Pratiklik kazanmak için HERŞEYİN KOLAYINI ARAMAK diye kayınvalidemden öğrendiğim ALTIN BİR PRENSİP var. Çoğu insan yapacağı bir işi, daha önce nasıl gördüyse ailesinden nasıl öğrendiyse o şekilde yapma eğilimindedir. Bu eğilimi aşmak için, sizi en çok zorlayan işlerde acaba daha kolay nasıl yapabilirim diye düşünerek başlayabilirsiniz.

Herşeyin kolayını ararken, kullanılacak küçük aletler de devreye giriyor tabi. Kayınvalidem böreğin üstüne serpeceği susam, çörekotu tanelerini bile kapağını açmak zorunda kalacağı bir kaptan avucuna alıp serpme zahmetini zorluk olarak görür. Susamı ve çörekotunu tuzluk gibi biraz daha büyük delikli baharatlık tarzı şeylere koymuştur. Raftan alıp anında serpiverir böreğin üstüne, olayı hızlı çekimle izliyor zannedersiniz kendinizi.

Evde ve mutfakta hızlı olmayı engelleyen çok önemli bir şey daha var. Özellikle keyif yapmayı çok seven insanların zihinlerinde, işe ayrı bir vakit keyif yapmaya ayrı bir vakit tahsis etme gibi hayatı çok zorlaştıran bir kategorizasyon var. Böyle olunca, yapılacak her işi, iş yapma vaktine ayırmış yani biriktirmiş oluyorsunuz. Bulaşıkları biriktire duruyor, 1 saat sonra mutfağa girerim hepsini yaparım diye düşünüyorsunuz.

Aralardaki küçük vakitlerde de işlerin birikmesini önleyecek büyük işler yapabilir insan. Mutfağa su içmeye gitmişken, birikmiş bulaşıkların en büyüğü olan bir tencereyi yıkayıp mutfaktan öyle çıkmak; kahve taşmasın diye beklerken bütün bulaşıkları makinaya dizmek, ara sıra çorba karıştırırken dağınık masayı/ tezhagı düzenlemek gibi.

Evet, mutfakta en sevdiğim prensiplerden bir tanesi sanırım bu, KÜÇÜK VAKİTLERDE BÜYÜK İŞLER yapmak.

Hızla ilgili söyleyecek başka bir şey kalmadı.

İşleri yetiştirmek için çok çok çok önemli, hatta EN ÖNEMLİ şey, ERKEN KALKMAK. Bu yazıda erken kalkma zevkini anlatmıştım.

Geç kalkınca birşeyler kaçırma psikolojisi içindeki insanın ne şevki oluyor ne de zamanı.

Benim söyleyeceklerim bu kadar.

Bu okuduklarımızdan sonra neler yapabiliriz:

1- İşlerimizi elimizdeyken bitirme hedefi koyalım.
2- Evin daha düzenli olması ve herşeyin yerli yerinde olması için fazlalıkları atalım.
3- Ev işlerini gelişigüzel yapmayı ve çabuk bitirmeyi öğrenelim.
4- El çabukluğu kazanmak için zaman tutup alıştırmalar yapalım,
5- Pratiklik kazanmak için bizi en çok zorlayan işleri tespit edip, daha kolay nasıl halledeceğimizi planlayalım.
6- Küçük vakitlere büyük işler sığdıralım.
7- ERKEN KALKALIM.

Ve tüm bunları başarsak bile, çocuklu bir anneysek işlerimizin yetişmediği zamanlar hep olacaktır.
 
Nasıl Enerji Doluyorum? | Annelik,Çocuk Büyütmek,Blog,Okul Sorunları,İletişim


Bazı günler vardır, sebepsiz yere canınız sıkkın olur, bir şey yapmak istemezsiniz. Elinizi kaldırmak yorucu gelir, bir delik olsa oraya girsem bir süreliğine yok olsam dersiniz. Bir derdiniz olmadığı halde dünyanın bütün sorunları sizin sırtınızdaymış gibi bile hissedebilirsiniz.

Bazı günlerse, sebepsiz yere kıpır kıpır, heyecanlı, enerji dolu, bir sürü işi bitirmeye hazır, zıp zıp zıplayan bir ruhla uçuşa geçmek istersiniz.

Size de oluyor mu?

Bana çok oluyor.

Sebebini buldum bu iki değişim durumun, biri can sıkıntılı, diğeri can ve hayat dolu iki halin.

Sebebi, sabah kalktığınız saat!

Sabah kalktığınız saat, dün gece yattığınız saate de bağlı olduğu için biraz da dün gece yattığınız saat diyebiliriz.

Bir süre hiç anlamadım ya ben niye bazı günler öyle bazı günler böyleyim diye geçirdim..

Sonra, erken kalkmalarım artınca, erken kalktığım günler enerji küpünden çıkmış gibi olduğumu keşfettim..!

Yahu dedim ben geç kalkınca ölü gibi kalkıyorum. Erken kalkınca canlı gibi kalkıyorum..!

Sabah 10’dan sonra kalkmışsam kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir ölü gibiyim. Hayat almış başını gitmiş, herkes hayata başlamış ben daha yatay düzlemle birleşik bir ölü gibiyim. (Çok şükür erken kalkan kızım sayesinde artık neredeyse yılda bir iki kez filan oluyor.)

9’dan sonra kalkmışsam yarı ölü yarı diri gibiyim..

8’den sonra kalkmışsam eh işte idare eder..

7’den sonra kalkmışsam ne güzel bir gün bu böyle, ne güzel bir hayat bu böyle modundayım. Sanki dünyaya bugün ilk defa gelmişim gibi.

6’dan sonra kalkmışsam içimden kanguru gibi zıplamak geliyor. Ağaç kakan gibi kocaman bir gagam olsa hiç yorulmadan bir yerleri gagalardım şimdi diyorum.. Minicik bir böcek olsam, küçücük el kol ve bacaklarımla hızlı hızlı oradan oraya koştursam diyorum..

5’ten sonra kalkmışsam nasıl anlatsam, bomba gibiyim. Patlayıp etrafa hareket, eğlence, aksiyon, faaliyet, neşe, işve, hayat, huzur, mutluluk olarak saçılmak istiyoruummm..

Hayret hayret!

Erken yatmak ve erken kalkmak nasıl şarj eden bir şey.

Güne erken başlamak nasıl insana güç kuvvet veren bir şey.

***************************

Çok denedim, gece geç yatıp 6-8 saat uyumakla erken yatıp 6-8 saat uyumak aynı olmuyor. Uyuduğunuz süre aynı olsa bile gece 12’den önce 1 saat uyku çekmemişseniz, o uyku sizi diğeri kadar dinlendirmiyor.

Gece 2’de yatıp sabah 8 de kalkarak 6 saat uyuyorsunuz diyelim. (Diyelim de aslında o da olmuyor. Gece 2’de yatınca sabah 8 de kalkmak zor oluyor, sabah işe/bir yere gitmek ya da çocuk gibi sizi özellikle kaldıran bir şey yoksa.) İyi ihtimalle 9’da kalktınız diyelim, canlı ve dinamik olamıyorsunuz. Kalkış ve kahvaltı derken saat 10 oluyor siz hayata başlayana kadar.

Yine 6-7 saat uyuyarak gece 23’te yatarsanız, sabah 5’te 6’da hiç gayret etmenize gerek kalmadan, kendi kendinize uyanıyorsunuz, uyumaya çalışsanız da uyuyamıyorsunuz. Aşırı dingin, uyanık ve şuurunuzun aşırı derece açık olduğu bu saat kendinize vakit ayırabileceğiniz en güzel zamanlardan birisi. Yetiştirmeniz gereken önemli bir iş varsa, bu sürede yapıp işinizi bitirdiğinizde saatin daha 8 olduğunu görmek inanılmaz moral verici oluyor. Kahvaltınızı ve günlük sıradan işleri bitirdiğinizde hala saatin 9 olduğunu görmek, işte hayat bu, bereket bu dedirtiyor.

Aslında yukarıdaki her iki durumda da 6-7 saat uyuyorsunuz. Ama erken yatıp erken kalkınca, hem kolayca uyanmış, hem daha çok dinlenmiş, hem daha enerji dolu, hem daha çok zaman sahip olmuş oluyorsunuz.

Birçok yabancı ülkede insanlar 4-5’de hayata başlıyor, hatta iş hayatının sabah 5’te başladığı çok ülke var.

O kadarı da fazla diye düşünelim hadi fazla olmadığı halde…

Ama, bizim ülkemizde özellikle yaz geceleri 2lere 3lere kadar oturup, sabah 11-12’lerde kalkmaya ne demeli? Ve bunun normal kabul edilmesine. Hayret hayret!

Tabi işin şu ucu da var, diyebilirsiniz insanlar erken kalkıp napacak, TV seyretmek ve ev işleri dışında bir çok insanın yapacağı bir şey yok.

Belki de en önemlisi bu, yapacak değerli bir şeylerimiz olmalı ki, uğruna erken kalkalım..

Duygularımızı besleyen bir uğraşımız olmalı ki, erken kalkmak için coşku duyalım.

Bitirirken,

Erken yatıp erken kalkmanın, canlılığını ve bereketini hepinizin yaşaması dileğiyle diyorum...

Not: Kilo sorunu olanlar dikkat, gece 12'den sonra yatmak ve sabah 6'dan sonra uyumak da kilo almanın en önemli sebeplerinden biriymiş.
 

canım biraz yabancı olduğum bir konu ama altınların nereden olduğuna göre iki farklı cevabı var eğer düğünde takılanları çevireceksen düğünde takılanları gelinin kabul ediyorlar düğünde takılan miktar da zaten düğün video fotoyla falan ispatlanır

ama tasarruf amacıyla sonradan alınansa eşinin de payı olur şimdi ama eskisi gibi yarı yarıya değil de katkı payına göre hesaplanıyor yani eşinin de o altınların alımına katkısı olduğunu ispatı lazım yine de öyleyse katkı payı oranında hak kazanır bu katkı payı hikayesi ev araba vs için de geçerli evlendikten sonra alınan

umarım yoktur ama bir sıkıntı hissediyorsan güvendiğin birinin hesabına da koyabilirsin annenin falan
 
kardeşim sen o altınları güvendiğin birine ver eğer gerçekten boşanma ihtimaliniz varsa.
kasa da senin üstüne kayıtlıysa mal paylaşımınız yarı yarıya olur.
yok çok aşırı değilsin ama ben yapmıyorum mesela.
yani kızartma yapıyorum ara ara eşim çok seviyor.
kola biz de pek içmiyoruz arada pepsi den mangalın yanında alıyoruz ama mangalda bile çoğunlukla gazozu tercih ediyoruz.
et ürünlerinden sıklıkla güvendiğim yerlerden pastırma ve sucuk alıyorum yine eşim çok seviyor.
allright cım ben de sen gibi aşırı titizlendim bi aralar ama eşimin testlere negatif etkisi oldu et sucuk kızartma adamın değerlerini yeniden eski çok güzel haline yaklaştırdı.
ama eşim de ekmeği çok az tüketiyor ve göbeği çok azaldı şu sıralar. demek ki ona da ekmek zararlı farketmiş ki hayatında minimuma indirmiş.

ama benim duyduğum mihr adı altında şimdiki mahkemeler kadına bir sürü para ödetiyormuş erkek tarafından karşılanmak üzere.
 
kızlar bugünkü menüm:

kıymalı domatesli biberli soslu makarna.
pırasa yemeği.
yanına ise şimdi gidince karar vercem
az önce yaptım şimdik görümcemle yiycez.
akşam yemek yemiycem ara ara meyve çay çekirdek vs. yiycem ki bünyem sık çalışsın
 
eveeet,abd verisi beklediğim gibi kötü geldi...
onsun biraz çıkması lazım...
ilgilenen arkadaşlara duyurulur... :)
 
kızlar çok hamaratsınız ben napıcam bu tembellikle
akşam nişanlım gelecek kısır ve ıslak kek yapıcam ona

altın yükselişe geçti yine :) dolar aldım bugün biraz da
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…