Kitap okumaya var mısınız ? Kafe Kitap


Ben de öyle yapym o zaman diğer kitabım da Himmler'in Oyunu 250 sayfa tam öbürü de 95 ti. Toplamda 345 sayfam var sürem nedir okuyucu sör ???

2.5 hafta verıyorum canım :)
 
2 kitabını bırden bıtırenler arkadaşlar kitapları için bildirimde bulunurken

'' 2 kitabım da bitti '' şeklinde bildirimde bulunabılır kardeş sayfamıza.
 
Son düzenleme:
okuduğumuz kitaplar hakkında bılgıler de verebılırız
versek iyi olur

netten bakın, kopyala yapıstır yapın
zor değil
 
Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye'sini okudum Arada eski Türkçe kelimeler vardı ama hiç anlaşılmayacak gibi değil gayet akıcıydı hatta :)
Kitabın baş kahramanı Neriman diye bir kız,annesi yok babasıyla yaşıyor.Neriman 7 yıldır Şinasi diye birisiyle görüşüyor babası da bunu biliyor ve onaylıyor , zaten evlenmelerini çok istiyor. Şinasi'yle ailecek de sık sık görüşüyorlar. Ancak son zamanlarda Neriman Macit diye birisine ilgi duymaya başlıyor. Kitapta Peyami Safa sanki Batı ve Doğu kültürü kıyaslamasını anlatmak istemiş ama bunu Neriman'ın aracılığıyla yapmış.Çünkü 7 yıllık sevgilisi olan Şinasi tam bir doğu kültüründen çıkma delikanlı, Macit ise batı kültürüyle yetişmiş bir beyfendi. Neriman bu iki delikanlıyı ve yaşadıkları yaşantıyı karşılaştırarak Doğu-Batı kültürü karşılaştırması yapıyor. Ve Macit'ten ilk başta çok etkilenirken işte giyimi olsun, konuşması ,ellerinin bakımına dek.. Şinasi'yi de küçük görmeye başlıyor yine giyimden iletişim kurma şekline kadar (genelde sükut eden sabırlı yapısı itibariyle) Ama en sonunda Batı kültürünün tamamıyla içi boş samimiyetsiz olduğunu farkediyor (tabi onun anladığı kısmıyla çünkü görüntüye bakarak bir karara varıyordu) ve de babasıyla aslında babasına tarz olarak çok benzeyen Şinasi'ye büyük haksızlık yaptığını anlıyor.Sonra pişmanlığını dile getiriyor. Bu kitapta Doğu-Batı karşılaştırmasını aşama aşama anlatmış Peyami Safa derin bir şekilde.Ve halkın bakışından anlatmış.Aslında Batı'yı küçümser gibi zannedilse bile küçümsediği halkın Batı'nın görünüşüyle ilgili yani şaşalı hayatı almaya çalışma durumu.Bilimini felsefesini tam olarak almış bir Batı'lı insanın içi boş bir derinliğe düşeceğini bu yüzden intiharların da sık olduğunu söylüyor hatta.
Şimdi kitabın beni etkileyen kısımlarından birisinden bahsetmek istiyorum.Neriman kitabın bir bölümünde babasıyla şöyle bir münazarada bulunuyor (az az kısalttım) :
"Neriman: Bakın Gülter(evin hizmetçisi) de uyuyor , Sarman(evin kedisi) da.Sadece onlar uyumuyorlar, bütün Fatih uykuda.Ne düşündüm bilir misiniz? Bütün bu semt bu Müslümanlar bütün Şark kedilere benziyor.Garp da köpeklere benziyor.
Babası : Ne gibi?
Neriman: Şark da böyle işte miskin, uykucu, lapacı..Bakın şimdi her taraf uyuyor.Bir de şimdi Beyoğlu'na çıkın..Ortalık mahşer gibi..Herkes ayakta uyanık..
Faiz Bey(babası): Garplılar niçin köpeklere benziyorlar?
Neriman: Çünkü onlar daima uyanık, uyurken bile uyanık...Çalışıyorlar, kazanıyorlar, iyi yaşıyorlar...
Faiz Bey: Şimdi bu Sarman fena mı yaşıyor? Bak senin kucağında mışıl mışıl uyuyor.
Neriman: Ama biz olmasak açlıktan geberir.
Faiz Bey: Köpeklerin de sahipleri olmasa açlıktan ölmezler mi? Güzel bulmuşsun.Filhakika şarklılar kedileri, garplılar da köpekleri bu yüzden severler.Şarklı tembel, garplı da çalışkandır. Fakat gel seninle bu muammayı birlikte halledelim.Acaba her oturan adam tembel, her koşan adam çalışkan mıdır?Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür.Onun bir hazine-i efkarı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama dek ayak üstü çalışır, mesela bir rençber fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür ama çalışkandır,diğeri çalışkan görünür ama yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir.Öbürü vücut ile, bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha alidir, vücut sefildir.Yapılan işlerin farkı da bundandır.Zevahire niçin aldanıyorsun? Sadece gece gündüz, dazıra dazır koşmak mı çalışmaktır?"
Bu kadar kihkih umarım biraz olsun fikir edinmişsinizdir kitap hakkında
 
Son düzenleme:
karakterler




Claudius: Danimarka kralı, Hamlet’in amcasıdır. Ağabeyini öldürerek onun hem tacını hem de karısını elinden almıştır. Karaktersiz, hilekâr, ahlâksız, gözünü hırs bürümüş bir insandır. Yaptığı türlü oyunlarla ağabeyinin karısını kendisine âşık etmiş, koynuna almıştır. Yengesiyle yatmayı hazmedebilecek derecede iğrenç bir adamdır. Hamlet’in gerçeği bildiğinden şüphelenir ve onu hemen ölüm fermanıyla birlikte İngiltere’ye gönderir. Rahatını, lüksünü ve zevkini bozabilecek her türlü engeli gözünü kırpmadan yok etmek ister. Hamlet, gemiden kaçıp geri dönünce, planının suya düştüğünü üzülerek görür. Fakat yine pes etmez. Ünlü bir kılıç ustası olan Laertes’i kışkırtarak Hamlet’le dövüşmeye ikna eder. Hamlet’i zehirli bir kılıçla öldürmeyi planlar. Bu da olmazsa ona dövüş sırasında susadığı bir anda zehirli içki verecek ve onu öldürecektir. Fakat dövüş sonunda Hamlet’in kılıç darbeleriyle ölür.

Gertrude: Danimarka kraliçesi, Hamlet’in annesidir. Eski kocasının yılan sokması sonucu öldüğünü zannetmektedir. Hâlbuki kral, kardeşi Claudius tarafından kulağına zehir damlatılarak öldürülmüştür. Kocasının ölümünden kısa bir süre sonra Claudius, aldığı hediyeler ve söylediği tatlı sözlerle kendisini kandırmış, evlenmeye ikna etmiştir. Ölen kocasının sevgisine sadık kalmamış, ona ihanet etmiştir. Kocasının katiliyle evlenmiştir. Oyunun sonunda, kocasının Hamlet için hazırlatmış olduğu zehirli içkiden içer ve ölür.

Hamlet: Öldürülen kralın oğlu, yeni kralın yeğenidir. Oldukça zeki, eğitimli ve bilgili bir kişidir. Ophelia’ya karşı kalbinde az da olsa birtakım duygular yeşermiş, fakat Ophelia bu sevgiye gereken karşılığı verememiştir. Hamlet, babasının hayaletiyle konuşup tüm gerçekleri öğrendikten sonra, artık tek bir amaç için yaşamaktadır, intikam. Bu işi aceleye getirip eline yüzüne bulaştırmamak için her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplar ve bu doğrultuda hareket eder. Babasının katili olan amcası Claudius’tan ve babasına ihanet eden annesinden nefret etmektedir, iğrenmektedir. Hamlet, oyunun sonunda amcasını zehirli kılıç darbeleriyle öldürür. Böylece babasının intikamını almış, üzerine düşen görevi yerine getirmiş olur. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan gönlüne su serpmiş olur. Kendisi de Laertes’in zehirli kılıç darbeleriyle ölür.

Horatio: Hamlet’in güvendiği, kendisine yakın hissettiği bir arkadaşıdır. Hamlet, düşüncelerini onunla paylaşır, yapacakları konusunda ondan fikir alır. Hamlet ne zaman ihtiyaç duysa, Horatio onun yanı başında olmuştur. Oyunun sonunda, Hamlet’in aldığı zehirli kılıç darbeleriyle ölmek üzere olduğunu görünce kendisi de yaşamak istemez. Zehirli içkinin bulunduğu kupayı eline alıp içmek ister. Bu şekilde arkadaşı Hamlet’e olan sevgisini göstermek ister. Fakat Hamlet buna izin vermez.

Polonius: Kralın yakın adamlarından biri, Ophelia ve Laertes’in babasıdır. Krala bütünüyle sadık bir görevlidir. Kızı ile Hamlet arasında geçenleri olduğu gibi krala anlatır. Saray içerisinde konuşulanları gizlice dinleyip bunları sıcağı sıcağına krala yetiştirmeyi kendisine bir görev sayar. Yine bir gün Hamlet ile kraliçenin konuşmalarını perdenin arkasına gizlenmiş dinlerken Hamlet’in kılıç darbeleriyle ölür.


Ophelia: Polonius’un kızıdır. Hamlet tarafından sevilmektedir, fakat bu ilişkiyi taşıyabilecek olgunlukta bir kız değildir. Hamlet’in kendisine yazdığı aşk mektuplarını günü gününe babasına gösterir. Babası bu ilişkiye taraf değildir, kızını sürekli olarak uyarıp Hamlet’in sözlerine kanmamasını söyler. Babasının öldürülmesinden sonra aklını kaybeder, ortalıkta sürekli olarak şarkılar söyler. Irmakta boğularak ölür.

Laertes: Polonius’un oğlu, Ophelia’nın ağabeyidir. Kibar, görgülü, eğitimli bir kişidir. Kılıç kullanmakta oldukça yetenekli ve usta birisidir. Babasının öldüren Hamlet’ten intikam almak ister. Onu hile yaparak öldürmek ister, fakat kendi kazdığı kuyuya kendisi düşer. Dövüşte Hamlet’le boğuşurken kendisindeki ucu zehirli kılıç Hamlet’e geçer. Bu kılıçla birkaç darbe alır ve ölür.


 
Son düzenleme:
Merci okuyucu jade ornegim gercekten :111: saka bir yana bu disiplini saglamak okumamiza yardimci oluyor ben bu topigi buldugum icin cok mutluyum yeni topik de cok iyi olmus ellerinize saglik sevgili okuyucu sor
 
Merci okuyucu jade ornegim gercekten :111: saka bir yana bu disiplini saglamak okumamiza yardimci oluyor ben bu topigi buldugum icin cok mutluyum yeni topik de cok iyi olmus ellerinize saglik sevgili okuyucu sor

evet, bildirim listemız harıka olduç.
orada bıten kıtabın bılgısı dısında bır şey yazmak yasaktır

''kitabım bitti'' demek yeterlı

burada iken çıldırın sorun değil
 
Mark Twain'in de söylediği gibi; ''Okumayan insanın, okuyan insan üzerinde hiçbir yaptırımı olamaz.''

Fark yaratmak için bolca sayfa çeviriniz.

 

Oğuz Atay (1934; İnebolu, Kastamonu - 13 Aralık 1977, İstanbul), Türk yazar.

Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay'dır. 1951'de bugünkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Koleji'ni, 1957'de de İTÜ İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü'nde öğretim üyesi oldu. 1975'te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı.

Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.

Atay'ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar'ı 1973'te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan'ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanı'nı 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, İstanbul'da hayatını kaybetmiştir. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi.

Öldükten sonra 1987'de Günlük, 1998'de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay'ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit'in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi Ben Buradayım... 2005 yılında yayınlandı. Türk edebiyatında yazdığı Tutunamayanlar ile post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay'dır.

Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.

(vikipedi)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…