Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye'sini okudum
Arada eski Türkçe kelimeler vardı ama hiç anlaşılmayacak gibi değil gayet akıcıydı hatta :)
Kitabın baş kahramanı Neriman diye bir kız,annesi yok babasıyla yaşıyor.Neriman 7 yıldır Şinasi diye birisiyle görüşüyor babası da bunu biliyor ve onaylıyor , zaten evlenmelerini çok istiyor. Şinasi'yle ailecek de sık sık görüşüyorlar. Ancak son zamanlarda Neriman Macit diye birisine ilgi duymaya başlıyor. Kitapta Peyami Safa sanki Batı ve Doğu kültürü kıyaslamasını anlatmak istemiş ama bunu Neriman'ın aracılığıyla yapmış.Çünkü 7 yıllık sevgilisi olan Şinasi tam bir doğu kültüründen çıkma delikanlı, Macit ise batı kültürüyle yetişmiş bir beyfendi. Neriman bu iki delikanlıyı ve yaşadıkları yaşantıyı karşılaştırarak Doğu-Batı kültürü karşılaştırması yapıyor. Ve Macit'ten ilk başta çok etkilenirken işte giyimi olsun, konuşması ,ellerinin bakımına dek.. Şinasi'yi de küçük görmeye başlıyor yine giyimden iletişim kurma şekline kadar (genelde sükut eden sabırlı yapısı itibariyle) Ama en sonunda Batı kültürünün tamamıyla içi boş samimiyetsiz olduğunu farkediyor (tabi onun anladığı kısmıyla çünkü görüntüye bakarak bir karara varıyordu) ve de babasıyla aslında babasına tarz olarak çok benzeyen Şinasi'ye büyük haksızlık yaptığını anlıyor.Sonra pişmanlığını dile getiriyor.
Bu kitapta Doğu-Batı karşılaştırmasını aşama aşama anlatmış Peyami Safa derin bir şekilde.Ve halkın bakışından anlatmış.Aslında Batı'yı küçümser gibi zannedilse bile küçümsediği halkın Batı'nın görünüşüyle ilgili yani şaşalı hayatı almaya çalışma durumu.Bilimini felsefesini tam olarak almış bir Batı'lı insanın içi boş bir derinliğe düşeceğini bu yüzden intiharların da sık olduğunu söylüyor hatta.
Şimdi kitabın beni etkileyen kısımlarından birisinden bahsetmek istiyorum.Neriman kitabın bir bölümünde babasıyla şöyle bir münazarada bulunuyor (az az kısalttım) :
"Neriman: Bakın Gülter(evin hizmetçisi) de uyuyor , Sarman(evin kedisi) da.Sadece onlar uyumuyorlar, bütün Fatih uykuda.Ne düşündüm bilir misiniz? Bütün bu semt bu Müslümanlar bütün Şark kedilere benziyor.Garp da köpeklere benziyor.
Babası : Ne gibi?
Neriman: Şark da böyle işte miskin, uykucu, lapacı..Bakın şimdi her taraf uyuyor.Bir de şimdi Beyoğlu'na çıkın..Ortalık mahşer gibi..Herkes ayakta uyanık..
Faiz Bey(babası): Garplılar niçin köpeklere benziyorlar?
Neriman: Çünkü onlar daima uyanık, uyurken bile uyanık...Çalışıyorlar, kazanıyorlar, iyi yaşıyorlar...
Faiz Bey: Şimdi bu Sarman fena mı yaşıyor? Bak senin kucağında mışıl mışıl uyuyor.
Neriman: Ama biz olmasak açlıktan geberir.
Faiz Bey: Köpeklerin de sahipleri olmasa açlıktan ölmezler mi? Güzel bulmuşsun.Filhakika şarklılar kedileri, garplılar da köpekleri bu yüzden severler.Şarklı tembel, garplı da çalışkandır. Fakat gel seninle bu muammayı birlikte halledelim.Acaba her oturan adam tembel, her koşan adam çalışkan mıdır?Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür.Onun bir hazine-i efkarı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama dek ayak üstü çalışır, mesela bir rençber fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür ama çalışkandır,diğeri çalışkan görünür ama yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir.Öbürü vücut ile, bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha alidir, vücut sefildir.Yapılan işlerin farkı da bundandır.Zevahire niçin aldanıyorsun? Sadece gece gündüz, dazıra dazır koşmak mı çalışmaktır?"
Bu kadar
kihkih umarım biraz olsun fikir edinmişsinizdir kitap hakkında