- 17 Temmuz 2011
- 7.001
- 3.629
- 448
- 34
" Şu günlerde Türkiye, dünyada yalnızlığın kalesi, hatta Özdemir Asafı haklı çıkarırcasına, yalnızlığın paylaşılmaz olduğunun yegane kanıtı. Devlet protokolü seviyesinde gezmeli, tozmalı, nikah şahitliği yapmalı günler epeyce gerilerde kaldı...
Sıfır Sorun Günleri
Oysa AKP iktidara gelir gelmez sıfır sorun politikası gibi cilalı bir söylemle dış politikada kolları sıvamıştı. Amaç, Türkiyenin atıl kaldığı konularda esnek davranmak, komşularla iyi ilişkileri genişleterek, tarihsel sorunlardan kurtulmaktı. Bu süreçte Dışişleri Yaşar Yakışır, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Stratejik Derinlik isimli baş yapıtın yazarı Ahmet Davutoğlunu gördü.
2004de Annan planı çerçevesinde Kıbrısın Avrupa birliğine girme süreci sıfır sorun politikalarının acemilik günleriydi. Ardından geçmişte, Öcalanı verdi mi, vermedi şeklinde yıllarca savaşın eşiğinde dolaşılan Suriye ile ilişkiler iyileştirildi. Liderler ve eşleri bu süreçte tatil yaptılar, alış verişe çıktılar, kaynaştılar.
Gerek Erdoğan ve İspanya Başbakanı Luis Rodríguez Zapateronın medeniyetler çatışması değil, medeniyetler ittifakı diyerek yola koyulduğu toplantılar, gerekse Batının tam da ihtiyaç duyduğu anda ortaya çıkan ılımlı İslam imajı dış politikada Türkiyeye en sosyal yıllarını yaşattı.
One Minute
Şubat 2009da Dünya Ekonomik Forumunda Erdoğan, one minutele başladığı sözlerinde benden yaşlısın, sesin çok yüksek çıkıyor, biliyorum sesinin yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince siz öldürmesini çok iyi bilirsiniz diyerek sadece İsrailin Cumhurbaşkanına tarihi bir ayar vermiyor, sıfırın üzerini de bir kalemde çiziyordu. O malum bir dakika Peresin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını doğru mu duyuyorum diye kulaklığı iyice kulağına yapıştırdığı saniyelerdi. Başbakan haklıydı, fakat hareketiyle diplomasinin tüm kurallarını hiçe saymıştı. Kapalı kapılar ardında söylenmesi gerekenler kameralar önünde, sert bir dille söylenmişti. Erdoğan konuşma sonrasında Arap coğrafyası başta olmak üzere tüm Siyonizm düşmanlarının kalbine taht kurdu. Öyle ki, toprağı çöl olsun, Libyanın o zamanki lideri Kaddafi bu bıçkın hareketi Erdoğana verdiği Kaddafi İnsan Hakları Ödülüyle ödüllendirdi.
Derin Sular
1 Mayıs 2009da Ahmet Davutoğlu TBMMye dışarıdan Dışişleri Bakanı olarak atandı. Amaç sıfır sorun politikasına derinlik getirmekti. 30 Mayısta İnsani Yardım Vakfına ait Mavi Marmara gemisi rotasını Filistinlilere yardım götürmek üzere Gazzedeki kuşatmaya çevirmiş, uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına uğramış ve gemide bulunan dokuz kişi İsrail özel kuvvetleri tarafından öldürülmüştü. Doğal olarak İsrail-Türkiye ilişkileri hiç olmadığı bir noktaya geriledi. Büyük umutlarla transfer edilen Davutoğlunun Neo-Osmanlı tutkusu son bir şans olabilirdi. Türkiye batıdan aldığı öğütleri iyice dinleyip sıfır sayısını keşfedildiği topraklar üzerinde denemeye girişti. Sonra bakın neler oldu...
Arap Baharı
18 Aralık 2010da, Tunusta başlayan ve sırasıyla Cezayir, Lübnan, Ürdün, Moritanya, Sudan, Umman, Yemende devam eden protestolar Mısırda güçlü bir halk hareketiyle kendini gösterdi. Olaylar ertesi gün Suriyeye, bir ay sonrada Libyaya ulaştı. Kaddafi öldürüldü, Esad Esedleştirildi. Arap baharı sürecinde sıfır soruncular muhaliflerin, askerlerin ve silahlı güçlerin yanında yer aldılar, maddi ve manevi bu süreci desteklediler, taraf olduklarını hiç gizlemediler. Eski dostlar birer birer eli kanlı lider ilan edildi, alınan ödüller, tatiller, dost ve kardeş ülke palavraları bir kenara bırakıldı, Türkiye Arap coğrafyasında dış mihrak oldu. Baharın güneşinden sadece Sünniler ısınsın diye varını yoğunu, komşusunu, kredisini harcadı.
Dışı Mihrak içi Fışkiye
Ardından hayali dış mihraklar Türkiyede de devreye girdi, Melih Gökçekin fıskiyesine kadar el attılar. Cihanda bahar güzeldi de Türkiyede hiç çekilmiyordu. Bu kez Erdoğan sesini yükselti, insanlar öldü, yaralandı. Dünyaya ayar üzerine ayar verildi. Dikkatler tam Türkiyeye çevrilmişti ki Mısırda ordunun desteğiyle başa gelen Mursi, aynı ordunun darbesiyle görevden alındı. Haliyle Mısır darbesi iç politikada yalpalayan AKP iktidarına ilaç gibi geldi. Öyle ki Mısır ve Gezi arasında zorlama ilişkiler aranmaya başlandı. Sözde Geziyle başarılamayan senaryo Mısırda başarılmıştı. Başbakan Mısırın ardındaki karanlık gücü açıklamaktan da geri durmadı, ona göre darbenin arkasında elbette İsrail vardı.
Rüzgar gibi geçti...
Sonunda olan oldu. Cilalı sıfır sorun politikaları, monşerler dönemine son verilmesi, dışişlerinin derinliği kendinden menkul Davutoğluna teslim edilmesi ve elbette Erdoğanın sınır tanımayan kibri sayesinde artık yalnızız dostlar.
Nuri Bilge Ceylan 2008de Cannes Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü alırken benim yalnız ve güzel ülkeme ithaf ediyorum demişti. Türkiye fabrika ayarlarına geri döndü. Sıfır sorun labirentinin başında yeniden oyuna girmek için bekleyen o bildik yalnız ülke ve onun yalnız lideri var....
Şimdi gözler büyük kurtarıcıda; bir daha çal Sam..."
Güneş Duru
Benim Yalnız ve Güzel Ülkem - BirGün.Net | Halkın Gazetesi birgungazetesi,birgun, gazeteoku, gazete, gazete manşetleri, ekonomi,siyaset,politika, sondakika, günün manşetleri, spor,futbol
Sıfır Sorun Günleri
Oysa AKP iktidara gelir gelmez sıfır sorun politikası gibi cilalı bir söylemle dış politikada kolları sıvamıştı. Amaç, Türkiyenin atıl kaldığı konularda esnek davranmak, komşularla iyi ilişkileri genişleterek, tarihsel sorunlardan kurtulmaktı. Bu süreçte Dışişleri Yaşar Yakışır, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Stratejik Derinlik isimli baş yapıtın yazarı Ahmet Davutoğlunu gördü.
2004de Annan planı çerçevesinde Kıbrısın Avrupa birliğine girme süreci sıfır sorun politikalarının acemilik günleriydi. Ardından geçmişte, Öcalanı verdi mi, vermedi şeklinde yıllarca savaşın eşiğinde dolaşılan Suriye ile ilişkiler iyileştirildi. Liderler ve eşleri bu süreçte tatil yaptılar, alış verişe çıktılar, kaynaştılar.
Gerek Erdoğan ve İspanya Başbakanı Luis Rodríguez Zapateronın medeniyetler çatışması değil, medeniyetler ittifakı diyerek yola koyulduğu toplantılar, gerekse Batının tam da ihtiyaç duyduğu anda ortaya çıkan ılımlı İslam imajı dış politikada Türkiyeye en sosyal yıllarını yaşattı.
One Minute
Şubat 2009da Dünya Ekonomik Forumunda Erdoğan, one minutele başladığı sözlerinde benden yaşlısın, sesin çok yüksek çıkıyor, biliyorum sesinin yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince siz öldürmesini çok iyi bilirsiniz diyerek sadece İsrailin Cumhurbaşkanına tarihi bir ayar vermiyor, sıfırın üzerini de bir kalemde çiziyordu. O malum bir dakika Peresin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını doğru mu duyuyorum diye kulaklığı iyice kulağına yapıştırdığı saniyelerdi. Başbakan haklıydı, fakat hareketiyle diplomasinin tüm kurallarını hiçe saymıştı. Kapalı kapılar ardında söylenmesi gerekenler kameralar önünde, sert bir dille söylenmişti. Erdoğan konuşma sonrasında Arap coğrafyası başta olmak üzere tüm Siyonizm düşmanlarının kalbine taht kurdu. Öyle ki, toprağı çöl olsun, Libyanın o zamanki lideri Kaddafi bu bıçkın hareketi Erdoğana verdiği Kaddafi İnsan Hakları Ödülüyle ödüllendirdi.
Derin Sular
1 Mayıs 2009da Ahmet Davutoğlu TBMMye dışarıdan Dışişleri Bakanı olarak atandı. Amaç sıfır sorun politikasına derinlik getirmekti. 30 Mayısta İnsani Yardım Vakfına ait Mavi Marmara gemisi rotasını Filistinlilere yardım götürmek üzere Gazzedeki kuşatmaya çevirmiş, uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına uğramış ve gemide bulunan dokuz kişi İsrail özel kuvvetleri tarafından öldürülmüştü. Doğal olarak İsrail-Türkiye ilişkileri hiç olmadığı bir noktaya geriledi. Büyük umutlarla transfer edilen Davutoğlunun Neo-Osmanlı tutkusu son bir şans olabilirdi. Türkiye batıdan aldığı öğütleri iyice dinleyip sıfır sayısını keşfedildiği topraklar üzerinde denemeye girişti. Sonra bakın neler oldu...
Arap Baharı
18 Aralık 2010da, Tunusta başlayan ve sırasıyla Cezayir, Lübnan, Ürdün, Moritanya, Sudan, Umman, Yemende devam eden protestolar Mısırda güçlü bir halk hareketiyle kendini gösterdi. Olaylar ertesi gün Suriyeye, bir ay sonrada Libyaya ulaştı. Kaddafi öldürüldü, Esad Esedleştirildi. Arap baharı sürecinde sıfır soruncular muhaliflerin, askerlerin ve silahlı güçlerin yanında yer aldılar, maddi ve manevi bu süreci desteklediler, taraf olduklarını hiç gizlemediler. Eski dostlar birer birer eli kanlı lider ilan edildi, alınan ödüller, tatiller, dost ve kardeş ülke palavraları bir kenara bırakıldı, Türkiye Arap coğrafyasında dış mihrak oldu. Baharın güneşinden sadece Sünniler ısınsın diye varını yoğunu, komşusunu, kredisini harcadı.
Dışı Mihrak içi Fışkiye
Ardından hayali dış mihraklar Türkiyede de devreye girdi, Melih Gökçekin fıskiyesine kadar el attılar. Cihanda bahar güzeldi de Türkiyede hiç çekilmiyordu. Bu kez Erdoğan sesini yükselti, insanlar öldü, yaralandı. Dünyaya ayar üzerine ayar verildi. Dikkatler tam Türkiyeye çevrilmişti ki Mısırda ordunun desteğiyle başa gelen Mursi, aynı ordunun darbesiyle görevden alındı. Haliyle Mısır darbesi iç politikada yalpalayan AKP iktidarına ilaç gibi geldi. Öyle ki Mısır ve Gezi arasında zorlama ilişkiler aranmaya başlandı. Sözde Geziyle başarılamayan senaryo Mısırda başarılmıştı. Başbakan Mısırın ardındaki karanlık gücü açıklamaktan da geri durmadı, ona göre darbenin arkasında elbette İsrail vardı.
Rüzgar gibi geçti...
Sonunda olan oldu. Cilalı sıfır sorun politikaları, monşerler dönemine son verilmesi, dışişlerinin derinliği kendinden menkul Davutoğluna teslim edilmesi ve elbette Erdoğanın sınır tanımayan kibri sayesinde artık yalnızız dostlar.
Nuri Bilge Ceylan 2008de Cannes Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü alırken benim yalnız ve güzel ülkeme ithaf ediyorum demişti. Türkiye fabrika ayarlarına geri döndü. Sıfır sorun labirentinin başında yeniden oyuna girmek için bekleyen o bildik yalnız ülke ve onun yalnız lideri var....
Şimdi gözler büyük kurtarıcıda; bir daha çal Sam..."
Güneş Duru
Benim Yalnız ve Güzel Ülkem - BirGün.Net | Halkın Gazetesi birgungazetesi,birgun, gazeteoku, gazete, gazete manşetleri, ekonomi,siyaset,politika, sondakika, günün manşetleri, spor,futbol