O küçücük şey hayata tutunduğu sürece benim isyan etmeye hakkım yoktu!
10.07.2011
O küçücük şey hayata tutunduğu sürece benim isyan etmeye hakkım yoktu!
Ayşe Acar
Ceyda Düvenci ile hamileliği sırasında bir röportaj yapmak istemiştim....
Meğer tam o sıralar hastaneye kalkmış. Bu telefon konuşmasının üzerinden tam 5 ay geçti. Sevgili Ceyda 78 gün ayakları havada bir hastane odasında yattı, 45 gün sabah akşam süt sağarak yoğun bakım kapısı bekledi. Kızının hayata tutunacağına hep inandı, bir gün bile ümidini kaybetmedi. Ve balköpüğüm dediği bebeği Melisa, annesinin bu inancını boşa çıkarmadı, yaşam savaşını kazandı. Ceyda Düvenci ile evinde buluştum ve bu zorlu 5 ayın hikâyesini dinledim. Anne olan anlar derler ya... Gerçekten öyle...
Çocuk için mi evlenenlerdensiniz?
Eninde sonunda bir çocuk sahibi olmak istiyordum. Ama bunun için evlenmedim. Kocama çok severek evet dedim. Evliliğimizin üçüncü yılında da çocuk sahibi olmaya karar verdik.
n İlk bebeğinizi nasıl kaybettiniz?
Maalesef geçen sene bebeğin kalbi durdu.
1 Martta da kürtaj oldum...
Kürtajdan 3 ay sonra hamile kaldım
n Sonra tekrar müjdeli haber geldi...
Evet, kürtajdan üç ay sonra tekrar hamile kaldım. Mide bulantım yoktu, keyifliydim. Hatta 16ncı haftamda Amerikaya gittik. Güneş, deniz... Harika bir tatil yaptık kocamla...
n Erken doğum olabileceğine dair sinyaller, ne zaman ortaya çıktı?
20nci haftamda Şenyuva dizisinin setine giderken bir akıntım oldu. Doktorum suyun keseden gelip gelmediğini anlamak için bir test yaptı. Bir ilaç verdi ve üç dört gün sonra tekrar kliniğe çağırdı. Fakat o gece geç saatte tekrar aradı ve dedi ki; Bu işi biraz araştırdım. Beklemek istemiyorum. Yarın gel.
n Sonra ne oldu?
Muayenemi birkaç doktor beraber yaptı. Suratlar bir anda değişti. O an çok tatsız bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anladım.
2 dakika sonra doktorum Mehmet Bey geldi ve Ambulans çağırdık. Seni şimdi en yakın hastaneye yatırıyoruz dedi.
n Sorun neymiş?
Servikal yetmezlik. Yani benim vücudum, bebek ağırlaştıkça onu taşıyamıyormuş. Doktorum serkülaj ameliyatına gireceğimi, yani rahim ağzıma dikiş atılacağını ama bunun da bir garantisi olmadığını, ameliyat iyi geçse bile doğuma kadar hastanede kıpırdamadan yatacağımı söyledi. Şok geçirdik tabii... Yine de şükrediyordum. Çünkü doktorum yarın gel demese, bebeğimi çoktan kaybetmiştim.
Vücut kabul edecek mi, dikişler atacak mı?
n Nasıl geçti ameliyat?
Mucize eseri çok iyi geçti. Serkülajdan sonraki iki hafta çok önemliydi. Vücut kabul edecek mi, bebek kabul edecek mi, dikişler atacak mı diye bir endişe oluyor. O iki hafta boyunca ayaklarım tavanda yattım.
10 Aralıktan Şubat sonuna kadar sürecek hastane hayatım başlamış oldu böylece...
n Hastane ev oldu herhalde...
Aynen... Odaya kendi masamızı, lambalarımızı yerleştirdik, duvarlara tablolar astık, camlara çıkartmalar yapıştırdık. Yılbaşı öncesi olduğu için ağaç koyduk, kuzenim ve kocam ağacı süsledi, ışıklandırdı. Florence Nightingale Hastanesi 106 numara, efsane oldu. Her gün kat hemşireleriyle çay saati yapıyorduk. Hemşireler arkadaşım oldu, görüşüyoruz hâlâ...
İğneler sayesinde kızımın hayatı bir kez daha kurtuldu
n Hastane günlerinde nasıl gelişti olaylar?
9 hafta boyunca ayaklarım tavanda yattım. 10uncu hafta beni yürütmeye başladılar. Bu sefer kan dolaşımım sorun oldu. Meğerse, 30uncu haftadan itibaren kan dolaşımı yavaşlarmış ki, eğer doğum olursa anne hayatını kaybetmesin. Gereğinden fazla yavaşlarsa anne ve bebek için riskli bir durum oluyormuş. Ben uzun süre yattığım için, benimki fazla yavaşlamış. Ayaklarım kan kırmızısı oldu bir anda. Hemen iğnelere başlandı. Bu iğneler sayesinde kızımın hayatı bir kez daha kurtulmuş oldu.
n Hay Allah! Roman gibi oldu. Sonra...
31inci haftanın sonunda doktorum dedi ki, Artık doğum olsa da sorun değil. Git biraz da evinde yat. 78 gün olmuş. Bana da gelmişlerdi zaten yavaş yavaş...
Salonun ortasında sünnet çocuğu gibi yatıyordum
n Tabii... Ev gibisi var mı...
Öyle... Yine kuzenimle kocam bana sürpriz yapmış. Yatağımı salona taşımışlar, evin içinde fazla yürümeyeyim diye... Bütün dostlarımızı çağırmışlar. 40 kişi filan... Ben salonun ortasında sünnet çocuğu gibi yatıyorum. Hep birlikte bebeğimin tutunmasını kutluyoruz. O gece, herkes gittikten sonra ben bir türlü uyuyamadım. Sabah beş buçukta azar azar suyum gelmeye başladı. Eve geldiğimizin üçüncü gecesiydi.
n Panik oldunuz mu?
Yok. Zaten anlayamadım ne olduğunu... Su mu geliyor, idrar mı... Doktorumu aradım. Sancım olmadığı için Bir kahvaltı et, bir saat sonra tekrar konuşalım dedi. Heyecandan kahvaltı filan edemedim. Birkaç saat sonra Engine dedim ki: Hastaneye gidelim. Bence doğum başladı. Engin inanmadı. Gidelim ama göreceksin eve döneceğiz dedi.
n Muayenede ne dedi doktorunuz?
Ben hiç sancı hissetmiyordum ama NST aletine göre sancılarım çoktan başlamıştı bile... Öğleden sonra doktorlar artık beni ameliyata almaya karar verdiler.
n E doğum başladığına göre, niye sezaryen oldunuz? 31 haftalık bebek, kolayca doğardı.
Doktorum çok normal doğumcu. Ama yeni doğum uzmanı izin vermedi. 35 haftadan önce normal doğum, bebekler için riskli olabilirmiş. Bu kararla birlikte bebeğimin hayatı 3üncü kez kurtuldu. Her şey sanki birer mucizeydi... 02:45de doğdu kızım. Kilosu 1 kilo 990 gramdı. Ama sonra bir takım terslikler olduğu anlaşıldı ve yoğun bakım sürecimiz başladı. Ama en sonunda atlattık...
Her gece hastaneye gidip bebeğimiz için dua ettik
n Hemen gidip bebeği görebildiniz mi?
2 gün bana göstermediler. Zaten epidural bende feci baş ağrısı yaptı. Beş gün boyunca serum verdiler. Kendimi toparladıktan sonra doktor kızımın sağlığıyla ilgili bilgi verdi. Her gece hastaneye gittik, dua ettik. O küçücük şey, hayata tutunuyorsa, senin isyan etmeye hakkın yok dedim kendi kendime...
Ben güçlü olmak, ona yaşam savaşında moral vermek zorundaydım.
n İlk yanına gittiğinizde nasıl bir manzarayla karşılaştınız?
32 haftalık bir bebek nasılsa öyledi. Kaşları, kirpikleri henüz çıkmamıştı. Poposunda kocaman bir girinti vardı. Meğer o herkeste oluyormuş. Popo şeklini aldıkça o girinti yavaş yavaş kapanıyormuş.
Kızıma bebek müziklerinden bir i-pod doldurdum
n Bebeği kucağınıza alamadınız. Doktorunuz bağ kurmak için neler önerdi?
Sadece kuvözden izledik. Dediler ki, Varlığınız, başucunda konuşmanız ona çok büyük enerji verir. Biz de öyle yaptık. Ona her şeyin iyi olacağını söylüyorduk durmadan... Kuvözüne oyuncaklar asıyordum. Sakinleştirici bebek müziklerinden oluşan özel bir i-pod doldurdum kızıma... Durmadan başucunda o çalıyordu. Belli bir süre sonra kuvözün kapaklarını açıp, dokunmaya başladık. Bir ay sonra da bağlantılarını koparmadan kucağımıza aldık.
n Ne hissettiniz onu ilk kez kucağınıza aldığınızda?
Ömür boyu unutamayacağım bir andı. Allah düşmanımın başına böyle bir şey vermesin. Doğurduğunuz çocuğu uzun süre kucağınıza alamamak çok zor bir şey... (Gözleri doluyor.)
Sütüm kesilmesin diye ağzıma sürmeyeceğim şeyleri yedim
n Üzüntüden süt kesilir genelde... Sizde öyle oldu mu?
Sırf bunun için bile dik durmam gerekiyordu. Sütümün kesilmemesi için elimden geleni yaptım, hayatta ağzıma sürmeyeceğim şeyler yedim. Çünkü sütüm bebeğim için en iyi ilaçtı. Sabah akşam sağıyordum ve şırıngayla Melisaya veriyorlardı. İlk kez 1.5 ay sonra emzirdim bebeğimi... Bayağı kötüleştiği bir dönem oldu. Doktorlar bizi karşılarına aldı ve çok ciddi bir konuşma yaptı. Dibe vurduk derken yine bir mucize oldu ve 10 gün içinde Melisa yoğun bakımdan çıktı.
n Böyle şeyler yaşayınca insan mucizelere inanıyor değil mi?
Ben toplu duanın yaydığı enerjiye çok inanıyorum. Milyonlarca insan aynı anda kızım için dua etti ve bu bize ulaştı. 6 Nisanda evdeydik. Karamsar günler geride kaldı.
n Yoğun bakımda dostluklar kurdunuz mu?
Tabii ki... Yoğun bakım bebeği annesi olmak başka bir şey. Diğer annelerle cuma sabahları buluşup hep birlikte Eyüp Sultana gidip dua ediyorduk. Birbirimizin çocuğunun başını bekliyorduk. Çok önemli gönül bağları... Hâlâ hepsiyle haberleşiyoruz, bebeklerimizin fotoğraflarını yolluyoruz. Yakın zamanda da bebekleri bir araya getireceğiz.
Bergüzar Korel bana sallanan bebek yatağı getirdi
n Sağlık durumu nasıl şimdi Melisanın?
Gayet iyi... Beş aylık oldu. Kolik var sadece... Acı elma yağlarından Buzuki Orhanın kolik CDsine kadar her yöntemi denedik. Bir de Bergüzar (Korel) bana ileri geri sallanan bir yatak getirdi. Melisa 4 gündür uyumuyordu. Ben de uykusuzluktan ağlar vaziyetteydim. Melisayı o yatağa yatırdık. Bergüzarın elini tutup Allahım ne olur işe yarasın diyordum. Ve Melisa orada iki saat uyudu. Bergüzarla sevinçten çılgına döndük.
n Bebeğe tiyatrocu arkadaşınızla birlikte baktınız. Bakıcı istemediniz...
Eve çıktığımızda oyuncu arkadaşım Elif Çakman Ben seninle kalmak istiyorum dedi. O kadar müteşekkirim ki... Çünkü bir annenin bebeğine 24 saat kesintisiz bakması mümkün değil. Dadı da istemiyordum. Uyurken, duş alırken, Melisa hep onunlaydı. Heykeli dikilecek bir insan gerçekten... Hakkını ödeyemem.
Sleepwrap prematüre bebeklerin taşınabileceği tek sistem
Prematüre bebeklerin kemik yapısı, normal bebeklerle aynı olmuyor. Dolayısıyla pusette taşınamıyor. Sleepwrap, 3 metrelik elastik bir bez. Onu bütün vücuduna doluyorsun. Mükünse atlet gibi bir şey giyiyorsun ki, bebeğinle ten teması sağlayabilesin. Bebek sleepwrapde anne karnındaki vücut şeklini alıyor. Orada kimseye göstermeden bebeğini emziriyorsun, orada uyuyor, uyanıyor. Gaz sancısı olan bebeklerde birebir zaten... Sıkıştırıyor ve sıcak tutuyor. Fotoğrafı çeken herkes Melisanın yüzünü gördü aslında. Ama fotoğraflar karşıdan çekilince Melisa gözükmedi. Zaten 2 kilo 800 gramdı o zaman. Varlığı belli bile değildi. Sanki kendi kızımı boğmuşum gibi bir durum yarattılar. Halbuki internete girip araştırsalar, en ideal yöntem olduğu anlaşılacak. İnsanlar çok acımasız, duyarsız... Emzirme döneminde, yeni doğurmuş, 78 gün hastanede yatmış, 45 gün yoğun bakım kapısı beklemiş bir anneyim. İnsanlar üzüleceğimi düşünmüyor bile! Bu bebek doğduğuna pişman! türü başlık atanlar oldu. Dava açsam kazanırdım.
Yoğun bakımda 5 kilo aldım
Hamileliğimde 7 kilo aldım ama bebeğim yoğun bakımdayken 4-5 kilo aldım. Sıkıntıdan ne bulursam yiyordum. Bir yandan da süt çok önemli. Süt olsun diye baklava bile yiyordum. Halbuki alakası yok.
Beş çocuk bile yapardım
Çocuk dünyanın en güzel şeyi... Böyle bir ekonomide yaşamasaydım, beş tane bile yapardım.