Sizi terk eden sevgilinizi geri getirmenin yolları

Yazdıklarını okudum canım.Zaten cevaplarını da vermişin aslında sadece göremiyorsun.Dediğin gibi ne dersen de karşındakinin anladığı kadarsın.Dönmesi bir şeyi değiştirmeyecek.Onun tasdiğine ihtiyacın yok ki senin.Sen senin ne olduğunu biliyorsun zaten.Gelipte yanlış yaptım vs özür ne işe yarar.Huylu huyundan vazgeçmez.Kişilik bozukluğu var sebebinde tamamiyle geçmişe yüklemek hata.Olumsuzluklar insanı olumsuz yapar diye bir kaide yok.Bir elin beş parmağı birbirine benzemediği gibi insanlarda birbirine benzemez.Hepsini aynı kefeye koyamayız.Bu ayrımı yapamayan biri senin farklılığını da bilemez.
Biliktelikte en önemli iki şey vardır güven ve saygı bunlar varsa sevgi zaten olur.Sevgi bu birlikteliğin neresin de sizce?Sen bu insanın nesini seviyorsun?
Kabullenememe var,tasdik alma yani seni suçladıklarından arındırması yanlış söylediğini onaylaması var,birde sanırım sahiplenilme durumu senin hoşuna gidiyor ki çok normal yaşın gereği.
Aslında kendini bilen bir kişi sahiplenilmeyi istemez.Gençler sevgi ile bu sahiplenme duygusunu karıştırıyor.Evlilikte sorunların başını çeker bu duygular.Dakika dakika canlı yayın yapmışın ordayım burdayım.
Ne oldu değişen bir şey oldu mu? hayır.
Yarın bu sorular ve beklentiler bitecek mi? hayır
Geri geldiğinde davranışları değişek mi?hayır
Seni üzen bu davranışlar yarın canını daha çok yakmayacak mı? evet
Hayata bir kere geliyorsun ve bu hayat senin hayatın.Sen istediğin sürece seni üzenler hep olur yeter ki sen iste.
Hayatın merkezi sensin bir başkasını asla oturtma.
Sen kendini mutlu edersin mutluluğu başkalarında arama.
İnan bana kimse için üzülmeye değmez.Soruların cevapları bırak kalsın.Cevaplansalarda sonu gelmeyecek.Ders çıkar yaşadıklarından ve şükret.
Hadi bakalım sirkelen ve hayata merhaba de.
Bugün kendin için bir şeyler yap
 
Son düzenleme:
knudaki tüm msjları okudum nerdeyse belki benzer birşey vardır diye. eğer yardımcı olabilecek biri varsa ben de anlatmak istiyorum çok mutsuzum arkadaşlarıma bile anlatamıyorum drdimi her kafadan bir ses çıkıyor. hepsi karşı hepsi mutlu ol kurtuldun diyor. napıcam bilmiyorum
 
merhaba toprak söylediklerin çok doğru bu aşamaları benm bir arkadaşım bana söylemişti. bu zamana kadar onu dinlemeyip her ayrılıkta ağlayıp yalvarmıştım...yalvarmakla dönme ihtimali vardı ama aramamam gibi bi durumda onu kesinlikle kaybedeceğimi düşündüğüm için bu planı bir türlü uygulayamıyordum

ve bu ayrılığımızda başka çarem kalmamıştı dönmezse zaten bitirmiştir diye düşündüm ve 1 hafta kadar aramadım ama 1 hafta sonunda ortak bi konu yüzünden arama yapmak zorunda kaldım... ortak bir ödememiz vardı çünkü...ama o aramamda da kesinlikle yalvarmadım ve ayrılığı kabul ettiğimi onunda gördüğü gibi onu aramadığımı belirttim. o da bu durumdan dolayı şaşkın olduğunu belirtti... yani aramadığıma şaşırmış çünkü ben beklenmedik bir hareket yapmıştım...

konuşmamızın sonrasında ise normal bir şeklde tartışmadan konuştuk
bu konuşmalar bir kaç gün devam etti ve bana keşke değişsen gibi kelimler söyleynce ben o açık kapıdan girdim...değiştiğimi göstermek adına...

buradaki sorum ben sonuna kadar beklemedim yani o bana yalvar yakar dönmedi,ipler hala onda gibi görünüyor acaba yanlış mı olmuş...kontrol eden o ve bu şeklde tekrar başladık... bundan sonraki aşamalarda ne uygulamalıyım acaba??
 
kızlarr bana da bi fikir verin napmalıyım sizce.
geçen sene bi süre görüştüğüm çocuk baya istekliyken sonra ilgisizleşti. nedenini sorduğumda hoşlanıyorum ama ilişki yaşayamıorum uyuşamadık dedi. tam istediğim gibisin diodun öncesinde üstelik. ben de tamam dedim ark kalma isteğini kabul etmedim bidaha da suratına bakmadım. bu sene bakıo gözgöze gelioruz. hala hoşlanıorum bu kişiden onunda ilgisi var gibi. ben belli etmiorum hiç. sürekli görüorum aynı ortamdayız. geçende yakınıma oturdu. dosyam yere düştü bu aldı verdi bana. ama ben ne bi teşekkür ettim ne de suratına baktım tepkisiz bi şekilde aldım biraz pişman oldum aslında teşekkür etseydim die. ama konuşmadımız için bakmadım hiç. off sizce napmalıyım? geri dönsün istiorum ama bana yaptıklarını da hazmedemiorum. gurur yapıyorum kendi çapımda pişman olsun dönsün istiorum aslında. ama olur mu bilmiorum
 


Paylaşmak istersen burdayız.
Birileri tanıyor biliyor ve kurtuldun mutlu ol diyor.Belki de doğruyu söylüyorlar hiç düşündün mü?
 


Bazı insanlar elde ettilermi soğurlar dikkat.Yaşamışınız uyuşamadığınızı söylemiş ötesi yok.Hazmedemediğiniz şeyler yaşamışınız döndüğünde hazmedecekmisin yaptıklarını?
Boşver canım önüne bak.Dik duruşunu beğendim
 
kalbimi terk edip giden insanla bir daha asla işim olmaz, mümkünse gelmesin
eski beni bulamaz.
tavrım sert olabılır...o yüzden, kimse gidenin geri gelmesi için umut etmesın
nasıl olsa terk etmeye alışmış biri olarak geri dönecek.
 
Son düzenleme:

haklısın cnm dönse bile kabul etmemem gerek. baya baya atlattım aslında başlarda daha kötüydüm. bi de karşıma başka biri çıksa tamamen unuturum biliyorum. sürekli gözümün önünde olduğu için etkileniyorum ister istemez.
 

cevabın için teşekkür ederim toprak ama ben okadar çok kötüyüm ki anlatamam herekese göre epey zaman geçti bu acı dinmeli ama bir türlü olmuyor.1senedir ne gözyaşım dindi ne de onu anmam,çok üzücü ama artık gülmeyi bile unutmuş durumdayım.Etrafımda konuşabildiğim annem ve bir babannnem var artık onlarda benim ağlamamdan sürekli ondan bahsetmemden yoruldular adeta artık dinlemek istemiyorlar.Kendimi çok yorgun ve çaresiz hissediyorum ya gerçekten hiç gelmezse düşüncesi beni öldürüyor elimden de birşey gelmiyor ne yapacağımı şaşırdım okadar çok emek verdim arızalıklarını çektim evimizin eşyalarını gelinliğimi aklına gelebilecek herşeyi çok içime hatta içimize sinerek seçtik noldu peki hepsi yarım kaldı hepsi elimde kaldı söylermisin ne yapabilirim onun gelmesini nasıl sağlayabilirim arıza olan o olmasına rağmen bana bunu nasıl yapabildi
 


Seni çok iyi anlıyorum.Kendinle barışmalısın önce canım.Sen geçmişte kalmışın.Geleceği kapamışın,niye.Değmeyecek biri için.Sürekli düşünmek,neden, nasıl, niçinlerin cevaplarını aramak sana ne kazandıracak bir düşün.Herkes hayatına devam ederken sen kesit atıyorsun.Hem sana hem çevrendeki insanlara yazık.Kendine uğraş bul çık şu depresif hallerden.Ne ilk ne son bu ayrılıklar.
İnancın varsa bilirsin her şeyin hayırlısı deriz.Senin için hayırlı olsaydı mevlam zaten oldururdu.Şükret hayırlı değilmiş ki olmamış.Evlenip birde çocuklu ayrılsan dahamı iyi.
Geçmişi unutmaya çalış.Yok illa aklınamı geliyor en kötü anlarınızı,sana söylediği o hakaretleri getir aklına ve soğut kendini.Gelmesi için uğraşma yarın pişman olursun.
Hayatının merkezine kendini koy.Sana değer vermeyen hakaret eden biri ile birlikteliği mantıklı hiç bir insan kabullenemez.
Sen hazımsızlık çekiyorsun yarım kalmış yaşanmamışlık için.Yanlış anlaşıldığını düşünüyorsun.Onun anlayış kapasitesi bu yada bahaneleri.Hiç değişmeyecek.Bir insan yedisinde neyse yetmişinde odur.Yok evlenince değişir,çocuk olunca değişir safsata hepsi.Geri gelmesini bekleme,umut verme kendine.Giden gitti.Bir kapı kapanır bir kapı açılır.Geçmişte kalarak eve kapanmak diğer kapılarının açılmasını önler yapma bunu canım.
Annen hariç kimseyle paylaşma geçmişini.
Soğuma duaları var.Onları oku gün içinde.
Kendine dön ve kendini geliştirmeye çalış.
Giyin süslen çık dışarı sosyalliğini artır.
Değiştir kendini,kişisel gelişim kitapları oku.
Durumun müsait ise psikoloğa git daha çabuk atlatırsın.
Yapabilecek çok şeyin var kendine uygun olanları yaz ve uygula.
Yazdıklarımı uygulamak zor değil.İstemesende zorla yap.Zamanla alışır ve zevk aldığın mutlu olduğun motive olduğun şeyleri bulursun.Bu günlerin aklına geldiğinde kendine şaşarsın inan bana.Sevgiyele

Şimdi gülümse yarın gerçek seni çıkar içinden
 
BenToprak merhaba canım bu konuda baya yetkin gördüm seni=) Rica etsem benim derdime de yorum yapar mısın psikolojim altüst oldu :26:

3-4 aydır görüştüğümüz bi adam vardı. Direk flört şeklinde başlamıştı haftada 1 falan görüşürdük. O aramazsa ben de aramazdım, hep o arardı öyle görüşürdük falan. Neyse durup dururken aramız soğudu bi an, tabi sevgili etiketi koyamadığımız için ben hesap da soramadım. Sonra ben buna mesaj attım. Direk ilanı aşkta bulundum, "Ben sana aşıktım hiç farketmedin mi, kimseye özel yemek yapmadım kimseye böyle hissetmedim, ama sen kendi iç dünyana kimseyi yaklaştırmıyosun, kendi dertlerin var belli ki ama paylaşmıyosun, yanına yaklaşamıyorum" tarzı can alıcı bi mesaj yazdım. Hem kızgınlık hem de aşk içeriyodu. Cevap atacağını bile sanmıyodum kendimi hazırlamıştım, sadece kendimi rahatlatmaktı amacım. Keşke atmasaydı da cevap. Sonra mesajlar attı aradı cevap vermedim evime geldi direk. Hemen sarıldı öptü. Ben karşısında baya utandım ama beni rahatlattı, çok güzel zaman geçirdik. Rezil olurum diye korkuyordum ama o korkumu yendim. Rezil olmuşum gibi davranmadı. Ama beni sevdigini de söylemedi. Aşk diye bir şeyin olduğuna bile inanmıyor sanki, böyle şeylere sadece etiketmiş gibi bakıyor. Kendisini duygularda arındırmış, ben duygusuzum şeklinde ortalıkta geziyor. Ben onu bi zorunluluğa sokmadım, illa sevgilim ol demedim. Sadece ona sarılırken çok mutluydum. Geldiğinde ona sarıldığımda hala ilk günkü heyecanımı ve mutluluğumu yaşadım, o kadar huzurluydum ki.. Böyle görüşmeye devam edicez sandım, çünkü zaten ben de illa "sevgili" etiketini arayan bi insan değilim. Ama sonuç: ben sana zarar veririm diyerek gitti, arkasına bile bakmadan. Görüşmek istemiyosan söyle dedim. Öyle söylemedim ben dedi. Görüşmeyelim gibi bi cümle kuramıyor, o kadar kesin bir şeye gelemiyor. Ben sandım ki olumlu yanıt aldım, değilmiş. Ertesi gün attığım mesajlarıma cevap vermedi. Sonrasında yine mesaj atıp yüzyüzlüğe vurdum. Açıklama beklediğimi söyledim. "Benimle görüşmek istemediğini söyle, mesaj atmıcam artık" dedim. Yine cevap yok. Ben onu unutamıyorum. Duygularım mantığımın önüne geçiyo ilk defa. Kendimi rezil ettim ısrar ederek, ama pişman değilim. İlk defa bi erkeğe açıldım, açılmaktan da pişman değilim. Ama her zamanki duruma üzülüyorum. Bir şey değişmedi, hala o eski adam, hala onu özlüyorum. Geri döner mi diye bekliyorum. Değerimi anlar mı onu sevdiğimi anlar mı. Artık aramam sormam zaten, belki merak eder diyorum =(
 
Erkek arkadaşımdan ayrılalı 3 gün oldu. 2 yıldır çıkıyoruz,ama ayrı şehirlerdeyiz çok az görüşebildik.Aramızda 6 yaş var,ben 21 o 27. Şu an ünv okuyorum ,bir yılım kaldı bitmesine. İlk başlarda çok iyiydi ilişkimiz,bana çok güzel şeyler söyler,her boş vaktinde beni arar,mesaj atardı,çok ilgilenirdi. Ama şu son bir yıldır aramız çok soğuktu,normal arkadaş gibiydik birbirimize. Sebebi de artık onun evlenmek istiyor olması ve benim erken bulmam. Böyle olunca da ben seni o kadar bekleyemem diyip kaç sefer terketti,3 gün önce de aynı konu açıldı ve beni sevdiğini fakat 2-3 yıl daha bekleyemeyeceğini söyleyip bitirdi,ben cevap yazamadım o an. 3 gündür de konuşmadık hiç ve onu çok merak ediyorum,daha önceki ayrılıllarımızda hep ben geri dönüp haklı olsam bile özür diledim ve devam etmesini sağladım fakat kendisi ne haksız olduğunda özür dilemesini bildi ne de ayrıldığımızda alttan almayı. Hep benden bekledi ve bu zamana kadar da hep ben alttan aldım,sırf onu kaybetmemek için üzülen ben oldum. Ona kalsa asla mesaj atıp aramaz,hep benden bekler ilk. Şu anda da öyledir kesin ilk adımı benden bekliyordur. Bende kendimi zor tutuyorum aslında,çok üzülüyorum ama bir kerecik de olsa kendisi dönsün bi kerecik de o özür dileyip beni özlediğini söylesin istiyorum. Şimdiye kadar bunları hiç yapmadı,gurur meseselesi yaptı bunları,ama bende terkedilen taraf olarak kendimi daha fazla küçültmek istemiyorum. Konuyu yazan arkadaşımız 3-4 hafta hiç iletişime geçmeyin bekleyin demiş,ben o kadar süre bekleyememekten çok korkuyorum,çünkü daha öncekilerde hep en geç 4. günde mesaj atıp dayanamadığımı,üzüldüğümü söylüyordum,bir yandan da ben aramassam onun asla aramayacığını düşünüp paniğe kapılıyorum ya gerçekten de benden tepki görmeyip aramassa diyorum. Ne yapsam bilemedim ki,daha şimdiden merak ediyorum onu,dayanamıyorumalışmışım her gün iş çıkışında beni aramasına,gece yatmadan önce mesajlaşmaya,şimdi çok boşlukta gibi hissediyorum,sizce ne yapmalıyım kafam çok çok karışık ondan başka bişeye odaklanamıyorum ((((((((
 
İnsanız duygularımızla hareket etmemiz çok doğal.Herkes mantığı ile hareket etse idi kimse kötü alışkanlıklar edinmezdi sigara gibi.Zararı bilinir ama içilir
Duygularımızı açıklamak tabiki güzel ama ısrarcı olmak itici.Zamana bırakın ve aramayın.Siz fazlasını yapmışınız.Karşınızdakinin nasıl bir kişiliği var bilemem.Kimi elde edince sıkılır gider,kimini bulunmaz hint kumaşı haline getiririz,kimi bağlanmaktan korkar,kimide anı yaşar.
Yarın keşke yapmasaydım cümlesini kurmamanız dileği ile.
 
Canım sen bir karar vermişin ki çok doğru bir karar evlenmek için yaşın genç.Karşındaki insanın yeterli sevgisi olsaydı senin düşüncene ve kararına saygılı olurdu.Üstelik olumsuz bir şey söylememişin.Bekleyemem diyorsa sana karşı duyguları tam oturmamış yetersiz sevgi anlayacağın.
Aramaya alıştırmışın nasıl olsa arar beklentisi olabilir.Arama arama ki söylediklerinin arkasında ol.
Hayatının başı,okulun bitsin ayaklarının üzerinde dur dur ki kimseye boyun eymeyesin.
Ben aramazsam unutur vs. gibi düşüncelere asla kapılma.Gönüldeysen döner,değilsen zaten sen hiç onda olmamışındır.
 
Karanlıkta Aşka Son!
Marie Claire dergisinden Berin Yavuzlar’ ın Nil Gün ve Saim Koç ile yaptığı “İlişki – Karanlıkta Aşka Son!” başlıklı söyleşi.
Kasım 2005
Bugüne dek 55 bin kişi, yazar ve bireysel gelişim uzmanı Nil Gün ile Saim Koç’un Kuraldışı Eğitim ve Danışmanlık bünyesinde verdiği seminer ve eğitimlere katılmış. Gün ve Koç’un ağzından çıkan her söz ilişkiler dünyasında yeni ve farklı bir kapıyı aralıyor.
“İstiyorsan kendini değiştirebilirsin, ama bir başkasını asla!”
“Karanlıkta âşık olurlar, ışık yanınca da gerçek yüzlerini görürler birbirlerinin. Sonra biri “Sen değiştin” der. Değişen bir şey yok. O aşkın körlüğüydü.”
Nil Gün ve eşi Saim Koç NLP, iletişim, ilişkiler, özgüven geliştirme, ‘Kendin Olmak’, ‘Gölgelerden Aydınlığa’ gibi konu başlıkları altında uzun yıllardır bireysel gelişim eğitimi veriyor. Azımsanmayacak sayıda okurları var. Kitaplarını okuyup ya da hipnomeditasyon ve motivasyon CD’lerinden birini dinleyip, Türkiye’nin dört bir yanından, Avrupa’dan, ABD’den hatta Rusya’dan eğitime gelenler var.
Eğitim sözü yeterli değil belki de. Birebir egzersizlerle dolu, tokat üstüne tokat yediğiniz, kendinizle yüzleştikçe öfkelendiğiniz, sonrasındaysa derin bir gaflet uykusundan uyandığınızı fark edip binlerce teşekkür ettiğiniz bir yaşam okulu.
Şimdi içinizden ‘hadi canım’ diyebilirsiniz. Uyumu yakaladıkları her hallerinden belli bu çifti ‘büyük bir rastlantı’ olarak da nitelendirebilirsiniz. Hatta benim gibi şiddetli bir muhalif olabilir, eğitimin ilk günü ‘karşı karşıya geldiğiniz kendinize’ katlanamayıp orayı terk etmek de isteyebilirsiniz.
Öyle ya kurduğunuz ilişkilerde hata sizde olamaz! Ama emin olun ertesi gün koşa koşa gideceksiniz eğitime. Ve yine emin olun bu söyleşideki her biri ‘özlü söz niteliğindeki’ ifadeleri dönüp dönüp tekrar okuyacaksınız. Artık sonra kitapçıya mı koşarsınız, en yakın eğitim programının tarihini mi sorarsınız, o sizin bileceğiniz iş.
MARIE CLAIRE: Kadınlar ve erkekler neden anlaşamıyorlar?
NİL GÜN: Anlaşamamanın iki boyutu var. Bir; karakter uyuşmazlığı, iki; bilinçsizlik. Her insanın iki karakteri var. Birinci karakter hayatın ilk bölümünde etkin. İkinci karakter de ikinci yarıda etkin. İlk başta çok uyumlu olan bir çift, karakterleri zıtsa hayatlarının ikinci döneminde uyuşmamaya başlıyor. Ya da ilk karakterler uyuşmazlık içindeyse ama ikinci karakterler uyum içindeyse, beraberliklerinin ikinci yarısı mutlu mesut geçebiliyor. Tabii eğer ayrılmamayı başarırlarsa.
M.C.: Kaç tür karakter var?
N.G.: Dört temel erkek, dört temel kadın karakteri var. Herkesin iki karakteri var. Bir yaşamla ilişkiyi belirleyen karakteri, bir de insanlarla ilişkiyi belirleyen karakteri. Karakterler o kadar önemli ki. Bazı karakterler aileye, aile ilişkilerine çok önem verir. Bazı karakterlerse arkadaş ilişkilerine önem verir. İki insanın birbirine âşık olduğunu düşünün. İlk anda gözleri başka bir şey görmüyor. Evleniyorlar. Sonra bayram seyran geliyor, biri; “Ailemizi ziyaret etmek gerek” diyor, diğeri; “Hadi, arkadaşlarla Marmaris’e gidelim” diyor. Orada kopuyor.
M.C.: Bu insanların anlaşması nasıl mümkün olur?

N.G.: Karakterleri bilmezlerse birbirlerini suçluyorlar. Bilirlerse bir orta yol buluyorlar ya da kendi karakterlerine uygun birini seçiyorlar.
M.C.: Çiftler orta yolu nasıl buluyor?
SAİM KOÇ: Partnerler birbirlerine karşı anlayış geliştiriyorlar, birbirlerinin değerlerine saygı göstermesini öğreniyorlar. Bunun karşılığında birlikte yaşamayı elde ediyorlar. Ama bazıları bunu göze alamıyor, “İlle de uyum” diyor, o zaman da kopuyor.
N.G.: Bir de karakterleri bilmezse insanlar; “Tamam şimdi böyle ama evlenince ben onu değiştiririm” diye düşünüyorlar.
M.C.: Değiştirmek mümkün mü?
N.G.: Valla insanın kendini değiştirmesi böylesine zorken, başkasını değiştirmesi imkânsız. Değiştiremezler.
S.K.: Bir başkasını değiştiremezsin. İstiyorsan kendini değiştirebilirsin ama bir başkasını asla.
M.C.: Peki ilişkiler ne zaman alışkanlık halini alır?
N.G.: Birbirine gösterilen özen azaldığı veya bittiği zaman. Kaybetmek korkusunun artık hiç yaşanmadığı zaman. Sağlıklı ilişkilerde az da olsa daima bir kaybetme korkusu olmalı. O kaybetme korkusunun tümüyle bittiği an ‘nasılsa benim malım’ diye bakılmaya başlanıyor ve özen bitiyor. İnsanlar arkadaşlarına, yabancılara gösterdikleri özeni kendi eşlerine göstermiyor.
S.K.: Bir de tabii heyecan kalmadığı zaman denebilir. Eğer renk yoksa ilişkide, sürprizler yoksa, ilişkinin başlarında yaşanan birtakım hoşluklar yoksa o alışkanlık süreci başlıyor; ister istemez sadece görevlerin sürüklediği bir ilişki haline geliyor. Bir ilişkide iki tarafın mutlaka heyecan yaşaması önemli. Çünkü bizi başkalarına ilgi duymaktan alıkoyan şey, partnerimize duyduğumuz ilginin daha yüksek olması. Eğer heyecan yoksa o ilgiyi duyamıyoruz. Onda tanımadığımız bir şey kalmamış oluyor. Her şey bildik! Nasıl davranacağını, nerede nasıl tepki vereceğini artık ezberlemiş oluyoruz neredeyse. Bizi şaşırtan bir şey kalmıyor. Dolayısıyla bu da çifti rutin bir hayata sürüklüyor.
M.C.: Bu aldatmayı mümkün kılıyor öyleyse.
N.G.: Tabii, tabii.
M.C.: Bu durum karşısında üç tip insan var: aldatan, affeden ve de görmezden gelen. Bu insanları nasıl yorumluyorsunuz?
N.G.: Görmezden gelenle başlayalım. Eğer özellikle bir kadın partnerinin aldattığını görmezden geliyorsa, bu ilişkiden başka bir çıkarı olduğundan dolayıdır. Yalnızlık korkusu olabilir, ekonomik yetersizlik olabilir, gidecek başka yeri olmaması olabilir, statü kaybetme korkusu olabilir, boşanmayı başarısızlık olarak algılayabilir. Bütün bunlardan dolayı evlilik kâğıt üzerindedir. Ama istediği kadar görmezden gelsin incinme oradadır, kırılma oradadır, öfke oradadır.
M.C.: Affedenler peki?
N.G.: Affedenler… Bir grup demin saydığım nedenlerden dolayı affediyormuş gibi yapar. Bir de eğer gerçekten seviyorsa ve karşısındakinin bir daha yapmayacağını ve derin bir pişmanlık duyduğunu hissediyorsa affedebilir. Yalnız iki kere affetme olmaz!
M.C.: Bir kere affedilir öyle mi?
S.K.: Evet. Bir anlık zaafla yapılmış bir şey olduğu kanaatine sahipse, pişmanlığı görüyorsa ve de birbirlerine çok derin bağlarla bağlılarsa. Zayıf bir ihtimal tabii bu…
M.C.: Kimileri de çifte hayatlar yaşıyor.
N.G.: Onlarda gerçek bir ilişkiden söz edemeyiz. Sevgiden hele hiç söz edemeyiz. Bir kere ihtiyaçtan dolayı değil, çekimden dolayı birlikte olan, birbirini seçen insanlar arasında aldatma söz konusu değildir. Aldatma varsa muhakkak kişinin kendisinde ve veya ilişkisinde bir eksiklik vardır. Dünyanın en mükemmel partnerine sahip olsan da, eğer sen içinde tamam değilsen, sürekli kendini kanıtlama yoluna gidersin. Her ilişki senin erkekliğini ve kadınlığını bir onaylatma yoludur. Bu tür ilişkilerde zaten sevgiden bahsedilemez. Sevginin olduğu yerde güven vardır. Güvenin olduğu yerde de aldatma olmaz. Çünkü güven, sevgi ve saygıyı bir arada tutar. Saygının olmadığı yerde aldatma olur.
S.K.: Sevgiyi canlı bir organizma gibi düşünmek lazım. Sürekli beslenmesi gereken bir şey. Genellikle iki kişi birbirine âşık olup ilişkiye girdiğinde, sanki o duygular sonsuza dek kendiliğinden devam edecekmiş zannedilir. Oysa beslenme ihtiyacı bilinmediği için zaman içinde sararır solar, ölür ve anca iş işten geçtikten sonra insanlar bunun farkına varır. Yavaş yavaş tükenen bir şey olduğu için o süreç izlenemez insanlar tarafından. Ama besliyorsan ilişkini, onun ihtiyacı olan gıdayı ona her gün veriyorsan ilk günkü heyecan devam edebilir. Aksi takdirde kaçınılmaz olarak tükenir.
M.C.: Tükenen ilişkiyi toparlamak mümkün mü?
N.G.: Hastalık evresi daha işin başındayken yakalanıyorsa tedavi mümkündür. Ama hastalık dönüşü olmaz yola girmişse, o saatten sonra hiçbir tedavi o hastalığa cevap veremez. İlişkinin hastalığı tedavi olmayacak boyuttaysa, o zaman ne yaparsan yap o ilişki düzelmez. Bunun göstergelerinden biri fiziksel ayrılışlar. İki insan eğer öfkeyle yataklarını bile ayırmaya başladıysa bu ilişkinin dönülmez yola girdiğinin, duvarların çok büyüdüğünün göstergesi. Bir de artık ilişkide çatışma, tartışma yoksa o da ilişkinin bittiğini gösterir. O saatten sonra artık münakaşa etmeye değecek bir şey kalmamıştır.
S.K.: Böyle çiftler dışarıdan çok mükemmel bir çift gibi algılanabilirler.
N.G.: Toplantılara birlikte giderler, mutlu çift gibi görünürler. Sonra bir haber alırsın, boşanmışlar. Şaşarsın n’oldu diye. İlişkilerin dışarıdan görünüşüyle, içerdeki şeyler çok farklıdır. İlişkilerin aslında nerede olduğunu çiftin birbirine bakışından anlarsın. O bakışta her şey vardır.
M.C.: Nasıl bir arayış içinde olmalıyız?
N.G.: Sıradan insan kendine uygun bir eş arar, gelişen insan kendini arar. Aslında her insan bizim öğretmenimiz. Biz de onların öğretmeniyiz. Karşılıklı deneyim yaşamak için… Senin gelişkinlik düzeyine uygun olarak sürekli hayatına birileri giriyor. Ve ister şiddet dolu olsun, ister sevecen olsun, ister mesafeli olsun hayatına giren her partner senin içinde de öyle bir boyut olduğundan dolayı hayatındadır. Onda âşık olduğun özellikler aslında kendinde olup da farkında olmadığın özellikler. Kızdığın özellikler de aynı şekilde geçerli. Benim sende sevmediğim tüm özellikler bende olduğu için onları sende görüyorum. Dolayısıyla her ilişki bir deneyim ve gelişme kapısı.
M.C.: Bir ilişki nasıl mutluluk verir?
N.G.: İlişki önce insanın kendisiyle başlıyor. Hiçbir insanın bir başka insanı mutlu etme görevi yok. “Hayatıma bir erkek girsin de beni mutlu etsin inşallah maşallah.” Yok böyle bir şey! O insan da benimle bir ilişki kuruyorsa kendisi mutlu olmak için kuruyor, beni mutlu etmek için değil. Ama ben zaten mutluysam, mutlu bir insanın yanında olmak karşındakini otomatikman mutlu ediyor. O zaman mutlu bir çift oluyorsun. O beni mutlu etmiyor, ben de onu etmiyorum. Biz zaten kendi başımıza mutlu olduğumuz için o mutluluğun ışığını birbirimize yansıtıyoruz. Buna doyum deniyor, huzur deniyor, sevgi deniyor.
M.C.: Siz mutluluğunuzu nasıl yansıtıyorsunuz birbirinize?
N.G.: Ben bazen televizyon seyrederken bırakıyorum her şeyi, dalıyorum, uzun uzun Saim’i seyrediyorum. Farkında bile değilim. O da farkında değil. Ve içimden; “Teşekkür ederim,” diyorum, “Hayatımda iyi ki varsın, iyi ki seninleyim.” Arada bir de fırlıyorum, öpüyorum (uzanıp öpüyor.)
M.C.: Birbirinizi bulana kadar siz de başarısız ilişkiler yaşadınız mı?
N.G.: A, tabii canım, biz de çok kurbağa öptük .
S.K.: İlk öptüğün kurbağa bendim hani? (Kahkahalar)
N.G.: Eğer kişi olgun değilse prensi bile öpse kurbağaya çevirir. Zaten ilişkilerde daima iki tarafın da kendine olan saygısı eşittir. Bir insanın özdeğerinin çok yüksek olup da partnerinin özdeğerinin yüksek olmaması mümkün değil. Daima o konuda eşittirler. Dışarıdan bakıldığında birisi çok dominant, güçlü görünür. Öbürü paspas gibi görünüyosa da aslında kendilerine saygı konusunda eşittirler. Şey çok doğru: “Bana partnerini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”
M.C.: Siz nasıl besliyorsunuz ilişkinizi?
S.K.: Bir kere her gün onun ne kadar değerli ve yeterli olduğunu ona hissettiriyorum. Bütün duyularımla; sözel, görsel, kinestetik… Sabah genellikle kulağına güzel sözcükler fısıldarım.
Onun dışında sürprizler önemli. Büyük, küçük. Bir de gelişimine katalizör olabilmek. Her gün onun karşısına kendini de değiştirerek çıkabiliyorsan, senden öğrenebileceği, keşfedebileceği yeni şeylerle ortaya çıkarıyorsundur. Neden hiç tanımadığımız bazı insanlar bizi çeker? Çünkü henüz bilmediğimiz, keşfedilecek şeyler vardır onlarda. Eğer ilişkimizde böyle bir şey kalmadıysa, aslında belki partnerimizden daha değersiz, daha yetersiz bir insan bile fiziksel özellikleri ya da başka bir nedenle bizi çekebiliyor.
M.C.: İyi ilişkinin göstergesi nedir?
S.K.: Baş başa kaldığında rutin konuşmaların dışında kendi dünyanda mı yaşıyorsun yoksa hakikaten keyifle uzun saatler bir sohbetin içine mi dalıyorsun. Bu, iki tarafın hâlâ birbirine anlatacak çok şeyi olduğunu gösteriyor, ama gelişmeyen bir bireyin böyle bir şey yapma şansı yok. Bu çok boyutlu bir şey. Duygusal, zihinsel, cinsel, ruhsal boyutları var. Hangi alanda gerileme varsa, o alanda bir başka arayış başlar.
M.C.: Peki eğitimlerde insanlara ne veriyorsunuz?
N.G.: Bizim eğitimlerde esas yaptığımız, kişinin kendisini sorgulaması. Bir, kendisini objektif olarak algılamaya, değerlendirmeye başlaması. İki, kendisinin temel değerlerinin ne olduğunu görmesi. Üç, nasıl bir insanı hayatına çekmek istediği. Ama eğer partnerinde olmasını istediğin özellikler sende yoksa o partner de seninle olmaz.
M.C.: Mutlu aşk var mıdır?
N.G.: A, kesinlikle var. Yalnız bu çok genç yaşta olmaz. Bu bir gerçek. Çok genç yaşta âşık olursun. Aşkın gözü kördür. Aşk çok güçlü bir koku uyumudur. Ten uyumu denen şey budur.
Genç yaşta güçlü bir cinsel çekim var. Hele cinsellik tabu konulardan biri olduğundan dolayı insanlar daha rahat cinsellik yaşamak için evleniyor. 18, 20, 25’li yaşlarda insanın doğal olarak kendini bulması mümkün değil. Kendini bulmak, kendini tanımak yaşam boyu devam eden bir şey ve olgunlaşma dönemi gerekiyor.
Ben 42 yaşındaydım sevgilime âşık olduğumda. Ve de ona ihtiyacım yoktu. Bugün de yok. Ama ikimiz de birbirimizle olmayı seçiyoruz, birbirimizle olmaktan keyif alıyoruz. Ben onunla birlikteyken kendimi daha çok seviyorum.
S.K.: Tek bir cümleyle tarif etmek gerekirse böyle bir tarif uygundur. Partnerimizin yanında kendimizi daha fazla sevebiliyorsak o bize keyif veren partnerdir.
N.G.: İki insanın da kendi ayakları üstünde durabilen, kendine yetebilen insanlar olması gerekli. Biri diğerini koltuk değneği olarak kullanıyorsa o ilişki sahici değildir.
S.K.: Denge bozuluyor zaten orada. İhtiyaç gündeme geliyor. İster istemez bütün dengeleri altüst ediyor.Yani o risk ortadan kalkıyor. Her an kaybetme riskini göze almalısın. Kaybetmek istemiyorsan da daha fazla çaba harcamalısın o ilişki için.
N.G.: ‘Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var’ sözü sıradan evliliklerin sloganı. Ama ‘sana ihtiyacım var, çünkü seni seviyorum’ gerçek ilişkinin ifadesi.
M.C.: Eğitimlerden sonra ne oluyor?
N.G.: Eğitimlerde bu temelleri verince insanlar karanlıkta âşık olmak yerine daha bilinçli seçimler yapıyorlar. Karanlıkta âşık olurlar, ışık yanınca da gerçek yüzlerini görürler birbirlerinin. Sonra biri “Sen değiştin” der. Değişen bir şey yok. O aşkın körlüğüydü.
M.C.: Burada kadına düşen farklı bir görev var mı?
N.G.: Kadınlar değiştikçe erkekler değişiyor. Bu bir gerçek. Erkekleri değiştirecek olan da kadınlar. Çünkü erkek çocuklarını yetiştirenler kadınlar. Kadın değişirse ve kararlı bir şekilde davranırsa, erkek de o kadını kaybetmek istemiyorsa değişiyor zaten.
S.K.: Bizim eğitimlerimize bir çift katılmıştı. Aralarındaki çelişkiler hat safhaya çıkmıştı. Kendi ifadeleriyle, eğer eğitime katılmamış olsalardı en fazla bir yıl daha sürükleyebilecekleri bir ilişkiydi. Bir çocukları da vardı. Eğitimde karakterlerinin birbirine zıt olduğu ortaya çıktı. Biz dedik ki; “Çok zor işiniz, imkânsız diye bir şey yok ama zor. Çok özen göstermeniz gerekir.” Hakikaten başardılar. Aradan üç dört yıl geçti, her geçen gün ilişkilerinin daha iyiye gittiğini öğrendik sonradan.
N.G.: Birçok insan şöyle düşünebilir; “İlişkilerin eğitimi mi olurmuş!” Hayır, her şey gibi bunun da eğitimi olur. Bir insanın mutluluğunun yüzde 50’si ilişkileri belirliyor. Diğer yüzde 50’si iş ve sosyal yaşamdaki doyum, sağlık gibi şeyler. Bu olmadı mı diğerlerinin hepsi de olsa eksik hissediyorsun kendini. Çünkü dünyadaki tüm güç çabası, iktidar, mücadele, para, pulun altında yatan sevme ve sevilme arzusu.
M.C.: Bu tür eğitimler özellikle hangi koşullarda alınmalı?
N.G.: Bir; evlenmeden önce bu tür eğitimler mecburi olmalı, iki; çocuk sahibi olmadan önce. Anne babanın ilişkisinin sağlıklı olmadığı ortamda çocuklar sağlıklı yetişemiyor. Ayrıca anne babaların çocuklarına yapacakları en büyük iyilik, onları bu tür eğitimlere katmakla olur. Bugüne dek buraya gelen en genç kız 13, en genç erkekse 15 yaşındaydı. En büyük katılımcımız ise 64 yaşındaydı. En önemli eğitim hayat eğitimi. Onun için buradaki eğitimlerin tümüne yaşam okulu diyoruz.
***
Nil Gün, ‘Kadınlar ve Erkekler Nasıl Anlaşırlar’ kitabında karakterleri iki ana gruba ayırıyor. Yatay çizgide yer alan karakterler yaşamla (Amazon, Mistik, Savaşçı, Filozof), dikey çizgideki karakterler (Anne, Dost, Baba, Ebedi Çocuk) insanlarla olan ilişkimizi belirliyor. Cinsiyetinize göre şemanın yatay ve dikey karakterlerinden biri sizin iki temel karakteriniz oluyor. Örneğin; Anne / Amazon, Mistik / Anne, Dost / Mistik, Baba / Savaşçı, Savaşçı / Ebedi Çocuk, Filozof / Baba gibi.
Hayatımızın ilk yarısında ilk karakterimiz baskın olurken, ikinci yarıda ikinci karakterimiz devreye giriyor ve baskın hale geliyor. İşte bu geçiş döneminde insanlar yaşadıkları değişime anlam veremiyor, “Sen değiştin” suçlamalarına maruz kalıyorlar. Bu geçiş dönemine orta yaş krizi deniliyor. “Karakterleri bilmek insanın hem kendisini hem karşısındakini çok daha iyi anlamasını, anlayış kazanmasını sağlıyor. Sadece kadın erkek ilişkisinde değil; çocuklarını anlamada, patronları varsa onları anlamada, arkadaşlarını anlamada” diyor Nil Gün ve ekliyor; “Karakterlerimizi geliştirmek bizi zenginleştirir.”
Sekiz ana karakterin tanımları kabaca şöyle…
*Anne: Kimliğini ve doyumunu korumak ve yardım etmekte bulur. Aile, arkadaşlardan önce gelir. Gelenekseldir.
* Dost: Kimlik ve doyumunu ilişkiler ve arkadaşlıklar içinde bulur. Bireyseldir. Risk almak heyecan vericidir. Sosyal konuma önem vermez.
* Amazon: Dış dünyayı kontrol etmekten doyum bulur. Enerjik ve azimlidir. Yapmak ve sahip olmak önemlidir. Mükemmeliyetçidir.
* Mistik: Sanat, psikoloji, felsefe ve insanlara yol gösterici aktivitelerle doyum bulur. Onun için ruhun beslenmesi maddi başarı ve ünden önemlidir.
* Baba: Kimlik ve doyumunu himayesindeki insanları koruma ve kollamada bulur. Yardım istemekte zorlanır. Gelenekseldir.
* Ebedi Çocuk: İlk anda karizması ve sevimliliğiyle insanlara sempatik gelen erkekler. Gelişkinliği ölçüsünde sevme ya da terk etme uzmanıdır. Serüvenci ve açık fikirlidir.
* Savaşçı: Öncelikle toplumda, iş hayatında yerini bulmak ister. Kadınlarla olan ilişkisi de ‘fetih’ üzerinedir. Güçlü ve mücadelecidir.
* Filozof: Doyumunu fikir dünyasında anlam aramakta bulur. Rekabeti sevmez. Fikirlerine karşı yapılan eleştirileri bireysel saldırı olarak algılar.Alıntı.
 
Çok teşekkür ediyorum. Aylarca mantığımla hareket ettim, aşkımı saklamak için çok uğraştım, o aramazsa aramazdım bile. Sonra artık patladım ve duygularımı açıkladım. Ama kibarca geri de cevirebilirdi, beni cevapsız bıraktı. Benimki bağlanmak istemiyor diye düşünüyorum. Ve keşke dememek için, içimde kalmasın diye duygularımı açıkladığıma memnunum. En azından aklımda soru işareti kalmadı ama hala çok üzgünüm, hala sessizliğe bürünüp onun aramasını bekliyorum=(
 

Bence sen ne yapmak istediğine karar. O kişi diyeceğini demiş. 2-3 yıl uzun bir süre, sonunda olmama durumu da var. Olmadığında 3 yılı daha boşa gitmiş olacak ikinizin de. İş sende bitiyor yani. kararın 2-3 yıl sonra evlenmekse çocukta beklemek istemiyorsa unut gitsin.
 
maddi sıkıntılar yuzunden 1.5 seneyi bitiren benden zaman isteyen bi erkek arkadasım var.bu sayfaya 2 gun once üye olurken aglar sürekli kafama takardım.her yerde onu görür gibiydim.kabuslar görürdüm.hep içime attım hiç kimseyle paylasamadım.yapmayın sunu ögrendimki hayatta insanın kendınden degerli baska kimse yok aynı onların yaptıgı gibi ben dicez ben daha önemliyim.ki benle her konusdugunda uzgun kızgın moralı bozuk ses tonu vardı bende bir insan olarak askı da geçtim normal bi insan giibi haline uzulur kendımı kahrederdim.yanında olmamıda istemedi.acık kapıda bırakdı inş duzlırsem ararım diye.dun gördügüm facede yazdıklarından snra herey kafamda sekillendi.eğlenceye katılıyor .ben ise kendımı üzüyorum.biz hep üzüldügünü dusunurken onlar baska işlerle ugrasıyor.emınım ki ayrılan kişiler hepsi mutlaka bı aktivite içinde biz görmüyoruz konduramıyoruz da.(benım gibi karsılıksız kmsenn onu sevmedgini kendı dedi.sız dusunun artık)emınım terk eden kısıler biliyor zaten nasıl sevildiklerini.zaten boslugunuzu hissedince arıcaklar.sadece görmeleri için uzaklasın. bırakın topragın yazdıgı gibi aramayaın sormayın bırakın kendı haline emınımki arıcaklar pişman oluslarını görücez.toprak sanada ayrıca çk tsk ederm bu yazdıkların için inanki insanın ıcını bi nebze rahatlatıyor.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…