Olayı, konuyu, nedeni bilmiyorum ama canınızın ne çok sıkıldığını ne çok bezdiğinizi, 'keşke'lerinizi az çok tahmin edebiliyorum. Keşke bazı şeyler yaşanmasa. Şu durumda, şu sinir, bıkmışlık ve kabullenememeyle bunu 'iyiki' ye 'şükür' e çevirmek zor, ama ne demiş Sezen -zaman, sadece birazcık zaman- gerçekten de öyle. İnsan ölümü hazmediyor, evlat acısını hazmediyor. Bu durumlarda ben de daha kötüsünü düşünüp şükretmeyi beceremiyorum, çünkü benim hayatımda en kötüsü o an oluyor, benim acım oluyor. Ama bu gel-gitleri hayatınızda gelip geçici dalga olarak düşünün, en sonunda bitmeyecek mi? Hangi akşam sabah olmamış, o sabah bi gün olmayacak mı? O yüzden o dalgada çırpınıp dibe batmak yerine bırakın suya kendinizi, bir nefes alın, bırakın. Hafiflemeyi seçin, affetmeyi, oluruna bırakmayı. Eğer siz size acı çektirenlerin acı çekeceği günü beklerseniz o gün uzar, derler ya Allah o kişinin acısını sırf sen gülüp günaha girme diye göstermez. Kimsenin içini bilemezsiniz, o tutmuyor dediğiniz ah'ları hayatımda bizzat kaç kişide gördüm, ben bıraktım, bana haberleri geldi. Bazen yenik düşüp kendime, sevindim düştükleri duruma. Sakin olmaya çalışın, hafif kalmaya, düşünerek hareket etmeye, her sinir öncesi derin bir nefes alın, saçınıza bir beyaz, alnınıza bir kırışık daha ekleyen kendiniz olmayın. Sabır, zaman, metanet. Allah sağlık versin.