Twilight (Alacakaranlk) Fanatikleri...

kızlar göndericem hepinize ama belli süre içersinde özel msj ata biliyosun bekleyin

Aynı anda 5 kişiye yollayabilirsin, noktalı virgül koyucan nicklerin arasına ama nickleri doğru yazdığından emin ol yoksa hata veriyor ŞenizŞeniz
 

Aynı anda 5 kişiye yollayabilirsin, noktalı virgül koyucan nicklerin arasına ama nickleri doğru yazdığından emin ol yoksa hata veriyor ŞenizŞeniz

aaaaaaaa yeni aklıma geldi :mymeka:tüh az bekleyin
 
kızlar isimlerinnizi alıyımda toplu gönderiyim msj
 
sanırım isityen herkese gönderdim iyi okumlar :jeyyar:
 
Bella nın hamile olduğunu anladığı an... BREAKİNG DAWN' dan

Gözlerimi tekrar açtığımda, güneş gökyüzünü yarılamıştı, fakat beni uyandıran ışık değildi. Beni kendine doğru çeken etrafımdaki soğuk kollardı. Aynı anda midemde bağırsağa atılan yumruk sonrası gibi ani bir acı kıvrıldı.
Soğuk eliyle nemli alnımı silerken “üzgünüm,” diye mırıldandı. “çok fazla dikkatsizlik. Ben gittiğimde senin için ne kadar sıcak olduğunu düşünemedim. Gitmeden önce bir klima takacağım.”
Söylediklerine konsantre olamadım. Kollarından kurtulmaya çalışarak “özür dilerim” diye güçlükle soludum. Otomatik olarak bıraktı.
“Bella?”
Elimi ağzımda tutarak hızla banyoyu geçtim. O kadar kötü hissediyordum ki ilk başta ben tuvalette çömelirken onun benimle olduğunu fark etmedim.
“Bella? Sorun ne?”
Hala cevap veremiyordum. Saçlarımı yüzümden uzak tutarak ve tekrar nefes alabilene kadar bekleyerek tedirgin bir şekilde beni tuttu.
“Lanet bayat tavuk,” diye inildedim.
“İyi misin?” Sesi gergindi.
“İyiyim,”dedim nefes nefese. “Sadece gıda zehirlenmesi. Bunu görmene gerek yok. Git.”
“Mümkün değil, Bella.”
“Git,” diye inledim tekrar, ağzımı durulamak için kalkmaya çabalarken. Onu güçsüzce ittirmemi görmezden gelerek yavaşça bana yardım etti. Ağzımı temizledikten sonra beni yatağa taşıdı ve kollarıyla destekleyerek dikkatlice oturttu.
“Gıda zehirlenmesi?”
“Evet,” hırıldadım. “Dün gece biraz tavuk yaptım. Tadı bozuktu o yüzden attım. Fakat başta birkaç ısırık aldım.”
Soğuk elini alnıma koydu. İyi hissettim. “Şimdi nasıl hissediyorsun?”
Bir dakika düşündüm. Mide bulantısı geldiği kadar çabuk geçmişti, ve diğer sabahlar gibi hissediyordum.
“Oldukça normal. Aslında birazcık aç.”
Ağzımın tadı daha iyi olduğunda valizde Alice’in benim için hazırladığı bandajlar ağrı kesiciler gibi insani şeylerle dolu olan ilk yardım setini aradım, ihtiyacım olan Pepto-Bismol dü. Belki midemi halledebilir ve Edward’ı sakinleştirebilirdim.
Pepto’yu bulmadan önce, Alice’in benim için hazırladığı başka bir şeye rastladım. Küçük mavi kutuyu aldım ve her şeyi unutarak uzun bir süre elimdekine baktım.
Sonra kafamda hesap yapmaya başladım. Bir kez. İki kez. Tekrar.
Kapı sesi beni korkuttu; küçük kutu valize düştü.
“İyi misin?” diye sordu Edward kapının arkasından. “Yine mi kötü hissediyorsun?”
“Evet ve hayır” dedim fakat sesim boğazlanmış gibiydi.
“Bella? İçeri girebilir miyim?” şimdi endişeliydi.
“Ta… mam?
İçeri girdi ve pozisyonumu değerlendirdi ve ifadem anlamsız ve durgundu.
“Sorun ne?”
“Düğünün üstünden kaç gün geçti?” diye fısıldadım.
“On yedi,” diye otomatik olarak cevapladı. “Bella, ne oldu?”
Tekrar saydım. Beklemesi için uyararak parmağımı kaldırdım ve kendi kendime sayıları mırıldandım. Daha önce de günler hakkında yanılmıştım. Düşündüğümden daha uzun süredir buradaydık. Tekrar başladım.
“Bella!” aceleyle fısıldadı. “Aklımı kaçırıyorum burada.”
Yutkunmaya çalıştım. İşe yaramadı. Bu yüzden tekrar bavula ulaştım ve tekrar küçük mavi kutuyu aradım. Kutuyu sessizce tuttum.
Kafası karışmış bir şekilde bana baktı. “Ne?Bu hastalığı PMS yle mi geçirmeye çalışıyorsun?”
“Hayır,” dedim zorlukla. “Hayır, Edward. Dönemimin beş gün geciktiğini anlatmaya çalışıyorum.”
Yüz ifadesi değişmedi. Sanki konuşmamışım gibi.
“Gıda zehirlenmesi olduğunu sanmıyorum.”diye ekledim.
Cevap vermedi. Bir heykele dönmüştü.
“Rüyalar,”diye düz bir sesle kendi kendime mırıldandım. “Çok fazla uyumak. Ağlamak. Tüm o yemekler. Oh. Oh. Oh.”
Edward’ın bakışları cam gibiydi, sanki artık beni görmüyormuş gibi. Refleks olarak isteksizce elimi karnımın üstüne koydum.
“Oh!”diye ciyakladım tekrar. “İmkansız”
Ring! Ring! Ring!
Numarayı tanıdım ve kolaylıkla neden aradığını anladım.
“Merhaba Alice” dedim. Sesim daha öncekiden iyi değildi. Boğazımı temizledim.
“Bella?Bella, iyi misin?”
“Evet. Um. Carlisle orda mı?”
“Burada. Sorun ne?”
“Yüzde yüz… emin… değilim…”
“Edward iyi mi?” diye sordu ihtiyatla. Carlisle’yi çağırdı ve “Neden telefonu o açmadı?”
Önce ilk sorusuna cevap verebildim.
“Emin değilim.”
“Bella, ne oluyor? Sadece şey gördüm…”
“Ne gördün?”
Bir sessizlik. “Carlisle burada” dedi sonunda.
Damarlarıma soğuk su enjekte edilmiş gibi hissettim. Eğer Alice kollarımda yeşil gözlü melek yüzlü bir çocukla gördüyse, bana cevap verirdi, değil mi?
…..

“Bella, ben Carlisle. Neler oluyor?”
“Ben…” Nasıl cevaplayacağımdan emin değildim. Vardığım sonuca gülebilir, deli olduğumu söyler miydi? Başka renkli bir rüyada mıydım? “Edward hakkında biraz endişeliyim…Vampirler şoka girebilirler mi?”
“Yaralandı mı?” Carlisle nin sesi aniden telaşlandı.
“Hayır, hayır,”diye güven verdim. “Sadece… bir sürpriz aldı.”
“Anlamıyorum Bella”
“Sanırım…umm…sanırım…belki…hamile” derin bir nefes aldım. “olabilirim.”
Uzun bir aradan sonra, Carlisle nin tıbbi eğitimi işin içine girdi.
“Son adet döneminin ilk günü ne zamandı?”
“Düğünden onaltı gün önce.” Kesin bir cevap vermeden önce yeterince hesap yapmıştım.
“Nasıl hissediyorsun?”
“Tuhaf” dedim, ve sesim çatladı. “çok çılgınca gelebilir, böyle bir şey için erken olduğunu biliyorum. Belki çıldırdım. Falat acayip rüyalar görüyorum ve sürekli yiyorum, ağlıyorum… ve… yemin ederim şu anda içimde bir şeyler hareket ediyor.”
Edward’ın kafası hareket etti. Rahatlayarak iç çektim. Edward elini telefona uzattı, yüzü beyaz ve sertti.
“Umm, sanırım Edward seninle konuşmak istiyor.”
“Ona ver” dedi Carlisle gergin bir sesle.
Konuşabileceğinden emin olamayarak telefonu gerilmiş eline verdim.
Telefonu kulağına bastırdı. “Mümkün mü?” diye fısıldadı.
Boş boş bakarak uzun bir süre dinledi.
“Ve bella?” diye sordu. Konuşurken beni kollarıyla sardı ve kendine çekti.
Uzun gibi görünen bir süre boyunca dinledi ve “Evet. Evet, yapacağım.” Dedi.
Telefonu kulağından çekti ve “kapat” tuşuna bastı. Hemen sonra yeni bir numara çevirdi.
“Carlisle ne dedi?” diye sabırsızca sordum.
Edward cansız bir sesle cevap verdi. “Hamile olduğunu düşünüyor.”
Kelimeler omuriliğimde bir titremeye sebep oldu. İçimde küçük bir dürtü kıpırdandı.
“Şimdi kimi arıyorsun?” diye sordum telefonu kulağına koyarken.
“Havaalanını. Eve dönüyoruz.”




Alıntıdır
 
ben Midnight Sun çok beğendim keşke Stephenie Meyer tüm kitapları edward'ın ağzından yazsa bella'nınki de güzel ama nede olsa insan güzüyle anlatıyo bütün bu yaşananları bir vampirin ağzından okumak çok daha güzel olurdu:asigim::asigim::asigim:
 
Belanın hamileliğinin keşfinden sonra olanlar...kaldığımız yerden devam...

Edward aralıksız bir saattir telefondaydı. Dönüş uçağımızı ayarlamaya çalıştığını tahmin ettim fakat emin olamadım çünkü İngilizce konuşmuyordu. Tartışıyormuş gibiydi; çoğunlukla dişlerinin arasından konuşuyordu.
Tartışırken bavulu hazırlıyordu. Yolundakileri düzen içinde bırakarak odanın içinde kızgın bir kasırga gibi fırıl fırıl dönüyordu. Birkaç parça elbiseyi bakmadan yatağın üstüne fırlattı, anladım ki giyinmemin zamanı gelmişti. Ben üstümü değişirken heyecanlı ve ani hareketlerle tartışmasına devam etti.
Ondan yayılan şiddetli enerjiye daha fazla katlanamadığımda, sessizce odayı terk ettim. Onun bu manik konsantrasyonu midemi sabahki gibi olmasa da rahatsız hissettirdi. Onun bu ruh hali geçmesi için başka bir yerde bekleyebilirdim. Bu buz gibi, odaklanmış ve aslında beni birazcıkta ürküten Edward’la konuşamazdım.
Bir kez daha mutfakta bittim. Dolapta bir paket çubuk kraker vardı. Pencereden güneşte parlayan her şeye, kuma, kayalara, ağaçlara, okyanusa bakarak dalgınca çiğnemeye başladım. Biri beni dürtükledi.
“Biliyorum,”dedim. “Ben de gitmek istemiyorum.”
Bir an için pencereden baktım fakat dürtükleme cevap vermedi.
“Anlamıyorum, diye fısıldadım. “Burada yanlış olan ne?”
Şaşırtıcı, kesinlikle. Neredeyse acayip. Fakat yanlış mı?
Hayır.
Öyleyse Edward neden bu kadar kızgındı? Çifte düğün fikrini yüksek sesle isteyebilecek tek kişiydi. Başından sonuna tüm sebepleri denedim. (çifte -shotgun- aslında namlulu av tüfeği, çifte anlamaında ama wedding le bir araya gelince çifte düğünden başka ne olur bilemedim )
Belki Edward’ın hemen eve dönmemizi istemesi o kadar şaşırtıcı değildi. Bu konuda hiç şüphem olmamasına rağmen tahminlerimin doğru olduğundan emin olmak için beni Carlisle'a kontrol ettirmek istiyordu. Muhtemelen bu şişlikle, dürtüyle ve tüm bunlarla neden bu kadar hamile olduğumu anlamaya çalışacaklardır. Bu normal değil.
Bir kez düşündüm ve emin oldum. Bebek hakkında endişeli olmalıydı. Çıldırmaktan henüz kurtulamamıştım. Beynim onunkinden daha yavaş çalışıyordu ve hala önceden aklıma gelen mucizede takılıp kalmıştı: kollarımda uzanan açık tenli ve güzel, Edward’ın insanken sahip olduğu gibi yeşil gözleriyle küçük bir çocuk. Benimkinden hiçbir parazit olmadan tamamıyla Edward’ın yüzüne sahip olmasını umdum.
Bu görüntünün ne kadar ani ve bütünüyle gerekli olması komikti. İlk küçük dokunuştan itibaren, tüm dünya değişmişti. Önceden onsuz yaşayamayacağım tek bir şey vardı, şimdi iki şey vardı. Hiçbir bölünme yoktu, aşkım onlar arasında bölünmemişti, öyle bir şey değildi. Daha çok kalbim büyümüş, şuan olduğundan iki kat daha şişmiş gibiydi. Tüm boş alanlar, dolmuştu. Bu artış neredeyse baş döndürücüydü.
Önceden Rosalie’nin acısını ve küskünlüğünü gerçekten anlamamıştım. Kendimi hiç anne olarak hissetmemiş, bunu istememiştim. Edward’a onun için çocuklardan vazgeçmeyi umursamayacağıma söz vermek çocuk oyuncağıydı, çünkü gerçekten vazgeçmemiştim. Çocuklar, soyut olarak, bana hiç çekici gelmemişti. Onlar yapışkan, gürültülü yaratıklar gibi görünürdü. Onlardan asla yapmak istememiştim. Renee’yi bana erkek kardeş verirken hayal ettiğimde, hep bir ağabey istemiştim. Etrafta olmaktansa beni koruyacak biri.
Bu çocuk, Edward’ın çocuğu, tamamıyla farklı bir hikâyeydi.
Onu, nefes almak için istediğim hava kadar istedim. Bir seçenek olarak değil, bir ihtiyaç olarak.
Belki sadece gerçekten korkunç bir rüyadaydım. Belki de biri gelene kadar bir bebek istediğimi göremeyecek, evli olmayı hayal edemeyecek kadar beceriksiz olduğumdandır. (emin değilim ama temelde böyle bir şey olması gerek)
Gelecek bir hareket bekleyerek elimi karnıma koyduğumda, gözyaşları yanağımdan aşağı aktı.
“Bella?”
Sesinin tonuyla tedbirle döndüm. Çok soğuk, çok dikkatliydi. Yüzü sesine uymuştu, boş ve katı.
Ve sonra ağladığımı gördü.
“Bella!” Odayı şimşek gibi geçti ve ellerini yüzüme koydu. “Canın mı yanıyor?é
“Hayır, hayır..”
Beni göğsüne çekti. “Korkma. Onaltı saatte evde olacağız. İyi olacaksın. Biz oraya gittiğimizde Carlisle hazır olacak. Bunu halledeceğiz, ve sen iyi olacaksın, iyi olacaksın.”


“Halletmek? Ne demek istiyorsun?”
Eğildi ve gözlerimin içine baktı. “Senin hiçbir parçana zarar vermeden önce bu şeyi çıkaracağız. Korkma. Seni incitmesine izin vermeyeceğim.”
“Bu şey mi?” güçlükle soludum.
Sert bir şekilde benden uzağa ön kapıya doğru baktı. “Lanet olsun. Gustavo’yu unuttum. Ondan kurtulacağım ve hemen döneceğim.” Odanın dışına fırladı.
Destek için tezgahı sıkıca tuttum. Dizlerim titrekti.
Edward benim küçük dürtüme (bebiş) “şey” demişti. Carlisle’ın onu çıkaracağını söyledi.
“Hayır,”diye fısıldadım.
Yanlış anlamıştım. Aslında bebeği düşünmüyordu. Ona zarar vermek istiyordu. Kafamdaki güzel resim aniden değişti, karanlık bir şeye dönüştü. Benim güzel bebeğim ağlıyordu, benim zayıf kollarım onu korumak için yeterli değildi…
Ne yapardım? Onları ikna edebilir miydim? Ya edemezsem? Bu, Alice’in telefondaki tuhaf sessizliğini mi açıklıyordu? Gördüğü bu muydu? Edward and Carlisle yaşayamadan önce o solgun, mükemmel çocuğu öldürüyor muydu?
“Hayır,”diye fısıldadım tekrar, sesim daha güçlüydü. Bu olamazdı. İzin vermeyecektim.
Edward’ın yine Portekizce konuştuğunu duydum. Tekrar tartıştığını. Sesi yaklaşıyordu ve kızgınlıkla hırıldadığını duydum. Sonra başka bir ses duydum, zayıf ve ürkek. Bir kadının sesi.
Kadının önünde mutfağa girdi ve direkt bana geldi. Gözyaşlarını yüzümden sildi ve ince ve sert dudaklarının arasından kulağıma mırıldandı.
“Getirdiği yemekleri bırakmakta ısrar ediyor, akşam yemeği hazırlamış.” Eğer daha az gergin daha az kızgın olsaydı, gözlerini devireceğini biliyordum. “Bu bir bahane, henüz seni öldürmediğimden emin olmak istiyor.” Sesi sonunda buz gibiydi.
Kaure elindeki örtülü tabakla gergince köşeyi döndü. Portekizce konuşabilmeyi diledim ya da İspanyolcamın daha temel olmasını, böylece sadece beni kontrol etmek için bir vampiri kızdırmaya cesaret eden bu kadına teşekkür etmeyi deneyebilirdim.
Gözleri ikimiz arasında gidip geldi. Yüzümdeki rengi ve gözlerimdeki nemi ölçtüğünü gördüm. Anlamadığım bir şeyler mırıldanarak tabağı tezgahın üstüne koydu.
Edward ona bir şeyler bağırdı; onu daha önce hiç bu kadar kaba görmemiştim. Gitmek için döndü, ve uzun eteğinin dalgalı hareketleri yemeğin kokusunu yüzüme doğru yaydı. Güçlüydü, soğan ve balık. Ağzımı tuttum ve lavaboya döndüm. Edward’ın ellerini alnımda hissettim ve kulağımda gürleyen yatıştırıcı mırıltısını duydum. Bir anlığına elleri yok oldu ve buzdolabının kapısının çarpma sesini duydum. Şükür ki, sesle birlikte kokuda yok oldu ve Edward’ın elleri nemli yüzümü tekrar soğutuyordu. Çabukça bitti.
O yüzümün yan tarafını okşarken muslukta ağzımı duruladım.
Rahmimde belli olmayan bir küçük bir hareket vardı.
O iyiydi. Biz iyiydik, diye düşündüm şişkinliğe doğru.
Edward kollarıyla beni çekerek döndürdü. Başımı omzuna yasladım. Ellerim içgüdüsel olarak karnımın üstünde kavuştu.
Küçük bir soluk duydum ve baktım.
Kadın, yardım etmenin bir yolunu arıyormuş gibi yarı gerilmiş elleriyle kapı aralığında tereddüt ederek duruyordu. Gözleri şokla yerinden uğrayarak ellerime kilitlenmişti. Ağzı açıktı.
Sonra Edward da soludu ve beni hafifçe arkasına iterek yüzüne bakmak için aniden kadına döndü. Kolları beni geride tutuyormuş gibi sarmıştı.
Aniden, Kaure yüksek sesle, kızgınca bağırmaya başladı, anlaşılmaz sözleri odada bıçak gibi geçip gidiyordu. Küçük yumruklarını havaya kaldırdı ve ona sallayarak öne iki adım attı. Vahşiliğine rağmen, gözlerindeki dehşeti görmek kolaydı.
Edward da ona doğru adım attı ve kadın için korkarak kollarına sarıldım. Fakat kadının paylamasını böldüğünde, ona(Edward’a) feryat etmediğinde ne kadar keskin olduğunu düşününce, sesi beni şaşırttı. Sesi şimdi alçaktı, yalvarır gibiydi. Sadece bu değil, sesi de farklıydı, daha gırtlaktandı, ahenk yoktu. Artık Portekizce konuştuğunu düşünmedim.



Bir anlığına kadın merakla ona baktı, ve sonra aynı yabancı dille uzun bir soruyu bağırarak söylerken gözleri kısıldı.
Edward’ın yüzünün üzgün ve ciddi olmasını izledim ve bir kere başını salladı. Kaure geriye doğru hızlı bir adım attı ve kendini engelledi.
Edward bana doğru el kol hareketi yaparak ve elini yanağıma koyarak ona uzandı. Kaure, ellerini suçlayıcı bir şekilde ona doğru sallayarak kızgınca cevap verdi ve sonra ona el kol hareketi yaptı. Bitirdiğinde, Edward aynı alçak, acil sesiyle tekrar yalvardı.
Kaure’nin ifadesi değişti, o konuşurken yüzünde açık bir şüpheyle ona bakıyordu, gözleri defalarca benim şaşırmış yüzüme hızla bakıp geçti. Edward konuşmayı bıraktı, ve Kaure bir şeyler düşünüyormuş gibi göründü. İkimiz arasında ileri geri baktı, ve sonra bilinçsizce öne doğru bir adım attı.
Eliyle karnından balon şeklinde bir şekil çıkararak bir hareket yaptı. Onun kan emici yırtıcıyla ilgili efsanesi bunu mu içeriyordu? İçimde büyüyen şeyle ilgili bir şeyler biliyor olabilir miydi?
Bu sefer öne doğru bile bile birkaç adım yürüdü ve Edward’ın gergince cevap verdiği birkaç açık soru sordu. Sonra sorun soran Edward oldu, çabuk bir sorgu. Kaure tereddüt etti ve sonra başını salladı. Edward tekrar konuştuğunda, sesi o kadar acı içindeydi ki şok içinde ona baktım. Yüzü acıyla çarpılmıştı.
Cevap olarak, Kaure karnımın üstündeki elime küçük eliyle uzanmak için yaklaşana kadar yavaşça yürüdü. Portekizce bir kelime söyledi.
“Morte,” diye sessizce iç çekti. Sonra döndü, sanki konuşma onu yaşlandırmış gibi omuzları çöktü ve odayı terk etti.(morte Portekizce ölüm anlamına gelir)
Bunu anlayacak kadar İspanyolca biliyordum.
Yüzünde işkence çeker gibi bir ifadeyle arkasından bakarak tekrar dondu. Kısa bir süre sonra, bir botun motorunun sesini duydum ve sonra uzakta gözden kayboldu.
Ben banyoya yönelene kadar Edward kıpırdamadı. Sonra elleri omuzlarımı tuttu.
“Nereye gidiyorsun?” Sesi acı bir fısıltıydı.
“Tekrar dişlerimi fırçalamaya”
“Söyledikleri hakkında endişelenme. Efsaneler. Eski yalanlar eğlence için başka bir şey değil.”
“Hiçbir şey anlamadım.” Dedim, fakat tamamıyla doğru değildi. Efsane olduğu için bazı şeyleri yok sayabilirmişim gibi. Hayatım her yönüyle efsanelerle çevrilmişti. Hepsi doğruydu.
“Diş fırçanı toplamıştım. Getireceğim.”
Benim önümde banyoya doğru yürüdü.
“Hemen gidiyor muyuz?”arkasından seslendim.
“Sen hazır olur olmaz.”
Sessizce yatak odasını adımlayarak diş fırçamı çıkarmamı bekledi. Bitirdiğimde ona verdim.
“Çantaları bota götüreceğim.”
“Edward”
Döndü. “Evet?”
Birkaç saniye kazanmak için bazı yollar düşünmeye çalışarak tereddüt ettim.
“Biraz yiyecek…paketleyebilir misin? Biliyorsun, tekrar acıkmam durumunda.
“Elbette,” dedi, gözleri aniden yumuşadı. “Hiçbir şey hakkında endişelenme. Sadece birkaç saatte Carlisle’a ulaşmış olacağız. Hepsi çok yakında olacak.”
Sesime güvenemeyerek başımı salladım.
Ellerinde büyük bir valizle döndü ve odayı terk etti.
Döndüm ve tezgahta bıraktığı telefonu kaptım. Bir şeyleri unutmak ona göre değildi, Gustavo’nun geldiğini unutmak, telefonu burada bırakmak. Ancak stresli olabileceği kadar stresliydi.
Hayatımda daha önce hiç aramadığım, istediğim numarayı buldum. “Ara” tuşuna bastım ve parmaklarımı kavuşturdum.
“Merhaba?”ses altın rüzgar çanı gibi cevap verdi.
“Rosalie?”diye fısıldadım. “Ben Bella. Lütfen. Bana yardım etmek zorundasın.”


burda birinci kitap bitiyor ve ikinci kitapta olaylar Jacop'ın gözünden anlatılmaya başlanıyor...





Alıntıdır
 
Her şey çok parlaktı.

Açık ve net.

Görkemli lamba tam tepemde hareketsiz bir şekilde kör edici- aydınlıkla duruyordu. Gökkuşağının her bir rengini bu beyaz ışıkta görebiliyordum, ve , tayf’ın kenar çizgisinin yanında sekizinci bir renk daha vardı ama bu renge verecek bir adım yoktu.

------kısaltıyorum------ (burada odayı çok detaylı bir biçimde anlatmış)

Alt katta televizyonun sesi kısıldı ve birisinin sesini duydum---Rosalie?------ ağırlığını birinci katta hissetim.

Ayrıca güçsüz bir ses duydum, gümbürtülü bir ritimdi, vuruşları kızgınca bağırıyordu. Rap müzik? Sadece bir an için merak ettim, ve sonra, ses tıpkı otomobillerin cama çarpması gibi azaldı.(yazar bu kısmı çok güzel betimlemiş bence.)

Başlangıçta, olayları anlamam biraz zaman aldı. Dışarıdaki bütün sesleri duyabiliyor muydum?
Birisinin elimi tuttuğunu o elimi yavaşça sıkana kadar anlayamadım. Teni mükemmel bir şekilde düzgündü ,ama ılıktı. Soğuk değildi.

------kısaltıyorum------(arkadaşlar burada da çok detaya girilmiş)

Oh. Elbette. Edward bana soğuk hissettirmeyecekti. Şu anda aynı sıcaklık derecesi içindeydik.
Uzun bir sekiz saniyeden sonra duruşumu kontrol altına almaya çalıştım.

Edward sandalyenin bir tarafından diğer tarafına ağırlık verdi ve, meraklı yüz ifadesiyle bana baktı.
Edward’ın yüzü benim için en önemli şeydi. Bazı içgüdüler korumaya yol açardı , ve ben otomatik olarak tehlikeye yol açan bir şey var mı diye kontrol ettim.

Vampir ailem duvardan uzakta duran kapıda dikkatle bekliyordu, Emmett ve Jasper ön taraftaydı. Tehlikeli duruyorlardı. Burun deliklerim tehlikeyi kokluyordu. Evin dışındaki hiçbir yerin kokusunu alamıyordum. Bu zayıf kokuda tatlı kokan bir şeyler vardı----ama ilaçlar çirkin kokuyordu----- ortamdaki koku boğazımı gıdıkladı ve yaktı.

Alice büyük ve sırıtmış bir suratla Jasper’ın dirseğinin arkasından beni dikizliyordu ; ışık dişlerini parlattı.

Sırıtması beni rahatlattı ve sonra hepsi birden sırıttı. Jasper ve Emmett en önde hepsini koruyordu diye farzettim. Onları tehlikeli olsam bile asla yakalayamazdım.

Onlar bir taraftaydı. Benim duygu ve düşüncem en güzel kısma bakıyordu ;Edward’ın odaklanmış yüzüne.

Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.

Kaç kere Edward’ın mucizenin üstündeki güzel yüzüne dik dik bakmıştım? Kaç saat-gün, hafta----? Suratı tanıdığım en muhteşem surattı. Benim dünyamdaki şüphesiz fiziksel tek önemli şey şuydu: Edward’ın kusursuz suratı.

------kısaltıyorum------

Bir anda gözüm bir şey görmeden vücudum hareket etti. Bir anda ayakta durduğumu fark ettim.

Edward’a dik dik ve hareketsizce bakmaya devam ettim. Yavaşça masanın etrafında ilerledi --adımları yarım saniye aralıklarla birbirini takip ediyordu---eli hareketsizce gerildi.

Onun yürüyüşündeki zarafeti yeni ilgin gözlerimden seyrediyordum.

"Bella?" diye yavaşça ve sakinlikle sordu, ama , adımı söyleyişinde bir kaygı vardı.

Kadife sesindeki kaygıyı duyunca hemen cevap vermek istemedim. Bu en güzel sesti , tek enstürmanla oluşturulan bir senfoninin sesiydi onun sesi.

"Bella, aşkım? Çok üzgünüm , bunun kafanı karıştıracağını biliyorum. Ama çok iyisin. Her şey yolunda."

Her şey? Aklım hızlıca insan olarak geçirdiğim son saatlere döndü. Daha önceki anılarım bulanıktı tıpkı koyu bir cismi araya koymuş gibi –çünkü benim insan gözlerim yarı kördü. Her şey net gözükmüyordu.

Edward her şeyin iyi olduğunu söylüyordu ama bu Renesmee’ yi de kapsıyor muydu? Neredeydi?
Rosalie’yle birlikte miydi? Onun suratını hatırlamaya çalışmaktan yoruldum --- onun çok güzel olduğunu biliyordum---ama onu insan hafızamla hatırlamaya çalışmak beni kızdırıyordu. Onun yüzü karanlığı örtüyordu , aydınlığı ile rahatsız ediciydi…..

Peki ya Jacob? O iyi miydi? Benim güçlükle-uzattığım en iyi arkadaşım benden nefret mi ediyordu?

Sam’in sürüsüne geri mi dönmüştü? Peki ya Seth ve Leat?


Cullen’ların emniyeti, yada benim değişimimim yüzünden sürüyle savaşılacak mıydı? Edwar’ın güvenilir sözü hepsini kapsıyor muydu? Yoksa sadece beni sakinleştirmek için mi öyle söylemişti?

Ve Charlie? Ona olanları nasıl söyleyecektim? Yanmaya başladığımdan beri mutlaka beni aramıştı. Nasıl anlatacaktım? Bana ne olduğunu düşünüyordu?

Saniyenin ufak bir diliminde ilk önce hangi soruya cevap arayacağımı düşündüm , Edward kararsızca uzandı ve parmak uçlarıyla yanağımı okşadı. Saten kadar düzgündü, kuş tüyü kadar yumuşaktı ve derimin sıcaklığına baktı.

Dokunuşu, yüzümün kemiklerinden geçerek, vücudumun yüzeyini temizliyor gibiydi. Hissi beni renklendirdi, elektriklendirdi---dokunuşunu kemiklerimde, belkemiğimin aşağısında hissettim ve karnım ürperdi.

------kısaltıyorum------
Ben yeni doğmuş bir vampirdim. Susuzluğun boğazımı yakması buna bir kanıttı. Yeni doğmuş bir varlığın nelere ihtiyaç duyduğunu biliyordum. İnsan heyecanlılığım ve istekliliğim beni şimdi bu forma getirdi ama baştaki o kötü hissi çekmeye de razı oldum. Susuzluk hariç. Bu bir bedeldi. Bu konuda anlaşmıştım.

Edward benim konuşmamı bekleyerek, mükemmel kaşlarını çattı.

Kollarımı etrafına sardım.

Buna rağmen hareketsiz duruyordu. Bir an ben heykel gibi kaldım ; aynı anda o da bana sarıldı.
Ilıktı--- yada soğuktu, bu bana kalmıştı. Hoş ve tatlı kokuyordu, bu kokuları gerçekten eski insan duyularımla alamazdım. Suratımı onun yumuşak göğsüne bastırdım.

Ardından onun duruşu rahatsızlaştı. Benim sıkı sarılmamdan dolayı uzağa dayandı. Suratına dik dik, şaşkınlıkla ve korkuyla baktım.

"Um…dikkat et Bella.Ow"(bu kısmı nasıl çevireceğimi bilemedim ama sanırım ‘ah’ olabilir)

Kollarımı hızla uzaklaştırdım, olayları anlayana kadar sırtımda kavuşturdum.

Ben çok güçlüydüm.

"Ooopss" diye dudaklarımı kımıldattım.

Eğer kalbim hala atıyorsa, bana o kalbimi durduracak gülüşünü yaptı.

"Panik yapma, aşkım" dedi, ellerini dudaklarıma dokunmak için kaldırırken. "Sadece benden bir an için daha güçlüsün."

Kaşlarım çatıldı. Edward ‘dan daha güçlüydüm. Ona ‘ow’ dedittirmiştim.

Elleri yine yanağımı okşuyordu, ve ben bütün sıkıntımı unuttum.

------kısaltıyorum------

Edward’ın bana söylediği bir şeyi hatırladım,---- sesi kafamın içinde gölgelerle kristallerin karşılaştırılması gibi, müzik kadar netti. Şu anda duyuyordum-------onların türü, bizim türümüzün kafası kolayca karışabilirdi. Nedenini öğrenecektim.

Odaklanmaya çalıştım. Bir şeyler söylemek zorundaydım. Bu en önemli şeydi.

Çok dikkatlice, dikkatim hareketlerimden anlaşılıyordu, sol elimi arkamdan ayırıp yanağına dokunmak için kaldırdım.

Gözümü gözlerine dikip baktım ve kendi sesimi ilk defa duydum.

‘’Seni seviyorum’’ dedim, ama ses tonum şarkı gibi çıktı. Sesim, titrek ışıktaki bir parıltı gibi çınladı.
Cevap vermek içinki gülüşü; insan olduğum zamandan daha çok gözlerimi kamaştırdı; şimdi gerçekten görebiliyordum.

‘’Bende seni seviyorum’’ dedi bana.

Yüzümü ellerinin arasına aldı ve yüzünü bana yaklaştırdı----- yavaş olması bana dikkatli olmam gerektiğini hatırlattı. Beni önce yumuşak bir fısıltı gibi öptü ardından aniden güçlendi ve vahşileşti. Ona karşı kibar olmam gerektiğini hatırladım ama bir şeyi hatırlamak ve uygulamak gittikçe güçleşti.

Sanki beni daha önce hiç öpmemişti----sanki bu bizim ilk öpücüğümüzdü. Ve gerçekte beni daha önce hiç bu şekilde öpmemişti.

Beni neredeyse suçlu hissettirecekti. Elbette benim de çiğnediğim kurallar vardı. Böyle bir şeye daha önce izin vermezdim.

Oksijene gerek duymamama rağmen nefesim tıpkı yanarken olduğu gibi hızlanmıştı sanki yarışıyordu. Bu yanmanın farklı bir çeşidiydi

Birisi boğazını temizledi. Emmett.(başka birisi yapmazdı zatenJ) Onun şaka yaptığında yada kızdığında, derinden çıkan sesinden tanıdım.

Yalnız olmadığımızı unutmuştum. Edward’ın diğer tarafına doğru tamamen arkadaşça eğildim.
Utandım, ve bir anda diğerlerinden uzağa doğru yarım adım attım.

Edward kıkırdadı ve benim yanıma geldi , kollarını belime sardı. Suratı kızardı--- sanki ateş yanarak onun beyaz suratında parladı.

Zaten gereksiz olan nefesimi yatıştırmaya çalıştım.

Öpücük nasıl da değiştirmişti! Okuduğum surat ifadesini insanken gördüklerimden hatırladığım kadarıyla karşılaştırdım. Azıcık…kendini beğenmiş görünüyordu.

‘’ Beni bütünüyle ele geçirdin’’ onu yeni etkileyici ses tonumla suçladım.(burada singing voice diyordu ama bir türlü türkçeye çeviremedim.),

Güldü ‘’ bu kaçınılmaz bir şeydi. ‘’ diyerek bana hatırlatma yaptı. ‘’ seninde benden aşağı kalır yanın yoktu,’’ diyerek tekrar güldü.

Kaşlarımı çattım ve Edward gülümsedi.

Carlisle Emmet’in arkasından çıktı ve bana doğru hızlıca ilerledi: gözleri tedbirli bir şekilde bakıyordu ve ayak sesleri Jasper’ınkileri gölgede bırakıyordu. Daha önce Carlisle’nin suratını hiç bu kadar detaylı incelememiştim. Gözlerimi kırpıştırmak için acayip bir istek duydum – tıpkı bir güneş görmüş gibiydim. (vampir görüşü)

‘’Kendini nasıl hissediyorsun Bella?’’ diye sordu Carlisle.

Bunu atmış-dört saniye boyunca düşündüm.

‘’ Boğulmuş gibi. Bu çok…’’ devam edemedim, yine, yeni, zil-tonundaki sesimi dinliyordum.
‘’ Evet , bu bütünüyle kafa karıştırıcı. ‘’

Başımı aşağı yukarı hızlıca salladım. ‘’ Ama yine de kendim gibi hissediyorum. Kendi türümdenmiş(insan) gibi. İşte bunu anlamadım. ‘’

Edward belimi hafifçe sıktı. ‘’ Sana söylemiştim. ‘’ diye fısıldadı.

‘’ Oldukça kontrollüsün.’’ Dedi Carlisle derin düşüncelere dalarken. ‘’ Kendini buna hazırladığın için bizden daha kontrollüsün.’’

Bu vahşi ruh hali hakkında düşündüm, zorlukla konsantre olunuyordu ve fısıldadım, ‘’Bundan pek emin değilim. ‘’

Ciddi bir şekilde başını salladı ve sonra gözleri merakla parladı. ‘’ Bu sefer morfin kullandık ama Değişim süreciyle ilgili neler hatırlıyorsun, söyle bana ? ‘’

Bir an duraksadım, Edward ‘ın heyecanlı nefesi tekrar yanağımı okşadı, hissi tenimi elektriklendirdi.
‘’ Her şey önce çok…bulanıktı. Bebeğin nefes alamadığını hatırlıyorum…’’

Edward’a baktım ve bir an için korktum.

‘’ Renesmee sağlıklı ve iyi. ‘’ diye söz verdi , parıltılı gözlerini daha önce hiç böyle görmemiştim. Renesmee ‘nin adını söylerken çok heyecanlıydı. Saygıyla söyledi. Sanki dindar insanların Tanrı’dan bahsetmesi gibiydi. ‘’ Ondan önce ne hatırlıyorsun? ‘’

Odaklandım. Asla iyi bir yalancı olamamışımdır. ‘’ Hatırlaması çok zor. Önce her şey karanlıktı. Ve sonra… gözlerimi açtım ve her şeyi görebiliyordum’’

‘’ Şaşırtıcı , ‘’ diyerek Carlisle soluklandı , gözlerinde ışık yanmıştı.

Hayal kırıklılığı ile bana baktı ve ben yanaklarımın kızarıp beni ele vermesi için bekledim. Ve sonra artık suratımın kızaramayacağını hatırladım. Belki de Edward gerçeği benden saklamıştı.

Her şeye rağmen Carlisle’ye gerçekleri anlatacaktım. Bir gün. Eğer o zamana kadar başka birisini vampir yapmaya ihtiyaç duyarsa. Bu ihtimal çok olasıksız gibi gözüküyordu , hangisi beni daha yalancı hissettiriyordu?

‘’ Düşünmeni istiyorum---hatırladığın her şeyi bana anlatmak için ‘’ Carlisle heyecanlıydı ve suratımı buruşturmanın yardımı olmayacağını biliyordum. Yalan söylemek istemiyordum çünkü suratım beni ele veriyordu. Ama yanma hissi hakkında da konuşmak istemiyordum. İnsan hatıralarımdan farklı olarak bu bölüm çok netti ve bu bölümü çok doğru bir şekilde hatırlayabileceğimi biliyordum.

‘’ Oh, çok üzgünüm, Bella,’’ diyerek Carlisle hemen özür diledi. ‘’ Elbette susuzluğun seni rahatsız ediyordur. Bu konu bekleyebilir.’’

-------kısaltıyorum------(burada o anki duygularını anlatıyor)

Edward’ın elleri düştü ve öteki elimi nazikçe tuttu. ‘

‘’Avlanmalıyız, Bella.’’

Gözlerim kocaman açıldı ve şok beni yavaşça geçmiş olan susuzluğumdan vurdu.

Ben? Avlanmak? Edward’la? Ama …. Nasıl? Nasıl yapılacağını bilmiyordum.

Vermiş olduğum alarmı görmüş olmalı ki cesaret verici bir şekilde gülümsedi.

‘’ Çok kolaydır, aşkım. Tamamen içgüdüseldir. Kaygılanma, sana göstereceğim.’’ Hareket edemedim ve bana çarpık gülümsemesini(crooked smile) yaptı ve kaşlarını kaldırdı. ‘’ Beni avlanırken görmeyi çok istediğini sanıyordum .‘’

******************

‘’ Birkaç ay?’’sesim stresli bir şekilde yükselmişti. Aynadaki muhteşem kaşlar o parlak koyu kırmızı gözlerin üzerinden inanamayarak yükseldi---daha önce hiç bu kadar parlak gözler görmemiştim.
Jasper benim ani kaygım yüzünden öne doğru bir adım attı. Sadece genç vampirlerin çok sağlıklı olduğunu biliyordu; benim duygularım bir istisna mıydı?

Kimse soruma cevap vermedi. Edward ve Alice’e doğru baktım. Her ikisinin de gözleri bana bakmıyordu --- Jasper’ın huzursuzluğuna tepki veriyorlardı. Onları dinledim çünkü verecekleri en yakın tepkiyi ölçmeye çalıştım.

Başka bir şey daha duyuluyordu, gereksiz nefeslerimiz.

‘’Hayır, ben iyiyim.’’ Diye onlara söz verdim. Yabancı gözlerim aynanın arkasında titredi. ‘’ Bu sadece… neyse kabullendim.’’

Jasper kaşlarını çattı, dikkat çeken gözlerinin üzerinde yara izi gibi duruyorlardı.

‘’ Bilmiyorum,’’ diye homurdandı Edward.

Aynadaki kadın da kaşlarını çattı. ‘’ Hangi soruyu kaçırdım?’’

Edward sırıttı. ‘’ Jasper bunu nasıl yaptığını merak ediyor.’’

‘’ Neyi nasıl yaptığımı?’’

‘’ Duygularını nasıl kontrol ettiğini, Bella.’’ Diye cevap verdi Jasper.

‘’Daha önce bir yeni doğanın bunu yaptığını görmemiştim--- duygularını durdurmak iz bırakır. Sen alt üst oldun, ama ne zaman bizim hakkımızda endişelendin,işte o zaman dizginleri eline aldın, eski gücüne tekrar kavuştun. Sana yardım etmeye hazırdım, ama buna ihtiyacın yok.’’

‘’Bu kötü mü?’’ diye sordum. Vücudum otomatik olarak onun söyleyeceği cevabı beklerken donmuştu.
‘’Hayır,’’ dedi, ama sesi pek emin değilmiş gibi çıktı.

Edward elini koluma doğru hızlıca değdirdi. ‘’ Bu çok etkileyici,Bella, ama biz bunu anlayamadık. Ne kadar süre kontrol altında duracağını bilmiyoruz.’’

Saniyenin ufak bir diliminde iyice düşündüm. Her hangi bir saniyede bir anda tükenecek miydim? Bir canavara mı dönüşecektim?

Hangi hissin gelebileceğini bilmiyordum…. Belki beklemekten başka çare yoktu.

‘’Ama ne düşünüyorsun?’’ diye sordu Alice, sabırsızlıkla aynayı işaret ederken.

‘’Emin değilim,’’ diye lafı dolandırdım, korktuğumu itiraf etmek istemiyordum.

Korkutucu gözlerle aynadaki güzel kadına gözümü dikip baktım, vücudumu inceledim. Dudakları çok biçimliydi--- muhteşem dudaklar.

Denemek için elimi kaldırdım, ve aynadaki kadın da aynısını yaptı, o da suratına dokunuyordu. Koyu kırmızı gözleri dikkatle beni seyrediyordu.

Edward iç çekti.

Tek kaşımı kaldırdım ve aynadan ona bakmak için döndüm.

‘’ Düş kırıklığına mı uğradın?’’ yeni muhteşem sesimle umursamazca sordum.
Güldü. ‘’ Evet,’’ diye itiraf etti.

Hissettiğim şoku suratımdan belli etmemek için yok etmeye çalıştım ve anında canımı acıttı.
Alice hırladı. Jasper tekrar öne doğru atıldı, benim tükenmemi bekliyordu.

Ama Edward onlara aldırmadı ve kollarını benim yeni soğuk vücuduma doladı, dudakları yanağımın yanındaydı.’’Aklından geçenleri duyabilmeyi umuyordum, bu konuşma bana tanıdık geldi,’’diye mırıldandı.’’ Ama şimdiye kadar ki en sinir bozuk bir şekilde kafanın içinde ne olduğunu merak eder halde yine buradayım.’’

Hemen daha iyi hissettim.

‘’ Oh, şey’’ dedim düşüncelerimi hala okuyamadığından rahatlayarak ‘’ Sanırım beynim asla doğru çalışmayacak. En azından güzelim.’’

Bu yerinde ve basit bir şakaydı, ona düzgün bir çizgide ayak uydurdum. Kendi kendime.
Edward kulağıma doğru hırladı. ‘’ Bella sen asla yalnızca güzel olmadın,’’

Ve sonra suratını benimkinden uzaklaştırdı ve iç çekti. ‘’Peki, peki,’’ dedi birisine.

‘’ Ne?’’ diye sordum.

‘’Jasper ‘ı artık sinirlendirmeye başladın. Sen avlanırsan rahatlayacak. ‘’

Jasper’ın kaygılı yüz ifadesine baktım ve başımı salladım. Eğer olacaksa, kontrolümü burada kaybetmek istemiyordum. Ağaçların orada olmak burada olmaktan iyiydi.

‘’Tamam, hadi avlanalım,’’ diye anlaştım bu korku verici olay için. Resmen midem titredi. Edward kollarını etrafıma sardı, bir elini tuttum ve arkamı aynadaki yabancı ve güzel kadına döndürerek beni kendine çekti.





Alıntıdır
 
Kızlar ben bunları buraya alarak yanlışmı yapıyorum? Yani ben okumuyorum en azından okumamaya çalışıcam :1rolleyes: Neticede ilerki kitaplar, rahatsız olursanız söyleyin eklemiyim olurmu Şeniz
 
Kızlar ben bunları buraya alarak yanlışmı yapıyorum? Yani ben okumuyorum en azından okumamaya çalışıcam :1rolleyes: Neticede ilerki kitaplar, rahatsız olursanız söyleyin eklemiyim olurmu Şeniz
okuyan biri olarak beni rahatsız etmez ama okumak istemiyende okumasın canım :mymeka:
ezbuz teşekkürler tatlımmmmmm :1hug:a.s.

ne demek çacbuk bitirinde dedikodu yapalım:roflol::roflol:
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…