Jacob’ın çektiği acı, beni kendi çektiğim acıdan daha çok yaralamıştı. (Bella)
***
Canavarlar, canavarca davranışların sonucunda oluşurlar. (Edward)
***
Alice’in Jasper’ın geleceğine odaklanmış olması mantıklıydı. Jasper onun ruh ikiziydi, her ne kadar, Rosalie ve Emmett gibi ilişkilerini göz önünde yaşamasalar da, birbirlerinin gerçek yarısıydılar. (Bella)
***
“Bunu her yerde görebilirsin” dedi Jacob, sesi birdenbire mesafeli bir hal almıştı. “Doğanın kendi işleyişini; av ve avcıyı, yaşam ve ölümün sonsuz döngüsünü.” “Ama asla balığı kartalı öpmeye çalışırken göremezsin. Bunu asla göremezsin.”
“Bir balığın ne düşündüğünü bilmek zordur. Hem bilirsin, kartallar güzel kuşlardır.” (Bella)
***
Bu ölüm sessizliği sırasında, her şey bir anda yerli yerine oturdu. Edward’ın bilmemi istemediği bir şeydi. Jacob’ın ise benden saklamak istemediği bir şeydi.
Cullenlar’ın ve kurtların ormanda olduğu ve iki taraf için de aynı derecede tehlikeli olan bir şey…
Beklediğim ve bir daha olacağını bildiğim ama asla olmasını dilemeyeceğim bir şeydi bu.
Asla bitmeyecekti değil mi? (Bella)
***
Burada olmamın sebebi buydu. Döndüğümden beri, ne olursa olsun, beklediğim şey buydu. Çünkü tüm o alaycılığın ve öfkenin altında Jacob aslında acı çekiyordu. Bunu şu anda gözlerinden okuyabiliyordum. Ona nasıl yardım edeceğimi bilmesem de, denemek zorunda olduğumu biliyordum. Bunu ona borçluydum, üstelik onun acı çekmesi benim de canımı yakıyordu. Jacob benim bir parçam olmuştu ve bunu hiçbir şey değiştirmemişti. (Bella)
***
“Şunu bilmeni istiyorum, bu düşmanlık olayında ben yokum. Ben bu konuda İsviçre kadar tarafsızım. Efsanelere özgü canlıların anlaşmazlığına katılmayı reddediyorum. Jacob ailemden sayılır. Sen… hayatımın aşkı olamazsın, çünkü seni çok daha uzun süre sevmeyi planlıyorum. Varoluş aşkımsın yani. Kimin kurt adam kimin vampir olduğu umurumda değil.” (Bella)
***
“ Sadece biraz düşün. Bir kere oldu mu bir daha asla geri dönüşü yok. Esme bizi bir şeylerin yerine koydu… Alice insanken özleyebileceği hiçbir şeyi anımsamıyor… Ama sen hatırlayacaksın. Bu büyük bir vazgeçiş.” (Rosalie)
***
“Ama başka kimseyi görmeyeceğim, Bella. Sadece sen. Gözlerimi kapayıp başka bir şey görmeye çalışsam bile seni görüyorum.” (Jacob)
***
“Uyu, Bella’m. Güzel rüyalar gör. Kalbimde olacak tek kişi sen olacaksın. Kalbim de her zaman senin olacak. Uyu benim tatlı aşkım.” (Edward)
***
“Ve kalbinin sesi,” diyerek devam etti, daha ciddiydi ama gülümsüyordu. “Benim dünyamdaki en önemli ses. Öylesine alıştım ki, yemin ederim kilometrelerce öteden bile duyabiliyorum. Ama bunların hiçbirinin bir önemi yok. Sadece bu,” dedi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. “Sen önemlisin. Sana sahip olmam. Sen her zaman benim Bella’m olacaksın, tek fark, bundan sonra daha dayanıklı olacak olman.”
***
Edward insanken hiçbir şeyi kaçırmamamı takıntı haline getirmişti. Genelde bu çok aptalca geliyordu. Kaçırdığıma üzüleceğim çok da fazla insani deneyim yoktu. Edward’la beraber olduğum sürece başka ne isteyebilirdim ki?
Carlisle elimi tedavi ederken onun yüzüne baktım. Dünyada ondan daha fazla istediğim başka hiçbir şey yoktu. Gerçekten de bunun değişme ihtimali var mıydı?
Bırakmak istemeyeceğim insani bir deneyim var mıydı? (Bella)
***
Her zaman farklı olacağımı biliyordum. Umarım Edward’ın dediği kadar kuvvetli olurdum. Güçlü ve hızlı, özellikle de, güzel. Edward’ın yanında durabilecek ve onun bana ait olduğunu belli edebilecek kadar.
Olabileceğim diğer şeyleri düşünmemeye çalışıyordum. Vahşi. Kana susamış. Belki de insanları öldürmek için kendimi tutamayacaktım. Bana asla zarar vermemiş olan yabancıları. Tıpkı Seattle’da artan, arkadaşları, aileleri ve bir zamanlar gelecekleri olan kurbanlar gibi. Bir zamanlar yaşamı olan insanlar. Ve ben bunları onlardan alan bir canavar olabilirdim. (Bella)
***
Kazanabilirdik, ama kaybedebilirdik de. Bazıları hayatta kalamayabilirlerdi.
Odadakilerin yüzlerine baktım; Jasper, Alice, Emmett, Rose, Esme, Carlisle… Edward. Onlar benim ailemdi. (Bella)
***
Edward’ın bana geri dönmesini istedim. İkisinin de arabalarından çıkıp el sıkışmalarını ve arkadaş olmalarını istedim, kurt adam ve vampir kimliklerinin ötesinde Jacob ve Edward olarak. Sanki iki inatçı mıknatısı elimde tutuyor, doğaya karşı gelerek onları birleştirmeye çalışıp bunu denemekten vazgeçmiyordum. (Bella)
***
Bunun neden önemli olduğunu açıklamak, kendim için bile zordu. Bunu yapacak kişinin o olması önemliydi. Çocukçaydı ama yine de hissedeceğim son şeyin onun dudakları olması fikrinden çok hoşlanmıştım. Hatta bundan fazlası, utanç verici olsa ve ben bunu sesli söyleyemeyecek olsam da, onun zehrinin beni dönüştürmesini istiyordum. Bu beni elle tutulur ve su götürmez bir şekilde onun yapacaktı. (Bella)
***
“Onu seviyorum Jack. O benim tüm yaşamım.”
“Beni de seviyorsun” diye hatırlattı. Karşı çıkmaya çalıştığımda ise elini kaldırdı. “Aynı şekilde değil, biliyorum.”
***
“Ama o senin tüm yaşamın değil. Artık değil. Belki bir zamanlar öyleydi ama gitti. Ve şimdi yaptığı seçimin sonuçlarına katlanmak zorunda, yani bana.” (Jacob)
***
“Senden nefret ediyorum, Jacob Black.” (Bella)
“Bu iyi işte. Nefret tutku dolu bir duygudur.” (Jacob)
***
Jared kıza öyle bir bakıyordu ki! Sanki kör bir adamın ilk defa güneşi görmesi gibiydi. Bu bakış, bir koleksiyoncunun daha önce keşfedilmemiş bir Da Vinci eserini bulmasına ya da bir annenin yeni doğmuş çocuğunu ilk defa görmesine benziyordu. (Bella)
***
Endişe ve gerilimle geçen haftalar… bir şekilde takıntı haline getirdiğim zaman, birdenbire hızla geçip gitmişti. Her şeyi ayarlayıp yoluna koyacağım süre yok olup gitmişti. Artık zamanım yoktu.
Ve hazır değildim.
Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Charlie ve Renee’ye nasıl elveda diyeceğimi bilmiyordum… ya da Jacob’a… insanlığıma.
Ne istediğimi biliyordum ama ona birden ulaşmak beni korkutmuştu.
Teoride tedirgin olsam da, ölümlü halimi ölümsüzlükle takas etmek için istekliydim. Hepsinden ötesi Edward ile sonsuza kadar birlikte olacaktım. Sonra bir de beni avlamak isteyen kişiler vardı. Öylece çaresizce ve rahatça oturup beni bulmalarını bekleyemezdim.
Teoride hepsi çok mantıklıydı.
Pratikteyse… İnsan olmak bildiğim tek şeydi. Önümde uzanan gelecek, içine girmeden bilemeyeceğim büyük ve karanlık bir delikti.
Çok basit bir bilgi olan bugünün tarihini bilinçaltım isteyerek bastırmış olmalıydı. Sanki idam mangasının önüne çıkacakmış gibi sabırsızca günleri saymaya başlayacağımı hissettim. (Bella)
***
“Sahip olduğum tüm düşüncelerde sen varsın. Hatırlamak için bir şeye ihtiyacım yok.” (Bella)
***
“Sen herkesten daha önemlisin. Ve sen bana seni verdin. Bu zaten hak ettiğimden çok daha fazlası ve vereceğin herhangi bir şey bu dengeyi bozardı.” (Bella)
***
“Sen benim ilk önceliğimsin.” (Edward)
***
“Seni sonsuza dek sevmeye söz veriyorum, sonsuzluğun her bir gününde. Benimle evlenir misin?” (Edward)
***
“Biliyor musun Jacob, eğer doğal düşmanlar olmamız gibi bir gerçek söz konusu olmasaydı ve aynı zamanda varoluş sebebimi elimden almaya çalışıyor olmasaydın, seni aslında sevebilirdim.” (Edward)
“Belki… eğer sen, sevdiğim kızın yaşamını emme planları yapan iğrenç bir vampir olmasaydın… şey, hayır, o zaman bile olmaz. (Jacob)
***
Jacob haklıydı. Başından beri haklıydı. O, sadece bir arkadaştan çok daha fazlasıydı. Bu yüzden ona elveda demesi bu kadar imkânsızdı çünkü ona âşıktım. Onu sevmem gerekenden çok daha fazla seviyordum ama yine de yeterince değildi. Ona âşıktım ama yine de bir şeylerin değişmesine sebep olacak kadar değil; bu sadece ikimizi incitmeye yetiyordu. Onu hiç incitmediğim kadar incitmeye.
Bundan başka bir şeyle ilgilenmiyordum, onun acısından başka. Bu durumun bende yarattığı azabı fazlasıyla hak ediyordum. Umarım kötü olur. Umarım gerçekten çok acı çekerim, diye diledim.
O an, sanki tek kişi gibiydik. Acısı hep acım olmuştu ve her zaman acım olacaktı, şimdi de sevinci sevincimdi. Sevinci hissediyordum ama yine de onun mutluluğu bir şekilde acı veriyordu. Neredeyse somut bir acı. Tenimi bir asitmişçesine yakıyordu, yavaş bir işkence gibiydi. (Bella)
***
Ve sonra kalbimdeki küçük çatlağın genişleyerek kalbimi ikiye ayırdığını hissettim. (Bella)
***
“Seni terk ettiğimde, Bella, seni kanayarak bıraktım. Bu yaralarını saran ve tekrar ayağa kaldıran Jacob oldu. Bu mutlaka iz bırakır, her ikiniz üzerinde de. Bu sargıların kendi başına çözüldüğünden pek emin değilim. Benim mecbur bıraktığım bir şey için ikinizi de suçlayamam. Affedilebilirim ama bu işin sonuçlarından kaçabileceğim anlamına gelmez.” (Edward)
***
“Seni ikimiz arasında bir seçim yap diye zorlamayacağım. Sadece mutlu ol ve benim hangi parçamı istiyorsan al, ya da eğer bu senin için daha iyi olacaksa hiçbirini alma.” (Edward)
***
“Hayattaki ilk hatıram, Jasper’ın yüzünü geleceğimde görmemdi; o yüzden hayat beni nereye götürürse, onun da hep yanımda olacağını biliyordum.” (Alice)
***
Tüm o muazzamlığına karşın, kırılgan görünüyordu. Belki de onu kırmak zorunda kalacağım düşüncesiyle harekete geçmiş hayal gücüm yüzünden bana öyle geliyordu.
Keşke bir yıldırım çarpıp beni ikiye ayırsaydı. Tercihen acılı bir şekilde.
İlk defa, insan olmayı bırakmak gerçek bir fedakârlık gibi gelmeye başlamıştı. Kaybetmesi çok büyük bir şey olabilirmiş gibi geliyordu. (Bella)
***
“Senin için en doğru seçim benim, Bella. Hiçbir çaba harcamamız gerekmezdi, rahat, nefes almak kadar kolay. Senin yaşamının alabileceği doğal yoldum…” Bir süre boşluğa baktı ve ben de devam etmesini bekledim. “Eğer dünya olması gerektiği gibi olsaydı, eğer canavarlar olmasaydı, sihir olmasaydı…”
Ne gördüğünü görebiliyordum ve haklı olduğunu biliyordum. Eğer dünya olması gerektiği gibi aklı başında bir yer olsaydı, Jacob ve ben birlikte olurduk. Ve mutlu olurduk. O dünyadaki ruh eşimdi. Mantıklı dünyada var olması imkânsız güçlü bir şey tarafından gölgelenmiş olmasaydı, hala ruh eşim olabilirdi. (Bella)
***
“O senin için bir uyuşturucu gibi, Bella.” “Artık neden onsuz yaşayamadığını anlayabiliyorum. Çok geç. Ama ben senin için daha sağlıklı olurdum. Bir uyuşturucu değil; hava, güneş olurdum.”
“Eskiden seni o şekilde düşünürdüm, biliyor musun? Güneş gibi. Kendi şahsi güneşim. Benim için bulutları öyle güzel ayırıyordun ki.”
İçini çekti. “Bulutları halledebilirim. Ama bir tutulma ile savaşamam.”
“En kötüsü, ben hepsini gördüm… Tüm hayatımızı. O hayatı öylesine istiyorum ki, Jake, hepsini istiyorum. Tam burada kalmak ve asla terk etmemek istiyorum. Seni sevmek ve seni mutlu etmek istiyorum. Ama yapamam ve bu beni öldürüyor. Sam ve Emily gibi, Jake… Hiçbir zaman seçme şansım olmadı. Hiçbir şeyin değişemeyeceğini başından beri biliyordum. Belki de bu yüzden sana bu kadar çok karşı koyuyordum.”
***
Yaptıklarımın sonradan farkına varma yeteneğim, bu gece katlanılmaz derecede netti. Yaptığım her yanlışı, verdiğim her zararı, küçüğüyle büyüğüyle görebiliyordum. Jacob’a yaşattığım her acı, Edward’da açtığım her yara, düzenli bir yığın halinde önümde duruyordu ve onları ne yok sayabiliyor ne de inkâr edebiliyordum.
Ve mıknatıslar konusunda başından beri yanılmış olduğumu fark ettim. Bir araya getirmeye çalıştığım Edward ve Jacob değil, içimde var olan iki parçaydı, Edward’ın Bella’sı ve Jacob’ın Bella’sı. Ama ikisi birlikte var olamazdı ve artık daha fazla bir şey denememeliydim.
Yeterince zarar vermiştim. (Bella)
***
“Eğer en iyisi buysa, sen bensiz yaşayabilecek kadar cesur ya da güçlü olabilirsin. Ama ben asla o kadar özverili olamam. Ben seninle olmak zorundayım. Ancak o şekilde hayatta kalabilirim.” (Bella)
***
Her şey yok olup sadece o kalsa, ben yine var olurdum; her şey yerinde kalsa ve o ortadan kaybolsa, evren bana tamamen yabancı olurdu. (Uğultulu Tepeler romanından)
***
Bella’nın, benim yerime başkasını seçmesi o kadar da önemli değildi. Bunun ıstırabı hiçbir şeydi. Bu ıstırapla aptal ve gereğinden fazla uzun hayatım boyunca yaşayabilirdim.
Ama her şeyden vazgeçmesi, kalbinin durmasına, teninin soğumasına ve aklının katıksız bir avcı aklına dönüşmesine izin vermesine inanamıyordum. Bir canavar. Bir yabancı.
Dünyada bundan daha kötü, daha acı verici hiçbir şeyin olamayacağını düşünüyordum. (Jacob)