Yolun Yarısına Gelip Hamile Kalamamış Arkadaşlar Buyrun Sohbete

loveliye ateş tablomu yolladım.bugün yarın çalış dedi.aslın da dün çalışmıcaktım ama ateşim yüksek çıktı bi de akıntım oldu die çalıştım.kimse de yoktu burda soramadım.onun için 4 gün üst üste oldu.ay gidemedim bi türlü neyse iyi akşamlar kızlarr:79:
 
Son düzenleme:
BESLEDİĞİNİZ KURT

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu. Onlara dedi ki: İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş. İki kurt arasında..

Bu kurtlardan birisi; Korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları,yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.

Diğeri ise; Zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği,dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu,anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.

Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde.. Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerindenbiri büyük babasına,

"Hangi kurt kazanacak?" diye sordu.
Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı.......
"BESLEDİĞİNİZ KURT".........
 
MERMERCİ İLE HEYKELTIRAŞ

Bir heykeltıraş, işleyip heykel yapmak üzere mermer satın almak istiyordu. Mermercinin bahçesinde dolaşırken, köşeye atılmış bir kaya parçasına gözü ilişti.
"Bu mermer parçasının fiyatı nedir?"diye sordu mermerciye.
"Bedava" cevabını verdi mermerci, "eğer işine gerçekten yarayacağını düşünüyorsan, para vermeden götürebilirsin."
Heykeltıraş şaşırmıştı:"Neden bedava veriyorsun bunu?"
"Şekli bozuk çünkü" dedi mermerci, "kimse satın almak istemiyor ve bahçemi işgal etmekten başka bir işe yaramıyor. Alıp götürürsen, beni ancak mutlu edersin."
Birkaç ay sonra, heykeltıraş mermercinin dükkânına elinde bir kutuyla girdi ve kutuyu mermerciye uzattı. Mermerciyi kutuyu açti, içinde harika bir heykel duruyordu.
"Şu güzelliğe bakın!" dedi mermerci. "Eminim bu sanat eseri için büyük paralar isteyeceksin. Peki ama onu neden bana getirdin?Biliyorsun, ben sadece mermer tası satarım..."
"Hayır, hayır" diye cevapladı sanatkar, "bu sana bir hediye."
"Bana hediye mi? Neden?"
"Çünkü bu taş senin."
"Nasıl yani?"
"Hatırlamıyor musun, buraya altı ay önce gelmiştim ve bana bahçenin köşesinde duran bir tas parçasını vermiştin?"
"E... evet, o heykeltıraş sendin. Simdi hatırladım."
"Işte bu heykeli bana verdiğin taştan yaptım."
Mermerci altı ay önce söylediği sözleri hatırlayıp utandı:
"Allah'ım! Bu harika heykelin o çirkin taştan çıkabileceğine kim inanabilirdi ki?"
Michelangelo da başka heykeltıraşların almak istemediği bir büyük mermer bloğu alıp o dünyaca meşhur Hz. Davut heykelini yapmışti.Kendisine bu harika sanat eserlerini nasıl yaptığını soranlara da su cevabi vermişti: "Ben her mermerin içinde bir melek görürüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya kadar, mermeri keski ve çekicimle oymaya devam ederim."

Ne dersiniz, çoğu zaman beğenmediğimiz, şikayet ettiğimiz hayatımız da o çirkin mermer parçasına benzemiyor mu? Yapmamız gereken, hayat taşımızın üzerindeki fazlalıkları atmak ve içimizdeki meleği açığa çıkarmak değil mi? Hayatımız Yaratıcımız' dan bize bir hediye.Onun içinden çıkarttığımız sanat eseri ise bizim ona hediyemiz...
 
ÇATLAK KOVA

Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
Iki yılın sonunda birgün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.
"Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum."

"Neden?..." diye sormuş sucu. "Niye utanç duyuyorsun?..."

Kova cevap vermiş. "Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun."

Sucu şöyle demiş. "Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum."

Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.

Sucu kovaya sormuş.

"Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi? Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı."
* * *
Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Tanrı'nın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin..

Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz.
 

fatoo harika bayıldım tek kelimeyle
 
GÜZEL BİR HİKAYE

Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı.Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına.Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, İpi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebilecegi bir oyuk buldu.. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nin gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunmasi neredeyse imkansızdı.Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca.. Ve içten içe düşünüp dua etmeye basladı. "Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün.Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et."
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mı?" diye bağırdı. Brenda'nin sonradan ögrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavasça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.

Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunlaıi yazacaktı: "Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşıimamsa, senin için taşıyacağım..."

"BU YÜKÜ NIYE TAŞIYORUM" demeyin.....
 
ZAMANI BEKLEMEK

Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu israr için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur :Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mi Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve israrla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?...
Bir başarının şartları her zaman çok basittir.


Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın.
Ve hiçbir zaman geri dönmeyin.
 
Kendindendir çektiklerin gölgenden değil...Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin? Ne ektin de ektiğini biçmedin? Eylemlerin ruhundan ve bedeninden doğar...Sonra da çocuğun gibi gelip eteğinden tutar..HZ MEVLANA

Bin Can var canında o canı ara … beden dağında gizli mücevheri ara …. Ey Yürüyüp giden Dost bütün gücünle ara … Ama dışarıda değil aradığını kendi içinde ara…Hz Mevlana

Acı suda tatlı suda berraktır. Sakın görünüşe aldanma...Görünüşte herkes insandır ama gerçek insan hal ehli olandır! -Hz.Mevlana-

Haydi şu benlikten kurtul, herkesle anlaş, herkesle hoş geçin. Sen kendine kaldıkça bir habbesin, bir zerresin, fakat herkesle birleştin kaynaştın mı, bir ummansın, bir madensin! (Hz. Mevlana)

Sen benim gönlümde oldukça, Yemen'de de olsan benim yanımdasın. Eğer sen benim gönlümde değilsen, yanımda da olsan Yemen'de sayılırsın. (Hz. Mevlana)

Ne vakte kadar testinin şekli, biçimi ile üstündeki nakışlarla oyalanıp duracaksın? Testini şeklini, nakşını bırakda içindeki suyu ara. Yani, insanların güzelliklerine, dış görünüşlerine bakma da ahlâklarına, huylarına, tabiatlarına bak. (Hz. Mevlana)

Olumsuzlukları hoş görmek ne iyidir. Zira bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır, ama deniz bu kereminden dolayı eksilmez. Zaten sevgi ve hoşgörü insanlık, hiddet ve şehvet hayvanlık vasfıdır. (Hz. Mevlana)

İnsan, büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar; bu dünyadaki türlü türlü meşguliyetler, insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır. (Hz. Mevlana)

Kardeşim, sen düşünceden ibaretsin... Diken düşünürsün dikenlik olursun. Gül düşünürsün gülistan olursun. (Hz. Mevlana)

Aşık sevdiğinin kapısını çalar, içerdeki ses "kim o!" der. Aşık: "BEN" der. İçerdeki ses:'' aşkta BEN yok'' der. Yıllar geçer sonra aşık yine aynı kapıyı çalar içerideki yine "kim o!" der. Bu sefer aşık "SEN" der ve kapı sonuna kadar açılır... (Hz. Mevlana)

Üzülme, kaybettiğin herşey başka bir surette geri döner... (Hz. Mevlana)

Güçlük, kolaylıkla beraberdir; kendine gel, umidi sakın bırakma! Akıllı insan bilir ki ölümün arkasında bile daha güçlü bir hayat beklemektedir.. (Hz. Mevlana)

Sen yine sükutu giyin! Dilersen hiç konuşma. Ben kelamlarımı çürüttüm yolunda.Çarpsada bir tokat gibi yüzüme, her harfi yoluna heceledim. Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim, Söz verdim ben bu yüreğe, Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim.
.(Hz. Mevlana)

Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü tamir etmek, Allah katında birçok hayır hasenâttan daha yeğdir... Sus! Her kılında iki yüz dil olsa da söylesen, gönül, yine de anlatılamaz. (Hz. Mevlana)

Taş yeşermez, geçmiş olsada nevbahar, Toprak olda bak, nasıl güller açar Taş gibi idin çok gönül kırdın! Yeter! Toprak ol, üstünde hoş güller biter.(Hz. Mevlana)

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır. (Hz. Mevlana)

“Her zorluğun sonunda doğan bir ışık vardır. Eğer elleriniz diken yaralarıyla kan revan içinde kaldıysa, güle dokunmanıza çok az kalmış demektir.” Mevlâna





 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…