Geldi, gelecek, geliyor derken gelip gitti Harvey Karp. Ardında mutlu çocuk yetiştirmeyi umut eden birçok anne-babayı bırakarak…
Harvey Karp ile Acıbadem Maslak’ta verdiği seminer öncesinde yaptığım röportajı bir önceki yazımda yayınlamıştım. Aşağıda da seminer notlarını toparladım.
Baktım da, seminer aslında Karp’ın Türkçeye henüz çevrilmeyen Happiest Baby on the Block ve önce Mahallenin En Mutlu Yumurcağı ismiyle çevrilen, yeni baskısı ise Başarılı Çocuk Yetiştirmenin Sırları gibi alakasız bir başlıkla Türkçeye giren Happiest Toddler on the Block kitaplarının da hızlı bir özetiydi. Karp’ın yaptığı slayt şov DVD’lerinden görüntülerle bezenmişti.
Baby ve Toddler kitapların çok fazla detaya girdiği doğru. Dolayısıyla ben özellikle Baby kitabını yakın zamanda hatmetmiş biri olarak seminerde anlattıklarını adım gibi biliyordum. Çoğunu da geçenlerde kitabın analizini yaptığım bu yazıda anlatmıştım. (Harvey Karp ile ilgili yazdığım tüm yazılara da buradan ulaşabilirsiniz)
Seminere katılan birçok anne blogcu da bloglarında seminer notlarına yer verdiler. Ayça hızır gibi yetişerek aç bir şekilde seminer notlarını bekleyenleri doyurdu. Ardından Yeşim yazdı. Nurturia annelerinden (aynı zamanda ben Harvey ile röportaj yaparken Derin’e manevi annelik yapan) Özge de büyük itinayla aldığı notlarını blogları olan annelerle paylaştı, Başak da onları kendi blogunda yayınladı.
Kısacası enine boyuna anlatıldı seminerin detayları… O yüzden ben çok fazla detaya girmeyeceğim.
Özetlemek gerekirse: seminerin, daha doğrusu Dr. Harvey Karp’ın konsepti mutlu çocuklar yetiştirmek. Fiziksel bir problemi olmayan bebeklerin aslında ağlamak zorunda olmadıklarını, iki yaş sendromunu engellemek mümkün olmasa da o dönemleri daha az travmayla atlatmanın mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyor Harvey Karp.
Bebekleri hayatlarının ilk yılında mutlu etmek için şunlara dikkat çekiyor:
- Kolik, genellikle karın ağrısı, gaz sancısı, süt alerjisi gibi sebeplere bağlanmaya çalışılıyor. Ama koliğin asıl sebebi bebeklerin üç ay erken doğmaları.
- Bebekler üç ay erken doğuyorlar, çünkü beyinlerinin –ve dolayısıyla kafalarının- daha fazla büyümeleri halinde çıkabilmeleri mümkün değil. Bugüne kadar da sırf bebeği 3 ay erken doğmasın diye onu 12 ay taşımış olan bir anne de görülmüş değil!
- Bebeklerin, işte bu hayatlarının ilk üç ayında hala ana rahmindeymiş gibi hissetme ihtiyaçları var. Bunu yapmanın da 5 basamağı var: Kundaklama, bebeği yan ya da karın üstü yatırma, kulağına şşşşhhhh diyerek beyaz gürültü yapma, bebeği ufak ufak hareketlerle sarsmadan ama hızlı bir şekilde sallama, ve emme ihtiyacını gidermek için emzirme ya da meme verme.
- Bunlar bu sırada yapılırlarsa şöyle bir etki doğuyor: bebek, kundaklandığı zaman kollarını hareket ettiremediği için kendisini korkutmuyor. Kendini yine ana rahmindeymiş gibi hissediyor, ve “sakinleşme refleksi” tetikleniyor.
- Kundağın ardından gelen şşşşhhh’lama, sallama, ve emzirme/emzik verme de onun sakin kalmasını sağlıyor.
- Ebeveynlerin en çok korktuğu şey olan Ya alışırsa, ya şımarırsa? türünden korkular da aslında yersiz. İlk üç ay bebeğin şımarması mümkün olmadığı gibi odasında beyaz gürültü dinletmek bütün bu “alışkanlıklarını” atlatmasında yardımcı oluyor. Kundaktan vazgeçmeyi düşündüğünüz 4-5 ayda, mesela, beyaz gürültü sık sık uyanmasını engelliyor, ya da uyandığında kendi kendine uykuya dalmasına yardımcı oluyor.
- Bebeğin ilk bir sene, ve hatta daha fazla, odasında gece boyunca beyaz gürültü dinlemesinin hiçbir sakıncası yok. Ondan vazgeçme zamanı geldiğinde iki hafta boyunca sesini her gün biraz daha kısarak bu alışkanlığını törpüleyebilirsiniz.
Toddler (1 yaş-4 yaş) arası çocukları mutlu etmeye gelince:
- Bu çocukların aslında ilkel insanlardan hiçbir farkı yok. Tıpkı onlar gibi, beyinlerinin sözel iletişim kuran tarafı değil de, duygusal iletişim kuran tarafı daha gelişmiş olduğu için bu çocuklara laf anlatmaya çalışmak, hele de mutsuz ve sinirli oldukları zaman, işe yaramıyor. Onun yerine “çocukça” (Toddler-ese) diyebileceğimiz, bol tekrardan ve fiziksel dışa vurumdan oluşan bir dili tercih etmek lazım.
- Karp’ın “Fast food kuralı” olarak tanımladığı bu yaklaşım, Burger King ya da McDonalds gibi bir restorana gittiğinizde sipariş vermeye benziyor. Nasıl sizin “iki hamburger-biri bol ketçaplı olsun, iki kola-birinde buz olmasın” iletinizi aynen tekrar ediyorsa sipariş verdiğiniz kişi, siz de çocuğunuzun “kurabiye isterim, isterim de isterim” yakarmalarını “kurabiye istiyorsun. İstiyorsun, biliyorum, istiyorsun” şeklinde tekrar etmeniz lazım. Kurabiyeyi vermeyecek olsanız bile onun isteğini anladığınızı bilmesi sinir krizini her iki tarafın da minimum hasarla atlatmasını sağlıyor.
- 1-4 yaş arası çocuklar sürekli kaybediyorlar. Ağızları beyinlerinin hızına yetişemediği için istedikleri gibi konuşamıyorlar. Hızlı koşamıyorlar. Tartışmaları kazanamıyorlar. O yüzden ara sıra onların da “kazanmasına” izin vermeli ebeveynler. Hafif “salak” gibi davranmalı. Ayaklarına bakarak “senin burnun burada mı?” diye sormalı mesela… Çocuk da “Deli mi ne? Bunu ben bile biliyorum!” diyerek kendini iyi hisseder böylece…
Kısa özeti böyleydi seminerin.
“Magazin” kısmına gelince:
- Seminer bence çok büyük bir kazanımdı. Katılma fırsatı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Keşke Türkiye’de daha çok şehirde benzer seminerler verseydi de birçok ebeveyn izleme fırsatı bulabilseydi.
- Zaten Harvey bu işi sertifikalı bir eğitim programına dönüştürmüş. Amerika’da şu anda 1000’den fazla sertifikalı Happiest Baby eğitimcisi sağlık çalışanlarına, ebeveynlere eğitim veriyorlarmış. Belki Türkiye’de de olur, belli mi olur…
- Harvey Karp’ın öğretilerini dinlemenin de ötesinde, birçok arkadaşla yeniden bir araya gelmek, ya da henüz birbirimizin yüzünü görmemiş olsak da çok yakından tanıştığımız arkadaşların isimlerine yüz kondurmak açısından da harika bir fırsattı.
- Acıbadem’in daha önceden düzenlediği benzer konferanslarda tam olarak dolmadığını duyduğum salonda oturacak yer kalmadığından birçok katılımcı ayakta seyretmek durumunda kaldı.
- Basının büyük ilgisi vardı. Hürriyet, Milliyet, Newsweek, Show TV ve daha birçok medya kuruluşu oradaydı. Zaten akşam Show TV ana haber bülteninde de yer verildi. Şu linkte izleyebilirsiniz:
- Emziren Anneler grubunun çokça üyesi oradaydı. Sadece anne ve gebe üyeler değil, baba üyelerimizden de gelen olmuştu. (Tekrar bravo!)
- Derin yine yapacağını yaptı. Ben tuvalete gidip de kendisini Tuğçe’ye emanet ettiğim sırada konferans salonunu birbirine kattı. O kadar ki salona döndüğümde Harvey uygulamalı olarak nasıl susturmam gerektiğini gösterdi. Bu da Show TV’nin akşam haberlerinde yerini aldı.
- Seminerin sonundaki soru-cevap kısmı da oldukça bilgilendiriciydi. Gönül isterdi ki sabah kadar sürseydi. Ancak yine de birçok anne sorularına cevap bulabildi.
Ben özellikle iki soruyu sordum ve şu cevapları aldım:
(1) İsteyenler kitaplarını ve DVD’lerini nereden temin edebilirler? Tabii ki internet üzerinden (mesela Amazon) alabilirler. Ayrıca Happiest Baby sitesinde de her ikisinin de satışı yapılıyor.
Ayrıca Toddler kitabı, orada da satıldığı gibi Mahallenin En Mutlu Yumurcağı adıyla Yakamoz Yayınları’ndan Türkçeye çevrilmişti. Onun baskısı tükenmiş, yeni kitap Anne Babalar için Başarılı Bir Çocuk Yetiştirmenin Yolları adıyla bulunabilir. Bebek kitabı henüz çevrilmemiş, ama inşallah çevrilecekmiş. DVD’lerin çevrilmesi gibi bir plan henüz yokmuş ancak keşke çevrilseymiş, ne güzel olurmuş.
(2) Kilo alımı normalin altında olan ama sağlıklı görünen, gece uzun uyku uyuyan bebeklerin gece memesi için uyandırılması hakkında ne düşünüyorsunuz? (Tanıdık geldi mi bu senaryo?) Harvey’nin cevabı: Eğer bebek sağlıklıysa, mutluysa, karnı doyuyorsa, gün içinde yeteri kadar çiş-kaka yapıyorsa, ağlamıyorsa, o zaman gerek olmadığını düşünüyorum.
Oldukça keyifli ve neşeli geçen seminerin bir kırılma noktası vardı ki, oradaki birçok annenin boğazını düğümledi. Soru sormak için söz alan bir anne, 6 yaşında bir oğlu, 2 yaşında da bir kızı olduğunu söyledikten sonra ekledi: “Kızımda serebral palsi var.” Salon sessizleşti. Anne yaşadığı sıkıntıları, oğluna yeterince vakit ayıramadığını, kızının hastalığının onu ne kadar üzdüğünü anlatırken, oğlunun, “Arkadaşlarımın kardeşleri yürüyor. Benim kardeşim ne zaman yürüyecek?” diye sorduğunu anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Ben de mahvoldum. Hele anne “burada diğer annelerin sorduğu soruları dinledim de… Hepsi o kadar basit dertler ki…” deyince duvara çarpmış gibi oldum. Neymiş, bebeğimi gece beslenmesine kaldırsamıymışım? Neymiş, 7 aylık bebek geceleri 2 saatte bir uyanıyormuş. Neymiş, iki yaşındaki abla, 2 aylık kardeşini kıskanıyormuş. Bunlar hakikaten dert mi yani?..
Ne denebilir ki…
Harvey Karp ile Acıbadem Maslak’ta verdiği seminer öncesinde yaptığım röportajı bir önceki yazımda yayınlamıştım. Aşağıda da seminer notlarını toparladım.
Baktım da, seminer aslında Karp’ın Türkçeye henüz çevrilmeyen Happiest Baby on the Block ve önce Mahallenin En Mutlu Yumurcağı ismiyle çevrilen, yeni baskısı ise Başarılı Çocuk Yetiştirmenin Sırları gibi alakasız bir başlıkla Türkçeye giren Happiest Toddler on the Block kitaplarının da hızlı bir özetiydi. Karp’ın yaptığı slayt şov DVD’lerinden görüntülerle bezenmişti.
Baby ve Toddler kitapların çok fazla detaya girdiği doğru. Dolayısıyla ben özellikle Baby kitabını yakın zamanda hatmetmiş biri olarak seminerde anlattıklarını adım gibi biliyordum. Çoğunu da geçenlerde kitabın analizini yaptığım bu yazıda anlatmıştım. (Harvey Karp ile ilgili yazdığım tüm yazılara da buradan ulaşabilirsiniz)
Seminere katılan birçok anne blogcu da bloglarında seminer notlarına yer verdiler. Ayça hızır gibi yetişerek aç bir şekilde seminer notlarını bekleyenleri doyurdu. Ardından Yeşim yazdı. Nurturia annelerinden (aynı zamanda ben Harvey ile röportaj yaparken Derin’e manevi annelik yapan) Özge de büyük itinayla aldığı notlarını blogları olan annelerle paylaştı, Başak da onları kendi blogunda yayınladı.
Kısacası enine boyuna anlatıldı seminerin detayları… O yüzden ben çok fazla detaya girmeyeceğim.
Özetlemek gerekirse: seminerin, daha doğrusu Dr. Harvey Karp’ın konsepti mutlu çocuklar yetiştirmek. Fiziksel bir problemi olmayan bebeklerin aslında ağlamak zorunda olmadıklarını, iki yaş sendromunu engellemek mümkün olmasa da o dönemleri daha az travmayla atlatmanın mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyor Harvey Karp.
Bebekleri hayatlarının ilk yılında mutlu etmek için şunlara dikkat çekiyor:
- Kolik, genellikle karın ağrısı, gaz sancısı, süt alerjisi gibi sebeplere bağlanmaya çalışılıyor. Ama koliğin asıl sebebi bebeklerin üç ay erken doğmaları.
- Bebekler üç ay erken doğuyorlar, çünkü beyinlerinin –ve dolayısıyla kafalarının- daha fazla büyümeleri halinde çıkabilmeleri mümkün değil. Bugüne kadar da sırf bebeği 3 ay erken doğmasın diye onu 12 ay taşımış olan bir anne de görülmüş değil!
- Bebeklerin, işte bu hayatlarının ilk üç ayında hala ana rahmindeymiş gibi hissetme ihtiyaçları var. Bunu yapmanın da 5 basamağı var: Kundaklama, bebeği yan ya da karın üstü yatırma, kulağına şşşşhhhh diyerek beyaz gürültü yapma, bebeği ufak ufak hareketlerle sarsmadan ama hızlı bir şekilde sallama, ve emme ihtiyacını gidermek için emzirme ya da meme verme.
- Bunlar bu sırada yapılırlarsa şöyle bir etki doğuyor: bebek, kundaklandığı zaman kollarını hareket ettiremediği için kendisini korkutmuyor. Kendini yine ana rahmindeymiş gibi hissediyor, ve “sakinleşme refleksi” tetikleniyor.
- Kundağın ardından gelen şşşşhhh’lama, sallama, ve emzirme/emzik verme de onun sakin kalmasını sağlıyor.
- Ebeveynlerin en çok korktuğu şey olan Ya alışırsa, ya şımarırsa? türünden korkular da aslında yersiz. İlk üç ay bebeğin şımarması mümkün olmadığı gibi odasında beyaz gürültü dinletmek bütün bu “alışkanlıklarını” atlatmasında yardımcı oluyor. Kundaktan vazgeçmeyi düşündüğünüz 4-5 ayda, mesela, beyaz gürültü sık sık uyanmasını engelliyor, ya da uyandığında kendi kendine uykuya dalmasına yardımcı oluyor.
- Bebeğin ilk bir sene, ve hatta daha fazla, odasında gece boyunca beyaz gürültü dinlemesinin hiçbir sakıncası yok. Ondan vazgeçme zamanı geldiğinde iki hafta boyunca sesini her gün biraz daha kısarak bu alışkanlığını törpüleyebilirsiniz.
Toddler (1 yaş-4 yaş) arası çocukları mutlu etmeye gelince:
- Bu çocukların aslında ilkel insanlardan hiçbir farkı yok. Tıpkı onlar gibi, beyinlerinin sözel iletişim kuran tarafı değil de, duygusal iletişim kuran tarafı daha gelişmiş olduğu için bu çocuklara laf anlatmaya çalışmak, hele de mutsuz ve sinirli oldukları zaman, işe yaramıyor. Onun yerine “çocukça” (Toddler-ese) diyebileceğimiz, bol tekrardan ve fiziksel dışa vurumdan oluşan bir dili tercih etmek lazım.
- Karp’ın “Fast food kuralı” olarak tanımladığı bu yaklaşım, Burger King ya da McDonalds gibi bir restorana gittiğinizde sipariş vermeye benziyor. Nasıl sizin “iki hamburger-biri bol ketçaplı olsun, iki kola-birinde buz olmasın” iletinizi aynen tekrar ediyorsa sipariş verdiğiniz kişi, siz de çocuğunuzun “kurabiye isterim, isterim de isterim” yakarmalarını “kurabiye istiyorsun. İstiyorsun, biliyorum, istiyorsun” şeklinde tekrar etmeniz lazım. Kurabiyeyi vermeyecek olsanız bile onun isteğini anladığınızı bilmesi sinir krizini her iki tarafın da minimum hasarla atlatmasını sağlıyor.
- 1-4 yaş arası çocuklar sürekli kaybediyorlar. Ağızları beyinlerinin hızına yetişemediği için istedikleri gibi konuşamıyorlar. Hızlı koşamıyorlar. Tartışmaları kazanamıyorlar. O yüzden ara sıra onların da “kazanmasına” izin vermeli ebeveynler. Hafif “salak” gibi davranmalı. Ayaklarına bakarak “senin burnun burada mı?” diye sormalı mesela… Çocuk da “Deli mi ne? Bunu ben bile biliyorum!” diyerek kendini iyi hisseder böylece…
Kısa özeti böyleydi seminerin.
“Magazin” kısmına gelince:
- Seminer bence çok büyük bir kazanımdı. Katılma fırsatı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Keşke Türkiye’de daha çok şehirde benzer seminerler verseydi de birçok ebeveyn izleme fırsatı bulabilseydi.
- Zaten Harvey bu işi sertifikalı bir eğitim programına dönüştürmüş. Amerika’da şu anda 1000’den fazla sertifikalı Happiest Baby eğitimcisi sağlık çalışanlarına, ebeveynlere eğitim veriyorlarmış. Belki Türkiye’de de olur, belli mi olur…
- Harvey Karp’ın öğretilerini dinlemenin de ötesinde, birçok arkadaşla yeniden bir araya gelmek, ya da henüz birbirimizin yüzünü görmemiş olsak da çok yakından tanıştığımız arkadaşların isimlerine yüz kondurmak açısından da harika bir fırsattı.
- Acıbadem’in daha önceden düzenlediği benzer konferanslarda tam olarak dolmadığını duyduğum salonda oturacak yer kalmadığından birçok katılımcı ayakta seyretmek durumunda kaldı.
- Basının büyük ilgisi vardı. Hürriyet, Milliyet, Newsweek, Show TV ve daha birçok medya kuruluşu oradaydı. Zaten akşam Show TV ana haber bülteninde de yer verildi. Şu linkte izleyebilirsiniz:
- Emziren Anneler grubunun çokça üyesi oradaydı. Sadece anne ve gebe üyeler değil, baba üyelerimizden de gelen olmuştu. (Tekrar bravo!)
- Derin yine yapacağını yaptı. Ben tuvalete gidip de kendisini Tuğçe’ye emanet ettiğim sırada konferans salonunu birbirine kattı. O kadar ki salona döndüğümde Harvey uygulamalı olarak nasıl susturmam gerektiğini gösterdi. Bu da Show TV’nin akşam haberlerinde yerini aldı.
- Seminerin sonundaki soru-cevap kısmı da oldukça bilgilendiriciydi. Gönül isterdi ki sabah kadar sürseydi. Ancak yine de birçok anne sorularına cevap bulabildi.
Ben özellikle iki soruyu sordum ve şu cevapları aldım:
(1) İsteyenler kitaplarını ve DVD’lerini nereden temin edebilirler? Tabii ki internet üzerinden (mesela Amazon) alabilirler. Ayrıca Happiest Baby sitesinde de her ikisinin de satışı yapılıyor.
Ayrıca Toddler kitabı, orada da satıldığı gibi Mahallenin En Mutlu Yumurcağı adıyla Yakamoz Yayınları’ndan Türkçeye çevrilmişti. Onun baskısı tükenmiş, yeni kitap Anne Babalar için Başarılı Bir Çocuk Yetiştirmenin Yolları adıyla bulunabilir. Bebek kitabı henüz çevrilmemiş, ama inşallah çevrilecekmiş. DVD’lerin çevrilmesi gibi bir plan henüz yokmuş ancak keşke çevrilseymiş, ne güzel olurmuş.
(2) Kilo alımı normalin altında olan ama sağlıklı görünen, gece uzun uyku uyuyan bebeklerin gece memesi için uyandırılması hakkında ne düşünüyorsunuz? (Tanıdık geldi mi bu senaryo?) Harvey’nin cevabı: Eğer bebek sağlıklıysa, mutluysa, karnı doyuyorsa, gün içinde yeteri kadar çiş-kaka yapıyorsa, ağlamıyorsa, o zaman gerek olmadığını düşünüyorum.
Oldukça keyifli ve neşeli geçen seminerin bir kırılma noktası vardı ki, oradaki birçok annenin boğazını düğümledi. Soru sormak için söz alan bir anne, 6 yaşında bir oğlu, 2 yaşında da bir kızı olduğunu söyledikten sonra ekledi: “Kızımda serebral palsi var.” Salon sessizleşti. Anne yaşadığı sıkıntıları, oğluna yeterince vakit ayıramadığını, kızının hastalığının onu ne kadar üzdüğünü anlatırken, oğlunun, “Arkadaşlarımın kardeşleri yürüyor. Benim kardeşim ne zaman yürüyecek?” diye sorduğunu anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Ben de mahvoldum. Hele anne “burada diğer annelerin sorduğu soruları dinledim de… Hepsi o kadar basit dertler ki…” deyince duvara çarpmış gibi oldum. Neymiş, bebeğimi gece beslenmesine kaldırsamıymışım? Neymiş, 7 aylık bebek geceleri 2 saatte bir uyanıyormuş. Neymiş, iki yaşındaki abla, 2 aylık kardeşini kıskanıyormuş. Bunlar hakikaten dert mi yani?..
Ne denebilir ki…