2010 Kasım Anneleri

  • Konu Sahibi Konu Sahibi bafo
  • Başlangıç Tarihi Başlangıç Tarihi
selam annişler...geçmişi okumadım ama sanırım hasta olan bebişler varmış..geçmiş olsun hepsine...

bende iyi haber veremeyeceğim...çarşamba gecesinden beri hastayız...

ateşle başladı hırıltı geniz akıntısı ardından..sabah doktora gittik hemen ateşi düşmedi diye...tahlil falan...üst solunum yolu enfeksiyonu...demir depolarıda düşükmüş..fitil şurup dönüşümlü kullanın dedi...ama öksürükte başladı hafta sonu...nasıl öksürüyor yavrum benim...burnu çok tıkalı horlyor resmen uyurken...ve tabi ağlıyor mız mız oldu hastalığından...umarım çabuk atlatırız...yarın yine kontrole götürücem..

sizin doğal yollardaN tavsiye edeceğiniz bişi varmı...bol bol su vermye çalışyıroum...emme azaldı çünkü nefes alamıyor çocuk emerken..

off off işte böyle....
 
yogurdu mayalamak için mayanlanmış içinde katkı maddesı olmayan yogurt olunca daha sert tutar.. ancak böylr yogurdu bulmak bıraz zor oldugu için, hazır yogurtla mayaladıgınız yogurt ilk aşamada sutumsu tadı olsa , bır kaç defa mayalandıgında daha iyi mayayı bulmuş olursunuz.. her mayaladıgınız yogurttan 3-4 kaşık kadar mayalık ayırasınız yeterlı olur...
 
EVet verilmiyor da yapılan mamalarda da bal olunca dedim acaba veriliyor mu ? Ballı tahıllı kahvaltı diye mamalar oluyor ya..

bence verılemesı daha iyi.. o kadar ayıriştırmaya çalışıp içinde vıtamın bırakmıyorlarç dogal halı varken bu kadar kımyasal kullanılarak yapılan şeylerı bebeklere yedırmek ne kadar dogru ki..?...
 

canım çok geçmiş olsun.. bır su bardagına suyun bır çay kaşıgı tuzu koy iyice karıştır.. soguyunca sırınga ile burnuna sık.. ve bunu bır kaç defa yap çok iyi gelır..

AÇIKLAMA: dr verdıgı okyonus suyu seklındekı burnuna sıktıgımız su ile aynı su ile aynı oluyor.. tuzlu denız suyu.. bunu bıze dr muz önerdı..
 
hasta bebıslere gecmıs olsun.kıyamam ya Allah bıran once sıfalarını versın.kızlar nane lımon,ıhlamur falan ıcırın.artık bunları rahatlıkla ıcebılırler
 
GELENEKSEL YOĞURT NİÇİN DAHA İYİ?

Süt canlı bir gıdadır. Kaynatma ya da pastörizasyon sütteki faydalı mikropları (probiyotikler) öldürür. Amaç sütün ekşimemesidir. Isıl işlemden geçen süt faydalı mikroplarını kaybeder. Ama ondan yoğurt mayalarsanız tekrar probiyotiklerine kavuşur.

Probiyotikler çok mu önemli?

Probiyotikler bağırsaklardaki mikrobiyolojik dengeyi devam ettirerek ya da geliştirerek vücut sağlığını olumlu yönde etkileyen, besenlerde bulunan canlı organizmalardır (bakteriler, mantarlar).

Erişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon (1,5kg) bakteri bulunur. Bu rakam insan hücre sayısının 10 katı kadardır. Bu bakterilerin %85’i faydalı bakterilerdir (probiyotik). Probiyotikler 300m2 büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak mukozasını (sümüksü zar) bir tabaka şeklinde döşer ve koruyucu bir zırh oluşturur.

1912 Nobel Tıp Ödülünü kazanan Rus bilim adamı Élie Metchnikoff bilim dünyasında probiyotiklerin kaşifi sayılabilir. Metchnikoff yoğurt, kefir ve peynir gibi süt ürünlerinde bulunan asit yapan mikroorganizmaların bağırsaktaki hastalık yapan mikroorganizmaları nötralize ettiğini saptamıştır. Metchnikoff Bulgaristan ve Kafkasya’da yaşayan insanların uzun ömürlü olmasını probiyotiklerden zengin gıdaların fazla tüketilmesiyle açıklamıştır. Kitab-ı Mukaddesin Farsça bir versiyonunda Hazreti İbrahimin uzun yaşaması(175 yıl olduğu söylenir) fazla miktarda probiyotiklerden zengin fermente süt ürünleri (yoğurt, süt, kefir, peynir vb) yemesine bağlanmıştır (Genesis, yaradılış, tekvin”18:8).

Probiyotiklerin çok sayıda önemli görevleri vardır:

Probiyotiklerin görevleri

Bağışıklık sistemini güçlendirmek
Ürettikleri enzimler ile yiyeceklerin hazmını kalaylaştırmak.
Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.
Zararlı maddelerin kan dolaşımına geçmesini engellemek.
Besin allerjilerini ve ekzemayı önlemek
Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu engellemek
Karbohidrattan zengin ve rafine gıdaların yenmesi, çeşitli toksinler ve antibiyotikler normal bağırsak florasını bozarak zararlı bakterilerin ve mantarların üremesine yol açarlar. Patojen bakteri oranı %15’ten %80’e kadar çıkar. Koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsak geçirgenliğini artırır (“intestinal leakage”).

Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer. İnsanın bağışıklık sistemi bu maddeleri tepeleyecek antikorları üretirler.

Bu toksik maddelerin bazıları insan vücudunun bazı moleküllerine çok benzerler (moleküler benzerlik teorisi). Bu benzerlik nedeni ile bağışıklık sistemimiz kendi dokularını da tahrip etmeye başlar. Bunlara otoimmün hastalıklar denir (romatoid artrit, miyasteni, Haşimoto tiroidit, ülseröz kolit, astım, tip 1 diyabet vb)

Bağırsak florasının korunması

Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet bağırsak florasının koruyuculuğunu bozmaz. Fermantasyon ürünleri (turşu, kefir, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke, nar ekşisi) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar. Pastörizasyon gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder. Geleneksel Türk yoğurdu ekşidikçe içerdiği probiyotik sayısı artar. Sanayi tipi yoğurtlar ise ekşimez.

MEYVELİ YOĞURTLAR ZARARLI MI?

Eskiden anneler bebeklerine yoğurdu evlerinde kendileri yapardı. Şimdilerde ancak çok az anne bebeklerine kendileri yoğurt yapıyorlar. Yapsalar da şekerin esiri olan çocuklar bu yoğurtları ağızlarına koymuyor. Meyveli yoğurtları ise aşırı miktarda tüketilmeye başlandı.

Yesinler ne olacak kalsiyum da alacaklar, bunun ne zararı var diye düşünülebilir.

Normalde bir yoğurdu 100 gramında 4-5 gram kadar şeker varken meyveli yoğurtlarda 16-18 gram şeker vardır. Maalesef birçok çocuk hekimi bebeklere bu şekerli yoğurtları yemelerini öneriyorlar. Çocuk hekimlerinin çoğu ve aslında bu yoğurtların çok şekerli olduğunu kabul ediyorlar ama yüksek kalsiyum içeriğini öne sürerek bu yoğurtların yenmesini teşvik ediyorlar.

Hatta yoğurt firmaları çok sayıda çocuk hekiminin muayenehanelerine küçük buzdolapları koyarak içlerini şekerli yoğurtla dolduruyor. Hekim bu buzdolabındaki küçük yoğurtları parasız çocuklara dağıtıyor (tıpkı uyuşturucu satıcılarının insanları alıştırmak için başlangıçta uyuşturucuyu bedava vermeleri gibi) .

Bunları yiyen çocuklar şeker bağımlısı oluyorlar ve sebze-meyve yemiyorlar. Yediklerinin çoğu unlu ve şekerli gıdalar ve abur cuburlar oluyor. Böylece gerekli vitamin, mineral ve lifleri alamıyorlar. Peki sonra ne oluyor. Gelsin diş çürükleri, ortodontik bozukluklar, hiperaktivite, otizm, şişmanlık, diyabet, alerjik hastalıklar, sık enfeksiyonlar vb.......
 
Son düzenleme:
Soyanın karanlık yüzü


Son yıllarda medyada çıkan “kırmızı etten daha ucuz ve sağlıklı et”, “alerji yapmayan süt”, “kanserden koruyan yiyecek”, “ucuz protein kaynağı”, “anne sütünden daha iyi bebek maması” gibi haberlere bakarsak soya sütü, soya yağı, soya protein tozu, soya peyniri, soya fıstığı, velhasıl soyalı tüm ürünler çok faydalıymış. Hatta taklit soya et, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünleri bile yapıldı. Üstelik çok da ucuz. Uzakdoğuluların uzun ömürlü olmalarını da soyaya bağlıyorlar. Bütün bunlar ne kadar doğru, yoksa gıda sanayinin balonları mı? Bültenimizin mevcut sayısında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın bu konuyu irdeleyecek.

Soya sağlıklı bir yiyecek mi? Son yıllarda medyada çıkan “kırmızı etten daha ucuz ve sağlıklı et”, “alerji yapmayan süt”, “kanserden koruyan yiyecek”, “ucuz protein kaynağı”, “anne sütünden daha iyi bebek maması” gibi haberlere bakarsak soya sütü, soya yağı, soya protein tozu, soya peyniri, soya fıstığı, velhasıl soyalı tüm ürünler çok faydalıymış. Hatta taklit soya et, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünleri bile yapıldı. Üstelik çok da ucuz. Uzakdoğuluların uzun ömürlü olmalarını da soyaya bağlıyorlar. Siz ise soyaya karşı çıkıyorsunuz, neden?

Gerçekten de Uzakdoğu’da, özellikle eski Çin uygarlıklarında soyaya çok değer verilmiş. Hatta Çin’de Chou hanedanlığı döneminde soya fasulyesi; çavdar, buğday, darı ve pirinç ile birlikte 5 kutsal tahıldan biri olarak kabul ediliyormuş.

Daha erken döneme ait gravürler soyanın bir yiyecek olarak değil bir münavebe bitkisi (azot kaynağı) olarak kullanıldığını ve ancak kıtlık zamanlarında, diğer yiyecekler zor bulunduğu için yenildiğini gösteriyor. Soyanın bolluk zamanlarında da bir yiyecek olarak kullanılması Chou hanedanının son dönemlerinde (M.Ö. 1134 - 246) ancak fermantasyon tekniklerinin bulunmasından sonra mümkün olmuştur ama yine de hiçbir zaman ana yiyecek olmamıştır (1).

Son iki bin sene içerisinde ise soya Uzakdoğu’da ancak fermente edildikten sonra tüketilmiş. Fermentasyon uygulanan soyalı gıdalar mizo, soya sosu, tofu ve tempeh gibi birkaç çeşit gıdadan ibaret. Fermantasyon çok önemli, çünkü bu sırada soyanın bütün olumsuz özellikleri minimale inmekte.

Peki fermente edilmemiş soyanın ne gibi zararları var?

Mesela soya protein sindirimini sağlayan tripsin enziminin etkisini bozuyor. Ayrıca içerdiği fitatlar kalsiyum, demir ve çinko gibi hayati minerallerin bağırsaktan kana geçmesini azaltıyor. Soyanın diğer zararları arasında D vitamini eksikliği, osteoporoz, hazımsızlık, alerji, bağışıklık yetersizliği, tiroit hastalıkları, bunama, kısırlık, kanser ve kalp kası hastalığı da var. Fermantasyon soyanın yukarda saydığımız birçok toksik etkisini gidermekte.

Ama piyasada satılan ve yüzlerce yiyeceğin içinde bulunan soyanın (soya sütü, soya yoğurdu, soya peyniri, soya dondurması, soya proteininden yapılmış salam, sosis gibi et çeşitleri) çoğu fermente değil. Hâlbuki Çinliler, Koreliler, Vietnamlılar ve Japonlar bizlerin sandığı gibi hiçbir zaman soyadan yapılan peynirler, soyalı tatlılar, soya sütleri ya da taklit soya şarküteri etleri tüketmiyorlar (2).

Soya proteini izolatı üretimi yapılırken eklenen ya da yapımı sırasında oluşan nitritler, lizinoalanin, alüminyum, mono-sodyum-glutamat (MSG) ve flor bileşikleri gibi çeşitli toksinler var. Bunlardan nitritler ve flor kanserojendir. Halbuki geleneksel fermente soyada bu toksinlerin hiçbiri yok.

Aslında günümüzde Çin’de tüketilen soya miktarı gıda sanayicilerinin abarttığı gibi fazla değil. Mesela 1998’de yayınlanan bir araştırmaya göre günlük soya proteini tüketimi iki tatlı kaşığından daha az (erkekler için 8 gram, kadınlar için 7 gram). Ünlü “Cornell Çin Çalışması”na göre Çin’deki baklagil tüketimi 0 ile 58 gram arasında değişmekte (ortalama 12 gram). Yine 1930 yılında yapılan bir araştırmaya göre Çinlilerin diyetinde domuz eti toplam kalorinin yüzde 65’ini oluştururken soyanın buradaki payı sadece yüzde 1.5. Hâlbuki Amerikan hükümetinin kalp-damar hastalıklarından korunmak için halka tavsiye ettiği günlük en az yenilmesi gereken soya miktarı bunun neredeyse 3 misli (3).

Günümüzde insanlar ne kadar soya yediklerinin de farkında değiller. Çünkü herhangi bir markete gittiğimizde raftan aldığımız birçok paket gıdanın (salam, sosis, sucuk, köfte, hazır et suları, hazır çorbalar, hazır salata sosları, paket cipsler, paket bisküviler, paket çikolatalar vs.) içerisinde soya ya da soya yağı var.

Soya kıyması ne menem bir şey?

"Soya kıyması" adıyla satılan ürün yağı alınmış soya küspesi. 25 Kg torbalarda kg fiyatı 1,5 TL’ye satılıyor. Kullanırken ılık suyla ıslatılıyor ve 1 kg soya kıyması 3 kg su emiyor. Yani bu durumda kilosu 0.5TL’ye geliyor. Gerçek etin kilosu 30 TL olduğuna göre oldukça karlı bir iş bu.

‘Annemin köftesi’ diye satılan hazır köfteler bu kıymadan mı yapılıyor?

Evet, aynen öyle; yani et diye soya küspesi satıp, bir de utanmadan annemin köftesi diye reklam yapıyorlar.

Marketlerde satılan bazı sosislerin üzerine %100 dana yazıyor. Buna rağmen etten çok daha ucuz satılıyor. Nasıl oluyor bu?

Doğru bunların içinde dana var ama miktarı çok az. Bu çok az miktarda olan hayvani ürünün, %100’ü dana. Üstelik sosisin üzerinde ‘%100 dana’ yazıyor, ama dikkatinizi çekerim ‘%100 dana eti’ yazmıyor. Çünkü dana eti değil, dana siniri var içinde. Bunların hepsi yasal. Anlayacağınız ‘şeriatın kestiği parmak acımaz’ diyorlar. Ama Gıda Mühendisleri Odası bu konularda dişe dokunur şey söylemiyor nedense; hatta hiç birşey söylemiyor desem daha doğru.

Fermente edilmemiş soya kansere neden olabilir dediniz. Hâlbuki basında hep soyanın kansere karşı koruyucu olduğu yazılıp çiziliyor?

Gıda sanayicileri ve birçok bilim adamı meme, prostat ve kalın bağırsak gibi kanserlerin Uzakdoğu Asya ülkelerinde daha az görülmesini bu ülkelerdeki fazla soya tüketimine bağlamaktalar. Bu iddiayı savunanlar soyanın kanserden önleyici etkisini içerdiği izoflavon adlı bileşiklerin zayıf östrojen etkisine bağlamaktalar. Gerçekten de soya izoflovanları belli miktarlarda tüketildiklerinde vücutta yapılan östrojenlerin güçlü etkilerini zayıflatarak meme ve dölyatağı kanserlerinin tehlikesini azaltabiliyorlar.

Halbuki Uzakdoğu ülkelerinde yemek borusu, mide, tiroit, pankreas ve karaciğer kanserleri de daha fazla görülmekte. Soya tüketiminin bazı kanserleri azaltırken bazılarını artırmasını izah etmek güç. Bazı uzmanlara göre bu paradoks bahsedilen ülkelerdeki diğer beslenme gelenekleri (aşırı tuz, tütsüleme vb) ile ilişkili.

1994 yılında Mark Messina’nın yaptığı bir meta analize göre 26 hayvan çalışmasının yüzde 65’inde soyanın kansere karşı koruyucu olduğu; diğerlerinde ise etkisiz olduğu ya da kansere yol açtığı saptanmış (4). Aynı araştırıcıya göre insan çalışmalarının sonuçları ise daha da belirsizmiş. Bu çalışmaların bazılarında soya tüketimi ile kanser olasılığı arasında ters bir orantı saptanırken, çalışmaların çoğunda böyle bir ilişki bulunmamış, hata soyanın kansere yol açtığı belirlenmiş.

Son on yılda yapılan birçok çalışma işlenmiş soyadan zengin gıda ile beslenmenin meme, mide, kalın bağırsak ve uterus (döl yatağı) kanserlerine karşı koruyucu olmadığını; hatta bu organlardaki kanserleri arttırdığını göstermekte.

Soyanın içerdiği bitkisel östrojenler fazla tüketilirse bazı kanserleri önlediği gibi bazılarına sebep de olabilir. Yani, “soya kanseri önler” iddiası çok doğru değil, aşırı tüketim halinde kanser tehlikesi yaratabilir soya. Dikkat etmek lazım.

Aslında sorun tüketilen soyanın fermente olup olmadığı. Bilindiği gibi Uzakdoğulular soyanın geleneksel fermente şekillerini tüketirler. Hâlbuki Batı dünyasında geleneksel soyalı yiyecekler yerine, işlenmiş soyalı yiyecekler yenir. Birçok tüketici salam, sosis, kıyma, sucuk, pastırma gibi et ürünlerinden bilmeden fazla miktarda soya alabilir. Soya için belirlenen bir dozun olmaması tehlikeyi büyük ölçüde artırmakta.

Araştırıcılar soyalı mama ile beslenen yedi bebekteki östrojen düzeylerinin adet dönemleri olan erişkin kadınların kanlarındaki östrojen düzeylerine eriştiğini göstermişler (5). Sadece soyalı mama ile beslenen bebeklerin aldıkları östrojen miktarı vücut ağırlığına göre ayarlandığında en az 5 doğum kontrol hapına karşılık gelmekte (6). Son yıllarda kız çocuklarının çok erken yaşta ergenliğe girmelerinde soyanın payı az değil.

Soyalı mama ile beslenen maymunların testosteronlarının yüzde 70 daha düşük olduğu da gösterilmiş (7). Herhalde genç Uzakdoğulu rahiplerin cinsel isteklerini bastırmak için soya yemeleri bu yüzden olsa gerek. Son yıllarda erkek çocuklarda görülen meme büyümesinin (jinekomasti) de sorumlusu olarak bitkisel östrojen kaynağı soyalı gıdaların aşırı tüketilmesi gösterilmekte.



KAYNAKLAR

Katz SH. Food and Biocultural Evolution: A Model for the Investigation of Modern Nutritional Problems. Nutritional Anthropology, Alan R. Liss Inc., 1987, p 50.
Serkan Yimsel. Doğru Beslenmeyle İlgili Yanlış Bildiklerimiz. Hayykitap, İstanbul 2006.
Nagata C, Takatsuka N, Yoko Kurisu Y, Hiroyuki Shimizu H. Decreased Serum Total Cholesterol Concentration Is Associated with High Intake of Soy Products in Japanese Men and Women J Nutr 1998; 128:209-213.
Messina MJ, Persky V, Setchell KD, Barnes S. Soy intake and cancer risk: a review of the in vitro and in vivo data. Nutr Cancer. 1994;21(2):113-31.
Setchell KDR, Zimmer-Nechemias L, Cai J et al. Exposure of infants to phyto-estrogens from soy-based infant formula. Lancet. 1997:350: 23-7.
Irvine C, Fitzpatrick M, Robertson I, Woodhams D. The Potential Adverse Effects of Soybean Phytoestrogens in Infant Feeding, N Z Med J. 1995:24;108(1000):208-9.
Sharpe RM. Infant feeding with soy formula milk: effects on the testis and on blood testosterone levels in marmoset monkeys during the period of neonatal testicular activity. Hum Reprod 2002 Jul;17(7):1692-703.
 
fıkırımı belırtmek yerıne kaynaklı yazıyı koymanın daha iyi oldugunu düşündüm...
 
günaydın kızlar
hasta olan bebeklere Allah acil şifalar versin
Benimki de 10 gündür hasta 1 hafta antibiotik ve balgam sökücü kullandık. Dün bitirdik ilaçları
Balgam sökücü kullandığımız için öksürük artmış doktor bırakınca azalıcak dedi öksürüğü
Bir huysuz bir huysuz anlatamam. Önceki gece sabaha kadar uyumadı hiç sürekli ağlayıp mızıldandı, bu gece biraz daha iyiydi çok şükür, ama uyumamak için direniyor.
Bide şu öksürük geçseydi ama zaman alacak galiba geçmesi, ne yapacağımı şaşırdım artık
 

geçmiş olsun cnm benimkide nezle oldu burun tıkalı gece nefes alamadığında ağlayarak uyanıyor hemen damla damlatıyorum doktorumuz sabah öğle akşam peditus verin ve damla kullnın dedi inşallah hepimiizn bebşleri hemencik iyileşir allahım betierinden saklasın
 
anneler en iyisini bilir daha deneyimliler nede olsabende çıtçıtlı,2 kat penye bide örgü yelek giydiriyorum.çünkü soğuk havalar ben bile hala kazak giyiyorumkorkuyorum hasta olur diye allah korusun.

deneyimi oldukları doğru ama bazı şeyleri çok abartıyor maalesef. böyle sıcağa alıştırırsa ufacık soğukta üşür. abim öyle mesela soğuğu hiç sevmez. bende öyleyim soğukta sobanın yanından ayrılamam.

arkadaşlar bebeklerin ayağı terliyormu,melisanınkisi acayip terliyor.hatta ayakalrı kokuyor bile:)

benimkininde çok terliyor çorapsız bile. evet kokuyor. minicik bebeğin ayağı kokar mı diyordum.
 

özellikle çoraplar çıkınca çok terliyor nedense,yaz gelseydi çorapsız gezdirirdik alışırlardı.
 
bu gün sabah 8'de ky.evini temizlemeye gittim.melisayı evde babasına bıraktım perişan oluyor orada diye.neyse yarım saat geçmedi eşim alıp getirmiş durduramamış.eşim, kapıya bakıyor sen gelirsin diye,bakıyor gelmiyorsun ağlamaya başladı diyor.sonra üstünü giydirmiş kucağına almış odalara bakıp seni aradı göremedi yüzünün ifadesi değişti diyor.içim bana yapıştı beni görünce bi çığlık attı kuzum ağlayasım geldiartık biliyorlar herşeyi tontişler, allahım kimsenin evladını annesiz babasız koymasın.
 
merhabalar kasım anneleri ben çooooooooooookkkk garip tarifi imkansız duygular içerisindeyim. kızım daha 6 aylık ve ben yine HAMİLEYİM. beni en iyi sizler anlarsınız böyle yakınlarınız var mı bu kadar kısa sürede hamile kalan sezeryan dı minik kızım . doktorum olabilir doğurabilirsin diyor. bu fikre kendimi ne kadar alıştırsam da hala karnımda yeni bir bebek taşıdığıma inanamıyorum. günah olduğu için aldırmayı düşünemiyorum. hayırlısı nolur bana dua edin. bu arda çok uzun zamandır takip edemiyordum topic i benim kızımın 20 gün kadar önce 2 dişi çıktı ve 5 gün kadar önce oturmaya başladı sizinkiler ne alemde? dualarınızı bekliyorum
 
günaydın kızlar! geçmişi oku oku bitiremedim :) hasta olan bebeklere geçmiş olsun diyorum.
4 gün tatilin ardından oğluşumu bırakıp işe gelmek zor geldi. kuzum ne güzel alışmıştı bana. bakalım bugün ne yapacak. perşembe günü oğlumun ateşi çıktı. 37,8 e yükseldi. iştahı kesildi, mız mız ve huysuz bir çocuk oldu. iyiki evdeyim dedim. biraz anakucağında duruyor sonra durduk yere ağlıyor. bütün gün kucağımda evde dolaştık durduk. gece mama için 4 te kalktı ve uyumadı. aldım yanımıza getirdim. babasıyla elini tuttuk biz gözümüzü kapattık. çaktırmadan bakım bir bana bir basına baktı sonra oda kapattı gözünü uyudu. sabaha kadar arada mızırdandı durdu. ertesi günde aynıydı. cumartesi düzeldi iştahı. daha sakinledi. ama bu seferde gece uykusu sapıttı. 3 gündür gece mamasını veriyorum kucağımda uyuyor yatağına yatırıyorum uyanıyor sonra uyumak istemiyor ne yaptıysam ağlıyor. son çare olarak arabasına koyduğum gibi aşağıya indik. kapının önünde bir aşağı bir yukarı dolaştık. bu şekilde uyuyakaldı. babası işten geldiğinde eve çıktık ve yatağına yatırdı.
dünde alsancak'a gittik. aman bir uslu bir uslu hiç sesi çıkmadı. arabasında uyudu. kucak istemedi. eşimle pizzacıya girdik. daha girer girmez servis görevlisi kız geldi sevdi.oğluma diyorki gel sana oyuncak vereyim. benimkide öyle tepkisiz baktı. sonra oturduk. kucağımda sipariş gelene kadar durdu. sonra arabasına koydum. yemekten sona babası kucağına aldı. kız tekrar geldi yine gel sana oyuncak vereyim dedi. eşimde tuttu kızın kucağına verdi. dedim niye veriyorsun, ama b,izde müşterinin bebeklerini alıyoruz. dedim ben vermiyorum. neyse geldi ama ben kıza ter ters baktım. demesinmi anneye mi gideceksin babaya mı diye. babasına verdi. oradan çıkınca eşime kızdım. ben kucağa vermiyorum kız benden alamadı sen tuttun verdin. yine aynı şeyi söyledi. ben istemiyorum sen alabilirisin başkasının çocuğunu dedim.sonra kendime kızdım niye söylemedim diye ama eşimin vereceği aklıma gelmedi. sonra parfümeriye girdik. ben kendime bişeyler bakarken baktım benimki yine kucakta. izin istemek filanda yok. allahım dedim illa insanları uyarmam ya da kırmam gerekiyor. millet ne kadar rahat.
bende çocuğumu başkasının almasını istemiyorum. ben izin vermedikçe. bundan sonra pat diye yüzlerine söyleyeceğim. bu konuda eşime güvenmiyeceğimi anladım.
 

hayırlı olsun canım. bak bebişine kardeş geliyor ne güzel. arkadaş gibi büyürler. mutlaka zorlukları olacaktır ama rabbim sağlıklı hayırlı bir evlat nasip etsin.
 
teşekkür ediyorum melodi ama daha çooooooooooooooook erken bana göre ama nasibimiz böleymiş demek ...kızıma bakınca hep ağlıyasım geliyor ona haksızlık etmişim gibi ....
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…