2011 Mart Anneleri Paylaşım Alanı


canım cok geçmiş olsun... okurken cok üzüldüm ama inan içim cok ferah.prensesin çok iyi olacak annesi.sadece seni biraz korkutmuş...ben de dua edeceğim,üzme kendini... bizi de habersiz bırakma canım..
 
Canım çok çok geçmiş olsun,inşallah edacık çok çok iyi olacak.Dualarım seninle...
 
inşllah en kısa zamanda iyileşir bebeğin.
 

üzülme canım bende mama veriyorum her emzirme sonrası 90 cc hazırlıyorum 60 cc yiyor bazende tamamını keşke sütümüz olsada versek mamayla beslenip hiç bir problemi olmayan bürsürü bebek var sadece bizim için yapılmamış ki bu mamalr sağlıklı olsunlarda mamayla büyüsünler anne sütü alan bebekler hiç hastalanmıyorlar mı sanki allah bütün bebekleri korusun bizimkileride


çok kötü oldum okuyunca çok çok geçmiş olsun allah bebeğinizi size bağışlasın
 

nefesim kesildi okurken ama iyi olucak eda allah dualarımızı kabul etsin inşallah her zaman bebeklerimiz var içinde hep onlar için çok geçmiş olsun iyi haberler vericeksin bize burdan inan...
 

allahım o kadar kötü oldum ki sizin için ağlıyorum şu an ve dua ediyorum. Allahım yardımcı olur inşallah size. ayrıca kendını suclama olacagı varmış. kesinlikle bunlar yasanmalıymıs kı olmus. hiç bir şey sebepsiz veya biz yaptık diye olmaz ki. kesinlikle iyi olacak yavrun dua etmeye devam edicem
 
anne sütü takviyesi verenler hiç mi hiç vicdanen rahatsız hıssetmesın kendını... anne sütünün en önemli kısmı ilk 10-15 gun gelene kolostrum. bağışıklık sistemini güçlendiren o. ondan sonra gelen olgun sütten hiç farkı yok milupa aptamil mamaların. hatta dr umun dediğine göre anne sütünde olmayan pek cok faydalı maddeler var aptamilde. içindekileri okursanız da anlarsınız zaten. sütümüz yeterli gelmiyorsa ya da bebek emmiyorsa süte alerjisi vs durumları oluyorsa tabı kı mama vericebir örnek vereyim ablamın bakıcısının 2 cocugu var 15-18 yaslarında bir kız ve oğlan boyları 180ın ustunde ve ikisi de hem zeki hem de sporcular. ve ikisi de anne sütü almamış hiç . hep mamayla beslenmişler. dogru suzgun hasta olmamışlar bile. ayrıca yıne bır tanıdık karıkoca ikisi de doktorlar. ama kızları memyı tutmamış bir türlü artı biberon da almıyormus kesinlikle ve kaşıkla anne sütü + mama verdiler 1 yıl boyunca. gayeeeet de sağlıklı bebek hala. yanı doktorlar bıle emzirtemıyorsa demek hersey bebkte bıtıyor. ne isterlerse o oluyo. yokmememi emmiyor yok sütüm yetmiyor gibi bunalımlara girmenin çoooook anlamsız oldugunu anladım bu anlattıgım 2 ornekten ve doktorumun tavsiyelerinden sonra. takmayın rahat olun
 
BAKIN BU DA BAŞKA BİR SİTEDEN BİR ANNENİN YAZDIKLARI:
Ben iki bebeğimi de mamayla buyuttum, İlkinde ilk 15 gun çok uğraşmıştım, pompa kiralamalar vs. , hiç süt gelmedi , sonuç olarak kilo verdi çok. İkincisinde benim de denemeye cesaretim çok yoktu, bebeğe takviye mama verip bir yandan da biraz denedikten sonra vazgeçtim.
36 yaşındayım ve bende hiç anne sütü alamamışım. Annemde apse oluşmuş ve ben doğar doğmaz ameliyat olmak zorunda kalmış ki ben 4. çocuğum ( genel de 2. ve diğer bebeklerde daha kolay emzirilir).
Neyse sonuç olarak 36 sene öncesinin mamalarıyla buyumuş olan ben, obez değilim, kilolu bile değilim. Bağışıklık sistemim oldukça kuvvetli, en son ateşim çıktığında ortaokulda falandım. Hayatımda hiç grip olmadım, ki meslek itibarı ile, sağlıksız ortamlarda bulunduğum çok olur. Kendi çocuklarımda olmaları gereken kilodalar., ve ikisi de kolay kolay hasta olmazlar, en fazla nezle oluyorlar, çok da çabuk atlatoyorlar.
Bunu anlatıyorum çünkü anne sütü veremeyenlerin çok uzuldugunu biliyorum, tabi ki en guzeli anne sutu vermek ama eğer yoksa, olmuyorsa da mama veriyorum diye uzmeyin kendinizi. Bence açlıktan sürekli ağlayan, ve bitap düşüp aç aç uykuya kalan ( benim kızım ilk 15 gun bu durumdaydı) bir bebekliktense , duzgun beslenmek, uyku düzenine sahip olmak ve uyanıkken de keyifli olup dış dunya ile ilişkiye açık olmak bir bebek için çok daha onemli
 
canımmm çok geçmiş olsun.sakın ama sakın kendini suçlama hpimizin başına gelebilirdi.hepimiz bu veya başka türlü şeyler yapabiliriz.bunun tecrübeyle iyi anne olmamayla ilgisi yok.bazı şeylerin yaşanacağı vardır yaşanır.inşallah bugün çok güzel haberler alacaksın doktorundan.inşallahhhhh....
 

canım benim dualarımız küçük kızınla inş en kısa zamanda iyileşir hiç merak etme kendini suçlama bu durum hepimizin başına gelebilir sen güçlü ol çünkü bebeğinin sana her zaman ihtiyacı var unutma
anneciği o seni çook seviyor sen de onu çook seviyorsun sakın vicdan azabı yaşama allah ım sağlık versin inş.
 

canım bence üzme kendini eminim eşin sen bebekle ilgilenirken çook yorulduğun için bebeğe zaman ayırman gerektiğini düşündüğü için böyle yapıyordur benim eşim de benden uzak duruyor ama bu bize zaman vermek için bence
 
haticesu geçmiş olsun canım lütfen kendini suçlama, ben de uyuklamışım çocuğu düşürecekmişim nerdeyse yani hepimizin başına gelebilir ve evelallah sağlıcakla çıkacak yavrumuz
sütü az gelen anneler bence de kendinizi üzmeyin gereken neyse yapın benim 85 yaşındaki sapasağlam ninem diyeyim anneannemin kardeşi mamayla büyümüş fransadan gelirmiş mamaları o zamandan beri kullanılıyor bunlar ama sütü yettiği ve çocuğu kilo aldığı halde mama verilmesini anlamıyorum bizim doktorumuz adını andırmıyor kilo iyi oldıuğu için
bu arada 2. ay aşılarını olduk sizde ateş odlumu
 
Bu sorunun cevabını işte bu kitapta buldum: Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Pedagog Adem Güneş, "Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi - Labirent", Salis Kitaplar, 3. Baskı. (Mahremiyet Eğitimi | Adem Güneş)


Çok ayrıntıya girmeden, yeterli bilgi vererek yazılmış bir kitap. Akademik değil ama akıcı bir dili var.


Bu kitabı okumak beni rahatlattı, çünkü bugüne kadar kızıma karşı olan hareketlerimin doğru olduğunu gördüm. Ve kitap aynı zamanda da beni teşvik etti; bugüne kadar kızıma nasıl davrandıysam, bundan sonra da öyle davranmaya devam edeceğim.


Kötülüklerden kaçış yok ama en azından kızımı, kendisini koruyabilecek şekilde eğitiyorum. Ayrıca bir anne olarak olası bütün kötü ihtimalleri hespalayıp, ona göre önlem alıyorum. Bundan ötesi artık benim ve kızımın kaderine kalıyor. Umarım kaderimizde güzellikler yazılıdır.


Şimdi bu kadar kötü haber arasında beni, kızıma doğru davrandığımı gördüğüm için, sevindiren bu kitaptan alıntılar yapacağım. Alıntılardan sonra kendi kişisel deneyimimi yazacağım. Ama şunu söylemek isterim ki benim parça parça yaptığım alıntılar kitabın tamamını okumayanlar için çok da anlamlı olmayabilir. Her annenin, öğretmenin ya da çocuk tacizine karşı duyarlı kişinin bu kitabı okumasını tekrar tekrar tavsiye ediyorum:
Adem Güneş, mahremiyet eğitimi verilerek çocukların tacizlerden korunabileceğini, mahremiyet eğitimi almamı çocukların ise kendilerine yönelebilecek tehlikelerden habersiz olarak kendilerini korumaktan aciz kalacaklarını söylüyor (s. 12-13).


Çocuğu tacizden koruyacağım diye nasihat edilmesinin "Aman, oğlum/kızım, dışarıda kötü adamlara dikkat et, seni alır kaçırırlar..." türü korku dolu nasihatler çocuğun ruhunda derin yaralar açılmasına neden olabileceğini ve çocuğun sosyal çevreden korkarak, içe kapanmasına neden olabileceğini belirtiyor (s. 13 ve s.31).


Yazarın söylediğine göre 7 yaşından önce çocukları tacize karşı "bilinç"lendirmek mümkün değil ama çocuğun cinselliğin ne olduğunu anlamadığı dönemde normal ve anormal davranışları ayırt edebilmesini ve tacize "bilinçsiz" olarak tepki vermelerini sağlamak mümkün. Bunun adına "temel davranış refleksi" yani "haya duygusu" diyor (s. 12-13).


Temel davranış refleksi gelişmiş bir çocuk kendisine yönelecek bir tehlikeden -tehlike olduğunu fark etmese bile- ani bir refleks ile kendisini koruyabilir. Çocuk, kendisine yönelen anormal davranışın ne anlama geldiğini bilmese dahi ciddi rahatsızlık duyar ve o an o ortamdan uzaklaşmak ister. (s. 14)


Yazar, temel davranış refleksi denilen refleksin kişideki gelişimini şöyle izah ediyor:


İnsanın doğuşunda var olan reflekslerin varlığı gibi, sonradan kazanılan refleksler de vardır. Örneğin güneşli bir günde, yeşil bir parkta oturup güneşlenen birisi, parmaklarında hissettiği kıpırdanmanın sebebinin ne olduğunu anlamak için dönüp baktığında, elinin üzerinde bir örümceğin yürüdüğünü görse, ani bir refleks ile elini hızlıca sallamaya ve örümcekten kurtulmaya çalışır.
Örümcekten kurtulmaya çalışan bu kişinin refleksi doğuştan elde edilmiş bir refleks değildir. doğuştan elde edilen refleksler, her insanda aynı sonuçları doğurur; sonradan kazanılan refleksler her insanda farklılık oluşturur. Örümceklerle yaşamaya alışmış birisinin kendi elinin üzerinde örümceği görmesi ile, örümceklerle içli dışlı olmamış birisinin örümceği vücudunda hissetmesi aynı tepkiye sebep olmaz. (s. 21)


Yazara göre temel davranış refleksi kazandırmanın yolları şunlar:
1. "Bedenim bana aittir" bilinci (s.35 vd.)
2. "İzin verirsem dokunabilirsin" bilinci (s. 39 vd)
3."Dokunulması yasak olan yerlerim" refleksi (s. 40 vd.)
4. "Fiziksel baskıya direnme" refleksi (s. 43 vd.)
5. "Vücudum görünmemeli" hissi (s. 48)
6. "Banyoda çıplak olunmaması" hissi
7. "Tuvalette benden başkası olmamalı" bilinci (s. 54)
8. "Soyunma ve giyinmeden yalnızlık" ilkesi (s. 55)
9. "İzin verirsem, kabul edilirsin" ilkesi (s. 58 vd)
10. "Kim kimdir bilinci ve "Biz" bilinci genişletme (s. 60 vd)


7 yaşından sonraysa çocukların tacize bilinçli olarak karşı koyabilmeleri için çocuklarda tacize karşı "sosyal davranış becerisi" kazandırılmalıdır diyor yazar. Sosyal davranış becerilerinin kazandırılması için de şunları tavsiye ediyor:
1. "Öfke" tacizi önler / Öfkeyi, vicdan kontrol eder.(s.68 vd)
2. Çocuk "Hayır" diyebilmeyi öğrenmelidir. (s. 86 vd)


Şimdi yukarıdaki kalemleri tek tek inceleyelim:


1. "Bedenim bana aittir" bilinci (s.35 vd.)


Özetle; yenidoğan bebek kendisini yetişkinlerin kollarında rahat hisseder ama zaman ilerledikçe kendi bedeninin ve çevresindeki yetişkinlerden ayrı bir birey olduğunun farkına varır (s. 35). Anne babanın da bu süreci desteklemesi gerekmektedir. Bunun için anne babanın çocuğun vücuduyla ilgili yaptığı her tasarrufta çocuğun onurunu kırmamaya ve ondan izin almaya dikkat etmesi gerekmeketdir. Çocuk ilk zamanlar kendisinden izin alınmasının anlamını kavrayamasa da zaman içinde izin alınmadan bedenine yapılan müdahaleleri hissedip, bu durumlardan rahatsız olur hale gelecektir.
Yaza bu durumlara örnek olarak altına kaçıran çocuğun pantolonunun öfkeli ve sert şekilde çıkarılması yerine "istersen pantolonunu değiştirelim" gibi bir ifade kullanılmasını ya da terleyen çocuğun atletinin aniden çıkarılmasından da aynı şekilde izin alınarak çıkarılmasını göstermektedir.


Bu konuda ben kızıma karşı çok hassas davranıyorum. O istemediği sürece hiçbir zaman soymuyorum ya da giydirmiyorum. Bir ara soyunurken tepki vermeye başladı. Sakin sakin yaklaşınca anladım ki kıyafetinden başı çıkarken korkuyor, nefessiz ve kaanlıkta kalıyormuş gibi oluyor. Ben de ona ne yaptığımı anlata anlata, önce kıyafetinin kollarını çıkartıp sonra kıyafetin yakasını genişleterek yüzünü açıkta bırakacak şekilde kafasından çıkarmaya başladım. Kızımın onurunu zedeleyip ona öfkelenerek kıyafetlerini çıakrtmaya çalışsaydım şu anda aramızda ciddi bir sorun olacaktı bu husus. Ayrıca bu kitabı okuduktan sonra fark ettim ki eğer böyle yapsaydım kızım kendini önemsiz hissedecekti ve başkalarının da hoyratça kıyafetlerini çıkartmasına korkusundan karşı duramayacaktı belki de... Aynı şekilde bazen kızım altında bezi yokken çişi geldiğini belli ediyor. "Tuvalete gidelim mi?" diye soruyorum. Oyuna devam etmek istediği için "I-ıh" diye itiraz ediyor. Ben de altını ıslatacağını bildiğim halde ısrar etmiyor "Peki, kızım" diyorum. Kitabı okuduktan sonra çok doğru davrandığımı fark ettim. Fazladan çamaşır ve ütü çıkar ama kızım kendi istemediği sürece zorla hiçbir yere götürülmeyeceğini ve kendi isteklerinin önemli olduğunu öğrenmeli.




2. "İzin verirsem bana dokunabilirsin" bilinci (s. 39 vd)


Burada da kendi bedeninin farkına varmış olan çocuğun, kendi bedeni üzerinde söz hakkının olduğunu bilmesi amaçlanmaktadır. Yazarın deyimiyle çocuklara karşı "hoyratça" davranılmamalıdır. Yazarın beni çok etkileyen bir cümlesini buraya olduğu gibi almak istiyorum: "Her ne kadar çocuklar kendilerinin çocukları da olsa, çocukların ayrı bir dünya geliştirdiği ve ayrı bir yaşam sürecine hazırlandıkları asla unutulmamalıdır."
Bu bilincin oluşması için yazarın tavsiyesi 4 yaşından itibaren çocuğun (bazen) kendisinden izin alınarak öpülmesidir. Yazar bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Çocuğun güçsüz bedeninin, herkes tarafından izinsiz kullanılmasının, çocukların kendi bedenlerini koruma refleksini kıracağı unutulmamalıdır."
Ben bu hususa kızım doğduğundan beri dikkat ediyorum. Huzursuz olduğunu hissettiğim anda kimsenin öpmesine, mıncıklamasına, orasına burasına dokunmasına izin vermiyorum. Bazen babası bile oyun esnasında kızını fazlaca sıkıştırdığını fark etmiyor, hemen uyarıyorum. Rahmetli anneannemin güzel bir lafı vardı: "Acızlandırma çocuğu" derdi. Sıkça kullanıyorum bu lafı. Şimdi kızım 18 aylık. Asla ve asla kendisi izin vermeden kimseye öptürtmüyor kendini. Karşısındakini itiyor ve "aaaaaaaa" diye bağırıyor. Bu durum benim çok hoşuma gidiyor ve etrafımdakiler de bir anlam veremiyorlar. Anlam veremeyen herksese bu kitabın, bu bölümünü okutacağım.3."Dokunulması yasak olan yerlerim" refleksi (s. 40 vd.)

4 yaşından itibaren çocukların belli bölgelerine dokunulması çocuklarda ani tepkiye neden olmalıdır diyor yazar. Bunu sağlamak için de 4 yaşından itibaren çocukların genital bölgelerine olan harici temasın olabildiğince azaltılmasını öneriyor. Bu konuda herkesin elbirliği ile hareket etmesi gerektiğini, akraba ve tanıdıklar tarafından çocuğun cinsel organlarına dokunularak, öpülerek, vurularak sevilmesine müsaade edilmemesi gerektiğini de vurguluyor.
Şahsen tuvalet alışkanlığının erken dönemde kazandırılmasının bu yönde de bir faydası olduğunu düşünüyorum. Şahsen, kızım doğduğu andan itibaren altını benden ve babasından başka kimsenin değiştirmesine izin vermedim. 12. aydan itibaren kakasını tuvaletine yapmaya başladı. Bu durumda da poposunu ben, babası, bakıcı ablası, anneannesi, yengesi ve amca kızı dışında kimsenin yıkamasıne veya silmesine izin vermedim. İşin garibi, kızım da izin vermiyor. Daha bebekken bile altını kimsenin değiştirmesine izin vermez, tepkisini ağlayıp kıvranarak gösterirdi. Şimdi ise açıkça tercihini belli ediyor. Ben veya babası yanındaysak başkasının tuvalete götürmesini istemiyor. Hele hele yabancı biri olduğunda kesinlikle utanıyor, tuvaletini yapmaktan bile vezgeçebiliyor. Daha 18 aylık... Sanırım doğru yoldayım...
Kızımın dokunulması yasak olan bölgelerine temizlemek kaygısıyla zorla dokunmuyorum. Banyoda bile sadece su tutarak temizliyorum yada köpüklü su yaparak çocuk küvetinin içine oturtuyorum. Süngerle ya da lifle bile olsa o bölgelerine temas etmedim, etmiyorum. Gerekirse banyo sonrası kremleme yaparken ıslak mendil ile olabildiğince az temas ederek gerekli temizliği yapıyorum.
4. "Fiziksel baskıya direnme" refleksi (s. 43 vd.)

Burada da yazar özetle, büyüklerin gücünün farkına varan çocuğun kendi güçsüzlüğünü ve çaresizliğini keşfeceğini söylüyor. Büyüklerin ise bazen farketmeden de olsa çocukların üzerinde güç gösterisi yaparak, çocukların bu duygularını körüklediklerinden bahsediyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak çocuk, kendisinden büyük birinden kaçılmayacağını hafızasına yazıp, kendisini bu büyük kişiye teslim ediyor. İşte tacizin için hzır bir av! Çırpınmaya ve tacizden kaçmaya çalışmıyor bile... Bu nedenle çocukla oyun oynarken güç gösterisinden kaçınılması gerektiği gibi, ceza olarak da güç gösterisinde bulunulmamalı ayrıca dışarı çıkmak istemeyen çocuk, isteği hilafına sürürklenerek bir yerlere götürülmemelidir. Çocuğu istemediği durumlara karşı gösterdiği fiziksel direnç asla kırılmamalı ve çocuğa direncinin işe yaradığı bizzat yaşatılmalıdır (s.44).
Bunun için de biz fark etmeden uygun oyunlar oynamışız: Örneğin kızım daha yürüyemezken babasıyla salıncakta bir oyun oynuyorlardı; babası salıncağın hizasında yere çömelip salıncağı itiyor, salıncak geri gelince kendine hafifçe çarpmasını sağlıyor, sonra da abartılı bir tepki ile gerye doğru düşme numarası yapıyordu. Kızım bu oyuna kıkır kıkır güleri, gerçi hala gülüyor. Çok doğru bir oyunmuş. Aynı şekilde şimdi de babası halının üzerine oturup "hadi, beni it" diyor. Kızım da babasını omuzundan itiyor. Babası geriye doğru düşüp, halıya boylu boyunca uzanıyor. Sonra da "Beni kaldırır mısın kızım?" diye elini uzatıyor. Kızımın minicik eli ile babasının elini tutup kalıdırışını ve bunu yaparken suratındaki böbürlenme ifadesini görmelisiniz. Faydalı bir oyun daha... Veee son olarak kızımla yakalamaç oynuyoruz ama asla yakalamıyoruz :) Kızım kaçıyor, kaçıyor, sonunda evin bir köşesinde sıkışıyor. Onun geçebileceği bir alan bırakıp ona dokunamayacağımız uzaklıkta yere çömeliyoruz. Yorulmuşsa kıkırdayarak kollarımıza atılıyor, yok oyuna devam etmek istiyorsa ona bıraktığımız boşluktan kendince sıvışarak koşmaya devam ediyor. Bu da çocuğa, dilerse kendinden büyük birinden kaçabileceğini öğretmek açısından güzel bir oyun. Kızıma asla kendisini güçsüz hissettirecek oyunlar oynamıyoruz, zaten çocuk kendi yaşantısına egemen olamayacak kadar güçsüz olduğunun farkında, tam tersine onu bizden güçlü gösteren oyunlar oynuyoruz.
Son olarak bir de şu noktaya değinmek isterim: Kızımı asla ve asla yemek yemesi için zorlamadım, ağzına kaşık tıkmadım. Hiçbir şey yemek istemedği zamanlar oldu, kuruyemiş, domates veya mandalna yedirip yatırdım ama asla ve asla onun kendisini karşımda güçsüz hissedebileceği şekilde ağzına yemek sokmaya çalışmadım. Tam aksine o istemediği zaman benim ona zorla hiçbir şey yaptıramayacağım duygusunu sindirmesi için uğraştım ve son derece de başarılı olduğumu sanıyorum. Bu arada kızımın hiçbir yeme sorunu olmadı ama zorlanan çoukların yeme sorunlarının hiçbir zaman bitmediğini de annelerinden duyuyorum.5. "Vücudum görünmemeli" hissi (s. 48)

Bu noktada "vücut" tanımını iyi yapmak gerektiğini düşünüyorum ben. Zira aklımda hep bir kare var: 1999 depreminde göçük altından bir kadın çıkarıyorlar. Kadın bir itfaiyeceinin kucağında ve yarı baygın. Kameraler o sırada kadına odaklanıyor ama kadının bunun farkında olduğunu sanmıyorum. Benim dikkatimi çeken kadının o pozisyonda bile sıyrılan eteğini çekiştirerek bacağını kapamaya çalışması oldu. Muhafazakar insanlar bu tepkiyi çok doğru bulabilirler ama ben çok hüzünlenmiştim. İçimden "Göçük altından çıkıyorsun, yarı baygınsın, her tarafın kir ve kan içinde kim sana bakar ki? Ayrıca hayatın kurtulmuş, ölümden dönmüşsüni göçük altında işkence gibi saatler geçirmişsin, isterse 100 kişi baksın o bacaklara ne fark eder?" demiştim. Japonya depremi sırasında da başını dizlerinin arasına alıp oturmuş etekli bir kız resmi çekmişti dikkatimi. Eteği bacaklarının sonuna kadar sıyrılmıştı ve ağlıyordu. O fotoğraf tüm dünyada yayınlanmış ama kimsenin kızın bacaklarına dikkat ettiğini sanmıyorum. Dikkat eden olmuşsa bile o kızın umrunda olduğunu, bunu kendine sorun ettiğini sanmıyorum.
Elbette vücut tanımını muhafazakarlık anlayışımıza göre yapacağız. Vücudun belli kısımlarının görülmesinden çocuğun rahatsızlık duyması lazım. Adem Güneş, bu vücut kısımlarını "genital bölge" ile sınırlıyor ve ben de katılıyorum. Çocukların kendini her zaman genital bölgeleri kapalı olarak hatırlaması gerekli diyor Hoca. özellikle 4 yaşından itibaren çocuğun ev içinde bile çırılçıplak dolaşıtırılmaması gerektiğini, giysilerini kendisinin giyip çıkartmasına izin verilmesi gerektiğini söylüyor. Böylece amaçlanan, kendisini başkalarının yanında çıplak görmeye alışmamış olan çocuğun, birisi elbiselerini çıkartmaya çalıştığında rahatsızlık hissetmesini sağlamak. Hatta Hoca bu şekilde internet ortamında karşısındaki kişiye çıplak görüntü vermesinin de önüne geçilmiş olunacağını söylüyor.
Ben kızımın bezini çıkardıktan sonra poposu havalansın diye açık bıraktığım zaman bile altındaki pantalonunu geri giydiriyorum. Kızım banyo haricinde hiçbir zaman evin içinde çıplak dolaşmadı, dolaşmıyor.
6. "Banyoda çıplak olunmaması" hissi

Ben 3 yaşıan kadar babamla yıkandım. Babamla paylaştığım en mutlu anlardı. Kızım da aynı şekilde babası ile yıkanıyor. Benim duyduğum mutluluğu, onun da yaşamasını istiyorum. Ancak 4 yaşından itibaren banyoda çıplak durulmayacak. Eğer kızım bizimle birlikte banyo yapmak isterse mayolarımız giyip, o şekilde banyo yapacağız. Hakeza, kızımın bir kardeşi olursa da kızımın 4 yaşını geçmesi durumunda kızım ancak mayosunu giyerek kardeşi ile banyo yapabilecek. Kızımı kendim yıkadığım sürece de 4 yaşından sonra ben her zaman giyinik olacağım. Banyodaki herkesin çıplak olabileceği ihtimal ancak ve en fazla çocuğun 4. yaşına kadar. Hatta Adem Güneş, çocuğun 4 yaşından sonra, annesi tarafından yıkanırken de üzerinde kilodunun bulunmasının, genital bölgelerin görülmemesi gerektiğini partikte de uygulayarak alışması açısından önemli olduğunu söylüyor. Ben bu konuda o kadar sert olamayacağım sanırım. Zira doktora gitmek, hastalanmak vs gibi durumlarda başkalarının yardımını istemek zorunda kalabiliriz. Bence banyo ihtiyacı da böyledir. Bu durumda çocuk tamamen çıplak olabilir. Bence önemli olan genital bölgelerinin olabildiğince az görünüyor ve az temas ediliyor olmasıdır.


7. "Tuvalette benden başkası olmamalı" bilinci (s. 54)

Vücudum çıplak görülmemeli refleks davranışı kazandırılması açısından önemlidir. Çocuk tuvalette yalnız kalmaktan korkuyor diye kapıyı açık bırakmak ya da anne tuvaletteyken kapının açık bırakılmasını yazar doğru bulmuyor. 4 yaşını bitiren bir çocuğun tuvaletin özel bir mekan olduğunu bilmesi gerektiğini söylüyor. Kızım şu an 18 aylık ve birkaç denemeden sonra "Anne şu anda tuvaletini yapıyor ve tuvaletini yaparken içeri girilmez"in anlamını öğrendi. Gelip kapıyı tıklatıyor, "Buradayım annecim, tuvaletimi yapıyorum" deyince de salona dönüp oynamaya devam ediyor. Çıkar çıkmaz yanına gidiyorum ve o da bu duruma alıştı.

8. "Soyunma ve giyinmeden yalnızlık" ilkesi (s. 55)

Buradaki ana hedef çocuğun, kendi bedenini izleyen birisinden rahatsız olmasıdır. Böylece çocuk yavaş yavaş, bedeninin "özel" ve korunmaya değer olduğunun bilincine varacaktır. 4 yaşında bir çocuk kendi kendine giyinip soyunmayabilir. Bu durumda ise anne babanın çocuğa ayrı bir odada yardımcı olması mümkündür. Bundaki amaç çocuğun kendi bedeninin açık bir ortamda ve birilerinin görebileceği şekilde sergilenemeceğinin refleksinin kazandırılmasıdır.
Kızım doğduğu günden bu yana hiçbir zaman onu dışarıda tamamen soymadım. Tatilde bile altını değiştirmemk gerektiğinde (ki 9 aylıktı) havluya sararak bezini çıkardım. O zamanlar bunu bilinçli olarak yapmıyordum, çocuğun bundan bilinçsizce de olsa birşeyler öğrenebileceğni düşünmüyordum. Benim korkum etraftan birilerinin benim baktığımdan farklı gözle bebeğime bakmalarıydı. O zamanlar birisine açılsam bana paranoyak derler diye korkuyordum ama bugün bakınca "doğru yapmışım" diyorum.
9. "İzin verirsem, kabul edilirsin" ilkesi (s. 58 vd)

Anne çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken ondan onay ya da izin alma ihtiyacı hissetmez ama çocuk 4 yaşına girdiğinden itibaren zaman zaman odasına girerken kapısı çalınıp izin alınmalıdır. 7 yaşından itibarense kapısı çalınmadan asla odasına girilmemelidir. Kapıyı çalıp odasına girdiğinizde çocuğun çıplak bedeni ile karşılaşırsanız, çocuğun özel dünyasına saygı gösterdiğinizi belirtir şekilde hemen özür dileyip kapıyı kapatmalısınız. Çocuk kendi kendine giyinemiyorsa ondan izin alıp odasına girdikten sonra "istersen ben yardım edeyim" diyerek çocuktan izin alınmadan çocuğun kıyafetlerine el atılmamalıdır. Gideceğiniz yere geç kalıyor olmanız, çocuğunuzun terbiyesinden daha önemli olamaz. Aynı hassasiyeti evinize giren herkes göstermelidir.
Böylece hem çocuk kişiliğine saygı duyulmasını talep etmeyi hem de rahatsız olduğu bir durumda itiraz edebilme becerisini elde etmiş olacaktır.
Şahsen ben kızımdan izin almadan onun üstünü değiştirmiyorum. Elbette henüz çok küçük, konuşarak anlaşmak zor. O yüzden ben açıkça izin almak yerine, ona yapacaklarımı önceden anlatmak yolunu seçiyorum. "Bak üstün ıslandı. Şİmdi gidip odandan kuru kiyafetler getireceğim ve üstünü değiştireceğiz". "İşte yeni kıyafetlerini getirdim. Şimdi bana sağ elini ver, birlikte çıkartalım" gibi...
10. "Kim kimdir bilinci ve "Biz" bilinci genişletme (s. 60 vd)

Bir çocuğun, bir yetişikinin kendisi için tehlikeli olup olmayacağını anlayabilmesi ancak 7 yaşından sonra mümkündür, hatta tehlikenin büyüklüğünü ancak 14 yaşından sonra anlayabilir diyor yazar. Bu endenle 4 yaşından küçük çocuğa güvenebileceği kişiler tanıtılırsa, bu güven çeberi dışında kalan kişilere karşı bilinçsizce bir refleksle kendisini koruması sağlanmış olur.
Çocuk çevresindeki kişilerle belli kategoriler içerisinde yakınlık kurmayı öğrenmelidir. Örneğin babasının kardeşiolan amca ile bakkal amcayı ayırabilmelidir. Ben bunun için amcaya gittiğimizde özellikle vurgu yaparak "Amcaya geldik, amcaya geldik" diyorum. Diğer kişiler içinse "X amca, Y amca" diyorum. Tahminimce çocuk sesimin vurgusundan, tonlamadaki sıcaklıktan bile babasının kardeşi olan amcanın diğerlerinden farklı ve daha güvenilebilir olduğunu anlıyordur. Adem güneş bunu "Birisine güven sınırı en üst noktada bulunmalı, diğerine ise sınırlı güven duymalıdır" diye özetliyor.
Çocuğun güven duyacağı kişileri kategorize ederken uygulanacak yöntemi Adem Güneş ayrıntılı olarak anlatıyor. Psikogenetik kapılardan bahsediyor. Ben ayrıntısına girmeyeceğim. Özetle baba, anne, amca, dayı, teyze, hala, dede ve nineler en üst düzeyde güven duyulacak kişilerdir. Bunların dışındaki kişiler sıırlı güven duyulacak kişilerdir. Bu ayrımı telikeli ya da tehlikesi kişiler olarak görmemek gerekiyor diyor yazar. Bu kişilerden szarar gelmeyeceği ya da bu kişiler dışındakilerden zarar geleceği anlamına gelmiyor. Sadece çocuğa kendisini korumasını öğretmeye çalışıyoruz.
Çocuk bu kişileri "ailesi" olarak görmeli ve irtibatı en yüksek noktada tutmalıdır. Bu duygunun, çocuğun kendisini hayat içerisinde güvenli hissedebilmesi açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Adem Güneş, çocuğun daha ilk yaşlardan itibaren aile olarak gördüğü ve "biz" sınırı içindeki bu kişilerle sıkı iletişim içerisind eolması gerektiğini özellikle vurguluyor. Dayı, teyze, hala, amca, dede ve nineler özellikel ziyaret edilmeli, iletişime büyük önem verilmeli ve çocuğun bu kişilerle ilişkisine sekte vurulmamalıdır. Adem Güneş'in bir cümlesini de buraya olduğu gibi almak isterimm: "Bu kişilerin çocuk terbiyesinde emniyet sigortası rolü üstlendiği asla unutulmamalıdır."
Yine de eklemeden geçemeyeceğim, "biz" sınırı içerisinde kalan aile bireyleri tarafından çocuğun tacize uğraması da mümkündür. Çocuğun bu durumda "Amcamla babamın arası bozulur" diye susması da olasıdır. Çocuğa her zaman "Kendisinin önemli ve değerli olduğu, diğer her türlü sorunun ise çekirdek ailenin desteği ile aşılabileceği" duygusu verilmelidir. Çocuk başına her ne gelrise gelsin bunu annesine anlatabileceğinden ve anlattıktan sonra aşırı bir tepki ile karşılaşmayacağından, kendisinin soğukkanlı ve akıllıca korunacağınan emin olmalıdır.


7 yaşından sonra çocuğa verilecek bilinçli eğitime ilişkin olan kısmı ise artık bir zahmet kitaptan okuyuverelim :) Zaten kitabın hepsini baştan sona okumak gerekiyor ki benim burada özetlediğim bilgilerin temeli anlaşılabilsin. Bu nedenle bu kitabı, kütüphanemin anne bebek bölümüne özenle yereştiriyorum.


Çocuk tacizi ile ilgili son olarak bir de benim eklemek istediğim bir nokta vaer: Çocuğa hiçbir zaman "Sana bir şey olursa ben ölürüm" ya da "Sana zarar veren olursa kafasını kırarım" gibi sözler de söylememek lazım. Zira benim çevremde gördüğüm taciz vakalarında çocuk çoğunlukla "Bunu söylersem annem yıkılır" ya da "Bunu söylersem babam katil olur" gibi düşüncelerle susuyor. Çocuğa her ne olursa olsun anne babanın kuvvetli ve arkasında olduğu ve sorunları akıllıca ve sakince çözebileceği hissettirilmelidir.


Tüm bunların dışında anne olarak gözüm her zaman kızımın üstüne. Olası tehlikeli öngörüp, ona göre tavır almaya çalışıyor. Herkesin her hareketini ince eleyip sık dokuyorum. Kızım bana emanet ve o kendini koruyabilecek yaşa gelinceye kadar ben elimden gelen en iyi şekilde onu koruyacağım. Herkes kendinen mesuldur. Ben babasına karşı bile kızımı korumalıyım, aynı şekilde babası da benim hareketlerimde bir dengesizlik hissederse kızını koruması gerektiğini bilmelidir. Kızıma gerekli eğitimi verip, gerekli koruma önlemelrini de aldıktan sonra gerisine artık alın yazısı demekten başka çare kalmıyor.


Umarım tüm çocukların pırıl pırıl bir alın yazısı olur...
 

ya bızım dun 1. Ay aşıları oldu. Normalde 2. Ayı mayıs 21 de dolduruyoruz ama hazıran 21e gun verdı asılar ıcın anlamadım nıy
 
haticecim dualarım seninle inşallah hemencecik iyileşir meleğin ve lütfen kendini suçlama sen çok iyi bir annesin yaşananlar herkesin başına gelebilirdi
 

geçmiş olsun canım bizimki de haftaya.bu ay bi sürü aşı var yapılması gereken hepsini aynı gün mü yaptılar??
 

çok güzel anlatmışşın
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…