Bir çoğunuz bu başlığı okuyunca gerçekten ablam olduğunu düşündünüz. Evet var! Her şeyden çok, herkesten çok sevdiğim dünya tatlısı bir ablam var! Ama öz değil..
Küçükken her zaman bir ablam olsun istemiştim. Hatta çocukken anneme kızdığımda 'beni geri karnına sok ve bir abla doğurmadan çıkarma!' dediğimi çok iyi hatırlıyorum
Ablam olmadığı için kendimi hep biraz eksik hissederdim. Arkadaşlarımın ablaları vardı, her an konuşurlardı ve birbirlerine her şeylerini anlatırlardı. Ve o 'ablalar' bana her zaman ulaşılmaz gelirdi. Ablası olmayanlara sesleniyorum, düşünsenize, aynı ya da ayrı odalarda, anneniz dışında her şeyinizi anlatabileceğiniz, yaşınıza daha yakın olduğu için arkadaş ve aşk konularında düşüncelerini alabileceğiniz, omzunda ağlıyabileceğiniz, doğum gününüzde her zaman size en beğendiğiniz hediyeleri alan, her konuyu danışabileceğiniz, yapamadığınız soruları anlatan, bisiklet sürmeyi yüzmeyi öğreten, topuklu ayakkabılarını ve elbiselerini paylaşabileceğiniz birlikte makyaj yapabileceğiniz, hatta evde yalnız olduğunuzda kendi aranızda parti düzenleyeceğiniz ve çılgınca eğlenebileceğiniz bir ablanızın olduğunu.. Düşünmesi bile gülümsetiyor. İşte ben böyle abla hayalleri kurarken o karşıma çıktı, Pınar.
Tanıştığımızda altıncı sınıfa gidiyordum, o da lise ikiydi. Özel bir okulda burslu okuyordum o zaman. Pınarla aynı servisteydik. Anlıyacağınız sabah akşam birbirimizi görüyorduk. Zamanla konuşa konuşa birbirimizin her şeyini bilir olduk. Benim hakkımda annemin bildiğinden daha çok şey biliyordu, ben de onun hakkında. Hatta anneme öyle anlattım ki onu, annem onu görmediği halde sever oldu. Beni ona emanet edebilecek kadar güvendi ona. İki yıl böyle geldi geçti. Hiç bir zaman ayrılamayacağımızı düşünüyordum, o her zaman benim yanımda olucaktı ben de onun. Ama birden o lise son oldu. Bense hiçbir şeyin farkında değildim. Bir gün onu aradığımda açmayınca anneme dert yandım. Annem de sınava gireceğini ve ders çalıştığı için açmamış olabileceğini söyledi. İşte o zaman kafama dank etti! Pınar! Üniversite! Nasıl ağladığımı anlatamam. Çünkü Pınar İstanbul istiyordu. Giderse diye öyle korktum ki.. Ama o kaldı! İstanbul kazandığı halde, benim için gitmedi ve Mersinde bir üniversitede edebiyat okumaya başladı. Şu an hala üniversiteli. Ve hala görüşüyoruz. O hala ablam, ben hala onun kardeşiyim. Hala benim hakkımda annemin bildiğinden daha çok şey biliyor, hala yanımda. Ona çok teşekkür ediyorum, her şey için, tüm yaptıkları için. Bana abla kardeş olmanın nasıl bir his olduğunu gösterdiği için. Seni seviyorum Pınar! Seni seviyorum ABLACIM!