Adana Yöresel Örf Ve Adetleri

Nevreste

Bir garip yolcu
Yönetici
Editor
16 Ağustos 2010
290.066
595.881
42
Geçmişten günümüze kadar gelen, kuşaktan kuşağa aktarılan anane ve görenekler halk kültürü itibariyle zengin bir coğrafyaya sahip ülkemizde bölgelere göre çeşitlilik gösterir. Binlerce senelik geçmişi olan Çukurova da halk kültürü itibariyle oldukça zengin bir bölgemizdir. Çukurova kültürü, içerisinde, Hititlerden Kilikyalılara, Roma ve Bizans döneminden Araplara, daha sonra da Türklere kadar uzanan zengin motifler barındırır .
Çukurova bölgesinin hem ekonomik hem de şehirsel merkezi konumunda olan Adana son senelerde hızlı değişim yaşayan şehirlerimizden biridir. Bu değişim ve gelişim Adana halk kültüründe de yansımasını bulmuştur.
Adana halk kültürünün oluşmasında ve gelişmesinde, Adana’nın coğrafi özellikleri, konumu ve nüfus yoğunluğu tesirli olmuştur. Adana ve etraf halkı, dağ köylerinde, yaylalarda, ovada ve deniz kıyısında olmak üzere dört değişik bölgede hayatlarını sürdürmektedir. Bu farklı bölgelerde sürdürülen hayat tarzları sebebiyle, Adana halk kültürü de çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Dağlardan ovaya doğru inildikçe geleneksel kültürde var olan davranış kalıpları, tıpkı elbiselerde olduğu gibi değişir, çeşitlenir. Dağ köylerinde yaptırım gücü yüksek olan bir davranış kalıbının, ovaya doğru inildikçe gevşediği, esnediği ve gücünü kaybettiği görülür. Son senelerdeki hızlı nüfus artışı ve göç halk kültüründe de değişime kapı aralamıştır.
Bir bölgenin veya bir yörenin insanını tanımamızda oradaki gelenekler ve görenekler bize yardımcı olurlar. Gelenek ve göreneklerin yoğun olarak yaşandığı dönemler vardır. Bunlar halk kültüründe geçiş dönemleri diye adlandırılan doğum, izdivaç etme ve ölüm dönemleridir. Ferdin en hassas olduğuna inanılan bu dönemlerde, onu çeşitli tehlikelerden savunmak, onu yeni dönemine hazırlamak için birtakım âdet ve inanmalar uygulanır.
Adana ve etrafındaki geçiş dönemlerinde uygulanan âdet ve inanmalar Adana halk kültürü içerisinde geniş yer meblağ.[

DOĞUM

Hayatın başlangıcı olarak kabul edilen doğum, Adana ve etrafında doğum öncesinden başlayıp doğum sonuna kadar uzanan bir dönemde, onlarca âdet ve inanmanın uygulandığı bir dönemdir. Doktora gitmeyen veya gidemeyen, çocuğu olmayan kadın, gebe kalabilmek için çeşitli yollara müracaat eder. Bunlardan biri de “ara ebe” veyahut “aralık ebesi” isimi verilen eli işe yatkın kadınların hazırladığı otlardan yapılmış ilaçlardan faydalanmadır. Çoban Dede diye hatıralan, şehir merkezinde bulunan bir türbe de çocuk sahibi olmak isteyen kadınların sıkça ziyaret ettiği yerlerden biridir.
Doğacak çocuğun yaşaması için, kadın daha gebeyken yatırlara, türbelere gider ve adaklarda bulunur. Çocuk doğduktan sonra yedi sene çocuğu başkalarından giydirir, yedi yıl saçını kesmez ya da yedi yıl çocuk için kurban keser. Çocuğu yaşamayan kadına “tıbıkalı” denir. Bu kadınların lohusayı ziyaret etmesi istenmez. Aşeren kadına “yerginliği var” denir. Doğacak çocuğun cinsiyetini öğrenmek için, çiğ bir koyun kellesinin çenesi, niyet tutularak ayrılır; çene kemiğinde et kalırsa doğacak çocuğun kız, et kalmaz cavlak olursa oğlan olacağına inanılır . Bir sonraki çocuğun cinsiyetinin farklı olmasını sağlamak için doğumdan sonra çocuğun eşi ters yüz edilir . Kelle yiyen gebe kadının çocuğunun sümüklü olacağına inanılır .
Doğumun kolay olması için Meryem Ana Eli otu doğum odasında ıslatılır. O açıldıkça doğumun kolaylaşacağına inanılır .. Doğum sancısı çeken kadına, doğum kolay olsun diye kocasının ayakkabısından su içirilir ..
Çocuk doğduktan sonra, taş gibi kuvvetli olsun diye ağzına taş konur .. Çocuk pişik olmasın, teni kokmasın diye tuzlanır. Çocuk tatlı olsun diye, tuzlamanın hemen peşinden vücuduna bal sürülür .. Çocuğu ilk yıkayan ona elbise alır. Çocuğun gözlerine sürme çekilir ... Çocuk yıkandıktan sonra koltuk altlarına, boynuna reyhan tozu sürülür. Çocuğun göbeği düştükten sonra düşen göbek, okuması için, okulun duvarına; imanlı olması için, cami duvarına; çeyizinin bol olması için, sandığa konur. Ayrı olarak, göbeğin yüksek binaların üstüne atılmasıyla, çocuğun istikbalinin yüksek olacağına inanılır.
Doğum yapan kadın, kırkı çıkıncaya kadar başına kırmızı tülbent bağlar. Lohusaya yağlı ballı pekmezli bulamaç, közde pişirilmiş ciğer-soğan yedirilir . Çocuğa ilk süt üç ezandan sonra verilir, böylelikle çocuğun sabırlı olmayı öğreneceğine inanılır. Anne ve çocuğu kötü tesirlerden savunmak için, ilk kırk gün çeşitli tedbirler alınır. Al basmasın diye, lohusamn baş ucuna ayna, tarak, iğne batırılmış soğan, Kur’an konur . Anne ve çocuğun altına bıçak konur . Odada sarımsak bulundurulur. Kapının arkasına satır, karyolanın altına süpürge konur . Aynalar kırmızı bezle kapatılır . Yatağın çevresi kıl iple çevrilir . Kapıya al bağlanır ; dikenli çalı asılır . Odaya bir kap içinde su konur . Odada “ocaklı” diye bilinen erkeğin gömleği bulundurulur . Çocuğun başının altına ekmek ufakları konur . Kırk basmasından savunmak için; yeni doğanın yüzü herkese gösterilmez. İki kırklı karşılaşınca iğne değiştirirler . Çocuğu kırk basmasın diye, çocuğun ilk kakalı bezi odanın eşiğine konur . Adetli kadınların ve tıbıkalı kadınların lohusayı ve bebeği ziyaret etmesi istenmez. Bu vaziyette çocuğun yüzünde yaralar çıkacağına veya anne ve çocuğa bir kötülük geleceğin inanılır.
Adana ve çevresinde, anne ve çocuk yedinci, yirminci ve kırkıncı günlerde kırklama isimi ile yıkanır. Yıkama suyu içine altın, taş, çiçekler ve yapraklar atılır. Böylece çocuğun altın gibi değerli, taş gibi güçlü, çiçekler gibi güzel kokulu olacağına inanılır. Kırkıncı günü yapılan kırklama suyunda ise; kırk taş, kırk yaprak veya kırk çeşit çiçek kesinlikle konulur. Kimi çevrelerde kırklama farklı bir şekilde uygulanmaktadır. Kırkıncı gün; hanede bulunan bütün tabak-çanak, yatak-yorgan yıkanır, lohusa ve çocuk da yıkanır, ayrı olarak bir kırklama suyu yapılmaz. Lohusayı önceden ziyarete gelenler de kırkıncı günde banyo yaparlar .
Çocuk, doğumdan sonra yaşına kadar çok hasta olursa “ismini yükleyemedi” denir ve çocuğun isimi değiştirilir. “Ali” isiminin çok kullanıldığı etraflarda, bu isimi taşımanın çok zor olduğu, bu kişinin heyecanlı ve asabi olacağı düşünülür. Kırkından sonra ilk gezmeye çıkışa “kırk uçurtma” denir. Çocuğun ömrü uzun olsun diye, kırkıncı günü uzak bir yere götürülür . Doğumdan sonra bir türlü gelişemeyen, cılız ve hastalıklı çocuğa “aydaş çocuk” denir. Aydaş çocuğun rehabilitasyonunda ocaklı birinden veya çocukluğunda aydaş olup da daha sonra sıhhatli olan kişilerden istifade edilir. Aydaş çocuk yaşlı bir ağacın arasından geçirilir, üç hafta tuz ile tartılır. Kurt ağzının iskeletinden geçirilir . Ocaklı bir kimsenin koynundan geçirilir (. Dört yol ağzına kazan kurulur, sembolik bir aş olan “aydaş aşı” pişirilir . Çocuk kabirliğe götürülür, orada ocaklı birinin koynundan geçirilir. Kabirliğe gelenlerin beraberinde getirdiği bulgurla haneye dönünce pilav pişirilir ve topluca yenilir .





Evlilik Öncesi


Adana’da kızlar 17 – 18 erkekler asker dönüşü 22 – 23 yaşında evlenme çağına gelmiş olarak kabul edilirler. Adana ve çevresinde görücü usulü anlaşarak beşik kertme levirat (kocası ölen kadının kayınbiraderiyle evlendirilmesi) kız kaçırma ve akraba evliliklerine rastlanır. Özellikle kız kaçırma ve akraba evlilikleri bölgede dikkati çekecek kadar çoktur. Evlenemeyen gençler kısmetlerinin açılması için çeşitli yollara başvururlar. Bunlardan bazıları hocalara giderek kilit açtırma muska yazdırma adak adama dört yol ağzında çeyiz açmadır.

Kız Bakma – Kız Görme

Adana’da evlenme çağına gelmiş oğullarına ailesi önce beğendiği bir kız olup olmadığını sorar. Eğer oğlan kız beğenmeyi ailesine bırakırsa aile dünürcülerle çevreden kız arar. Kız beğenilirse kızı istemek için dünürcü gönderilir.

Kız istemeye giderken “ağzı laf yapan” “ağzı lafa yakışacak” kişilerle gidilir. İlk istemede kız verilmez. Ancak ikinci veya üçüncü istemeden sonra kız verilir. Söz kesiminde hediyelernişan ve düğün konuşulup söze bağlanır.

Kız verilince iki aile arasında Küçük Tatlı ağız tatlısı yenir. Buna Fatiha okuma adı da verilir. Erkek tarafı lokum ve baklavayla kız evine gider. İki tarafın en yakın akrabaları bulunur. Bu arada kıza alınacak takılar eve alınacak eşyalar başlık veya anaya verilecek süt hakkı konuşulur. Eskiden yedi hacet adı verilen; bir çift Adana burması bilezik yüzük küpeelbise-ayakkabı-giyecekler başlık parası halı-kilim yatak-yorgandan oluşan eşya takılar ve başlık parasının oğlan tarafından verilmesi kesin kuraldı. Bugün bu adla anılmasa da yine de bunların çoğu yerine getirilmektedir. Daha sonra eş dost ve akrabaların katılımıyla eğlencenin de olduğu büyük tatlı yapılır. Oğlan evinden gelen tatlı lokum kahve vb. evliliğin ağız tadıyla geçmesi için konuklara ikram edilir. Büyük tatlı töreni yapanlardan çoğu nişan yapmaz. Gerek büyük tatlıda gerekse nişanda atkı atkın ya da kırkım adı verilen takı ve hediye merasimi yapılır.

Nişan

Nişan töreni düğün törenleriyle benzerlik gösterir. Harcamaları genellikle kız tarafı üstlenirkimi yerlerde ise tüm masrafları oldugu gibi nişan masraflarını da oğlan tarafı karşılar. Eskiden yapılan yemekli nişan törenleri yerini pastalı şerbetli törenlere bırakmıştır. Nişan töreni kız evinde veya kız evinin belirleyeceği yerde yapılır.

Nişan Şerbeti: Kadınlar arasında yapılan eğlencedir nişan şerbeti ikram edilir. Nişanlılar bardaklarından birer yudum şerbet içtikten sonra bardaklarını değiştirirler uğur olsun diye şerbet bardaklarını kırarlar.

Düğün

Son senelerde bır güne inmiş de olsa geleneksel düğünler üç gün ile bir hafta arasında sürer ve pazartesi veya perşembe günü oğlan evine bayrak dikimiyle başlar. Bayrağın ucuna ayna soğan portakal takılır.

Köylerde yapılan bazı düğünler kesimlidir. Kesimli düğünlerde davulcular gelen konukları karşılar konuğun ikramını yapar konuğun önünde çeşitli figürler yaparak ondan para alır. Konuklar saba çaba adı ile anılan bu parayı düğün sahibine verilmek üzere davulculara bırakırlar. Bu tür düğünlerde düğünü yönlendiren çoğunlukla akrabadan biri olan ve abdal ağası adı verilen kişidir.

Düğünün başladığı gün veya ertesi gün kız evinden alınan çeyiz oğlan evine götürülür. Çeyiz damat evine götürülmeden önce damat tarafı çeyizden bir yastık kaçırır. Kız tarafının gençleri onu kovalar. Yastığı kapıp damada ilk götüren bahşiş alır.

Kız evinden çeyiz çıkarılmadan önce çeyizde bulunanların tümü tek tek bir kâğıda yazılarak çeyiz senedi hazırlanır. Çeyiz senedi taraflar ve şahitler tarafından imzalanır muhtar tarafından mühürlenir. Daha sonra kırmızı kurdelelerle bağlanmış yorganlar yataklar yastıklar mutfak eşyaları beyaz eşyalar görülecek şekilde üzerinde bayrak asılı kamyona yerleştirilir. Halılar kamyonun yan taraflarından sarkıtılır davul zurna eşliğinde Baraj’a gidilir çeyiz sudan geçirilir. Çeyizi götürenler ve almaya gelenler burada oyunlar oynayıp halaylar çekerler.

Şehirdeki düğünlerde gelin hamamı geleneğine rastlanır. Hamam tasları ve zılgıtlar eşliğinde hamamda geline kına yakılır. Hamama gidenlerin her biri gelini yıkar türküler söylenir oyunlar oynanır. Hamamda konuklara kebap veya kısırmeyve ve içecek ikram edilir.

Kına Gecesi

Adana ve çevresinde kına gecesi törenleri ekonomik ve kültürel değişime bağlı olarak eskiye oranla küçülmüştür. Eskiden âşıklarla türküler söylenerek kız evine gelen kınacılara kız evi tarafından çeşitli oyunlarla zorluklar çıkarılırdı. Kınacı et satırı veya balta telis çuvalı parçası eskimiş süpürge ve ayna olarak da ekmek sacı ile sözde “tıraş” ediliroyunlar çıkarılır gelenlere bilmeceler sorulur bilemeyen kınacı ağaca asılır ya da cezadan kurtulmak için para verirdi.

Akşam dışarıda ateş yakılır ateşin ebesi ateşe yaklaşmak isteyenlerle mücadele eder bu arada herkes ebeyi düşürmeye çalışırdı. Ateşin etrafında oyunlar oynanır halaylar çekilir âşıklar türküler söyler atışmalar yapardı. Gelinin yengesi ile damadın yengesi oyunlar çıkarır tazı-tavşan oyununu oynarlardı. Kına gecesine giden damat yolda durdurulup yüksek bir ağaç dalına konan yumurtaları vurması istenir. Vuramazsa kız evi ceza verir.

Günümüzde köy düğünlerindeki kına gecesi törenlerinde az da olsa bu geleneklere rastlanır. Kına gecesi cumartesi günü veya gecesinde yapılır.

Oğlan evi kızın giyeceğini kınasını çerezi ve mumları kına davarıyla birlikte davul zurna eşliğinde kız evine getirir. Kız evine gelirken yolda kız evi tarafından hazırlanmış çeşitli oyunlarla ve zorluklarla karşılanır.

Kına gelinin yengeleri veya bahtı açılmamış bir kız tarafından yoğrulur. Köfte şekline getirilen kınalar tepsiye dizilir. Üstlerine mumlar dikilir mevsim çiçekleri serpilir. Genç kızlar kına tepsisini kına türküleri eşliğinde başları üstünde ortaya getirirler. Tepsi başlarında gelinin etrafında oynarlar. Gelin oturtulur başına kırmızı şifon örtülür kına türküleriyle övülür geline öğütler verilir. Gelin ne kadar çok ağlarsa o yıl o kadar bereket olacağına inanılır.

Gelinin başı üstünde kelle şeker kırılır. Gençler şekeri kapışırlar. Şekerden bir parça gerdek gecesinde gelin ile damat için şerbet hazırlamak üzere ayrılır. Gelin oyuna kaldırılır. Daha sonra geline kına yakılır. Gelinin avcuna kına yakılırken para konur. Tepsideki kınalar gençler tarafından kısmetlerinin açılması için kapışılır.

Oğlan evindeki kına gece geç saatlere kadar sürer. Güreşler tutulur ateşler yakılır oyunlar oynanır yüzük yarışı yapılır. Damadın serçe parmağına kına yakılır. Erkeklerden biri kadın kılığına girer çeşitli muziplikler yapar eğlenirler.

Kınadan sonra kırkım töreni başlar. Kırkım ya da atkın adı verilen bu tören nişanda ve kına gecesinde kız evinde gelinin oğlan evine geldiği gün de oğlan evinde yapılmaktadır. Kız ile oğlan masanın başına getirilir. Koluna bir yazma veya havlu bağlanmış bir erkek “atkın”ın ya da “kırkım”ın başladığını ilan eder. Oğlan tarafının en yakınıyla atkın başlar. Sonra kız tarafına sıra gelir. Parayı atan veya hediyeyi veren kişinin adı yüksek sesle oradaki topluluğa duyurulur. Nişanda ve kınadaki kırkımda daha ziyade mutfak eşyaları ve para verilmekte toplanan para ile kızın çeyizinin eksikleri tamamlanmaktadır. Oğlan evinde yapılan kırkımda ise daha çok para armağanı yapılmaktadır.

Gelin Çıkarma

Düğünün son günüdür. Oğlan tarafı gelin almaya süslenmiş arabalarla ve davullarla gider. Eskiden gelin atla götürülürdü. Gelinin bineceği at çevrenin en gözde atı olurdu. Atın başı kız tarafının hazırladığı şifon ve peşkirlerle süslenirdi. Kızın dokuduğu nakışlı heybe atın üstüne atılırdı. Gelinin ve atın başına ayna takılırdı. Gelinin evinden çeyizler develere yüklenir develer gelin alayı ile birlikte giderdi. Develere takılan çanlar devenin yürüyüşünün ahengiyle çalardı. Gelin alayı yolda giderken kız evi tarafının hazırladığı çeşitli oyunlar ve zorluklarla karşılaşır. Tıpkı kınada olduğu gibi gelin alma gününde de oğlan evi epeyce zorlanır. Bahşiş almadan geçmelerine izin verilmez. Gelen oğlan evi gelin çıkıncaya kadar oyunlar oynar halaylar çekerler. Kızın akrabaları kızı öven veya ona öğütler veren türküler söylerler. Erkek kardeşler kıza kuşak bağlar. Gelin ana babası ve kardeşleriyle vedalaştıktan sonra ana evinden uğurlanır.

Bu arada oğlan evinden gelini almaya gelen yakınları yeni evlilerin muratları olsun diye kız evinden çiçek evlilikleri uzun ömürlü olsun diye bakır kap kız kısmetini de beraberinde götürsün diye bir tabak bir kaşık kız gittiği eve çivi gibi bağlansın diye çivi çalar. Kız tarafı gelinin gittiği evde kısmeti bol olsun diye eline bir parça ekmek verir.

Gelin oğlan evine gelince arabadan hemen inmez. Arabanın üstüne bir tepsi konur ve kırkım başlar. Kayınpeder indirmelik verir. İndirmelik bağ bahçe ya da hayvan olabilir. Ardından oğlan evinin yakınları para veya altın verirler. Gelin arabadan iner. Kaynana ve kayınpeder çekilmekte olan halaya katılırlar. Kaynana gelinin başına arpa leblebi kuru üzüm bozuk para atar.

Gelin evin eşiğine gelince eline verilen bardak veya şişe veya testiyi kırar. Böylece gelinin kalp kırmayacağına ve evliliğinin dağılmayacağına inanılır. Gelin içeriye kaynananın kolunun altından girer. Yanına bir kız bir erkek çocuk getirilir. Bunlar oklava ile gelinin duvağını açarlar. Gelinle damat odaya girer getirilen şerbeti yarım yarım içerler. Dışarıda oyunlar devam eder.

Bayrağın indirilmesiyle düğün sona erer. Bayrak gerdek gecesi damat veya sağdıç tarafından aynaya nişan alındıktan ve aynanın kırılmasından sonra indirilir. Bir kaynağa göre de erkek evine asılan bayraktai aynayı ilk atışta kıran kişi yüklü bir bahşiş alır.

Gerdekten önce özne övme yapılır. Bekâr arkadaşları damadı alır gezdirir eğlendirirler. Sağdıçlar damadı ortaya alırboyunu posunu mertliğini manilerle överler. Çeşitli oyun ve şakalarla damat giydirilir. Daha sonra türküler söyleyerekmanilerle eve getirilir sırtı yumruklanarak içeriye sokulur.

Düğün Yemeği

Adana’da düğün yemekleri aile büyüklerinden oluşan kadınlar tarafından pişirilir bunlara aşganacı denir. Kız ve erkek evinde ayrı ayrı yemek pişer oğlan evi koyun veya davar keser yemeklerde kullanılmak üzere kız evine gönderir.Ahçıyı oğlan evi tutar misafir ağırlayan evlere de yemek gönderilir.

Düğün töreninde konukları ağırlamak için çeşitli yemekler pişer. Adana yöresinde pişen başlıca yemeklerden bir kaç örnek verılecek olursa.

Düğün Ekmeği: Adana’da düğünden önce düğün ekmeği pişirilir. Düğün ekmeği pişirmek için hamur açıcı kadınlar çağırılır. Hamur tef çalanıp türkü söylenilerek bir şenlik havasında yoğrulur. Bir döküm ekmek açıldıktan sonra ekmek tahtaları kenara çekilerek halay çekilir. Damat geldiğinde ona yağlı bazlama pişirilirbunun karşılığında kendisinden bahşiş alınır.

Yüksük Çorbası: Düğün yemeklerinin başında yüksük çorbası gelir. Kadınlar yüksük çorbası hazırlamak için büyük leğenlerde yoğrulmuş hamurlardan yufkalar açarak mantı yaparlar bir grup kadın da mantıları kapatırlar. Büyük kazanlarda kaynatılmış suya mantı hamuru atılır piştikten sonra üzerine bol salçalı naneli yağ dökülür istenirse çorbaya nohut konup limon sıkılır.

Ekşili Köfte: Düğün yemeklerinin en çok yapılanlarından biri de ekşili köftedir. Döğmenin incesi yoğrulup özleştirildikten sonra küçük köfteler yapılır. Köfteler nohutla birlikte kaynamış suya atılır. Köfteler piştikten sonra üzerine yağ ve salçada kızartılmış soğan dökülür nar ekşisi kuru nane ve baharat ilave edilir.

Davul Aşı: Düğün gününde yapılan etli döğme pilavı etli kuru fasulye bulgur pilavı veya pirinç pilavı patlıcan dolmasılahana ve yaprak sarması yemeklerine davul aşı adı verilir.

Gelin Tatarı: Adana düğün geleneğinde düğünün üçüncü günü olan duvak gününde kazanla gelin tatarı pişirilir bu bir çeşit mantıdır.

Düğün Sonrası


Gerdeğin ertesi günü duvak günüdür. Bu günde duvak mevlidi okunur. Çarşaf günü çarşaf mevlidi olarak da anılır. Köylerde duvak günü öğle öncesinde toplanılır. Konuklara bu gün için kesilen davardan öğle yemeği ikram edilir. Kasaba ve şehirlerde öğleden sonra toplanılır gelenlere bisküvi-lokum-pasta ikramı yapılır. Son zamanlarda özellikle şehir merkezinde duvak düğünün üçüncü günü yapılmaktadır. Duvak gününe kadınlar çağrılır bu günde yaygın olarak mevlit okutulur. Mevlidin ardından kızın oğlan evi bireyleri için getirdiği bohçalar konuklara gösterilir ve sahiplerine verilir. Kaynana gelinin kendisi için hazırladığı mindere oturtularak kaynana bohçasından giydirilir. Duvağa gelenler gelinin evini gezerler daha önce hediye getiremeyenler hediyelerini bugün getirirler. Duvakta gelen konuklara boncuklu tülbent verilir.

Duvak gününde de çeşitli davranış kalıpları görülür. Bunlardan bazıları: Gelinin başına duvağı örtülür. Bu duvağı bir oğlan ve bir kız çocuğu alıp kaçırır damattan bahşiş alır. Ortaya bir yastık konur. Gelin yastığın etrafında üç kez döndürülür. Yönü kıbleye çevrilir diz çöktürülür. Mevlitten önce ortada bir sehpa üzerine tuz şeker gül suyu ve şerbet konur. Mevlit bittikten sonra okunmuş tuz ve şeker gelin tarafından tadılır sonra bu tuz ve şeker gelinin evdeki tuz ve şekerinin içine eklenir. Ardından gelin bir dilek tutar ve sehpayı üç kez salavat getirerek kaldırır. Eskiden duvak günü gelin sabah erkenden kalkar düğünde kesilen davarların paçalanyla paça çorbası pişirir gelen konuklara bu çorbadan ikram edilirdi.


ÖLÜM


Halk kültüründeki geçiş dönemlerinden biri de ölümdür. Adana ve etrafında ölümle alakalı anane ve görenekleri; ölümden kaçınmak için uygulanan davranışlar, ölüm olayı etrafında uygulananlar ve can verenin ardında kalanların uyguladıkları davranışlar olmak üzere, ölüm çevreninde kümelenmiş olarak görmek olasıdır.
Ölüm etrafında uygulanan âdet ve inanmalarda, dinsel istikameti ağır basan pratikler yanında, büyüsel pratiklerin de yoğun bir şekilde bulunduğu görülür. Düşlerin, birtakım nesnelerin ve bir takım hayvanların ölümü çağırdığı düşünülür. Bu düşünceyle, ölümü uzaklaştırmak için ölümden kaçınma davranışlarında bulunulur.
Bir evin bahçesinde köpeğin uluması veya baykuşun ötmesi uğursuzluk kabul edilir. Düşte hane felaketi görülürse , gelinlik giyilirse , çıplak biri görülürse , kabirlik veya tabut görülürse , çokça odun ve kazan görülürse ölüm olacağı düşünülür. Ayakkabının ayaktan çıkarılırken ters düşmesi , ikindiden sonra komşuya un, tuz, süt ve kazan verilmesi iyi kabul edilmez.
Bir ölüm olayının hemen peşinden uygulanan bir takım âdetler de, başka bir ölümün olmaması içindir. Cenaze yıkanırken çoluk çocuk uyandırılır. Cenaze için ısıtılan suyun kazanı ters çevrilir. Küçük çocuklar cenazenin ardında kalmasın diye, cenazenin önünden geçirilir . Cenazenin yıkandığı yere, içinde oklava olan bir ibrik konur . Cenaze haneden çıktıktan donra bir tabak içinde, bulgur-soğan ve yağ “rızkı da birlikte gitsin” diye, bir fukaraya verilir. Cenaze haneden çıkarken hemen peşinden oklava atılır. Cenazenin hemen peşinden, hane temizlenir, süpürülür. Yatağı sökülür, yıkanır, havalandırılır. Evde yedi türlü baharat, üzerlik, buhur tüttürülür .
Hastanın can vereceğinin anlaşılmasıyla beraber, etrafında bulunanlar birtakım dinsel işlemleri uygulamaya başlarlar, tslami usullere göre yapılan bu işlemlerle, hastanın öte dünyaya imanlı gideceğine inanılır.
Cenazenin, zorunluluklar dışında, bekletilmesi iyi karşılanmaz. Bir an önce gömülmesi gerekir. Böylelikle can verenin de ruhunun rahat edeceğine inanılır. Akşam can veren gömülmez, “yer mühürlendi” denir . Cenaze suyu içine gül, reyhan, murt dalı, portakal yaprağı, mantuvar çiçeği atılır . Cenaze yıkanırken başının altına murt dallan konur. Bu dalların yaprakları orada bulunanlara dağıtılır, dua okurlar. Okunmuş yapraklar, çörek otuyla birlikte kefenin içine atılır. Gelinin izdivaç ederken kesilen, daha sonra sandıkta saklanan “kâkül”ü varsa o da kefenin içine konur . Kefen gül suyu ile ıslatılır, “günlük” yakılarak tütsülenir. Kefen ölünün yıkanacağı yere kadar el üstünde götürülür . Kefenlemeden önce cenazenin yakınları çağrılır, el öptürülür
. Kefenden artan parça, bir yoksula ya da çocuğu olmayan bir kadına verilir
. Kefenleme işlemi esnasında çevrede üzerlik tüttürülür
. Bazı çevrelerde, kefenin içine taze çiçekler konur, ölünün başı çiçeklerle örtülür
.
Ölü yıkama işlemi köylerde ve kasabalarda kapalı bir alanda, şehir merkezinde ise kabirlikte yapılmaktadır. Cenaze namazı da gelen cemaatla birlikte kabirlikte kılınmaktadır. Ölü toprağa konulduktan sonra, gözü arkada kalmasın, dünyadan doyumlu gitsin diye
yüzüne toprak atılır, ağzına toprak konur. Ölen kişi kadınsa kabrin başına kırmızı yağlık, erkekse beyaz şifon, askerse bayrak bağlanır. Ölen genç kızsa, kabrin üstüne çeyizinden bir bohça konur .
Ölü kabre konduktan sonra uygulanan pek çok âdet ve inanma da bulunmaktadır. Bunlarda emel; ölünün öte dünyada rahat etmesi, günahlarından arınması, geride kalanları tedirgin etmemesi ile birlikte, kalanların acılarının hafifletilmesi ve bu vaziyete alışmalarının sağlanmasıdır. Bunun için, ölünün gömüldüğü gün ölü evine “kazma-kürek yemeği” denilen yemek, komşular tarafından getirilir
. Ölü evinde yemek pişmez, yedi gün yemeği komşular getirir. Baş sıhhati dileğine gelenler lokum, çay, şeker, bisküvi, kolonya getirirler. Gelenlere lokum ikram edilir. Ölü evinde, ölünün üçüncü günü helva yapılır, yedinci günü “yedi yemeği” hazırlanır
. Ölü için verilen yemek, cenaze sahibinin ekonomik vaziyetine göre, pilav-hoşaf, haşlama et-yufka, dövme pilavı-kuru fasulye, lahma-cun-tatlıdan oluşmaktadır. Kırkıncı ve elli ikinci günlerde de kimileri helva veya aşure yaparak dağıtmaktadır.
Can verenin ardından giysileri, çarşafları ve çamaşırları yakınları tarafından yıkanarak bir fukaraya verilir. İhtiyacı olanların alması için can verenin ayakkabıları ve elbiseleri dört yol ağzına bırakılır . Can verenin en yeni elbisesi, gözü arkada kalmasın diye, kabirinin üstüne bırakılır.
Adana ve etrafında can verenin hemen peşinden “ağıt yakma” ananenine rastlanır. Köylerde bu işi ağıtçı kadınlar yapar. Ağıtçı kadın cenaze evinde, can verenin elbiselerini odadakilere göstererek, can verenin iyiliklerini, güzelliğini, yiğitliğini anlatarak maniler söyler, çevredekileri ağlatır.
Netice olarak, Adana ve etrafı, halk kültürü itibariyle oldukça zengin motifler taşır. Bu motifler geçmişten günümüze dair çeşitli kültürlerin de tesiriyle çeşitlenmiş, zenginleşmiştir. Bölgenin son senelerde yaşadığı hızlı toplumsal değişme ve gelişme ananesel kültürdeki değişimi de başlatmıştır. Kırsal kesimden şehre doğru gidildikçe giyim kuşamda görülen değişim, ananelerde ve göreneklerde yansımasını bulmuştur, insan hayatının geçiş dönemlerinde uygulanan davranış kalıpları da, vakit içerisinde biçim değiştirmiş; düğünlerin müddeti kısalmış, çeyizlerin türleri değişmiştir. Artık, gebe bir kadın doğacak çocuğunun cinsiyetini öğrenmek istediğinde, en yakın sıhhat kuruluşuna veya hastaneye gittikçe ultrason aletinden istifade edebilmektedir. Ancak, gelişen teknolojiye ve değişen hayat şartlarına karşın halk kültüründeki anane ve görenekler, bir gün önce olduğu gibi bugün ve yarın da halkın hayatında varlıklarını sürdüreceklerdir.






Adana'ya özgü kelimeler / Adana şivesi


Bahraç ayran ya su konulan kap

Ölük : Ölmüş

Kapsalık,kaspalık,gaspalık,gapsalık : Bahçe kapısı
(Gaspalığı aç da içeri girsinler)

Firez : Tarlada kalan ekin sapı.

Dikeç : Kazık

Bük : Çalı ve diken topluluğu.

Pür : Çam yaprağı

Çot : Üstü kesilmiş ağaç bedeni.

Gamalak-Kamalak: Çam kabuğu gövdesinden soyulduğunda, gövde ile kabuk arasında bulunan yumuşak kısım.

Firik : Olgunlaşmaya yakın, olgunlaşmamış erik,çağla gibi meyve, buğday ve mısır

Göbelek : Mantar

Avarlık : Ailenin ihtiyacı için, evin bahçesine ekilen sebze.

Ayın Puharı(ayan por): Eyyam-ı Buhar, Ağustos ayında çöken buharlı hava

Siyek : Saçak.

Cırlavuk, cırnavuk : Ağustos böceği.

Tomus : Temmuz ayı

Şıkırdım gibi : Bütün dallardaki meyveler olgunlaşır, çok fazla.

Gölük : Yük taşıyan at, beygir.

Toğga : Sıcak veya soğuk olarak içilebilen, ayran ve dövme ile yapılan bir çorba çeşidi.

pilavlık : Çocuk oyunlarında etkisi olmayan kişi, küçük çocuklar.

demlik : tamamen
( Benle demlik mi konuşmayacaksn)

sına, sinam : Deneme.

Yörep: Yokuş

Anariye : Geri( Anariye anariye gel bakalım)

Bocit : Sürahi

Peşkir : Havlu

Dirgen : Tırmık

Çapıt,çabut : Kumaş Parçası,bez

Bayak : Biraz öne, az önce
( Bayak gelseydin görüşürdün)

Kele : Kadına hitap şekli(Kele Bacım gibi......)

Tummak : (suya)Dalmak

Gaçıl : Yol Açılmasını İstemek,Çekil.
( Kenara gaçılın)

Helke : Kova

Gıska : küçük soğan

Celfin: Genç tavuk

Endeni:Endeni sözcüğü onu anlamında kullanılmaktadır. Örnek:Ende örtüyü getir,masanın üzerine ört. (2.e uzatılır)

Cücük :civciv anlamında kullanılır.

Bulamaç: Nişasta, su ve şeker ile yapılan besleyici çorba.

Seyirtmek, seğirtmek :Koşmak anlamında kullanılır. Örnek:Çocuk şurdan biraz önce seyirtti.

Cardın:İri fare

Yayyık:Bazen tek y ile de söylendiği olur.Ayran yapmak için kullanılan küp şeklindeki tahta veya deri kutu. Örnekün akşam yemekte yayyık ayranı içtim.

Zaar:Zahir sözcüğünden gelmektedir.Belki anlamında kullanılır. Örnek:Zaar sizin çocuk yarın gelir.

Bakale:Bakale sözcüğü bakmak anlamında kullanılır. Örnek:Bakale buraya gel bi!
Yumuş:Yumuş sözcüğü iş buyurmak anlamında kullanılır. Örnek:Babamda habire bana yumuş buyuruyor.

Balım:Bu sözcük bakalım anlamında kullanılır. Örnek:Gel balım nereye gidiyorsun. (a uzun okunur)

Cıncık:Cıncık sözcüğü cam anlamında kullanılır. Örnek:Çocuk tüm cıncıkları kırdı.
Tez:Bu sözcük yöremde çabuk anlamında kullanılmaktadır.

Mustağak:Bu sözcük yöremde layik anlamında kullanılır. Örnek:Mustağakını sonunda buldun işte.

Elcek: oyuncu bilye

Gülle : bilye

yalak: çukur yer

angara : siyah-beyaz renkte olan tavuk

halbur: buğday elenen elek.

sarat :seyrek elek.

urupla: buğday ölçmede kullanlan en küçük kap.

çelik: buğday ölçmede kullanılan yaklaşık 10 kg buğday ölçen tahtadan yapılmış kap.

gırat:yaklaşık 22 kg buğdaya verilen ad.

bibi: hala

çitil : küçük helke, kap

çokuşmak: toplanmak, kalabalık olmak( Bi adam görünce hemen çokuştunuz)

meşe: eraltı( e uzun okunur)

manca: domates salatası

bıldır: geçen yıl

çullanmak : üzerine çökmek (Baktım ki adamın üzerine hepsi çullanmış)

culuk : hindi

depitmek : ayağı ile yitmek

depik : tekme

zumzuk :yumruk

dellenmek: sinirlenmek (Sen dellendin mi mustafa abi.Dellendirmeyib beni.)

süven : tarlanın kenarlarına çakılan düzgünce ağaç

gabala : ölçüsüz, tartısız alınan iş, eşya
( Şu domateslere gabala 3 bin vereyim)

gicişmek : kaşınmak( Sırtım gicişiyor baksana bir)

herslenmek : kızmak ( Ya bu kadar herslenmene gerek yok aslında)

katık : ayran

mahana : bahane (Ölüm gelirse hepsi mahana işte)

malamat: rezalet, rezillik ( Malamat olduk millete)

seğen : kaşık madeninden yapılmış kap
( Seğene çorba koysana)

şaplak : tokat

çimmek : yıkanmak

dulda : güneş ve rüzgardan korunacak yer
(Şöyle duldaya geçelim rüzgar sert esiyor)

cemkirmek, çemkirmek : büyüklerine karşı saygısız davranışlarda bulunmak, söz söylemek.

öykünmek, ökünmek : Yaptığı hareketin aynısını yapmak.(Ağzıma ökünme dedim sana)

ekkeş: ukala, çok bilmiş ( Şu Ahmet de çok ekkeş)

devlisi gün: sonraki gün

süngüç: baş parmak ile işaret parmağı arasındaki uzunluk

davış . söylenti

zıypmak, zıypınmak : yüksek bir yerden kaymak

zarpadanak, carpadanak: aniden

yekinmek : kalkmak (nereye yekindin böyle)

cebelleşmek : tartışmak, birisiyle uğraşmak
(Ya ben kendi canımla cebelleşiyorum)

pısmak, pusmak : saklanmak

pimpirikli : evhamlı

çingil : omuz

hombil, hombili : sırt

zibil :gübre, hayvan artığı

soyka . ölen kimsenin elbisesi

acar, acer : yeni

covsıtmak : duyurmak

vırtzırt: ani olarak, zamansız

iliksiz : argoda sevgi hitabı (İliksiz hoşuna gider değil mi?)

omisilli : iyi, güzel, hoş ( Omisilli ağaç ne hale gelmiş)

pıstanpatır : saklambaç oyunu

hapahap olmak : aniden karşılaşmak

yumuş uşağı : bir kimsenin her dediğini yapan
( Sen yumuş uşağı olmuşsun)

tinkitmek :sektirmek, yerinden oynatmak( Seni tinkitirim buralardan)

dıkılmak :girmek

ninemeli : neme lazım

çarkıt : eskimiş, hurda haline gelmiş ( Araba çarkıt olmuş)

vıykırmak : feryat etmek

cılkı çıkmak : özelliği bozulmak

guşanmak: giyinmek ( Düğüne gideceğiz şöyle bir güzel guşanalım)

teleme: keçi sütüne incirin kozağının sütünü damlatarak yapılan tadı güzel yiyecek (peynir çeşidi diye de geçer bulmacalarda)

ede: kardeş

agam : kardeşim

küncü : susam

cıkıl : bozuk para ( Bu cıkıl paraları ne yapacaksın)

cıkıl,cakıl : küçük taş parçaları( Buraya kim cakıl dükün dedi)

pinnik : kümes

pırtı: elbise

kürrük : minik tay

fol : tavuğun yumurtlaması için bırakılan yumurta

folluk : tavuğun yumurtladığı yer

goz : ceviz

galli : sincap

cazzıtcuzzut: tahteravalli

erinmek : bir işi yapmak istememek ( Ders çalışacağım ama eriniyorum)

süzek :süzgeç

kilden : su kaşık madeninden yapılmış küçük tas.( Kildenle bana bir su versene)

leğen :İçinde çamaşır yıkanılan yayvan ve çukur kap.

sini : tepsi

üfelemek: ovalamak

gallep: güvercin

hımbıl: mızmız, işi yavaş yapan kimse

sedir : divan

sehen : tabak

ilişkir : et sucuğu

kertiş :kertenkele

taman: hani (örnek:Bize gelecektin taman, neden gelmedin?)

kepmek :çökmek (Ev adamın üzerine kepmiş.)
( ölen kişi içinde söylenir.Örneğin; Adam dün kepmiş gördün mü?)

tosbaa, tusbaa: Kaplumbağa

meke:mısır

Alıntıdır...
 
Adanali deyilim ama adanada yasiyorum

Misira dari denir burda birde bebek dogdugunda kaynar pisirilip üzerine bol cevizle ikram edilir misafirlere (lousa serbeti gibi)

Kadınlar Kulübü Mobil uygulaması kullanılarak gönderilmiştir.
 
X