Bana Babanzı anlatn.....

Baba…

Keşke kırdığım sürahiler gibi, döktüğüm sular gibi olmasaydı, ayaklarının dibine dökülenler.Yanlışlıkla…
Sahipsiz bir sızı sandığın, sızlandığın sıkıntının aslında benim için ne kadar özel olduğunu anlatabilseydim sana. Suyun tadına bakabilseydin, yanlışlıkla yere dökülen suyu zehirli bilmeseydin.
Çocukluğumu, yıllardır her sabah erkenden gittiğin o okul bahçesinde bıraktığımı görmedin baba.
Beni hala o çay ocağında, o masada Seyit Ali amcayla pişpirik oynayan kız çocuğu sanmazdın yoksa…
Ya da Ökkeş amcanın sakızlarını, 5 tane kocaman cebi olan paltosuna dolduran, okulun hizmetlisine ‘’kapıcı kapıcı’’ diye bağırıp kaçan, senin kafan neden kel diye patronunun kafasına vuran, senin neden kolun yok diye, boş gömleği çekiştiren ve şimdilerde bunları düşünüp ağlayıp hüzünlenen… Ben…
Belki cennet henüz benim ayaklarımın altında değil, belki de hiç olmayacak…
Ben çocukken cehennemliktim baba.
Ökkeş amcanın sakızlarını çalarken, hizmetliye ‘’kapıcı’’ diye bağırırken, para kazandığın minibüsün de en arka koltuğa yatıp ‘’ banane babamın arabası, oturamazsınız’’ derken, bir daha alamayacaklarını bildiğim çocukların toplarını patlatıp kaçarken, sana haber vermeden ortadan kaybolup, karlı fırtınalı havada, çay ocağını sığınıp, gamsızca pişpirik oynarken, seni sokaklarda kendimi arattığım zamanlarda…

Rengarenk dünyamda tek gördüğün renk siyah değil mi baba? Peki siyahı ne denli sevebileceğim hiç gelmiyor mu aklına? Başladığın yere hiç geri döndün mü baba?
Hayatımdaki kimliklerin, kimliğime tutukluluğunu, benim senin kimliğinden ötürü tutuk kaldığımı, bir ileri iki geri saydığımı bilebilir misin baba?
Ben ilk sana aşık oldum, sende adamlığı buldum.
Sonra bir gün, seni kaybetmek korkusuyla herkesi senin yerine koydum baba.
Uykularım çok eskidi, rüyalarım beni çok eskitti.
80 kuşağında dünyaya gelen ben, 60 ların kuşağını belime bağladım baba.
Kızma bana baba!
Ayağım kayabilir, düşebilir, düşürülebilirim.
Belki hayatımda ilk kez ellerime çok uzakta olsa ellerimi sımsıkı tutanlar var.

Ait olmadığın bir yerde kalınır mı baba? Yıllar önce cevabını bulduğum bir sorudur bu.
Kalmak kelimesi fazla yer kaplıyor bu soruda, uğranmaz bile...
Ama ait hissettiğin yer…
İşte onu saklayamazsın, sakız olmasından hoşlanmazsın, iftiralara ifrit olur,
hayata isyan bayrağını açarsın.
Komşuculuk oynarsın, vazgeçmek için evden çıkmak istersin ya da yattığın yatağından hiç çıkmamak…

Kırgınım baba, çok şeye kızgınım.
Aynı coğrafyada farklı iklimlerde sürdürülen hayata karşı isyanlarınıza kızgınım.
Herkesin bir hayatı var baba, kimse kimsenin hayatında ikincisini yaşayamaz,
yaşamaya çalışan size kırgınım baba.
Kalbimdeki suyun renginin kırmızılığına olan isyanınıza kızgınım.
Renklerimizin hiçbir zaman uyuşamayacağını ifade edemediğim için kendime kızgınım.
Şimdi ben senin kalbinle aynı hissedemediğim için kalpsiz miyim baba?
Bunca başarısızlık kalbimin temizliğinden değil mi?

Benim bir kalbim var baba, içinde sen olsan da, zamanla başkaları için çarpan ya da duran…
Bu hayatta çok sınavdan geçtim baba, bakma yaşımın 26 buçuk oluşuna.
Yazılı, sözlü, test, uygulama… Çok yol kat ettim.
Çok sınıf atladım, belki ondan bazı konuları geçtim, temeli kaçırdım.
Kaldığım olmadı mı hiç?
Ama kopya çekmedim ben baba, bileğimin hakkıyla kaldım sınıflarda…

Ben hüznü olmayan mutluluğu sevemem baba, bilirsin ağlarken güler, gülerken kahkahalarımı severim.
Bahsettiğim hüzün, bahşettiğiniz kavgalar değil ama!

Ayrılık isterim, kavuşmamın tadı olsun. Özlem isterim, bekleyeyim, bekledikçe özleyeyim, özlemle çerçeveleneyim. Kusur isterim, kusursuzluğu ellerinden tutabileyim.
Sorun isterim, sorunsuzluğu sonsuzluğa taşıyabileyim.
Sen bilmesen de zoru severim, kolaylaşınca kıymetini bileyim.

Ah be baba… Ben geceleri nasıl ağlıyorum sen biliyor musun?
Fikri hürlüğümün geniş alanında, tasmalı atlarımın esaretinden haberdar mısın?
Fikri bunca hür bir insanın, fikrinin tepesinde ki fikirsiz akıl diye yargılanışının eziyetini ve ezikliğini bilir misin?
Fikrime, fikrim değil diyen sen için akıttığım deli gibi akan gözyaşlarımı silebilir misin?
Geceleri ya da sabaha karşı, sağ omzumun üzerine yattığımda, sol omzumun boş kalacağından ötürü ne kadar acı çektiğimi hissedebilir misin?

Ah be baba!
Sen hiç yasağa karşı gelerek, yasaklanan yeri, baban için yasaklayarak,
yataklarda ağlayarak yas tuttun mu hiç?
Boş gözlerini karanlığa dikerek ‘’sevdiklerinin ölmemesi için Allah’ınla pazarlık yapmanın huzursuzluğunu hissettin mi?
‘’Tamam sizin dediğiniz olsun, kendi doğrumu,
siz yanlış görüyorsunuz diye vazgeçiyorum, yeter ki siz ölmeyin’’ diye dualar ettin mi?
Hem de bir gün öleceklerinden emin olarak ama o anda onların istediğini yaptığında
‘’oh ölmeyecekler tamam’’ diye kabullenerek…

Ah babişkom… Ben siz ölmeyin diye öldürüyorum duygularımı.
Sizin isteklerinizi, sizi kaybetmemek için, istemediklerim diye benimsemek için savaş veriyorum.
Beni kaybediyorum, sizi kaybetmemek için kayıp zamanlarımda.

Ah babam!
Mutluluk nerde bulunur ki? Nerde aranmalı ki?
Acıyı çektiğim yerde aradığım mutluluk, mutluluk dediğiniz yerde acı, bana ne kaybettirebilir ki?
İkisinede çok alıştım. İkinize de…

Kaybediyorum baba… Elimdeki tüm kartları yırtıp atıyorum.
Ben oynamıyorum artık. Sadece siz ölmeyin diye öldürüyorum kendimi, kaybetmeyi seçiyorum sevdiğimi. Kazanmamı istediğiniz için büyük kayıp veriyorum baba.
Yıllarca her sabah gittiğin işinde, okulun bahçesinde, çay ocağında Seyit Ali amcanın masasında pişpirik oynarken bıraktığım çocukluğumu inan hiç aramıyorum baba.
Büyümenin tadını ağzıma sürdüğünüz biberle yaşamaya çalışıyorum, alışamıyorum.
O masaya dönmek istemiyorum baba.
Artık kendi masamda hayatımın kumarını oynuyorum, bu kez zevkine değil ölümüne, ağzıma sürdüğünüz biber, gözlerime çektiğiniz perdeyle.

Hayat bana ilk babamı verdi, sonra baba adaylarımı…
Babamı bu kadar sevdiğim için ben bu hayattan sadece ‘’BABAYI ALDIM’’

Tamamen bana ait yazıdır.
 
Biz küçükken babaannem söyleniyor diye geceleri bizi öperdi babam.
Annemle ise çoğunlukla kavga ederlerdi ama hiç ayrı yatmazdı babam annemden kavga da etse kırsa kırılsa da hep sağlamdı dik dururdu ve ayrılığı ne bizden ne annemden hiç düşünmezdi.
ama çok otoriterdi suskundu kibardı kısa öz ve ciddi konuşurduçok akıllıydı.
Babamın gözü önünde daha çocukken vurmuşlardı babasını.
Babam daha büyümeden evin en küçüğü göz bebeğiyken baba olmak zorunda kalmış ama, babalığı hiç görmemişti.
Annemle çok karakter çatışması yaşadılar babanneminde oayı büyük ama, hep toparlayan dağılanları babamdı.
düşünürüm babam o kadar sağlam olmasaydı biz ayrı eşlerin çocuklarıydık şimdi.
çocuklarını ise hep özgür bıraktı kararlarımıza hiç karışmadı ama müdahale ettiği zamanlarda oldu ve biz hiç sözünden çıkmadık. bizim evde hep saygı babaydı. ben hayatımda babam kadar kimseden saygımdan sevgimden korkmadım. hiç kimsenin dediği söylediği o kadar önemli olmadı. bana herkes der babasının kızı diye.

içine kapanık çok konuşmayan ama çok düşünüp akıllı laf söyleyen bir babaydı.
hiç sarıldığımızı hatırlamam ta kiii ben evlenip beni istemeye gelene kadar sevilmediğim hissine kapıldım hep.
o ketumluk babamın beni verdiğinde hiç elimi bırakmamasıyla yıkıldı sanki.
babam konuşarak değil hareketleriyle konuşan bir adamdır duygusaldır çok vicdanlıdır.
yaşadığım evliliğin sıkıntıları aileme ilk yansıdığında babam benim yanıma gelmişti konuşmak için ve ona öyle bir sarılmıştım ki ağlayarak bütün bir ömrün özlemiyle hatırladığım da hala ağlarım..
ilk defa sarılmıştık belki de öyle sonra yine elimden tuttu ve hiç bırakmadı.
ilkokula yazdırmaya götürdüğü zaman ki gibi yürüdük.
sonra babam kızım bana sorarsan bitir ama bunu benim isteğimle yaparsan üzülürsün iyi düşün dedi ve ben ayrılmayı istemedim kendim değildim düşündüğüm ailemdi.
o zaman ise sana bir daha bunu yaparsa beni ara dedi.
kaç sefer yaptı aramadım üzülmesin ailem dedim.
ama babam geldi ve beni aldı.
o gün bugün hep arkamda en sağlam duran hep en çok gözleriyle şefkat gösteren babamdır.
benim evladımdan kıymetli neyim var diyen babamdır.
bende gördüğü tecrübeyle diğer evlatlarına daha çok sarılmaya başlayan babamdır.
ilk göz ağrısıyım ben babamın tek kızıyım bilirim başka sever beni ama söylemez.
en zor anımda ilk gördüğüm el hep babamınkiydi.
hep benim için dua eder bilirim.
şimdi bana bir ev yaptı kızım evsiz yurtsuz kalmasın diye.
bilirim bu zamanlarda en büyük derdi benim üzülür içten içe yansıtmaz ama hep aklında olan benim.
korkar kırmaktan üzüldüğümü gördüğünde en kızdığı şeyi de yapsam hoş görüyor artık.
ama ben de hiç üzmem onu.
annemi severim daha çok konuşurum ama babam başkadır benim için...
ben ağladığımda sadece ailem için ağlarım benden önde benden önemlidirler benim için her zaman...
 
Canım babam

onun hakkında ne anlatsam az kalır. o kadar çok seviyorum ki onu. anlayışlı, fedakar, çocukları için herşeyi yapan, yüreği ağlasa da bunu belli etmeyen

biricik babam... Rabbim seni başımızdan eksik etmesin...
 
babam = çok sever ama hiç belli etmez
babam= çabuk sinirlenir küfür bile eder
babam= her zaman çocuklarina baski uygular digerlerinden üstün olalim diye
babam= karne süper olsa bile tek kirik not için dünyayi söyler
babam= herzaman ba$kalarinin çocuklarini örnek gösterir, kendisinden üstün olanlara "o öyle ama $uyu kötü der, kendisi hep haklidir ve herkesten üstün görür, bir konuda kendisi ve bir ba$kasi suçlu ise, digerine yüklenir...
babam= hep ba$kalarini dü$ünür, aman siz sessiz olun kom$u rahatsiz olur, aman o akrabanin evini boyuyalim der, oysa bizim evin boyasi berbat bir durumdair
babam= en nefret ettigim huyu, bir$eye kafayi takinca tam takar, ne zaman kar$isina geçsem ayni konuyu açar, herr$eyi 10 kere tekrarlar, dizi izlerken bile dün sordugu sorulari benim ho$uma gitmedigi için bugün yine sorar, bu yüzden onunla hiç oturup muhabbet edesim gelmez, çünkü benim zayif noktalarimdan konu$ur durur, sira kendisine gelince, konuyu kapatir...

tek sevdigim huylari : parayi bizden esirgemez, her istedigimizi alir, ve en önemlisi harama içkiye sigaraya el uzatmaz :)
 
canım babam çok seviyorum onu ama nasıl anlatacağımı bilemiyorum herşey bogazımda düğümleniyor gözlerim doluyor bizim için yaptığı fedakarlıkar aklıma geliyor benim babam iyi sözcükler kurup kendini çok ii ifade edemez ama dünyanın en ii insanıdır annemi çok sever bir dediğini iki etmez biziçok sever...

küçükkken evde olduğu geceler bizi sırtına alıp atçılık oynayan, evin içinde saklambaç oynayan, sürekli mesai yaptığı zamanlarda gece çok geç gelip çok erken çıktığı için yüzünü görmediğimizde başımızın ucuna ülker kırmızı hani kutulu çikolatalar varya olardan bırakan, mesai olmadığında ilkokula giderken bize yağlı ekmek süren ,önlüklerimizi giydiren , annem yıkadıp giyidrdikten sonra saçımızı kurutan (evler sobalı ozamanlar yatak yorgan soğuk odadan gelir sobalı odada açılırdı) yatağın içine ısınsın die fön makinası tutan ,sürekli çalıştığı için hiç tatile çıkmayan, eğlenceli günlerde sırf annem istiyo diye oynamayı bilmesede ayaga kalkıp parmaklarını şıklatan,beni okutmak için emekli olduğu dönemde alyansını satan ben evlendiğimde üzüntüsünü belli etmemek için içip içip sarhoş olan (ki öle alkol alan bi insan değildir kırk yılda bir belki) kardeşim evlendiğinde arkasından hüngür hüngür ağlayan ,bizi üzmesinler diye damatlarına hiç sesini çıkarmayan sürekli siz bilirsiniz oğlum diyen mükemmel bir babadır benim babam ve ben onu çokkk seviyorum...dün bana kızım bu hayatta sizin mutluluğunuzdan başka bir şey istemiyorum sizin mutlu sesinizi duyayım bana yeter dedi canım babam Allah senide annemide başımızdan eksik etmesin bundan sonra herşey istediğiniz gibi olsun çok mutlu olun....varlığınız yeter...
 
Son düzenleme:
ben babamı da annemi de 10 yaşımdayken kaybettim.anne baba sevgisi nasıldır,ilişkiler nasıl olur hiç bilmedim.kendimi tam anlamıyla güven içinde hissetmedim.akrabalarım büyüttü beni ve kardeşlerimi.ama hep kendimi fazlalık gibi gördüm.hiçbir şeye sesim çıkmadı.hiçbir şeye hayır demedim.hep gergin yaşadım
 
Ay babam benim melektir o ya melek Yerim ben onu bana hep kızar gelip beni öpmüyorsun hiç diye bende derim şap şup öpmekten hoşlanmıyorum Canımdır benim o ya ne desem bilmemki yüzünden nur akar onun ne desem yapar, haksız olduğunda gelir yanıma ya da ben haksız olduğumda gideri yanına hemen affeder beni hiç zorlamaz bana bakmış büyütmüş resmen anne olmuş sadece meme verememiş ay bak anlattıkça içim kabardı uzun lafın kısası annemle hiç bir benzerliği olmayan mükemmel bir adamdır...
 
konu başlığını okuduktan sonra çok duygulandım babamı çokk özlemişim baba kelimesini söğlemeyeli tam 4 yıl oldu babacımm canım babam melek ti arkadaştı dosttu kısacası babaydı canım biricik babam ölümünün 4 üncü yılı ve ben seni çok özlüyorum karabiberin seni özlüyor ne olur bari rüyama gel
 
Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...


Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...


Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...


Gittin...
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...


Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...


Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Yapamadım...


Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.

:84::84::84:
 
babamı 27.03.2011 17:45 te kaybettim. Akciğer kanseriydi ancak 10 ay dayanabildi. hayatımın en değerlisiydi. ben onun kızıydm ablam annemin. ablamla bile paylaşamamıştım babamı. en büyük isteğimdi bir çocuğum olsun onunla oynasın. elinden tutsun gezdirsin. ablam ve bana yaptığı gibi evin içinde bile sırtında, kucağında taşısın. O'nu çok özlüyorum. Çok seviyorum. Allah Rahmet eylesin.....
 
canım babam canını ver dese 1 sanıye dusunmeden verecegım tek insan.her ınsanın hassas noktası vardır benımde babam.ona bısey olacagı düşüncesi bıle delı edıyor beni.Rabbım uzun ömür versin benden alsın ona versın.seni cok sevıyorum canım babam.Tek duam Rabbım babam gıbı bırını bana nasip etsin.
 
ölürüm onun için hiç bakmam.bu dunyada asla karsılamayacagım tek tertemiz yüreğe sahip biricik insan babam benim......canııım.............senin sevgine iyiligine yetişemedigim için çok özür dilerim bitanem babacım utanıp duygularımıda anlatamıyorum sana en kötüsü de o
 
Canım babam bizi hep özenle yetiştirdi.Bugüne kadar aşırı sinirlendiğini,ağzından kötü bir kelime çıktığını görmedim.
İki kız çocuğuyuz diye hep üzerimize titredi.Çok belli etmez sevgisini,hani öyle sarılıp öpmez fazla ama bizim için elinden gelen gelmeyen her şeyi yapar.
Gece yarısı canım şunu çekti desem hemen koşar gider bulur.Şuna ihtiyacım var desem hiçbir şey düşünmez hemen yapar.
Çok fedakardır,çok uysaldır.Kızsa bile belli etmez.Sürprizler yapmayı sever.Bizi mutlu ettikçe mutlu olur.
Hep okuyun dedi bize zamanında.Ne kadar istediği halde üniversiteye gidemediğini anlattı hep.
Biz de bugüne kadar yüzünü kara çıkarmadık.
Hep gururlandı bizle.Bundan sonra da öyle olur inşallah.Ona layık evlatlar olabilmişizdir umarım.
Allah onun ve canım annemin yokluğunu bize göstermesin.Başımızdan eksik olmasınlar hiç:109:
 
babam...
hayatta kimseye değişmeyeceğim dünyalar tatlısı bir dediğimi
iki etmeyen yegane insann ..
çok seviyorum babamı onu anlatırken kelimeler yetersiz kalır
babam benim rabbim sanada annemede ailemede uzun ömürler
versin amin amin amin
sizler benim herşeyimsiniz
 
ne benim babama olan sevgimi ne babmın evlatlarına akrşı sevgisini ne de babamı anlatmaya kelimeler yeter. herkesin babası kendsine değerlidir benim babam da öyle her zaman güler yüzlü bir dediğimizi iki etmeden her istediğimizi akrşılayan bizi mağdur etmeden gü gibi yaşatan evine çocuklarına bağlı bir babadır. rahatszı olduğu için hastaneye gider her hastanedne geldiği zaman dinlenmeye bile gitmeden hemen çocuklarını öper sever benim babam. Rabbim babama uzun ömürler versin o olmazsa ben yaşayamam ben ona hiç kıyamam o benim çünkü bir tanecikd eğrli babam şu hayatta kopamayacağım tek bir erkek var o da canım babamdır kıyamam ben ona değrlim benim
 
Benimmmm babam hayata tüm zorluklarıyla göğüs germiş çocuklarını ve karısını mutlu etmek için kendinden çok ödün vermiş fedakar çok esprili özü sözü bir hayat dolu ve hayattan zevk almasını bilen biriii benim babamm çokk yakışıklıı yemyeşil gözleri dikdik saçları olan bir adam gülüşü dünyalara bedeldir benim babamınnn o beni kocakızım diye severr ve benim sevdiğim ilk erkektir.. Sevmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim rüyalarımda onu görmek için çok çaba sarfettiğim adını andığımda boğazımı düğüm düğüm yapan adam benim babammmmm Birtanedir benim babammm
 
Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, “babam bugün niçin gecikti?” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,” der ve dertleniriz; bazen de,”babama hangi yalanı uydursam,” diye planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir. Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o” biraz” yabancının, zamanın karşısında nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile. Oysa ilkin ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilkin ve hep onun saçları ağarır, ilkin ve hep o öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar; bunu da fark etmeyiz. İçimizden az buçuk dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunlukları orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder. Biliyor musunuz? Babamız bir gün gerçekten ölür!

Babamız bir gün gerçekten ölür, ama biz, onun ölümünü bile birden değil parça parça kavrarız. Eve geç kaldığımızda duyduğumuz tedirginlik, yerini garip bir boşluğa bırakır mesela;Annemiz, “babanız duymasın “ demez olur. Ütü masasında eksik bir giysi vardır artık. Sabahları ceketini tuttuğumuz telaş, akşamları kapısını açtığımız yorgunluk bizi terk etmiştir. Yaşarken bir alışkanlığa kurban giden babamızı, öldüğü günden sonra tekrar toplamaya, bir arya getirmeye başlarız. Onun, yırtık bir resim gibi günlerimizin şurasına burasına dağılmış ne çok yüzü varmış meğerse. Haber izleyen, kızan, surat asan bıyık altından gülen baba yüzlerinin hepsi de neredeyse bir tek kavşakta birleşmektedir ama: Evde. Bizim babamız bir ev adamıdır. Aslınca onlarca yıl hâkimi değil, mahkûmu olmuştur yaşadığı evin. Son bir gayretle yaşadığı konağı ve toprakları terk etmeye çalışan Tolstoy’un deliliğine soyunamayacak kadar karısı ve çocukları tarafından teslim alınmış, inceden inceye tutkusuzlaştırılarak vasat bir adama dönüştürülmüş ve hayatının yeknesaklığı içinde bir gün, kefen parasını biriktirmiş olmanın huzuruyla evine veda etmiştir.

Artık içimizden hiç kimsenin, bize veda eden babanın yerine baba olamayacağını, vaktin çıkıp çıkmadığını onun sesiyle soramayacağını anladığımızda, çaresizce bir şey yaparız: Kendimizi babamızın hiç ölmediğine, şeceremizin hiç dağılmayacağına inandırmak için, onun en sevdiğimiz fotoğrafını büyüterek, annemizin ya da en büyük kardeşimizin odasındaki duvarın yerine konduruveririz. Konduruveririz ve o resme bakarken ilk kez babamızın yüzüyle yüzleşiriz. Böylelikle ilk kez, babamızın gözlerinde bir göç öncesinin alınganlığını görürüz; saçlarının fazlasıyla beyazlaşmış olduğunu görürüz. Görürüz ki, onun alnı yaşadığımız coğrafyanın kaderiyle aynıdır. Sanki hiç mola verilmemiş bir savaşın cephe yerine benzeyen bu alın aslında bizzat hayatın alnıdır. Onu yeniden aramıza çağırmakla, yüzünü her gün görebileceğimiz bir yerde ağırlamakla, bir süreliğine de olsa, ölü babamızla ilk kez içtenlikle baba-evlat haline geliriz. Konuk ettiğimiz insanlara anlatırız onu, kim olduğunu soran çocuklara; öyle ki, onun kim olduğunu sormayanlara içlendiğimiz bile olur. Duvarda, bazı yanlarını yeni yeni hatırladığımız, çerçeve içinde bir babamız vardır artık.

Ama gün gelir, mevsimler duvardaki fotoğrafı da soldurmaya başlar. Babamızın gözaltlarını tutan o incelmiş bağcıklar, bir kere daha unutkanlığımız tarafından kopmaya terk edilir. Aramıza heyecanla çağırdığımız sevgili ölümüzün yüzü, mahkûm olduğu çerçevenin içinde tekrar bir gölgeye, bir alışkanlığa dönüşür. Bir evden bir eve taşınırken, eşyalarımızın arasında can çekişir durur; yeni evimize uygun olup olmadığını düşündürecek kadar uzaklaşır aramızdan. Nihayet, yeni evlerimiz, bu yakışıksız yabancının resmini duvarları için uygunsuz bulmaya başlar. Yeni evlerimizin duvarları, su kenarlarını, tarlaları, yorgun işçi tulumlarını, bir memurun çantasını, bir askerin kaputunu, bir kasketin alınlığını ve bütün o eski alışkanlıkları kabul etmez olur artık. Bir gün, biz yine fark etmeden, duvardaki yerinden de devrilir babamız; ikinci kez ölür!..
 
Son düzenleme:
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…