Bebeklere, Çocuklara, gençlere çok fazla yükleniyoruz galiba. Konunuzu okuyunca kendi çocukluğumu düşündüm. Lojmanda oturuyorduk, ayyy sürekli komşu çocuklarıyla evcilik oynardık, aprtmanda merdivenlere oyuncak sererdik, evden eve gelir giderdik, sokakta top oynardık. Evde oturduğumu hatırlamıyorum pek. Hatta bir kere, abim 3. Kattaki arkadaşımıza çıkacaktı, beni beklemez tek çıkar diye büyük tuvaletim bitmeden kalkmıştım klozetten her yerim pislik:))) o halde iç çamaşırımı çekip konşuya çıkmıştım koşa koşa. Yaş sanırım 7-8.
Şimdiki halimi anlatayım size: doğum yaptım, eve 1 tane eski bir arkadaşım geldi o kadar. Yine lojmanda oturuyoruz. Komşuluk ilişkim sıfır, kimseyle görüşmem, sosyal arkadaşım yok, hastalık, ölüm, doğum vb mecbur kalmadıkça kimseyi aramam. Bana da misafir gelsin istemem. Kendi halinde, etliye sütlüye karışmayan bir insanım.
Gelişim psikolojisinde birkaç kuram vardır. Çocuğun kişiliğinin ilk 3 yılda şekillendiğini söyler. O yüzden şimdilerde şu zeka kartları çıktı. 2 aylık bebeğin karşısına geçip kart gösteriyorlar melül melül baksın diye ama çizgi film izletme diyorlar. 4 yaşında çocuk iletişsin diyorlar kreşlere yönlendiriyorlar. Çünkü anne baba sevgisini alamayacak kadar yalnız çocuk, hepimiz çalışıyoruz. Sistem tamamen düzene uygun profil yetiştirme derdinde. Velhasıl ben o kuramları sorguluyorum artık. Benim çocukluğum ve yetişkinliğim karakter olarak çok farklı. Ergenliğim hele bambaşka bir geçiş dönemi. Eminim ki diğer insanlar da böyle. Biraz geçmişinizi sorgulayın empati yapmak adına. Bir insan, hap bilgilerle yetişmiyor. Yine sonunda genlerinin verdiği yönlendirmelerle ve hatta anlık uyaranlarla bile bambaşka bir hale bürünebiliyor.
Benim babamla ilişkim soğuk mesela, gelip şimdi kızım nasılsın iyi misin diye sık sık arasa, torununu görmek için gelip gitse tüm geçmişi kafamdan silip, yeni bir iletişim şekli kurabilirim onunla. Bir çocuk da bunu yapabilir. Çevre faktörü, genler ve hayattaki değişkenler insanın ne yöne gideceğinin kesinliğini bitiriyor. Biz onlara güvenli bir ortam sağlamalıyız. Maalesef konu komşu da girince olaya, bu güvenlik sarsılıyor.
Size tavsiyem hassaslaşmamak. Çocuğunuza tepkilerinizi şiddet uygulamadan, kızarak, otorite kurarak belirtmeniz. Bir yapar, iki yapar üçüncüde sınırı belirlemek zorunda. Babanız sinirlenmiş mesela, bu tepkiyi size değil, kızına göstersin. Kızım sana kızıyorum, bunu, şunu yapmamalısın vb gibi. Aman çocuğum alınır, aman bebeğim etkilenir diye diye hassas, kırılgan, doyumsuz, hayattaki keskin manevralarla karşılaşmamış çocuklar yetiştiriyoruz. Maalesef hayat evdeki gibi demokratik değil. Bazen en sert tepkiyi ebeveynden alması gerekebiliyor çocuğun. Benim kızım neden böyle diye sorgulamayın. Çocuk o, insan isteyecek, ilgi isteyecek. Havuz gördü mü büyülenmiş gibi girecek. Bir daha benden izinsiz, başkasının izni ile havuza girmeyeceksin deyin. Bu kadar. Anlayana kadar böyle. Anne baba birlikte bu tutumu sürdürün. Bir müddet arkadaşlarıyla görüşmeme cezası verin. Tek başına oynamaktan sıkılıyorsa, tek başına oturmayı ona güzel bir biçimde sunmak yerine tek başına kalmasını öğrenmeyi kendine bırakın. Evdeki terlikle uçak yapsın kendine. Ne bileyim sindrelladaki bal kabağı yapsın. Sunmadan önce olanakları, onu kendi haline bırakın. Sürekli ona civcivli aktiviteler, havuzlar, insanlar, çeşit çeşit müzikler sunamazsınız. Alınmayı, kırılmayı da öğrensin bunlar hayata dair şeyler. ağlıyorsa, ağlasın bırakın. Dünyayı önüne seremezsiniz.
Kardeş kıskançlığı ne yaparsanız yapın olur. Yeğenlerim 3 kardeş, hepsi birbirini kıskanıyor. Kıskanmayan çocuk duymadım. 6 aylık bebeğin bakımı zordur, benim de bebeğim 5 aylık. Bir de sizde abla var. sizin için her şey iki kat zor. Umarım zamanla hallolur.