Çocukken annenizi nasıl bitkisel hayata sokardınız?!

benim değilde abimin yaramazlıkları çoktur genelde denemelrini benim üstümde yapardı o ayrı
bir gün oda da ablamla oturuyoruz abimde bizi korkutacak aklısıra cam açık üst kata çıkmış İPİN UCUNA TAŞ BAĞLAYIP AŞAĞI SALLAMIŞ tabi cam paramparça ama kardeş dayanışması olayı anlatışımız
biz oturuyoduk birden içeri taş geldi cam kırıldı dışardki çocuklar herhalde..
 
abimi gıcık etme konusunda kendimi sürekli geliştirirdim.haftada bir maç yapardı arkadaşlarınla ve her nedense benim bunu bir şekilde baltalamam gerektiğini düşünmüştüm....hafta günlerini bilmiyordum henüz ama sorun değildi bu benim için,spor çantasını telaş ve heyecanla toplamasından anlıyordum nasıl olsa...yine o gün gelip çatmıştı ve ben anneme dışarıya çıkıp kovam ve küreğimle oynamak istediğimi söylemiştim.o dönem ortadan birden kaybolan çocuklar çok arttığı için annem beni yanlız dışarı çıkartmıyordu.böylece abime dönerek:'oğlum şunu biraz çıkar da oynasın.şöyle yarım saat kadar...'dedi.abim dehşetle:'ama anne,maç?!' 'çıkar dedim,yoksa maç yapmana izin vermem!'bu çekişmeli anı büyük bir zevkle izledim ve tabiki annem kazandı.abim beni ite kaka indirdi parka.ben orda oturup sakince kumdan kalemi yaparken,11 genç delikanlı ayakta,kollarını göğüs hizasında kavuşturmuş bi vaziyette sabırla oyunumun bitmesini bekledi.gıcıkcana abime arada bi bakış atıp,oyunumun daha bitmediğini arada bir hatırlatıyordum ona...düşünüyorum da,ben olsaymışım kendimi boğarmışım
 
ama abim de salak değildi sonuçta...o da kendini geliştiriyordu.ben bu olayı 2 kere daha tekrarlayınca 3.sünde çok enteresan bişey oldu....abim anneme döndü ve:'anne,izin verirsen bugün flocke'yi dışarı çıkarmak istiyorum.gelsin bizimle maç izlesin...'annem abimin bu davranışını överek izin verdi ama her nedense benim midem kasılmaya başladı.gittik...maç sahasına gelince dedi ki:'flocke'cim,sen şöööle bi köşede dur top sana gelmesin.ama bak tam şurda dur ve kıpırdama...' güvensizce baktım ona ve 'peeeki.'dedim.dediği noktada durdum ama gözümü ondan ayırmıyorum,sonuçta bana neden sevecen ve iyi davransın ki dimi?biz kardeşiz,olmaması gereken bi davranış biçimi bu!maç yapıyorum ayağı altında bu bi şut çekti,ve tam istediği yeri tutturdu,SURATIMIN TAM ORTASI!!!sonra da endişeleniyormuş gibi yanıma geldi:ya ben sana kıpırdama demedim mi,şimdi bak eve gitmek zorunda kalacaksın...!bir daha da benimle gelmek istemeyeceksin ...nası üzüldüm şimdi bak!hayır yani böyle kazalar oluyo işte,bir dahakine gelirsen daha da kötüsü olabilir yani...canım benim!'danalar gibi böğürerek eve gitmiştim o gün...:84:
 
o kadar yaramaz bi çocuktum ki annemin gözü korktu ,benden sonra 8 sene çocuk yapmadı..sesim çıkmıyorsa eğer ya kafama vazelin sürüyorumdur, ya boyumdan büyük demir makası kapmış saçımı başımı kesiyorumdur, ya kutu kutu hapları mideye indiriyorumdur, ya da burnuma gazete-dergi sayfalarını koparıp tıkıştırıyorumdur...ve yahut sokaktan bi kedi kapmış gelmişimdir..gece- gündüz canım sıkılıyo diye ağlardım,annemin başına sabah 6da dikilirdim bir gece annemi 14 kez yatağından kaldırdıktan sonra annemde film koptu
herşeye burnumu sokardım..heryere kucakta giderdim asla yürümezdim ..yazık kıyamam yaaa...neler neler..şimdi annemin bana en büyük bedduası allah sana senin gibi bi evlat versin..ALLAH KORUSUNN ANNEEEEE
 
bir yaz günü sokakta arkadaşlar makyaj malzemelerini nerden buldular bilmiyorum biz ne kadar becerebildiysek makyaj yaptık çıktık ortalığa annemler komşu kadınlarla kapı önü sohbetindeler abimde kendi arkadaşlarıyla top peşinde ama abilik iç güdüsü uzaktan beni farkedip peşime düştüğünü ve anneminde abimi görüp konvoyunu tamamladığını hatırlıyorum sonrasını sormayın
 
5-6 yaşındayım.geçmiş zaman ola,yalan olmasın,ama daha büyük değildim sanırım.yurtdışında doğdum büyüdüm,anlatmışımdır muhakkak yeri geldiğinde,neyse...mahallemize yeni komşular taşınmış.kırıkkaleli bi aile.annem her milletten görüşen bir kadındı ama tabiki türkler önplanda olurdu onun için.evvelden gitmiş çaylarını içmiş,iyi insan olduklarına kanaat getirerek onlara gitmeme izin vermişti.yaşıtım olan bir oğulları vardı,yaz kış sümüğü hep akar onu silmezdi,burnundan öylece sallanır dururdu,beni de hiç rahatsız etmemişti niyeyse....bir de tek gözü şaşıydı,tam güzellik abidesi anlayacağınız...bir gün ben bunlara gitmek istedim gene.annem ok. dedi gittim.kadının ismi hala aklımda:şemsiye teyze...zile bastım parmak uçlarımda durarak bu da açtı kapıyı:şemsiye teyze size gelebilir miyim?'diye sordum.o da tabiki dedi ve beni aldı içeri.sümüklü şaşı arkadaşım da çok mutlu oldu beni görünce.biz oynarken birden kapı yumruklanmaya başladı,kapının öbür tarafından bir adam:'açın polis!'dedi.ben korktum tabi.şemsiye teyze'kahretsin bu gavurları'diyip kapıyı açtı.bir sürü polis içeri girdi ve şemsiye teyzeye merkeze gelmesini söyledi hep beraber gitcekmişiz.şemsiye teyze almanca bilmiyo,kadında tık yok.polis bunu anlayınca kolunu kavradı kadının o da cırlamaya başladı:'çek diyom lan elini gavurun dölü,abdestimi bozcan!'diğer polis sümüklü arkadaşımı aldı kucağına,biri de bana doğru geldi.evde tek almanca bilen ben olarak:'beni niye alıyorsunuz ben bu aileye ait değilim,ben sadece misafirim.'dedim debelenmeye başladım.polis durdu:'sen almanca biliyor musun?'dedi ben de ağlayarak evet dedim.kendi aralarında konuşarak arada bi bana bakarak bi karara varmaya çalısıyorlardı.benim şemsiye teyzenin kabilesine mensup olmadığıma inandılar sonunda ve annemi aramama izin verdiler.evi aradım:'anne polisler beni götürüyor,çabuk gel'diye.bir annenin isterse ışık hızınla hareket edebileceğine ben o gün şahit oldum.telefonu kapatmamla annemin oraya ışınlanması bir oldu!!!annem polislerin üztüne yürüdü ve ne hakla bu aksyonu yaptıklarını sordu.polis 'bu aile kaçak olarak buraya geldiğini tespit ettik,sizin ufaklığı da onlardan sandık özür'dedi.annem şok.şemsiye teyze ve sümüklü arkadaşımı bi daha görmedim sonna,herhalde kalmalarına izin vermediler.
 
bu klassikleşmiş beddua bende tuttu.şimdi biraz daha büyüsün,annemden aldığım bayrağı kızıma teslim etcem
 
aman allahım korkuyorummm:18::18::18:
allah size ve kızınıza uzun ömür versin
 
Küçükken oturduğumuz mahalledeki yollar asfalt değildi. Büyük, büyük beton bloklar ve aralarında 2-3 parmak kalınlığında zift vardı. Bu ziftler de yazın iyice yumuşar bazen üstüne basınca minik baloncuklar falan oluşurdu. Ben bu baloncukları bir ince çubukla patlatmayı pek severdim. Bir gün dahiyane bir düşünce ile ziftin pekala da sakız gibi çiğnenebileceğine karar verdim ve derhal planımı uyguladım. Tabi zift bir güzel dişlerime yapıştı, bir türlü çıkaramadım.
Eve gittiğimde bizimkiler şoka girdi tabi. Kalkıp da bana tiner, benzin içirecek halleri de yok. Doktor falan arandı, mümkün olduğunca kazıyın demiş, onlar da öyle yaptılar. O akşam da yemekte patates kızartması vardı, bir kısım zifti de o kızartmalarla mideye indirdim, ve hala yaşıyorum.

Ziftin pekini ye lafı bu yüzden mi çıktı acaba?
 
diyecek söz bulamadım,bravo kupa sizin
 

okudugum en guzel hikayelerden biriydi, mukemmel
 
hemen teslim olmayın durun daha neler çıkacak. hergün kendimizi aşıyoruz galiba, gülmekten iki gündür iş falan yapmıyorum tepemde kamerada var. abuk hareketlerimin sebebini sorarlarsa sizi şikayet ederim ona göre.......
 
sessiz büromda ben bunları okkurken gülüyorum herkes bana bakıyo noluyo bu kıza diye...

bende daha küçüğüm 8-10 yaşlarında falan
bize doğu illerden fındık toplamak için işçiler gelirdi
bende evdeyim işçier bahçeye gittiler zavalılarda çamaşırlarını yıkayıp asmışlar iplere ben hemen çamaşırları topladım bi güzel üzerlerine kum çakıl çamur ne bulduysam attım sonra tekarar astım ipe tabi nasıl astım allah bilir sonra bi güzel hortum tuttum hepsini ısladım kuru çamaşırcıkların...

annemin haberi yok tabi ama sonrasını hatırlamıyom
 
Ilk oturduğumuz evin bahçesinde mutfak camının önünde cılız dalsız iki ağaç vardı kendi imkanlarımla oraya salıncak yapar her seferinde beyin üstü gitmek suretiyle kafamı kırardım komşular geçmiş olsuna gelip annem şekerli ekmek yapmaktan uznırlar ama ben azimle aynı yerde kafamın aynı yerini kırmaktan usanmazdım...
 
Nasıl bir ruh hali içerisinde olduğumu bilmiyorum bir gün oyun oynarken hani bu uçlu kalemler var ya halk arasında çıtçıtlı kalem de denir, onların minik silgisini burnuma soktum birde arkadaşlara anlatıyorum ben her zaman yapıyorum bunu sokup çıkarıyorum diye, bu ilk denememdi oysaki. Tabii silgi girdiği yerden çıkmadı. Ben yusuf yusuf tutuştum korku içinde anneme anlattım annem baktı olacak gibi değil babama söylemeye tırsıyor kadın, babam üstümüze çok düşer sırf üşümeyelim hasta olmayalım diye kamyon kamyon kömür alırmış düşünün. Mardine yeni yeni taşınmışız o zamanlar türkçe bilen pek yokmuş ee biz oranın yabancsıyız kadıncağız babama söyleyemiyor, bir yere götüremiyor. Çaresizlik içinde sabahın güneşinde kapı önüne oturduk komşulara anlatıyordu ki ben güneşi görünce bir hapşırdım annemin nasıl hızlı bir hamleyle ağzımı sıkı sıkı kapatığını görmeni lazım tabi o tazyikle ağızımdan çıkması gereken hava ve tükrük burnumdan, hava sümük ve silgi olarak çıkmıştı. Neyse ki anneciğim babamın gazabına maruz kalmadan atlattı bu durumu.

Bir defasında annem komşular hep beraber pazara çıktık ben bir etek gördüm yıkıyorum ortalığı istiyorumda istiyorum diye 7-8 yaşlarındayım yazık anneciğim kızım haftaya alırız şimdi paramız yok diyor ama dinleyen kim yırtınıyorum haftaya kalmaz bu satılır şimdi istiyorummmm... Komşumuzun kızı olan Sevtap abla anneme para vermişti ve etek benim olmuştu. Aradan 20 yıl geçti ve benim içim hala sızlar neden anneciğimi zor durumda bıraktım diye kızarım kendime.
 
Yine bir pazar anısı. Annemle pazara çıktık mevsim yaz çilek zamanı ve bizde çilek aldık pazara devam ediyoruz. Eskiden pazarların ortasında işporta tezgahlarında incik boncuk satılırdı onlardan biri gözüme ilişti ve o anda aşık oldum. Aşık olduğum mavi taşlı bir yüzüktü. gözümü kararttım ve hayatımın ilk aşkına doğru ilerledim seri bir kaç hamleyle aşkımı çekip çıkardım o bedbaht tezgahtan doğruca mis kokulu çileklerin olduğu poşete attım. Saklayabilecek başka bir yer yok annem görmemeli. Ama o da na???? az ileride bir çilekçi daha. Çileklerle karşılaşmamızın ardından annemle diyaloğumuz aşağıdaki gibi gelişti Annem - aa bunun çilekleri daha mı güzel ne???
Ben - Yoo bizimkiler daha güzel...
Annem - Getir bakayım poşeti
Ben - :18::26:
Annem - Nerden aldın bunu (sanırım burada annemin kulaklarından duman çıkıyordu)
Ben - Şuradaki tezgahtan.
Annem - Git aldığın gibi bunu yerine koy :117:
Ben -
Allahım ne korkunç bir ceza... Çalmak meğer çok kolay bir şeymiş fakat çaldığını yerine koymak dehşet verici. Ben bin bir güçlükle o yüzüğü tezgaha bıraktım annem geriden beni izliyor. Bıraktığımı görünce hiç konuşmadan alışverişine devam etti ve sessizce evimize gittik hiç bir şey konuşmadan. Ertesi hafta annem bana para verdi git karpuz al paranın üstüylede kendine yüzük al diyerek. Evet kavuşmuştuk işte Bir elimde boyum kadar karpuz diğer elimde ise kalan parayla aldığım iki adet yüzük, biri büyük aşkım mavi taşlı diğeri arkamda bırakmaya kıyamadığım yeşil taşlı yüzük.
Düşünüyorum da annem bundan daha büyük bir ceza veremezdi herhalde. Çalarken harcamadığımı enerjiyi yaşamadığım korkuyu yüzüğü yerine koyarken yaşamıştım.
 
Bir tane daha geldi aklıma. Abimle oyun oynuyoruz güya.. Ellerimi arkadan bağladı, ayaklarımıda kemerle bağladı beni bırakıp gitti kurtulmamın imkanı yok. Ev çok büyük annem evin diğer ucundaki balkonda bağırsam duyuramam mümkün değil, başladım zıplayarak annemin aynına gitmeye derken daha odadan çıkar çıkmaz pat yere burnumun üstüne yapıştım burnumdan kanlar akıyor, nasıl bir gürültü çıktı bilmiyorum annem beni banyoya sokmuş yüzümü yıkıyordu. Bu arda bir boşluk var nasıl çözüldüm beni kim kurtardı hatırlamıyorum. Abim bir defasında beni dolabın üstüne koymuştu ve orada bırakıp gitmişti.
Eskiden yüklükler vardı genellikle çeyiz sandığının üstüne yatak yorgan koyulurdu buna yüklük denirdi.
Ve benim psikopat abim beni oraya bırakıp gitmişti sanırım annem evde yoktu yere atlarsam bir yerime bir şey olacağını akıl etmiş olmalıyım ki nasıl yaptım bilmiyorum önce altımdaki yorganı yere atıp sonra üzerine atlayarak kurtulmuştum. Sanırım abim benden kurtulmaya çalışıyordu. Kendimi evde istenmeyen kedi gibi hissediyorum hani yolunu kaybetsin diye uzak yerlere bırakırlar ya hani. ama nereye bırakırsan bırak sonra çıkar geri gelir aynı onun gibi, abim beni nereye koyup bıraksa kurtulmayı başardım.
 
hahaha.. Bir tane daha geldi aklıma.
Kuzenlerle beraber salyangoz (sümüklüböcek) topluyorduk hem de en irilerinden ve gidip çaktırmadan insanların üstüne yapıştırıyorduk, sonrada çığlığı basıyorduk aaa üstünde sümüklüböcek vaaaarrrrr..
Ortalık karışıyordu tabi.
Yine aynı kuzenlerle lojmanda ki bütün arabaların sibop kapaklarını söküyorduk favori eğlencemizdi.
Geçenlerde öğrendim ki kuzenimin eşinin arabasının sürekli sibop kapakları kayboluyormuş. İlahi adalet sanırım. kuzen sonunda dayanamamış ve eşine anlatmış, sanırım çaldığımız kadarına ulaşana kadar sürekli kaybolacak, adalet tecelli ediyor diyerek.
Birde huzurlarınızda Melek teyzeden ve Deryadan özür diliyorum.
Melek teyze o notu yazıp kapına koyan ve notun altına Deryanın adını yazan bizdik.
Ne yapayım gıcık oluyordum o kıza.
Senin notu bulmanla beraber apartman toplantısı yapılarak Deryanın zan altında kalmasından dolayı o zaman acayip tırsmıştım ya bizim yaptığımız anlaşılırsa diye. Neyse çok zaman geçti üzerinden ama kusura bakmayın çok eğlenceli oluyordu, çocukluk işte.
 
çocukluğum yurt dışında geçti.anasınıfında haftada bir zorunlu yüzme dersi veriliyordu.en samimi arkadaşım bir zenciydi.kızın ten rengi hakkında hiç bir zaman bir fikir yürütmemiştim,birşeyler sormak aklımın ucundan bile geçmemişti.onu olduğu gibi kabulleniyor,benden bir gram farklı görmüyordum.neyse,soyunup mayolarımızı giyces,orda da ayrı ayrı kabinler yok,herkes komple aynı yerde soyunup giyiniyor(kız-erkek ayrı tabi).arkadaşım ve ben bir yandan soyunuyos,diğer yandan ordan burdan konuşuyos.derken kız hepten soyununca kızın kıçına bakakaldım ve çok yadırgadım:'senin kıçın neden siyah?' kız da döndü baktı ve ilk defa görmüş gibi şaşırdı:'bilmem ki.'dedi.ben artık nasıl endişelendiysem:'eve gidince annene söyle,bence sende bi hastalık var...'dedim.kız korktu:2ne olabilir ki?dön bakeem seninki de siyah mı?!'döndüm baktım benimki beyaz.'yok be beyaz bu,sende bir tuhaflık var...'dedim.o gün kız evine gidince annesine anlatmış bunu,annesi de onu sakinleştirip daha sonra beni bilgilendirmişti:2biz zenci insanların popoları da zenci olur flocke,bu bir hastalık değil!'
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…