Birazda benim hayranlık duyduğum Raskolnikovadan bahsedelim.Raskolnikov karakteri bana göre zeki ama iç dünyasında kaybolmuş bir insanın sembolü. Fakirliğin, çaresizliğin ve topluma duyduğu öfkenin içinde, kendini diğer insanlardan üstün görmeye başlıyor. “Bazı insanlar, büyük bir amaç uğruna suç işleyebilir” düşüncesine sığınıyor ama cinayeti işledikten sonra ruhsal çöküşü başlıyor. Yani “ceza” sadece hukuki bir şey değil, vicdanın susturamadığı bir fısıltı gibi hep onun peşinde.
Kitap boyunca onun aklıyla kalbi, mantığıyla vicdanı sürekli çatışıyor. Bir yandan kendini haklı çıkarmaya çalışıyor, diğer yandan yaptığı şeyin ağırlığı altında eziliyor. Bu süreçte karşısına çıkan Sonya karakteri de çok önemli bence. Çünkü Sonya, Raskolnikov’un karanlık tarafına rağmen hâlâ insanlığını hatırlamasını sağlayan bir umut ışığı gibi.
Dostoyevski bu kitapta sadece Raskolnikov’un değil, o dönemin toplumunun da portresini çizmiş. Yoksulluk, adalet, insanlık, pişmanlık gibi evrensel duygular her sayfada hissediliyor. Beni en çok etkileyen şey ise şu oldu: Raskolnikov en sonunda teslim olduğunda aslında özgürlüğüne kavuşuyor. Çünkü gerçek özgürlük, insanın kendi vicdanıyla barışmasında başlıyor. Çok iyi ve felsefi bir kitap okumanı öneririm.