Benim eşim de liseden beri yalnız yaşamış, hem okumuş, hem çalışmış, hem evini çekip çevirmiş bekar başına her işini kendi görmüş. Maşaallah benden güzel yapar bazı şeyleri. Bana öğrettikleri bile olmuştur.. Bak bunu şöyle yaparsan daha iyi olur demiştir çok kereler... Ama asla gocunmadım, gocunmam. Ben güzel yapamamışsam, atıyorum ovulacak bir yer vardır, kolumun gücü yetmemiştir güzel yapamamışımdır hiç ses etmeden bir de üzerinden kendi geçer. Uğraşır, didinir. Yani bırak kızmayı çok çok minnettar kalırım.. Hem kızmaya ne hakkım var ki??? Bu ev ikimizin evi, ikimizin düzeni. Haftasonu oldu mu temizliği de beraber yapıyoruz, o banyoyu temizliyorsa ben mutfağı temizlerim. Mis gibi iki elden 1 saatte biter koca evin işi. Vaktimiz de bize kalır, oturup kahve içeriz üstüne. Bulguru oraya koysa, pirinci şuraya koysa nolcak. Çok mu zor nereye koydun hayatım demek, sorun boysa çözümü kolay: iletişim! Zaten en fazla nereye koyabilir ki, üst çekmeceye değil de alt çekmeceye koymuştur hani. İki çekmece fazladan açar buluveririm. Bu, bana batmamalı. Sonuçta evlilik denen şey iki kişilik, ortak bir düzendir. Neden adama ev benimmiş, herşey benimmiş de evin içinde bir tek o fazlalıkmış, onun tek işi eve ekmek getirmekmiş gibi davranayım ki? Mesela bazı kadınlar evde temizlik yapacakları zaman adamı akşama kadar dışarı kovalar, durmasın ayağımın altında diye. O kadar garipsiyorum ki, sanki yabancılarmış gibi. Sanki adam fazlalıkmış, rahatsızlık verici bir eşyaymış gibi.. Anlayamıyorum. Eşim evde olsun, dizimin dibinde olsun, açalım müziği toz alalım, süpürelim, yemek yapalım falan dünyalar benim oluyor. İş değil eğlence gibi geliyor o zaman ikimize de. Bir de bu çerçeveden bakmaya çalışın bence.