Şabi’den gelen rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“ılaçların en hayırlısı … … , hacamat, müshil ve sülüktür” (Kenzu’l-Ummal, h.no: 28167-Beyhakî’den naklen-).
Çocukluğumda hamamlarda sülük vurunurlardı. Yani, birkaç santimetre uzunluğunda sülük dediğimiz hayvan vasıtasıyla şifa için kan aldırırlardı. Yenilere kadar da bunu iptidai bir metot olarak bilirdim. Halbuki şimdi, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde tıp araştırmacılarının, sülüklerle yeniden araştırma yapmaya başladıklarını hayretle görüyoruz. Belirli şartlar altında bu hayvan, faydalı bir tedavi vasıtası kabul edilmektedir.
Doktorların tıbbî sülük dedikleri bizim küçük vampir, acaba nasıl kan emer? ınsanlar hangi cesaretle bu hayvana derilerini, damarlarını kestirip de kanlarını akıttırıyorlar?
Sülükler, tâ doğuştan modern kan alma metoduna sahiptir. Yani, Sani-i Hakîm, bu iş için onları hususi tanzim etmiş. Şimdi bir laboratuara gidip kan aldırmağa kalksanız; mutlaka canınız yanar. Amma bizim tıbbî sülük hiç acıtmaz. Cenab-ı Hak ona üç adet jilet keskinliğinde çene takmış. O, bunlarla operasyon yapar. Sonra yaraya, uyuşturucu şırınga etmeyi de ihmal etmez! ışte bunun için kanını emeceği kimseyi acıtmaz. Acaba bizim sülük efendi, insanların sinir sistemine sahip olduklarını, bunları uyuşturunca acı çektirmeyeceğini hangi tıp fakültesinden öğrendi? Sonra kendi özel uyuşturucu maddesini hangi laboratuarda keşfetti?
Dahası var. Bizim sülük efendinin tıbbî mahareti bundan ibaret değil. ınsanların bir tarafı kesilse ve küçük bir yara açılsa, kan birkaç dakika sonra kendiliğinden kesilir. Bu da Cenab-ı Allah'ın hayatımızın devamı için kanımıza verdiği bir özelliktir. Aksi takdirde hastalık var demektir. Bizim sülük efendi, kestiği damara yanaştı mı, normal olarak şöyle bir yarım saat kadar kan emmelidir. Çünkü ancak bu zaman zarfında bir öğünlük gıdasını alabilir. Eh, bilim sülük efendi insan kanun en iyi tanıyanlardan birisidir! Nasıl olsa o, en az bir doktor kadar bilgili ve bir kimyager kadar maharetli!
Bunun için vücudunda salgı bezleri inşa etmiş. Bu minik laboratuarlarda, kanın pıhtılaşmasını önleyici birudun denilen maddeyi keşfedip imal etmeye başlamış. Uyuşturucunun yanı sıra, deriye bu maddeyi de şırınga eder. Böylece kanın; sürekli akmasını sağlayarak istediği kadar içer. Önce, sarsılıp titreyerek emmeye başlar. 20 - 30 dakika sonra, bir öğünlük gıdasını oluşturan kanla şişmiş olarak deriden ayrılır. Ve yavaş yavaş sindirim işlemine başlar.
Hani insan, sülüğün kan emmek için sahip olduğu özel aletlerini, vücudunun hususi tanzimini ve tıbbî maharetlerini Cenab-ı Allah'a vermese, onu, mütehassıs bir doktor, eşsiz bir biyokimyacı kabul etmesi gerekiyor. Bilmem başka nasıl izah edeceğiz? Onu yaratan ancak Cenab-ı Hak'tır. Çünkü Rabbimiz canlıları ve onların kanlarını, sinir sistemlerini en iyi bilen Zat'tır. ışte bunun için sülüğü ona göre tanzim etmiştir: Sülüğün varlığı ve kan emmek için hususi tanzimi gösteriyor ki, sülüğü kim yaratmışsa, insanları da yaratan O'dur. Evet, bir sülüğün vücudumuzda açacağı yarayı uyuşturabilmesi, kanımızın akışını sağlayan birudun maddesini imal edebilmesi, yaratıcının birliğine bir ispattır. Vahdaniyete bir delildir.
Bakın, sülüğün vücudunda, Rabbimizin daha ne hikmetleri var.
Sülük, bir insan vücudundan 20 - 30 dakikada aldığı kanla, hayatını tânı altı ay kadar sürdürebilir. Bunu nasıl sağlar? Niçin bir emişte hu kadar çok kan alma istidadı verilmiş?
Tıbbî sülük, yaşadığı kendi tabiî sulak ortamında, insan kanına benzeyen bir besini kolay kolay bulamaz. Bu yüzden Sani-î Hakim olan Rabbimiz, onun vücuduna, elde ettiği bir besinden en fazla faydalanabileceği bir sistem yerleştirmiştir. Şöyle ki : Bir öğünlük besinini emip ve depolarken vücudu, normal hacmine göre on kat şişebilmektedir. Emmeden sonra, önce kanın suyu ayrılır ve özel ceplerde depolanır. ış bununla da bitmez. Kanın çözüşmemesi gerekir. Bunun için de bağırsaklarında bulundurduğu özel bakterileri (Pseudomonas hirudinus) kullanır. ışte bu sistem sayesinde bir sülük, yalnız bir öğün yemeği ile hayatını altı ay kadar sürdürebilir. Hatta bu süre sonunda kendi vücut dokularını parçalayarak bir süre daha yaşayabilir.
Bu hayvan şimdi modern tıpta nerelerde kullanılıyor?
Sülük uygulamasının, ciddi doku zedeleme sinin verdiği rahatsızlıkları giderdiği görülüyor. Meselâ ameliyattan sonra yara izini taşıyan dokuyu iyileştirdiğini gösteren emareler var. Sülükler kan çekme aracı olarak da kullanılabilecek. Bilhassa kalp yetmezliği, ya da kalp krizi geçiren insanların tedavisi onların yeni kullanım sahalarıdır. Ayrıca son araştırmalar, vücuttan kopmuş organların dikilmesinde de onların işe yaradığını göstermiştir.
Sülüğün hiç acıtmadan, modern bir tarzda kan emebilme vasfı, bu şekilde hususi tanzimi bize mühim bir sünnete işaret etmektedir : Kan aldırmak. Hazret-i Peygamber hacamat âleti vurmakla kan aldırmıştır. Bir hadîste şöyle duyuruluyor:
Şifa üç şeye münhasırdır : Bal şerbeti içmek hacamat âleti vurmak, ateşle dağlamak. Fakat ümmetimi (başka çare kalmadıkça) ateşle dağlamaktan men ederim (Sahîh-i Buhari; 12. cilt, sayfa 79).
Mademki iki cihan serveri, Hz. Peygamber(S.), kan aldırmak şifa demiştir, o mutlaka şifadır. Çünkü O'nu konuşturan Rabbimizdir. O kendi hevasından, nefsinden konuşmaz. Sünnetinde, emir ve tavsiyelerinde, hem bu hayatımız için, hem de öldükten sonraki ebedî hayatımız için derin hikmetler, azim faydalar vardır.Sülükler sanıldığı gibi kirli kanı emerek tedavi yapmazlar. Tedavi edici özellik kanın alınmasında değil kan emilirken vücuda verilen salgıda gizlidir. Bu salgı, 100’ün üzerinde biyoaktif madde barındırır ve bu maddeler kanın pıhtılaşmasını engelleyici (antiagregan), oluşmuş pıhtıyı eritici (fibrinolitik), ağrı kesici (analjezik-antiromatizmal), mikrop öldürücü (antibakteriyel), tansiyon dengeleyici (antihipertansif), kas gevşetici (myorelaksan), bağışıklık sistemini düzenleyici (immun modulatör) ve stres giderici (anksiyolitik) etkilere sahiptir. Ayrıca “nörotrofik” etkiyle sinir hücreleri ve liflerinin tamir edilmesini hızlandırır. Sülük Tedavisi, atardamar ve toplardamar tıkanıklıkları başta olmak üzere birçok dolaşım sistemi hastalığında, iltihaplı ve iltihapsız eklem romatizmalarında, yumuşak doku romatizmalarında, sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarında, hemoroidde, göz tansiyonu (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, migrende, Meniere Hastalığında ve bazı işitme kayıplarında başarıyla kullanılmaktadır. Ayrıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, gangren gelişmekte olan kopuk organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde kullanılmaktadır. Son olarak sülüğün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu (Preventif) Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir ki; yılda bir defa belirli noktalardan yapılan Sülük Tedavisi, o yıl içinde enfeksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir MıĞREN VE HER TÜRLÜ BAŞ AĞRISI
_EPıLEPSı ÇEŞıTLERı
_YÜKSEK TANSıYON
_ TÜM ROMATıZMAL HASTALIKLAR
_ KALP VE DAMAR HASTALIKLARI
_FELÇ, KISMı FELÇ
_YÜKSEK KOLLESTROL
_TROıD'E BAĞLI ŞıŞMANLIK
_ASTIM VE BRONŞıAL HASTALIKLAR
_ KANGREN, YANIK VAKALARI, VARıS
_ SEKER VE YUKSEK TANSiYONA BAGLI GORME KAYIPLARI
_ıYıLEŞMEYEN YARALAR VE AMELıYAT ıZLERı
(KENDıSıNE SÜLÜK VURULAN ŞAHSIN KANI ıNCELDıĞı ıÇıN;
BEYıN KANAMASI, DAMAR SERTLıĞı VE KALP ENFARKTÜSÜNE YAKALANMAZ !)
Şimdi tıp ilmine bakalım. Kan aldırmak gerçekten insan sağlığı için faydalı mı?
Kan aldırılınca, anormal derecede koyu kanı bulunan hastaların beyinlerinden geçen kan akışı hızlanabilmektedir. Bu keşif, Londra Milli Hastahanesinde ve Kopenhag Kraliyet hastahanesindeki araştırmalarda bulunmuştur.
Kanın emilin incelmesi, kandaki alyuvar yoğunluğunu azaltır. Böylece kalp, beyne daha rahat pompalama yapar. Kan emilince, kandaki oksijen taşıyıcı madde olan hemoglobin seviyesi de düşer. Bu yüzden kan, beyine yeterli oksijeni taşıyabilmesi için daha hızlı akmaya başlar.
Ayrıca araştırmacılar, kan akışının artmasıyla insanın ataklığının fark edilir derecede arttığını ispatlamışlardır.
Koyu kandan dolayı kalp krizi ve kalp yetmezliği tehlikesi altında bulunan insanlarda kan aldırmanın koruyucu bir rol oynayabileceği de tahmin edilmektedir. Bu tahmin, ıngiltere ve Danimarka'da yapılan son araştırmalarca desteklenmektedir.
Şimdi düşünelim : 1400 sene evvel yaşamış ümmî bir insan, kan aldırmanın bunca faydasını nasıl bildi? 1400 sene evvel, şimdiki zamana kıyasla, cehaletin kol gezdiği bir devirde, bir insanın çıkıp ta başını yardırıp kan aldırması kolay anlaşılacak bir iş değildir. Böyle derin tıp ilgisi isteyen bir işi, O Zat'ın, kendinden emin olarak yapması ve etrafına da inandırması, O'nun peygamberliğine aşikâr bir delildir.Her insanın Rabbiyle arasında sırlar vardır. Hastalıklar da bu sırlardan bir tanesi. Çevreye yayıp, şikayet edilmemesi gerek. Hastalıklarımız, aynı zamanda imtihanımızdır. Ben de sırlarımı anlatır, çevreden yardım beklerdim. Öyle değil. Kendimize dönüp, iç dünyamızı kontrol etmeliyiz. "Bu neden başıma geldi?" sorusunun cevabını aramalıyız. Ve hastalığı veren, devasını da vermiştir, uzmana başvurmalıyız. Allah'a şükretmeliyiz ki, hastalıklarla bizi maddî manevî kirlerden, zehirlerden arındırıyor, daha mükemmel insanlık mertebelerini kazandırıyor. "Hastanın duasını alın" denir, neden? Çünkü hasta şikâyet etmeyerek, iç dünyasını kontrol ederek Allah'a sağlıklı bir insana göre daha yakındır. Duası daha farklıdır. Hasta olana ne mutlu, hasta olmayan korksun!