Ne güzel anlatmışsınız. İnsanlar böyle. Asıl kendime şaşırmam lazım insanlar beni yarı yolda bıraktı diye yaralanıyorum, kızıyorum, güceniyorum. Yeri geliyor en yakınlarımız yapıyor bunu. Şaşırmamam lazım ama her seferinde ısrarla şaşkınlığa uğrayıp bi çukurda debeleniyorum.
Haklısınız ben kendimi dinlemekten ziyade hep onun ne düşünüyor olabileceğini, ne hissediyor olabileceğini düşündüm durdum. Hep onu anlamaya çalıştım. Kendimi çok hırpaladım bu süreçte. Zaten bişey de elde edemedim. Karşımdaki boş beleş ergen kafasında biri. Anlamlandırmaya çalışmak boşa zaman kaybı. Alışmış böyle bi hayat yaşamaya bugün biri gidiyor yarın diğeri geliyor belli ki hevesini alana kadar. Bundan sonra kendime odaklanmak için var gücümle çabalayacağın. Sadece bi günde bile çok şey değişti. Dün buraya bu konuyu açtım , o kadar güzel insanla temas kurdum ve ertesi sabah daha olumlu bir ben olarak uyandım. Bu bir süreç dediğiniz gibi. İnanıyorum geçecek ve kârlı bir şekilde çıkacağım bu işin içinden, almam gereken dersleri almış olarak.E robot değiliz ki, insanız.
Duygularımız var. Bağlanıyoruz. Güveniyoruz.
Bunda bi sıkıntı yok. Etkileneceğiz de elbette. Ama bi yere kadar işte.
Yoksa şu an hissettiğiniz karmakarışık duyguların ve sorgulamaların hepsi çok normal
Sadece tecrübe ede ede daha kısa sürüyor toparlanmamız.
Dengeyi daha çabuk buluyoruz.
Daha güçlü çıkıyoruz o debelendiğimiz çukurlardan.
Şimdi siz bu adamla 5-6 ay boyunca iyi kötü bi şeyler yaşamışsınız.
Hadi hemen bu anlamsızlığı kabulleneyim de iyi hissedeyim demeyin zaten.
Sadece bu süreçte kendinizi de irdeleyin.
Onun ne düşündüğünü neden böyle yaptığını çok da düşünmemeye çalışın kendi ruhunuzu dinleyin.
yalnızlık allah'a mahsus sözünü çok seviyorum. kendimize daha yakın, daha dürüst olmak için, gelişebilmek için, iyileşebilmek için illa yalnız olmak zorunda değiliz. çünkü ilişkiler en büyük deneyim sahası, zaten onu demeye çalışmıştım önceki yorumlarımda. sadece ruhumuzdaki boşlukları, yani bizim varlık alanımızda açlık yaratan yırtıkları görmeyi öğrenirsek dışarıdan alacağımız şeyleri neden istiyor olduğumuzu görürüz ve sorunun ana kaynağını anlarsak kimse gelip o boşluklardan kanca takıp bizi peşinden sürükleyemez. yalnız kalmak istiyorsanız, buna ihtiyaç duyuyorsanız kalın. bunun kararını kendinizi dinleyerek verin. sadece her yeni insan bir şeyler gösteriyor veya öğretiyor bize. bilgelik kazanmanın yolu hata yapmaktan geçiyor. ha insanın kendisini dinlemek için o an yalnız kalması gerekiyor bu doğru. mesela gölge çalışması yaparken, yani yazı yazarken dikkatinizi dağıtan şeyler olmaması gerekir etrafınızda. tamamen kendinizle olmaya, yazmaya bırakmalısınız kendinizi. bu pratiği her türlü başlıkta öneriyorum ben, size de öneririm.Az önce bi arkadaşımızın yazdığı gibi resmen not edilip tekrar tekrar okunacak şeyler bunlartekrar tekrar okudum ve kendimi analiz etmeye çalıştım yaşadıklarınızdan verdiğiniz örneklerden kendi davranışlarımı kendimce yorumlamaya çalıştım.
Sanırım benim bu olaydan öğrenmem gereken şey yalnızlıktan korkmamak. Aslında onun yerinde olabilecek başka insanlar da vardı belki kimisi doğru insandı ama ben gittim onu seçtim. Nasıl biri olduğunu zamanla anlamama rağmen orda saplandım kaldım. Önce ki ilişkimde karşı tarafın ilgisizliğinden şikayet ederdim hep. Evet 7/24 bana vakit ayırmıyordu ama beni gerçekten seviyordu. Ki ben sevgisizliğinden ötürü ilgisiz sanıyordum. Şuan onda olmayan şeyi bunda buldum ve bunu gerçek sevgi sandım. Hiç yalnız kalma şansı tanımadım kendime hayatta. Hiç kendimle bir ilişki kurmaya sıcak bakmadım. Kendi halimle kalmadım. Hep bi boşluk içindeydim hep insanlarla bunu doldurmaya çalıştım. Beni çok iyi tanıyan ablam gibi gördüğüm birisi bana bi keresinde demişti ki canım bak senin bu hayatta yalnızlıkla baş edebilmeyi öğrenmen gerek. Kendinle ilişki kurabilmen gerek. Kendi kendinle olmaktan sıkılmaman gerek.
Cinsellik yaşanmadan önce, yaşayacağım şeyi isteyip istemeyeceğimden emin olmamama rağmen resmen deli cesaretiyle atladım. Aslında düşününce saçma sapan bi minnet duygusu da varmış ona karşı. Bunca zaman yanımda oldu yeri geldi kahrımı çekti işe sinirlendim güce sinirlendim hıncımı çıkardım katlandı e bu kadarını da haketti gibi bi düşünce vardı bilinç altımda bence. Çünkü ben aslında katlanılması zor biri olduğumu düşünüyorum. Ki doğrusunu söylemek gerekirse kolay biri değilimdir çevrem hep söyler zorsun sen diye. O zoru başarmıştı sanki ve ödülü haketmişti.
Şuan hayatta böyle bi deneyim yaşadım ve hiç hissetmediğim kadar berbat hissediyorum ki. Aklımdan bu aralar geçen tek şey şu ki sırf yalnız hissetmemek için birini aldın hayatıma, ben onu seçtim hırpalanmaya susamışcasına, ki kaos içinde geçen bi hayatım oldu aslında bakarsanız. İçten içe beni üzebilecek bi tip olduğunu bilmeme rağmen devam ettim ve üzüldüm. Aman öyle biriyse de üzülmem ben neler atlattım bu mu beni üzecek diye Kandırdım kendimi çoğu zaman:) ama evet yine üzülen biz oluyoruz onlara birşey olmuyor. Bu kıza çok çektirdim kendi ellerimle. Artık biraz soluklanma vakti. Kendimi sevmeyi, kendime yetebilmeyi öğrenmem gerekiyor. Ben çoğu zaman kendi kendini dahi mutlu edemeyen bi insanım malesef ki. Hadi bu yanlış biriydi ama bu şekilde doğru insan geldiğinde ona da birşey katamayacağım. Ben insanlara birşey katabilecek bi noktaya gelmek istiyorum hayatta. Sanırım o noktadan sonra düzgün bişeyler yaşamaya başlayabileceğim. Çünkü şuan ve uzun zamandır üstüme yapışan duygu durumum “ben yetersizim, ben değersizim, birileri beni mutlu etsin, birileri bana bişeyler katsın, biri bana değerli hissettirsin ki değerli olduğuma inanayım” . Bu şekilde insanlara muhtaç hale gelip sonunda yalvarıp yakaran ben oluyorum gitmesinler diye.
İki güzel yalan söz olmadan da sevilmeye layık olduğumu, değerli olduğumu anlamam gerekiyor. Kendi değerimi insanların belirlememesi gerekiyor. Bu insanlara bu kadar kolay kaptırmamam gerekiyor kendimi artık. Ve kendi kendime duygusal olarak yetebilmeyi öğrenmem gerekiyor. Gerçekten bunları başarmak istiyorum artık.
aslında insanlara zaten bir şeyler katıyorsunuz. onlar da size bir şeyler katıyorlar. öncelikle bunu görebilmeniz içsel farkındalık için temel oluşturacaktır.Ben insanlara birşey katabilecek bi noktaya gelmek istiyorum hayatta. Sanırım o noktadan sonra düzgün bişeyler yaşamaya başlayabileceğim.
Çok güzel yazmışsınızfikrinizi değiştirmeye çalışmıyorum ama ben hayattan kendi öğrendiğimi söyleyeyim size.
mesele karşınızdaki insanın size gelirken taşıdığı niyet. adamın niyeti sizi sevmekse, tanımaksa, değer vermekse, hayatınızda olmaksa, isterseniz daha yeni tanışmışken cinsellik yaşayın, size tavırlarında hiçbir şey değişmiyor. yine el üstünde tutuluyor ve sevilebiliyorsunuz. ayrıca o ilişki içinde cinsellik için kimse kimseyi asla zorlamıyor da, sizin de istediğiniz zamanda karşılıklı yaşanıyor. çünkü birbirini bedenen de keşfetmek için oluyor o iş, ihtiyacını görmek için değil. zaten zaman geçtikçe de o insanı sevdiğin için istiyorsun, seni çok iyi tanıdığı ve yanında güvende hissettiğin için. onun için cinsellik yaşamadan önce şu kadar beklemek doğrudur diyemeyiz, böyle bir formül asla yok. mesele sizin o insanla olan bağınız, inşa ettiğiniz ilişki, bunu yaparken dürüst olmanız ki ancak o zaman karşınızdakinin dürüst olup olmadığını anlayabiliyorsunuz. insanların bize davranışlarını bize kendimizi gösteren aynalar gibi düşünün. onun taktığı maske sizin içinizdeki hangi maskeye karşılık vermiş?
karşımızdaki insanı hangi kriterlere göre değerlendirip de onu tanıdığımıza ikna oluyoruz? biz kendimizi hangi kriterlerle tanıtıyoruz ve ne kadar dürüstüz asıl benliğimizi göstermekte? bunlara bakmak lazım. ilişki yürüsün diye yalnızca "doğru" gözüken şeyleri mi yapıyoruz, karşımızdakinin beğenebileceğini düşündüğümüz kişi mi oluyoruz, yoksa o an asıl benliğimizi özgürce gösterip yaşayabiliyor muyuz? bir kere insan karakterinin olumlu-olumsuz yönleriyle, istekleriyle, hayalleriyle, gerçeğiyle ilgili önce kendine dürüst olmazsa başkalarını da olduğu gibi göremiyor çünkü dediğim gibi dışarısı bize aynadır. biz maskeler takıyorsak başkalarında da yalnızca görmek istediklerimizi görürüz. ya da bizim gibi maskeli insanlar gelirler ve işler karmaşıklaşır.
şimdi bu tarz olaylarda bazı sorgulamalar yapılması lazım. bizim içimizde bir duygusal boşluk mu var ki o adamla aramızda gerçek bir bağ hissetmemiş olmamıza rağmen veya onun amacının ne olduğunu hissetmemize rağmen bunları görmezden gelip onu hayatımıza kabul ediyoruz? amacını gerçekleştirmesini de içten içe bilerek izliyoruz öylece ve üzülüyoruz sonrasında? e ama baştan hissetmiştik yine de bunun yaşanmasına izin verdik. acaba biz de cinsellik yaşamak istiyoruz ama bunu istemeyi yanlış olarak kodladığımızdan dolayı aslında bizim de sevmiyor olduğumuz bir adamdan ciddi ilişki beklentisine mi bekliyoruz? gibi gibi sorgulamalar, bunlar çeşitlendirilebilir yalnızca insan psişesi üzerine uzun uzun düşünmüş ve analiz etmiş olmayı gerektiriyor. ben sizde bunlar bunlar var demiyorum yanlış anlamayın veya çok partnerli bir insan değilim. sadece insanın başına kötü bir şey geldiğinde, kendi psikolojisi ve aldığı kararlar üzerine iç sorgulamaya gitmesi gerekiyor. ben de "kullanıldım" geçmişte ama geçip gidiyor, siz o psikolojiden çıkarsanız unutuluyor gerçekten. zaten durumun aslında kullanılmak olmadığını anlatmaya çalıştım buraya kadar.
yaşadığınız deneyim için üzgünüm, geçmiş olsun. keşke yalvarmasaydınız hiç ama neden öyle oldu? bunun üzerine de düşünün mesela. neden ilk etapta zaten siz onu test etmeye çalışmış olmanıza rağmen daha sonra uç duygulara girip onun peşinden koştunuz? bunun sebebi duygusal boşluktan ötürü aslında o insanın hayallerimizdeki tabloya asla uymadığını bilmemize, ona karşı samimi hislerimiz hiç olmamasına, bir şeyler hep eksik kalmasına rağmen, onu zorla hayallerimizdeki tabloya oturtmamız ve beklentiye girmemiz olabilir mi? o kişi doğal olarak beklentiyi karşılamayınca da onun peşinden koşuyor olabilir miyiz istemsizce? dürtüsel olarak? e ama zaten onu gerçekten de sevmemiştik, uyumsuzdu bize, hayalimizdeki tabloda bir insanlık boşluk vardı ve oraya zorla onu uydurmaya çalışıyorduk? yani bu kendi kendine yalan söylemek. gibi gibi sorgulamalar işte... siz de onu sevmediğinizi söylemişsiniz ki onu engelleyebilmişsiniz her yerden zaten ilk duygusal tepkilerinizden sonra. o zaman neden şimdi kullanıldım diye düşünüp üzülüyorsunuz? belki üzülünecek tek şey giden zamandır ama bu insan 8 aydan sonra tam şuan aslında kendi kendinizi kandırmamanız gerektiğini göstermiş olabilir mi size? bazen görünmez bir el ipleri eline alıp bize böyle tokatlar vuruyor, kendi kendimize kalınca göremeyebiliyoruz çünkü. bunun sebebi de kendimizle yüzleşmiyor olmak, hiç kendimiz hakkında düşünmüyor olmak. sadece duygu bedenimize bağımlı halde yaşamak, gölgelerimiz (maskelerimiz) tarafından yönetilmek yani.
şuan siz kendinize dair de bir ders aldınız o yüzden kendinize acımaya, giden zamana ya da pişmanlığa gerçekten hiç lüzum yok. olaylara böyle bakarsanız çok güçlü hissedeceksiniz.
uzattım baya üzgünüm daha kısası olmazdı, sevgilerr
merhaba teşekkür ederimÇok güzel yazmışsınız100% katılıyorum
Ben de içimde çok yaşadım bunları ama siz çok güzel toparlayıp ifade etmişsiniz. Bu bilince nasıl ulastınız merak ettim
Size gerçekten hayran kaldım:) Gölge çalışmasını bende araştırmaya başladım çok ilgimi çekti. Bıkmadan usanmadan sayfalarca yazdınız o kadar değerli bilgiler verdiniz, tecrübeler aktardınız ki çok teşekkür ederim ayrıca kalbime dokunduğunuz için de tabi. Resmen iki günde toparladım. Ona, buna, spor yapmaya enerjim yok diyordum bugün yorgun bi halde işten gelmeme rağmen salona gittim deli gibi spor yaptım:) Son zamanlarda ciddi bi nefes darlığı sıkıntım vardı. Oturduğum yerde bile tıkanıyordum resmen bi astım hastası gibi derin nefesler almaya çalışıyordum. Fiziksel olduğunu düşünmeye başlamıştım artık. İnanır mısınız bu bile psikolojikmiş. Burda sizlerle karşılaştığım günden beri çok daha iyiyim ve bu nefessiz kalma hissi bile geçti. Farkında olmadan ruhumuza, bedenimize ne büyük zararlar veriyoruz. Bu sayfaya ara sıra uğrayıp tekrar tekrar okuyacağım yazdıklarınızı bir rehber gibi:) Kocaman kucaklıyorum sizi. İyiki varsınız.yalnızlık allah'a mahsus sözünü çok seviyorum. kendimize daha yakın, daha dürüst olmak için, gelişebilmek için, iyileşebilmek için illa yalnız olmak zorunda değiliz. çünkü ilişkiler en büyük deneyim sahası, zaten onu demeye çalışmıştım önceki yorumlarımda. sadece ruhumuzdaki boşlukları, yani bizim varlık alanımızda açlık yaratan yırtıkları görmeyi öğrenirsek dışarıdan alacağımız şeyleri neden istiyor olduğumuzu görürüz ve sorunun ana kaynağını anlarsak kimse gelip o boşluklardan kanca takıp bizi peşinden sürükleyemez. yalnız kalmak istiyorsanız, buna ihtiyaç duyuyorsanız kalın. bunun kararını kendinizi dinleyerek verin. sadece her yeni insan bir şeyler gösteriyor veya öğretiyor bize. bilgelik kazanmanın yolu hata yapmaktan geçiyor. ha insanın kendisini dinlemek için o an yalnız kalması gerekiyor bu doğru. mesela gölge çalışması yaparken, yani yazı yazarken dikkatinizi dağıtan şeyler olmaması gerekir etrafınızda. tamamen kendinizle olmaya, yazmaya bırakmalısınız kendinizi. bu pratiği her türlü başlıkta öneriyorum ben, size de öneririm.
aslında insanlara zaten bir şeyler katıyorsunuz. onlar da size bir şeyler katıyorlar. öncelikle bunu görebilmeniz içsel farkındalık için temel oluşturacaktır.
siz onlara bir şeyler katıyorsunuz, onlar da size. almanız gerekeni ve verdiklerinizi kabul edin. ilişkilerde deneyimlediğiniz temaları değiştirmek istiyorsanız bunu değiştirebilirsiniz elbette ama değişmek için önce mevcut durumu kabullenebilmesi gerekir insanın. hiçbir ilişki, hiçbir deneyim boşuna değil. mutlaka bir alışveriş var orada ve o alışverişin sebepleri o alışverişteki insanların kendilerinde mevcut. kendinize dair kök inançlarınız da (değersizim, yetersizim) sebepsiz değil, onların sebepleri de sizde mevcut. şuan 8 milyar insanın yaşadığı, bildiğimiz kadarıyla 4.5 milyar yıllık dünyanın tarihinde siz neden biricik, özel değil de değersiz ve yetersizsiniz? kendi gerçeğinizi ne kadar çirkin olsa dahi görün ve kendinizi olduğunuz gibi kabul edin önce. ondan sonra kim olmak istiyorsanız onu dışarı çıkarabilirsiniz, şuan zihnin bazı deneyimlerle başa çıkabilmesi için ihtiyacı bulunan bu inançlardan kurtulursunuz zaten. sürekli hayattaki, sizin kaderinizdeki sebep-sonuç ilişkisini gözlemledikçe, bunları düzenli yazdıkça ve sebep-sonuç zincirini kırmak ve yön değiştirmek için eylem aldıkça zaten doğal olarak gerçekleşiyor dönüşüm. nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama "eğer kafanın içindeki ses sensen, o zaman sesi dinleyen kimdir?" yani çeşitli negatif kök inançlar geliştirmiş, varoluşunu bu inançların kontrolünde yaşayan bilinç sana "kötü" düşüncelerle sesleniyor olabilir ama onun sana aslında neyi göstermeye çalıştığını anlamadan, bu düşüncelere ikna olan ve inanan sensin. senin içerinde bir sen daha var, onu keşfedersen özgür iradeni-ruhu keşfetmiş olacaksın ve zihin de buna boyun eğecek.
mesela değersiz olduğunuza inanıyorsunuz ama neden? sizi hangi özelliğiniz değersiz kılıyor olabilir yoksa siz bunu bir yerden/birinden mi öğrendiniz? bedensel hafızanıza bu değersizlik kodu nerede kazındı ve siz bunu kendinizle özdeşleştirdiniz? bu bir gölge çalışması sorusudur atıyorum ki. bununla ilgili keşif amacıyla yazmaya başlarsınız, tekrar eden olayları, o olaylar sonucunda hissettiklerinizi, olaylara tepkilerinizi, hayatınızdaki sebep-sonuç ilişkilerini araştırırsınız. bu hermetik felsefeye göre yaşamın kanunlarından biridir, her şey sebep-sonuç ilişkisi içindedir ve bu zincir dışında hiçbir şey var olamaz.
az önce yazdığım soru da meditasyonun amacıyla ilgilidir aslında, yani zihninden geçenleri tepki vermeden dinlemek ve iç gözlem yapmak. ben klasik anlamda meditasyon yapmadım ama sürekli iç dünyamı yazarak gözlemlediğim için farklı türden bir meditasyon yapmış oldum.
siz neyi hak ettiğinize karar verdikten sonra bir şeyler değişebilir, ha yine olumsuz şeyler yaşanabilir çünkü bakın hayatın dengesi budur, ışık-karanlık birbirine bağlıdır. bu da diğer bir hermetik prensiptir - gerçeklik dualisttir, yani her şey çift kutupludur - böyle olmasının sebeplerinden biri bana göre özgür iradenin hangisini deneyimleyeceğini seçmesi için. mesele sizin olumsuz şeylere nasıl tepki verdiğiniz, neyi hayatınıza almayı seçtiğiniz, olumsuz durumlardan çıkardığınız öğretiler, ne zaman dur demeyi veya reddetmeyi seçtiğiniz (çünkü artık o dersi tamamladınız ve dışarıdan birilerinin, bir şeylerin size deneyimletmesine ihtiyacınız kalmadı) işte bu da içsel simyadır, yani karanlıktan ışığa çıkılır ve ışığınız karanlığınız kadar güçlüdür aslında, ikisi birbirine bağlıdır. hayatı ölene dek kusursuz, muhteşem kılmanın bir yolu yok. mesele karanlığı anlamlı kılabilmek ve amacına ulaşmasını sağlamak ki o da her zaman ışıktır çünkü varoluşumuz da ışıktan gelmektedir. (hem bilimsel - hem metafizik olarak) biraz kapsamlı konular karışık bir yere doğru gittiysem üzgünüm. olabildiğinde açıklayıcı ve basit anlatmaya çalışıyorum aslında ama hep uzun uzun konuşmak istediğim ve uzatmadan anlatamadığım şeyler bunlar. basitçe yazmam gerekirse kendi gücünüze uyanın. köle gibi yaşatıldığımız, mahkum hayatı sürdüğümüz günümüz gerçekliğinde üzerinde gücümüzün olduğu yegane alan kendi iç dünyamız. öpüyorum
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?