Melek(Kz ocuu) Anneleri Kulb


sağol canım benim
sahidende verilmiş sadakamız varmışopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan











bende özledim canısı seni kuzularımıda tabi ŞenizŞenizŞenizŞenizŞenizŞenizŞeniz
 
selam melek anneler dikişi bitirdim akşama gelecek
sizlerle sohpet edeyim dedim ama kimse yok şansımdanyerimseniben
zaten şans olsaydı bende anamdan erkek olarak doğardım :roflol::roflol:
ötüm hepinizi melek anneler opuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
 
ben kaçtım daha yapılacak işlerim var işlerii bitirince gelirim yine öpüldünüz
kolay gelsin canımmmŞenizŞenizŞeniz
minikcim geçmiş olsun canımm opuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktaninş daha iyidir meleğimizzzopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
selam kızlar nasılsınız :)
çok şükür iyiyiz canım sen nasılsınopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanefemize geçmiş olsun canımm:1hug::1hug:senin yokluğundan bak topiğimiz ne kadar sessiz özledik senii:kedi::kedi::kedi::kedipuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
bende öptüm canımmopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan



bugün erkek kardeşimin taşınacağı evi badana ettik temizledik derken baya yorulduk eve yeni gelebildimmm yarında taşımayla geçerr artık hafta sonuda düğünü var süt teyze kızımın onlarda geçerr sakin sakin evde oturup sizlerle sohbeti özledimmm:kedi::kedi::kedi::kedi::kedi::kedi:
 
Gelecekte kimlik no'larımız ne işe yarayacak?
Bakalım bir görelim..
Operatör: Merhaba Pizza xxx'i aradığınız için teşekkürler.
Müşteri: Merhaba, sipariş verebilir miyim..?
Operatör : Evet... siz... Bay Mehmet Selami'siniz ve Kadıköy'deki evinizden
arıyorsunuz. Ev numaranız 216-xxx 61 62, ofisiniz 216-xxx 70 80 ve mobil telefonunuz
05xx 201 25 25...
Müşteri: Bütün numaralarımı nereden biliyorsunuz?
Operatör : Sisteme bağlıyız efendim.
Müşteri: Hımm.. peki, bir bol sucuklu, pastırmalı, pizza istiyorum...
Operatör : Bu iyi bir fikir değil efendim!
Müşteri: Nasıl yani?
Operatör : Tıbbi kayıtlarınıza göre tansiyonunuz ve kolesterolünüz oldukça yüksek efendim.
Müşteri: Nasıl?... Peki ne almalıyım?
Operatör : Diyet Maydanoz-Brokoli Pizza'mızı deneyin. Seveceksiniz.
Müşteri: Seveceğimden nasıl emin olabilirsiniz ki?
Operatör : Geçen hafta bir kitapçıdan 'Maydanozun Faydaları' ve 'Brokoli Yemekleri' kitaplarını almıştınız efendim.
Müşteri: Tamam; teslim oluyorum... Ondan bana 3 aile boyu gönderin lütfen.
Ne kadar tutuyor?
Operatör : 6 kişilik aileniz için bu yeterli olacaktır efendim. Toplam 61 TL.
Müşteri: Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
Operatör : Maalesef nakit ödemeniz gerekecek efendim. Kredi kartınız limitini
doldurmuş ve geçen yılın Kasımından beri bankanıza 3720,55 TL borçlusunuz. Buna aldığınız plazma tv taksitleri de dahil değil üstelik....
Müşteri: Sanırım adamınız buraya gelmeden önce yakındaki bir ATM'den nakit çekmem gerekecek.
Operatör : Yapamazsınız efendim. Kayıtlarınıza göre bugünkü nakit çekme limitiniz olan 1000 TL'yi doldurmuş durumdasınız.
Müşteri: Önemli değil, siz pizzaları gönderin.
Adamınız gelene kadar parayı ayarlarım. Gelmesi ne kadar sürer?
Operatör : Yaklaşık 45 dakika efendim; ama bu kadar beklemek istemiyorsanız 34 ZVT 666 plakalı motosikletinizle gelip daha kısa sürede buradan kendiniz de alabilirsiniz. ..
Müşteri: Ne!
Operatör : Sistem kayıtlarına göre böyle plakalı bir scooter motosikletiniz var...
Müşteri: *'!^ *%^**%^I7*
Operatör : Sözlerinize dikkat etseniz iyi olur efendim. Unutmayın ki 15 Temmuz 1997'de bir polise hakaretten tutuklanmıştınız. ..
Müşteri: [Sessizlik.. ]
Operatör : Başka bir isteğiniz var mı efendim?
Müşteri: Yok... Bu arada; reklâmınızdaki 3 şişe bedava kolayı da gönderiyor musunuz?
Operatör : Normal olarak gönderirdik efendim, ama kayıtlarınıza göre siz bir
diyabetliksiniz, size Zero Cola gönderiyorum. ..

_accık gulun ıstedım sekerlerrrrrrrr
 
Markete gittiniz.




Yeşil sapları, şık karton kutuları, minik-yeşil etiketleri; Tek renk, tek ses, tek yürek halleri; Yüksek fiyatlarıyla tezgahların yıldızı, kan kırmızı domatesler.

Yediniz mi?

Yiyeceksiniz!

Zira onlar, modern dünyanın gurur kaynakları.



“Tatmin olma” duygusu köreltilmiş, “yeter” sözünü defterinden çoktan silmiş insan evladının zeka ürünleri onlar.

Onlara şimdi domates diyorlar.

Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız koşullarda (su kültürü) yetişiyorlar.

Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar. ..

Hava mı lazım?

Pompalar var, suyun içine gerektiği kadar hava basıyor.

Güneş mi lazım?

Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yüksek basınçlı ışık basıyor.

Kuş mu lazım?

Aşk olsun!

Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları içeri; Dölleniversinler, kurda-kuşa muhtaç olmadan..

Çünkü onlar doğanın güvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler.

Onlar, öbür dünyaya giderken yanımızda götüreceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar...

Hala markettesiniz.

Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda.

O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz.

Nasıl söylemeli, bilmem ki?

Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok!

ıyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin “Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. ınsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır...”.

Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız?

ınek inek olmaktan çıkalı çok oldu.

Önüne konan her şeyi yiyen. Bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar.

Günde 100 kilo süt(!) veren inek yaptılar.

Ne demek biliyor musunuz bu?

Market arabasını sürmeye devam.

Üzümleri gördünüz mü?

Sanki bağdan yeni gelmişler. Dip diri, ip iriler.

Nereden geliyor bunlar?

Şili'den.

Şili mi?

Evet!

Kaç gündür buradalar?

3-5 gün oldu.

Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları.

Uzun yolculuklar sonunda bize geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor.. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor.

ıyi ama, nasıl?

Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:



· Dane büyüklüğünü artırır,

· Dane ağrılığını artırır,

· Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir,

· Tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir,

· Güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır. Bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır,

· Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar,

· Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir,

· Yüksek kalite ve standart sağlar,

· Raf ömrü uzar



Daha durun!

Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.

Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksı nız.

Diyebilirsiniz ki, “hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez”. ıyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki!

Tam tersine, bu gün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp, dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2 kilo gıda düşüyor.

Bu hepimizi besler de, yusyuvarlak bile yapar.

Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.



Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz.

Neye ağlayıp, neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor.

Kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi de.

ınsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz.

Gün geliyor, öldürüyoruz.

Adına “bilgi” dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup, enselerinde bar kod yapıştırılmış mamul ürünler oluyoruz.



Ne diyelim?

Raf ömrümüz uzun olsun!



ben begenerek bırazda uzulerek okudum sızlerle paylasmak ıstedım canlarım
 
Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadam, terzinin yanına yaklaşıp,
"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. ıstersen paltomu sana verebilirim" deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi.
Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.
"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,
"Ben terziyim" yanıtını alınca
"Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.
Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş.
Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.
Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.
Ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona
"Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.
Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. ışte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...
Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle.......


Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.

Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...

CAN YÜCEL
 
Dolu Kavanoz ve 2 Fincan Kahve:*


( Dostlariniz ve Sevdikleriniz için okuyun )


Ne zaman
hayatinda bazi seyler tasinamaz hale gelirse,
ne zaman 24 saat kisa gelmeye baslarsa,
O zaman *mayonez kavanozu ve 2 fincan kahveyi* hatirlayiniz!


Bir gun bir profesor,
masasinin uzerinde birkac kutu oldugu halde
felsefe dersindedir.

Ders basladiginda, hicbir sey soylemeden,
onune buyukce bir mayonez kavanozunu alir ve
icerisini tenis toplari ile doldurur.

Ve ogrencilere kavanozun dolup dolmadigini sorar,

Ogrenciler ittifakla kavonozun doldugunu ifade ederler,

Bu sefer profesor onundeki kutulardan
bir tanesinden aldigi cakil taslarini,
calkalayarak kavanoza doker,


boylece cakil taslari kayarak,
tenis toplarinin aralarindaki bosluklari doldurur.

Ve ogrencilere tekrar
kavanozun dolup dolmadigini sorar,

Onlar da "evet" oldu derler

Tekrar profesor masanin uzerindeki
Diger kutuyu eline alir ve
icindeki kumu yavasca kavnoza doker.
Tabii ki kumlar da cakil taslarinin aralarindaki
bosluklari doldurur.
Ve tekrar ogrencilere
kavanozun dolup dolmadigini sorar,

Ogrenciler de koro halinde "evet" derler.
Bu sefer profesor
masanin *altinda* hazir bekleyen
2 fincan kahveyi alir ve
kavanoza bosaltir,
kahve de kumlarin arasinda kalan bosluklari doldurur.



Ogrenciler gulerler!

Profesor ogrencilerin gulusunu
destekleyerek "eveet" diyerek;
ben "Bu kavanozun sizin hayatinizi simgeledigini
ifade etmeye calistim" der.

Soyle ki;

Bu tenis toplari hayatinizdaki onemli seylerdir;
dininiz,ibadetleriniz, aileniz, cocuklariniz, sihhatiniz,
arkadaslariniz ve sizin icin*onemli olan seylerdir*/. /

Sayet diger seyleri kaybetseniz de, bu *onemli seyler*
kalir ve hayatinizi doldurur.

O cakil taslari ise daha az onemli olan diger seylerdir;
isiniz, eviniz, arabaniz vs.Kum ise diger ufak tefek seylerdir.

"Sayet kavanoza once kum doldurursaniz..."
diye, anlatmaya devam eder,

"cakil taslarina ve ozellikle de tenis toplarina
(yeterli) yer kalmaz.
Ayni sey hayatimiz icin de gecerlidir.
Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek seylere harcar,
israf ederseniz,
onemli seyler icin vakit kalmayacaktir.

Dikkatinizi mutlulugunuz icin onem arzeden
Seylere cevirin.


Cocuklarinizla oynayin.

Sihhatinize dikkat edin.

Esinizle yemege cikin.

Evinizin ihtiyaclarini karsilayin.*

Oncelikle tenis toplarini kavanoza yerlestirin.

Oncelikleri, siralamayi iyi bilin.

Gerisi zaten hep kumdur.*

Bu ara bir ogrenci parmagini kaldirir ve sorar;

"Pekiyii, o iki fincan kahve nedir?"



Profesor gulerek:
"Bu soruyu sorduguna sevindim.
Hayatiniz ne kadar dolu olursa olsun,
her zaman *dostlariniz ve sevdiklerinizle
* bir fincan kahve icecek kadar vakit ayirin!"* *
 
iyi akşamlar kızlar...ben sabahtan beri sıcakla boğuşuyorum ben bu yazı nasıl atlatıcam bilmiyorum valla ağırlaştıkça sıcaktan fenalık geliyor...kafamçokkarıştı
 
selam kızlar nasılsınız :)
hg bebegim bugun aklımdan geçtin ya efsun kaçmıo mu buraya gelmedi bayadır dedim....bide dıptısın yazısı vardı onu okuyunca aklıma sen geldin........

canım sıkma canını ya alıştı artık halledersin...
kızlar ben bugun dolma sarmaktan bi hal oldum o bitti aşkumla pazara çıktık geldik yemek falan derken saat kaç olmuş size bakim dedim......
 
günaydın meleklerime ve annelerine cumanız mübarek olsun
kızlar akşam kübra ateşlendi malum hastalığından dolayı en ufak bi şeyde çok korkuyorum.geceyi rahat geçirdi ama ben tabi ikide bir ateşi varmı yokmu diye yoklamaktan uyku uyuyamadım.sabah yine çıktı ateşi şurubunu verdim şimdi daha iyi.doktorumuzdan da saat 11'e randevu aldım bi götüreyim bakayım.
 
sana da hayırlı cumalarr canımmopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
geçmiş olsun canımm:1hug:a.s.a.s.a.s.meleğimize acil şifalarrr:Saruboceq::Saruboceq:
 
sana da hayırlı cumalarr canımmopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
geçmiş olsun canımm:1hug:a.s.a.s.a.s.meleğimize acil şifalarrr:Saruboceq::Saruboceq:

hoşgeldin canım sağol allah razı olsun.:1hug:
nasılsın meleklerin nasıl uzun zamandır karşılaşamadık.opuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
 
hoşgeldin canım sağol allah razı olsun.:1hug:
nasılsın meleklerin nasıl uzun zamandır karşılaşamadık.opuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
iyiyiz çok şükür canımm evet karşılaşamadık bir türlü son günlerde pc başına oturamıyorum düğünlerini atlattık rahatız derken kurtulamadık ki görümcelik fazifelerinden:roflol::roflol::roflol:şimdi de ev değiştiriyorlarr onlarla uğraşıyoruz gelinde hamile olunca burda yardım edecek yakınıda yok erkek kardeşimde sahilde kar satıyor gelip ilğilenme şansı olmayınca çoğu iş kızkardeşimle bana düştü bugün taşıma işi hallolursa biraz rahatlayacağım sende yoğunsun bu aralar düğün telaşesiyle
kolay gelsin canımm iş düğünlerini yapınca bitmiyormuş oysa benimkilerr düğünden sonra hiç bir konuda yardım yerine oturup seyretmeyi seçmişlerdi ama:jeyyar:ben onlar gibi olmayayım değil mikaydirigubbakcemile3kaydirigubbakcemile3:kedi::kedi::kedi:
öptüm canımm seni ve meleklerimiopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
 

geçmiş olsun cnm kübramıza...öptüm kuzuyu....
 

kolay gelsin canım eyvah ben düğünü atlatalım da rahatlarım diyodum desene düğünden sonrada rahat yok.aman güler yüzlü olsunlarda biz elimizden geldiği kadarıyla seve seve yardım ederiz.öpüldünüz canımkaydirigubbakcemile3kaydirigubbakcemile3

geçmiş olsun cnm kübramıza...öptüm kuzuyu....

günaydın canım sağol nasılsın?bende öptümopuyorumnanaktanopuyorumnanaktan
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…