Olumsuz bir hikaye yazıyorum hanımlar, ilk kez doğuracakların özellikle okumamasını tavsiye ederim.
Neredeyse tıpa tıp benim deneyimimi anlatıyorsunuz. Ben dünyayı doğala mümkün olduğu kadar yakın yaşamayı her zaman çok önemsedim. Her ne kadar bilgisizdim desem de normal doğumun ne kadar kıymetli olduğunu, mesela insanın dikey dogurmaya programlı bir anatomisi olduğunu, kordonun geç kesilmesi gerektiğini, ten temasının önemini biliyordum ve görüştüğüm doktorlardan bunu talep ediyordum. Ruh sağlığı alanında egitimliyim, o yüzden bebeğimin de mahrem ve en az insanla temas edeceği bir ortama ihtiyac duyacağını bilerek evde doğum seçeneklerini bile araştırdım aylarca. O dönem Ankarada yaşıyordum, bir tane bile doktor ebe bulamadım hem profesyonel hem ev doğumu tecrübesi olan hem astronomik rakamlar talep etmeyen. Sonra mecburen hastane doğumuna hazırladım kendimi. 8 ay boyunca doktor araştırmam hiç bitmedi. 35 haftalıkken doğuma inanılmaz saygılı, ayakta ıkınabileceğimi söyleyen, gerekmedikçe epizyo açmayan bir doktor buldum, Aylin Totan. Üstelik bütçemi de çok sarsmayacakti, inanilmaz mutluydum. Dogum anı geldi çattı. Sancılar başladığında önceden konuştugumuz gibi aradım. Doguracak olmanın heyecanını yaşıyordum her anne gibi ama panik hiç yoktu. Kadın her telefonda durmadan sakin ol diyordu, hem sinirlerim bozuldu çünkü zaten sakindim ve sakinim dememe rağmen kadın beni duymuyordu hem de acaba sakin kalinamayacak bir durumda olduğum için mi sakinliği telkin ediyor diye düşünüyordum ve yavas yavas bir korku sardı. Her kontrolde ayakta ıkınabilirsin diye iki cümlede bir tekrar ettiği özgürlükse sancıları gezinerek çekmekmiş. Ben de zannediyordum ki cok pahalı doktorların sunduğu lüksü sunacak bana ve istediğim pozisyonda doğurabileceğim. Yine dogumu anatomiye tamamen ters olan o masada karşılarken buldum kendimi. Zaten kadınların cogu sahip oluyor gezinme özgürlüğüne, bana her kontrolde aşırı lüks bir şey sunuyor gibi anlatıp durduğu şey yatağa bağlı kalmayacak olmammış. Allah razı olsun, 4000 lirayı alip bir de yatağa baglasa hakkıydı demek ki. Yaptığı her müdahaleden haberdar olmak istedim çünkü beden benim, bebek benim. Kadın suratında asla düşmeyen bir maske gibi aynı gülümsemeyle sürekli geçiştirdi beni ve ne yaptığını ağzından kerpetenle aldım. Dogum boyunca simdi bana ne yapacak farkettirmeden diye doktor hemşire kollamaktan stresim hep üst düzeydeydi. Güya epizyo da gerekmedikce acmiyordu fakat epizyo gerektiren tum koşulları zaten tek tek sağladığını okuduğum kitaplardan sonra anladım.
Suni sancıya dayanamayıp epidural istedim, takıldı ama ilac vermeye devam etmemişler. Epizyo açıldığı an çığlık attım, hissediyorum diye. Tabi hissedeceksin epidural bu dedi. Teması değil acıyı hissediyordum tabi ki, dokundu diye neden çığlık atayım değil mi? Ama doktora o kadar güvenmişim ki o an korkudan dokunmayı acı algılıyorum, buyutuyorum herhalde diye düşünüp sustum. Dikişe sıra geldiğinde ağlayarak yalvardım hissediyorum uyuştur diye ama kadın bana inanmıyordu, cevap bile vermedi. En son tamam tamam yapıyorum dedi ama yaptığını zannetmiyorum, ara vermeden işine devam etti çünkü, yapsa en azından uyuşma için bir süre beklerdi. Ardından tüm vücudum titremeye başladı, ölüyorum zannettim, dişlerim birbirine çarparken ne oluyor neden titriyorum normal mi diye sormaya çalıştım. Allah hesabını sorsun, ağzından bir ses bile çıkmadı. Insan o halde kanlısı olsa tepki verir. Hasta bakıcı elimi tuttu, göz yaşlarımı sildi, sakinleştirmeyi denedi, iyi olacaksın sabret dedi ama parayı garantileyen doktordan tek bir ses çıkmadı. Dikis de bitti üstümü başımı giydim, hala doğumhanedeyim, doktor geldi bebegimi aldi, başına bir örtü verin de fotograf çekinelim dedi oradakilere. Pardon? Fotograf çektirmek ister misin değil, o da emrivaki ile olacak yani. Ayrıca fotograf çektirmek için sadece bir örtünün yeterli olup olmadığına kendisi karar veriyordu benim adıma. Az önce canının sınavını vermiş bir insan olarak hanımefendinin instagram takipçilerine reklam konusu olacak bir de mutlu poz verecektim. Hala düşündükçe bu kadar saygısızlık karşısında deliriyorum. Fotoğraf istemiyorum dedim. Suratı düştü, iyi biz de çekmeyiz o zaman diye trip attı. Nasıl bir reklam hırsıysa ona rağmen gidip başka yerde bebeğimin yüzünü göstermeden kendi fotoğrafını çektirmiş. Hala hesabında duruyor. Bu kadınla bir cümle konuşmaya bile tahammülüm yoktu, uğraşmadım fotoğrafı kaldırması için. Odama çıkardılar, bebeğimi emzirmeyi öğrenmeye çalışırken doktor geldi, suratında yine aynı sinir bozucu gülümseme ile aynen şunu soyledi, meme kocaman içinde süt yok. Ve gitti. Bir kadin dogum uzmanı lohusa psikolojisi bilmiyor olabilir mi gercekten?
Kadının orjinali mi buydu yoksa doğumda ne yaptığını öğrenmeye çalışmam, uslu uslu dogurmamam, fotograf istemememin bedelini mi ödetti bilmiyorum ama uzun süre kendimi öyle aşağılanmış öyle güçsüz ve beceriksiz hissettim ki anlatamam. Dogumdan aylar sonra problemin bende olmadığını düşünebildim, aylar sonra taşlar yerine oturdu ve özgüvenimi kazanabildim. Kadınlara böyle doktor müsveddeleri yüzünden yazık oluyor. Kimisi başına ne geldiğinin farkında oluyor ama kimisi onu farkedebilecek kadar bile şanslı olmuyor. Bir çok kadın sadece rutin suni sancı yüzünden, aç susuz bırakılmak yüzünden öyle travmalar yaşıyor ki ya doğuma tövbe ediyor ya vajinasında 10 dikişle normal doğurdum diye kendini avutuyor ya da doktor müdahalesi sebebiyle adım adım sürüklendiği sezaryeni zorunlu diye kabulleniyor. Keşke her kadının doğum eğitimi alabileceği bir Türkiye mümkün olsa.