Hımmm, konular derin...

Buna bir kitap yazılır, kısa tutmaya çalışacağım

Karıncalar için de bugün bir yöntem duyduk, tutarsa 3-4 güne terk edeceklermiş, gidip vedalaşayım

--------------------------------------------------------------------
Sevgisizlik evet bir çok şeyi olumsuz etkiliyor ama o da bir yere kadar. Ben burada bir kaybetme korkusu da görüyorum. Elindeki şey kötü bile olsa kaybetmeye tahammülün yok sanki. İşte cesaretsiz olduğun nokta tam olarak bu bence. Dilinle söylediğin şeylere içinden tam inanmıyorsun, veya inanmak, kabullenmek istemiyorsun. Bu da umut taşıdığın için olabilir. Bazı şeyleri bırakmayı, vazgeçmeyi öğrenmen gerekecek. Takdir edilmeyi beklemek gibi. Alttan alıp idare ettiğin şeyler karşı tarafta senin için her şey yolundaymış gibi, olanları o şekilde kabullendiğini düşünmelerine sebep oldukça muhtemelen benzer şeyleri yaşamaya devam edeceksin. Eğer ki davanda haklı olduğuna eminsen susmak yerine bunu kırmak için bir noktada kendini net ve bir şekilde ifade etmen lazım. Bunu yaparken de sesin ve yüzün, konuşman ile paralel ciddilikte olmadıkça, hem tepkimi söyleyeyim hemde yumuşak söyleyip üzmeyeyim dersende mesaj yerine ulaşmaz Aynı şeyleri söyler durur birde dırdırcı olmakla yaftalanırsın maalesef. Nokta atışı, net, kararlı, ciddi ve altını çize çize kesin bir dille, bir defa, hadi anlaşılmadı 2.defa söyleyip konuyu orada noktalayabilmek lazım.
Sana girişken dedikleri halde bu sana yetmediğine göre de aslında içindekileri dışarı yeterince yansıtamıyorsun, oysa potansiyelinin farkındasın, daha iyisini yapabilirim diyorsun(bencede). Peki neyi bekliyorsun, niye pasifsin? Olduğun gibi davranırsan olumsuz eleştirilebilirim, beğenilmezsem kaygısı mı? Sen ne istediğinden emin, yeterince kararlı olduğunu belli etmedikçe bu kararsızlık ve hoşnutsuzluk seni üzmeye devam edecek. Kararsız ve uysal durdukça da illa yönetmeye çalışan, eleştiren ukalala birileri çıkacak. (Kararsız diyorum çünkü çekimser insan bence kararsız insandır. Tabi önce ne istediğini de bulman lazım)
Birde herşeyi eleştiren kişiyi zaten hiç ciddiye alma. Ondan bir şeyde bekleme. O önce kendi sorunlarını çözsün
Annenle ilgili tüm beklentilerini de bırak canım. Ne kadar beklenti o kadar hayal kırıklığı. Bu kadar takıyorsun, aslında bu senin kafanda şekillendirdiğin bir profille alakalı, annen arzu ettiğin o profile uymuyor, uyacağını da sanmıyorum. Uymadıkça da her hadise sende bir ukde oluyor. Bende bir çok şeyin farklı olmasını isterdim ama olmadı, olmayacak şeyleri beklemek de boş hülyalar, tamamen muhatabımız ile ilgili kapasite meselesi. Ya bizimki ya onunki, birbirine uymuyor, denk değil. Kimsenin çapı da bir değil. Veremeyecek birisinden veremeyeceği şeyleri ummak ise hiç gerçekçi değil. Bazen bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmek lazım. Savaşıp kendimizi boş yere üzmenin bize hiç bir katkısı yok. Hoşgörü de denebilir. Onaylanmaya gelince çok göreceli bir kavram. Dört dörtlük hatta dört beşlik bile olsak daima onaylamayanlar olacak, olmalı, bu işin doğası bu. Kimseler birisini sürekli tasdik edemez.Çünkü karşımızdaki insan kendi seviyesi dahilinde davranmadığımız her şeye tepkili yaklaşıyor. Yani ya onun seviye düşük bizi algılamıyor, ya yüksek kabullenemiyor. Seviyeler yaklaştıkça iletişimde uyum artıyor. Onun için illa eleştiren olacak. Hayatın kanunu bu. Herkes aynı ayarda olsaydı dünyanın işleyişi çok bozulurdu, mükemmel olmazdı yani. İnsan da tabiatı gereği bazen gerçekten birisi tarafından kayıtsız şartsız sevildiğini bilmek, yanlışlarda yapsa desteklendiğini görmek ve çok güvenmek istiyor. Bu ihtiyacı genelde aileden bekliyoruz. Evlatız, menfaatsiz sevilmemiz lazım diye düşünüyoruz. Aslında bu da çok göreceli bir şey. Annemiz bizi doğurdu, büyüttü. Böyle diye bizim istediğimiz gibi biri olmak veya isteklerimize göre davranmak zorunda mı? Aslında değil,sonuçta o da bir insan. Onun tercihleri, onun davranışı, hayatı algılama biçimi ne ise öyle yaşıyor. Tabi hemen hepimizde bir anne nasıl olmalı genel bir beklentimiz var. Kafamızda onları oturttuğumuz güzel bir yer. Ona uygun olmayan şeyleri yakıştıramıyoruz, keşke hepsi makul ölçülerde davranan örnek kişiler olsa toplumda epey bir şeyler yoluna girerdi. Aile konusunda şanslı olmayan çok insan var. Birisi de ben. Acı olan ve kabullenmemiz gereken tek gerçek ise bizler aslında yalnızız, hepimiz. Eş, aile, çocuk, akraba vs hepsi bir yere kadar varlar. Onlarla paylaştıklarımızdan ayrı bir de başımızı yastığa koyduğumuzda kendi içimizde sadece kendimizle paylaştıklarımız var. Paylaşamadığımız ölçüde yalnızız işte. Birilerinin fikren, manen ve bedenen her zaman yanımızda olmalarının ise hiç garantisi yok. Çok sevdiğim sözlerden biri, ağaca dayanma ağaç çürür, insana dayanma insan ölür. Onun için hayatımızı da kimse için değil önce kendimiz için şekillendireceğiz. O ne der bu ne yapar, şu ne düşünür yok. Biri bizi niye onaylasın diye bekliyoruz. O kişi onay mercii mi, belki bizden aşağı birisi ve bizim kadar kafası basmıyor, ileriyi göremiyor, bugün ak dediğine yarın kara diyecek biri olabilir. Bu böyle olabilecekken onaylanma duygusu niye, o kişinin bizi beğenip sevdiğini anlamak için mi? Peki karşımızdaki narşist biriyse, sevgisizse, odunsa, bize istediklerimizi verebilecek çapta değilse ne yapacağız? Sürekli ona göre mi davranacağız ya da onu mu değiştireceğiz? Bunun tek çözümü vazgeçmek. Kişiden olmasa bile ona dair tüm beklentilerden net bir şekilde vazgeçmek ve objektif olmak. Bizim vicdanımıza ve aklımıza göre doğru olduğuna inandığımız, ahlaki olan her şeyi, kimseyi umursamadan yapmak gerekiyor.
Bende bir iki anımı anlatayım. Okul hayatım boyunca hep takdir belgesi almıştım, ilk defa 6.sınıfın yarı döneminde ufak bir not düşüklüğünden teşekkür belgesi aldım. Babam onca takdir belgesini övmek yerine niye teşekkür aldığımı eleştirmeyi seçmişti. Oysa senelerce takdir aldımığı umursamadı. Üniversiteye gitmeme de karşı çıkmıştı, liseyi okusun yeter, bitirince de övünç malzemesi yaptı. Kızım şurayı okudu, bunu okudu. Oysa okurken kaç kere para yolladı. Bir ihtiyacın var mı dedi. Hatırlamıyorum bile. Üniversitede de ameliyat olmam gerekti, 1000 tl lazımdı. İşlerim kötü, para yok nasıl yollayayım dedi. Beklenen oydu ki durumu olmasada baba bir şekilde borç dahi olsa bulur yollar, sonuçta evlat di mi? O ise o dönemlerde vaktini ve parasını başka şeylere harcamayı seçiyordu. Bana vereceği sevgiyi, fedakarlığı başkalarına yapmayı tercih ediyordu. Oysa yıllarca beni sevmesini bekledim. Ha seviyordu belki ama işte, evde bir kediyi sever gibi mi, bir ahbabını sever gibi mi bilmiyorum. Yanımda olması gerektiği hiçbir zaman da yanımda olmadı. Şimdi adam bu, bundan ben takdir beklesem nolur beklemesem nolur, beni sevse nolur? Dedimya herkesin bir çapı var. Şu yaşıma geldikten sonra yapsa ne olacak. Her şey vaktinde anlamlı. Senin taze bahçe biberi gibi. Şimdi sana çuval çuval yollasa da, o yollamadığı zamanın duygusunu unuttur mu? Adil olmak gerekeni gerektiği zaman yerine koymak. Adil davranmayan birisini de çok ciddiye almamak lazım.
Yani aile diye insanları (k)ayırmayı bırakalı çok oldu. Soy bağımız dışında insan insandır. Biz nasıl insan olduğuna göre pozisyon alalım. Tabiki bazı değerler çok önemli ama her şey karşılıklı. Ne kadar ekmek o kadar köfte. Objektif olarak her şeyi dengede tutmak lazım. Beklenti işleri hüsran. Takdir beklemek hüsran. İnsanların değişken düşünceleri varken onların keyfine göre davranmak zaten hüsran. Bazı duygulardan gerçekten vazgeçmek lazım. O zaman her şey güzelleşiyor. Benim bakış açım böyle, kimine göre doğru belki yanlıştır. Bence duygular zayıflık göstermemize sebep oluyor. Hepten duyguları çöpe atmayı tabiki kattetmiyorum, herhangi bir şeyde uygulanabilir doğru kararlar vereceğimizde yalın şekilde düşünebilmeyi savunuyorum.
Aa bir de hani daha önce bahsettiğim bir terapi yöntemi vardı adını hatırlayamadığım. Kendini kendin gibi değilde başkası gibi görüp; eğer bunları yaşayan başka birisi olsa ona ne yapmasını tavsiye edersin? İşte ona verdiğin tavsiyeyi uygulayorsun. Adı da "Şema Terapi" imiş.
Canım çoğu bildiğin şeyler olsada umarım motive edici olur. Kadir gecen ve Anneler günün kutlu olsun