Demek istediğinizi anladım. Haklısınız da bir yönden. Öte yandan ben de diyorum ki çocuğunu doğurup maddi manevi başıboş bırakan anneler vardır ama bunlar azınlıktır, bi kere biyoloji izin vermez buna. Geri kalanı imkanı buna yettiği için burada -onaylanmayan- şekilde besliyor çocuğunu ki ben o kadar da kötü bulmuyorum bu durumu (bu konu için değil genel konuşuyorum). Çevremde de var, her yiyeceğin en iyisini alamıyor bazılarını ise hiç alamıyor ama imkanları çerçevesinde iyi ebeveynler, çocuk sevildiğini biliyor, çocukla vakit geçiriliyor parayla satın alınamayacak olan ahlaki eğitimi veriliyor vs. Ama mesela sıkışık olduğu ay karbonhidratı da dayıyor eti azar azar katıyor başka çaresi yok çünkü. Bedensel sağlığı da kötü değil çocuğun açıkçası, gönül daha iyi şartları ister ama biraz bulgur yedi diye beyinsiz bir gerizekalı (tanıma gel) olmayacak çocuk. Bu tanıdıklarım buraya üye olsalar topa tutulurlar ama hak etmiyorlar aslında.
edit: cümle ekledim
bulgur güzel bir yiyecektir :)
glisemik indeksi düşüktür...keşke buğday da dünyanın en çok genetiğiyle oynanmış besini olmasa da (mısırla birlikte) Anadolu'nun doğal tohumlarıyla anneannelerimiz gibi kendimiz kaynatsak bulgur yapsak yese çocuklar
aslında tüm bu tartışmalarda atlanan bir konu var:
hepimiz mısırın GDO'lu olduğunu biliyoruz ama buğdayın da aynısı olduğunu az kişi biliyor
neden çünkü biz buğday toplumuyuz ama bilimde sözü geçen ülkeler mısır yiyor; Çin, Hindistan gibi kalabalık ülkeler de buğdayı fazla tüketmiyor. (GDO ile ıslah aynı şey değil, bunu bilecek kadar alanda eğitimim var, buğday ıslah edildiği kadar genetiğiyle de oynanan bir besin). kutulu süt öyle sanıldığı kadar değerli bir besin değil. hele Türk toplumunun %40'ında laktoz intoleransı varken.
bombardımana tutulduğumuz yiyecekler (somon, avokado) batı toplumunun tüketim alışkanlıklarında yeri olan besinler. (düşünün işte bir zamanlar da margarin böyle pazarlanmış).
bunlar margarin gibi kötü besinler demiyorum, yanlış anlaşılmasın ama bunların altının çizilmesinin sebebi bu. bizim bilimsel bir ekolümüz oluşamadığı için biz de onların parlattıkları şeylere kapılıyoruz. oysa bizim de kendi iyilerimiz var. zeytin bahçesi dolu şehirlerimiz var. bunları kendileri minik minik ekip, ezip, kurup kullandığı için insanlar yıllık rekoltelerde bile yok ama tüketim var. bizim "ot" yeme alışkanlığımız var.
bakın Kore savaşında ABDli filan askerler sapır sapır ölürken Türk askeri asla açlıktan ölmemiş...neden çünkü yabani otu çöpü tanıdığı o koşullarda yeme ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayabildiği için. keşke bunu devam ettirebilseydik.
Bizim yaban yemişlerimiz var, karadenizde ayrı, akdenizde ayrı. Aileler bunları hazırlıyor İstanbul'a giden çocuklarına çuval çuval koyup yolluyor. norveçli elbette somon yiyecek bumbuz adamın ülkesi..ne yesin?
ben de köy çocuğuyum, evet çocuklukta memlekette (memleketim buğday üretiminin şahıdır feriştahıdır) çok hamurişi tükettim, ama aynı ölçüde koştum oynadım, yaktıktan sonra bunların yenilmesi sıkıntı değil. (şimdi ağzıma sürmüyorum, çünkü yakamam) üstelik o zamanlar kendi tohumumuzu ekiyorduk, kendimiz öğütüyorduk. tazı gibiydik. bir tane obez çocuk yoktu. şimdi ABD ve hatta Çin'de bile obezite aldı yürüdü. sorun tohumunda, sorun onu yakmasında. tek başına ne bulgur ne darı sorun değil.
anneleri anlıyorum, bilinçli şekilde düzgün besleyerek büyütmek istiyorlar elbette çocuklarını ama, norveç somonu öyle "yediremiyorum çocuğuma" diye üzülünecek bir besin değil. hakikaten değil. üzülmeyin :)
Biliyorum şimdi buradaki bazı kimselerin köyü yok (ya da köyde kimse yok) onlar da somon yedirip kendini iyi hissetmek istiyor :) ama aslında köylerdeki gibi beslenilse (ekmekle değil tabii) muhtemelen bizim öyle fena olmayan bir beslenme düzenimiz olur zaten.
3 tarafımız denizle çevrili balık yok, yemiyoruz, bu çok başka bir konu, burayı geçiyorum.