Hiç vazgeçmedim.
Yolculuğumdan, ilerlemek istediğim yoldan, aşk ile yaptığım hiçbirşeyden vazgeçmedim, aşktan sevmekten vazgeçmedim.
An geldi umutlarım kırıldı. Ne yalan söyliyeyim. Canım çok acıdı. Neden diye isyan ettiğim günler de gözyaşlarımı tutamadım. Ancak, içimde hep bir tomurcuk ,patlamak için bekliyordu ve meyvesini saklıyordu benim için... Biliyordum.
Dost bildiklerim sırtlarını döndüklerinde, ben de içime döndüm. Baktım kendime nasıl davranıyorum diye... Acımasızmışım meğer, geçmişimde kalan kendime...Kendimi seyrettim onların isyanlarında, geçmişe tutunmalarında, suçluluk kaygılarında ve herşeyden önemlisi daha iyisini hak etmediklerine dair inançlarında...
İnsan yalnızlığına öyle kaptırır ki kendini göremez çoğu kez kendine acıdığını..., Kibriyle kapladığı zayıflıklarının ardına öylesine saklanır ki fark etmez başkalarından medet umarak yaşadığını... Sonra şikayet edip duruyoruz işte...
Boş vaatlerle gelenlere kapılır ancak hiç bakmaz insan, kendine verdiği sözlerinden her sıkıştığında döndüğüne...
İnsan, daha iyisine layık olmadığını düşünür farkında olmadan bazen...Çoğunlukla değildir de... Korkuyla, şüpheyle, bakar verilen nimetlere, yolunun kesiştiği kişilere, güzelliklere... Bu yüzdendir ki tam da düşlediği gibi bir realite ona geldiğinde, kıymet bilmez ve şüphe ile bakar.Sonunda kaybeder yine haklı çıkar. Kendini haklı çıkarmaya ne kadar da düşkündür insan... Küçücük bir nokta olduğunu bilmeden...
Bırakılmayan bir yara bu işte... Değerli olduğumuzu, hayatın daima bize en güzeli için hazır olduğunu unutmak... Bu döngü böyle sürer gider. Taki kendimizle ile ilgili değer algımız değişene, komplekslerimizden ,varsayımlarımızdan kurtulana kadar...
Kaybolmadan bulamıyor insan kendini..., Ateşlere düşüp kül olmaya razı olmadan, aşkın yangınından, teslimiyet ile gül olup sağ çıkamazsın. Sonunda öğreniyor insan yokluktan korkarken, yoklukla yüzleştiğinde, varlığın içinde yokluk olduğunu... Ve yoklukta ne büyük zenginlik saklı olduğunu...
Tek bir lokmaya muhtaç kalmaktan korkarken bir bakarsın tam korktuğun yerdesin ancak muhtaç olmak ne kelime kucaklar seni hakikat yaşatır öyle yada böyle... Ve öylesine değersiz kalır ki tutunduğun, bağımlı olduğun herşey... Sağlık, huzur ve sevgiden öte herşey boş...
Her durumda şükretmenin değerini, yaşamda seyrettiklerine hoşgörü göstermeyi, yardım istemeyi öğrenirsin. Üzerinden düştükçe benliğinin zincirleri sen de sevgiye aşka düşersin.
Istırabın kökeninde, "bana iyi geliyor" dediklerinin kölesi olmanın ve beklentilerin yüzünden hayır diyememenin olduğunu, kendini hapsettiğin kafeste nasıl sıkışıp kaldığını fark edersin.
Kimileri çekiştirir seni oradan oraya, içinden çıkılmaz sandığın dertlerin dermanı olacaklar gibi, senin kendini kandırdığın gibi, içindeki çelişkilere kandığın gibi, yansıyana da kanarsın işte... Yine bakarsın içine ve hep içine...
Kendine faydan olmadan kimseye faydan olmayacağını idrak edersin... Öyle ya, kendini herşeyin ötesine feda etmenin kibrindesin göremezsin.
Dışarıda gördüğümü kendimde aramaktan hiç vazgeçmedim. Deli dediler, hayal dünyasındasın dediler, dediler de dediler.
Sonunda kendinde bulduklarının hepsi, elinde bir enkaz gibi kalır ve yalan dünyanın o çok önemsediğimiz kimliklerine, kendimizi bilmiş zannederken bilmediğimize götürür bizi...
Ve devran döner... Sen yeterki kendine dön, o zihninde yarattığın yapay, karmaşık, kalabalık dünya durur yerine bir sessizlik ve hayatında olan veya olmayan herşeyi bir kabullenme başlar. Artık kaybedecek birşeyin kalmaz. Öldüm dersin... Var sandıkların birer birer kaybolur gider kendi yollarına, geriye yeni başlangıca eşlik edenler kalır.
Yaratabileceğimiz en büyük fayda kendi hikayemizde öğrendiklerimizi, önemli olma kaygımızı bırakarak cesurca paylaşmak ve paylaşırken tüm çabamızın özünde fayda vesilesi ile kendimizi çözme isteğimiz olduğunu fark etmektir.
Şimdi bir his var içimde, bir heyecan, garip bir telaş... Bir dönemin sonu yepyeni bir dönemin başlangıcı ... Kendimde bilmediklerimin keşfi, zaman zaman canımı çok ama çok acıtsa da açığa çıkan her yara şimdi orada bir gülü temsil ediyor. O güllerin mimarları var. O mimarların hepsini kucaklıyorum çünkü siz olmasaydınız düştüğüm karanlık beni boğabilirdi. Ancak siz o karanlığın bana yeniden can vermesine vesile oldunuz.
Bugün siz olsanız da, olmasanız da, her geçen gün, yepyeni iyi ki varsın dediğim insanlara ve güzel oluşumlara bağlanıyor yollar ve içimde de açılıyor yepyeni kapılar...
Unutma, ne hüznün ne de sevincin, ne varlığın ne de yokluğun hükmü kalıcı değil... Hayat, her anında üzerine düşünülüp kirletilen değil yaşanması gereken harika bir deneyimler sahası... Çok düşünenin ömrü kısa olur. Yaşa, yakaladığın anda sana sunulanı... O muydu, bu muydu geç bunları... Hayatını yaratmak için niyetin ve düşün gücünü kullan.Herşeye rağmen İyi ol niyete güç vermek için iyi ol... Sır burada... Düş zincirlerini bıraktığın an sahneye çıkar.
Geriye baktığımda o günler, içindeyken zor gibi görünse de yaşadıklarımın hepsi zincirlerimi kırarak uçmam için verilen kanatlardı. Ve yepyeni bir ben yarattı. Şimdi o kanatlarla yeniden sahneye çıkma zamanı...
Şükür ve aşkla, An ile huzurla,
Sevgilerimle, Gamze Sağıroğlu 18 Ağustos 2017 -Alıntı-
Yolculuğumdan, ilerlemek istediğim yoldan, aşk ile yaptığım hiçbirşeyden vazgeçmedim, aşktan sevmekten vazgeçmedim.
An geldi umutlarım kırıldı. Ne yalan söyliyeyim. Canım çok acıdı. Neden diye isyan ettiğim günler de gözyaşlarımı tutamadım. Ancak, içimde hep bir tomurcuk ,patlamak için bekliyordu ve meyvesini saklıyordu benim için... Biliyordum.
Dost bildiklerim sırtlarını döndüklerinde, ben de içime döndüm. Baktım kendime nasıl davranıyorum diye... Acımasızmışım meğer, geçmişimde kalan kendime...Kendimi seyrettim onların isyanlarında, geçmişe tutunmalarında, suçluluk kaygılarında ve herşeyden önemlisi daha iyisini hak etmediklerine dair inançlarında...
İnsan yalnızlığına öyle kaptırır ki kendini göremez çoğu kez kendine acıdığını..., Kibriyle kapladığı zayıflıklarının ardına öylesine saklanır ki fark etmez başkalarından medet umarak yaşadığını... Sonra şikayet edip duruyoruz işte...
Boş vaatlerle gelenlere kapılır ancak hiç bakmaz insan, kendine verdiği sözlerinden her sıkıştığında döndüğüne...
İnsan, daha iyisine layık olmadığını düşünür farkında olmadan bazen...Çoğunlukla değildir de... Korkuyla, şüpheyle, bakar verilen nimetlere, yolunun kesiştiği kişilere, güzelliklere... Bu yüzdendir ki tam da düşlediği gibi bir realite ona geldiğinde, kıymet bilmez ve şüphe ile bakar.Sonunda kaybeder yine haklı çıkar. Kendini haklı çıkarmaya ne kadar da düşkündür insan... Küçücük bir nokta olduğunu bilmeden...
Bırakılmayan bir yara bu işte... Değerli olduğumuzu, hayatın daima bize en güzeli için hazır olduğunu unutmak... Bu döngü böyle sürer gider. Taki kendimizle ile ilgili değer algımız değişene, komplekslerimizden ,varsayımlarımızdan kurtulana kadar...
Kaybolmadan bulamıyor insan kendini..., Ateşlere düşüp kül olmaya razı olmadan, aşkın yangınından, teslimiyet ile gül olup sağ çıkamazsın. Sonunda öğreniyor insan yokluktan korkarken, yoklukla yüzleştiğinde, varlığın içinde yokluk olduğunu... Ve yoklukta ne büyük zenginlik saklı olduğunu...
Tek bir lokmaya muhtaç kalmaktan korkarken bir bakarsın tam korktuğun yerdesin ancak muhtaç olmak ne kelime kucaklar seni hakikat yaşatır öyle yada böyle... Ve öylesine değersiz kalır ki tutunduğun, bağımlı olduğun herşey... Sağlık, huzur ve sevgiden öte herşey boş...
Her durumda şükretmenin değerini, yaşamda seyrettiklerine hoşgörü göstermeyi, yardım istemeyi öğrenirsin. Üzerinden düştükçe benliğinin zincirleri sen de sevgiye aşka düşersin.
Istırabın kökeninde, "bana iyi geliyor" dediklerinin kölesi olmanın ve beklentilerin yüzünden hayır diyememenin olduğunu, kendini hapsettiğin kafeste nasıl sıkışıp kaldığını fark edersin.
Kimileri çekiştirir seni oradan oraya, içinden çıkılmaz sandığın dertlerin dermanı olacaklar gibi, senin kendini kandırdığın gibi, içindeki çelişkilere kandığın gibi, yansıyana da kanarsın işte... Yine bakarsın içine ve hep içine...
Kendine faydan olmadan kimseye faydan olmayacağını idrak edersin... Öyle ya, kendini herşeyin ötesine feda etmenin kibrindesin göremezsin.
Dışarıda gördüğümü kendimde aramaktan hiç vazgeçmedim. Deli dediler, hayal dünyasındasın dediler, dediler de dediler.
Sonunda kendinde bulduklarının hepsi, elinde bir enkaz gibi kalır ve yalan dünyanın o çok önemsediğimiz kimliklerine, kendimizi bilmiş zannederken bilmediğimize götürür bizi...
Ve devran döner... Sen yeterki kendine dön, o zihninde yarattığın yapay, karmaşık, kalabalık dünya durur yerine bir sessizlik ve hayatında olan veya olmayan herşeyi bir kabullenme başlar. Artık kaybedecek birşeyin kalmaz. Öldüm dersin... Var sandıkların birer birer kaybolur gider kendi yollarına, geriye yeni başlangıca eşlik edenler kalır.
Yaratabileceğimiz en büyük fayda kendi hikayemizde öğrendiklerimizi, önemli olma kaygımızı bırakarak cesurca paylaşmak ve paylaşırken tüm çabamızın özünde fayda vesilesi ile kendimizi çözme isteğimiz olduğunu fark etmektir.
Şimdi bir his var içimde, bir heyecan, garip bir telaş... Bir dönemin sonu yepyeni bir dönemin başlangıcı ... Kendimde bilmediklerimin keşfi, zaman zaman canımı çok ama çok acıtsa da açığa çıkan her yara şimdi orada bir gülü temsil ediyor. O güllerin mimarları var. O mimarların hepsini kucaklıyorum çünkü siz olmasaydınız düştüğüm karanlık beni boğabilirdi. Ancak siz o karanlığın bana yeniden can vermesine vesile oldunuz.
Bugün siz olsanız da, olmasanız da, her geçen gün, yepyeni iyi ki varsın dediğim insanlara ve güzel oluşumlara bağlanıyor yollar ve içimde de açılıyor yepyeni kapılar...
Unutma, ne hüznün ne de sevincin, ne varlığın ne de yokluğun hükmü kalıcı değil... Hayat, her anında üzerine düşünülüp kirletilen değil yaşanması gereken harika bir deneyimler sahası... Çok düşünenin ömrü kısa olur. Yaşa, yakaladığın anda sana sunulanı... O muydu, bu muydu geç bunları... Hayatını yaratmak için niyetin ve düşün gücünü kullan.Herşeye rağmen İyi ol niyete güç vermek için iyi ol... Sır burada... Düş zincirlerini bıraktığın an sahneye çıkar.
Geriye baktığımda o günler, içindeyken zor gibi görünse de yaşadıklarımın hepsi zincirlerimi kırarak uçmam için verilen kanatlardı. Ve yepyeni bir ben yarattı. Şimdi o kanatlarla yeniden sahneye çıkma zamanı...
Şükür ve aşkla, An ile huzurla,
Sevgilerimle, Gamze Sağıroğlu 18 Ağustos 2017 -Alıntı-