pofuduk prens sana bir şey söylicem, gerçek hayatta söyleyemiyorum şimdilik, tepki almamak adına. bir de doğru mudur değil midir bilemiyorum, ondan da söylemiyorum.
ben işten gelip de ev işleriyle cebelleşirken, senin bilgisayarı açıp rahat rahat kemal sunal izlemene gıcık oluyorum. dünkü gerginliğimi farkettin biliyorum, zira gerilince yüzüne bakamıyorum ve konuşamıyorum, sabırsız bir hal alıyorum
neyse ki sonra toparladım da sen de normale döndün. ben gerildiğimde niye hareketlerin yavaşlıyor ve kaşların düşüp yere bakıyorsun sürekli
seni tanımak güzel. dün düşündüm de ya ben bu adam böyle yapınca gıcık oluyorum da, tv izlemeyip ne yapabilir, ne teklif edebilirim bu adama dedim. zira bir şey istersem yapıyorsun hamd olsun. ama bu soruya cevap bulamadım. toz al desem, toz almanı beğenmiyorum. bir de var ya mesela ben kanepelerin altını süpürüp diğer odaları süpürmeye gittiğimde, sen o kanepeleri çekiyorsun ya çıldırıyorum
yahu süpürmenin arkasından vileda yaptığımı biliyorsun. niyet güzel, işimi kolaylaştırdığını sanıyorsun, o sebepten bir şey diyemiyorum. Allah'tan bu rahatsızlığımı seninle paylaştım. bir de tamam süper, sabah kahvaltıları hep sen hazırlıyorsun, Allah razı olsun. ama öğlen eve geldiğimde o masayı silinmemiş gördüğümde de ya sabır çekiyorum. veya dün, bir kere taktığın kravatı niye kirli sepetine atıyorsun? gerçekten anlamadım. tekrar da çıkaramadım, kirlilerle temas etti diye. işte sinirimn tavan yaptığı zamanlardan biri de o kravatı gördüm andı. zaten çamaşırların boyaları birbirine akmasın diye tuhaf gruplar oluşturup çok makine açıyorum ve bu da yoruyor, hem elektrik harcıyorum diye üzülüyorum.
yani tüm bu sinir harplerinden sonra yüzüne gülebildiğim için hamd olsun. sevgimiz sonsuz olsun.
ufak şeyler ne kadar da büyükmüş halbuki ya
:44:
sen şimdi bunları okusan kaşların küçük emrah formatı alır. en iyisi mi okuma. ben sana sakin olduğumda ve senin alıcı olduğunu gördüğümde zaten söylüyorum, üzülme tombiş.