Sümüklüböceğin hikayesi

bu arada ha laa r lerimiz yok.....çıkacak çıkacak...ağzının içinde bir yerlerde..........
 
aklıma geldi...deniz den...eski ama...geldi işte..

küçüktü..resim yapmayı seviyor ya....bir gün çoook sırıtan bir çocuk resmi yapmıştı.dedim:
-ne kadar da mutlu bi çocuk.ne çok gülüyor öyle. deniz:
_ağzında şeker var!

duyguyu daha o yaşlarda resme dökmeye başladı deniz...telefonda pc ye aktarılacak resimleri var...teyzemiz gelsin de öğrenelim...sevgi ile.
 
Ne kadar güzel yazmışsınız fırsatım olsa hepsini okumak isterdim ama benimde 4.5aylık bir canavarım var ce zaman kıymetli. evlenir evlenmez anne oldum 2.sini düşünürmüyüm emin değilim tek başıma bakmak zor çok zor çok çok zor. hele birde evde olmaya alışık olmayında duble zor. fakat eşimlede konuştum oğlum büyüdüğünde (4-5-6)yaşlarında bir daha anne olmak istersem ve gözüm hamile kalmayı yemezse koruyucu aile olmayı ya da evlat edinmeyi isterim. anne olduktan sonra çocukların durumlarını daha çok düşünür oluyor insan kendi evladını koyuyosun empati yapıyosun içim acıyor. filmlerde derler ya hep tanrının hepimiz için bir planı var.
 

teşekkür ederim...
ben 1 yaş sonrası zorluğu yaşadım.tabii güzelliğini de. uktedir içimde hep...daha minik...daha minik halleri....
sizden farklı olarak ben evdeydim...evdeydim ya pek evde olmazdım bir şeylerle meşgul olurdum..

ikinci çocuk....ikinciyi düşünenlere naçizane tavsiyem arasını uzun tutmamalı...sebeplerini saymaya zamanım yetersiz.hep bir ikinci denizin savaşını verdim ya da koruyucu bir kardeşin...yeniğim.

bence acıma duygusu ile değil sevme isteği ile olmalı...acıma duygusu bir süre sonra geçer,unutulur.içinde bir çocuğa verecek sevgisi varsa insanın ,öyle niyetlenmeli...sözüm size değil....ortaya...

minik canavarınızdan vakit ayırıp yazdığınız için tekrar teşekkür...sevgi ile kalın....minik oğlanı da yerime öpün lütfen.
 
artık istediğim kadar kitap okuyabiliyorum....
gerçi zamanı yaratmak sizin elinizde...heh..misal bu saatlerde olduğu gibi.Aziz Nesin...Ne güzel insan mış.ne geç bilinçlenmişim...olsun...zamanın ,zararın neresinden dönsem kar...o kar(gökyüzünden yağan kar değil elbet..şapkalı a...aktaramıyorum her şeyi..belki de oluyordur da ben bilmiyorum henüz...sanırım çok akıllı telefonlarda var bu özellik)
ne diyordum...
denize ancak ve ancak bilgimi verebilirim,aktarabilirim şimdiden sonra...maddiyat babaya ait...eh çıkarsa ordan burdan üçbeş bişey...onun.
yine tıkandı bu gece yarısı...kış geldi mi çoğu geceler böyle...ilacı mı?hafif ataklarda pencereyi açıyorsunuz odaya oksijen dolmasını sağlıyorsunuz...ben böyle buldum çözümü...etkili mi...evet.tanısı alerjik astım diye konulan hastalarda çoğunun sebebi belli değil...yapılan testlere rağmen...benim bebeğim..
bebeğim diyorum çünkü yeni doğmuş bir bebek gibi kıymetli...hani...hani tutarken korkarsınız ya...öyle kıymetli yavrum.
denizden anlatmak istiyorum biraz...okullu denizden.ilk başlarda çok zorlandık...derlerdi de acaba başıma ne gelecek diye kendi kendime sorardım..canım hepsi okumayı öğrenmiş çocukların biz de öğreneceğiz derdim.
Zormuş..
ben kolay öğrenmenin ,öğretmenin yolunu buldum...bir akşam 3 saate yakın ders çalıştık.o da ben de yorulduk.oldum huni sahibi...
yaz yaz deftere,kapa defteri,yaz tahtaya yok...sinirlenip uyuduk...o başarısızlığın ben de öğretememenin öfkesiyle...
ertesi sabah tekrar başladık.bu sefer dedim ki..denizin koca bir yazı tahtası var.hani resim çizmesi için almıştım ya...şimdi işimize daha da yarıyor.
_kızım bak baştaki harf ile sondaki harf aynı...sadece ortadaki harf değişiyor.lel lal gibi,nan nen gibi..vs vs.....
TAK! çözdük işi....
oh beee.....
öğrendim ki her çocuğun algılayış biçimi farklı....kimi yaza yaza öğrenecek...ki öğretmen bu metodu uyguluyor.kimi de farklı bir yoldan öğreniyor..anladım ki çok yazarak öğrenecek cinsten değil benimki(hoşluk olsun diye yazdım bunu...doğal olsun.)
yazmayı da seviyor hem....iyi oldu iyi,bu yöntemi bulmam..
öğretmeni yazısını çok çirkin buluyor.ama iyi olduğunu söylüyor.kavradığını söylüyor...çirkin olsun canııım.ben bile bazı bazı kendi yazdığımı okumakta zorluk çekerim....Nasrettin Hoca misali;

Hocaya demişler a bir gün.Hoca bize bi mektup yaz falanca yere.Hoca yazarım yazmasına ya oraya gideem ben.Hoca demişler.yaz dedik oraya gitme.Hoca der:benim yazdığımı okumanız için benim gitmem lazım oraya.

yahu Aziz Nesin'den girdim Nasrettin Hoca dan çıktım e mi..hani deniz nerde......heh..


deniz karşımda...iki metre ötemde....deniz içimde..yüreğimde...benliğimde deniz...evlat. o ...öy le bi evlat ki....canınızdan can....bu ara babadan daha düşkün bana.annem şöyşe annem böyle dedikçe babaya,,,hay senin anneni diye manaalı sitem ediyor baba..
sabahları sevişiriz...gözünü açtığı gibi seviş der...hem koklar hem öper hem gıdıklarım.hem ister hem istemez.naz.istemem yan cebe ya...bizimki her cebe.
denizin bir kokusu var....anneler bilirler...ya da ben öyle bilirim...her bebeğin ya da her çocuğun bir kokusu olur.denzin de bir kokusu var...ben zannederdim ki sadece biyolojik anne alır bu kokuyu..süt kokusu diyorlar a.
bizim süt çağımız geçmişti deniz kızım olduğunda...ne verirsem yedi şükür.hooop! dur...atlamayım yine başka bir dala..
kokusu diyordum...çok hoş bir kokusu var...belki bana öyle geliyor.belki tüm annelere öy _le gelen bi koku.dün sabah yine koklarken onu...bi koklar bi öperim sıkı sıkı.içime çekerek...sonra durdum.dedimki annecim bi gün burnum koku almazsa mutlaka beni doktora götür..ama mutlaka...ben bu kokuyu almazsam yapamam..hem söyledim hem ağladım...şimdi olduğu gibi...
yavrum....anlar anlamaz baktı yüzüme.

klavye tam zamanında teklemeye başladı......sevgi ile.
 
Atam bizi kurtardı
Temiz bir ülke bıraktı
Ağladık o ölünce
Tarih yazıldı böylece

Üzüldük sen öldün diye
Rahat uyu güzel yerinde
Kalbimizde yaşıyorsun merak etme...........



denize uyanınca sabah öğreteceğim şiir......

yas değil yokluğun üzüntü Sevgili Mustafa Kemal Atatürk.
 
elimde kahve....deniz çizgi film transında...okula yakın haaaaay diii çizgi filmi eşliğinde kahvaltı...yaşasın hayat!

günaydın böcekseverler...
 
bir çocuğa neyi öğretiyorsanız ya da sizden gördükleri çok önemli....bu çocuk niye böyle demeyin sonra...dün okula gidiyoruz.çantasını bslenmesini kendi taşır hep,ya da çoğunlukla çantasını...hiç olmazsa birini ben alayım isterim...isteğim doğrultusunda gidiyor...kendi sorumluluğunu bilsin istedim hep.yardıma ihtiyacı olduğunda yanında OLDUĞUMU her zaman yanında olduğumu ,olacağımı bilsin...yapabileceklerini de kendi yapsın istedim..örneğin bir şey elinden geliyorsa kendi yapsın...yapamazsa yardım istesin...

bu ne yaaa....klasik anne böcek yazısı yine...anlatmaya başladığım başka bir şeydi...ikinci cümleden sonrası başka bir konu...demek ki yazılacaklar birikmiş...doluyum.

ikinci cümleden sonrasına döneyim....denizde okul çantası ve beslenmesi...bende evin çöpü ve okula götürmek üzere aldığım bir paket..dış kapıdan çıktık,yürüyoruz...annecim ver birini..beslenmeni ver hiç olmazsa...çöp konteynırına da yaklaşmak üzereyiz.yok anne yükün çoğu sende.
kızım,çöpü atacağım zaten şimdi.
olsun.


yükün çoğu sende...
bazı sağlık sorunlarımdan haberdar.

yükün çoğu sende...
merhameti,,,yardımı öğrenmiş.

yükün çoğu sende...
yüküm boşaldığında da vermedi hiçbir şeyini taşımam için.


hissettiklerim....yazıya dökemiyorum şu an..yatağımda uyuyan bana yaşama sevinci,güç veren kızım...seni seviyorum....canım annem benim diyen dillerini seviyorum.
 
denizden dün ve önceki gün..........

bir keçi mi kuzu mu hala tam karar veremediğim sert plastikten bir oyuncağı vardı...onu sardı sarmaladı üzerine pullar koydu para bantıyla yapıştırdı kendince süsledi...bi hevesle yaptı ki bu sefer öyle olsun dedim kendi kendime...ama hediyesini, bitirdikten sonra bir daha ya para bantı kullanmak yerine prit kullanırsa daha iyi olabileceğini söyledim.normal karşıladı .

sıra arkadaşına hediye edecekmiş.ertesi akşam sordum verip vermediğini..vermiş ama başka bir arkadaşına.bir kız arkadaşına...yani hediye vereceği arkadaşını değiştirmiş.

ertesi gün de o hediye ettiği arkadaşı da ona bir biblo hediye etmiş...bir sünnet çocuğu biblosu! heh...çok güldüm...bir düğünden olmalı...maşallahlı bişey...çok güldüm...

sonraki gün için de kağıt havlu rulolarından dürbün yaptı.üzeri kendi yaptığı resimli bir kağıtla kaplıydı...bunu pritle yapıyor her zaman...rulonun bir gözünü de para bantıyla kaplıyor oluyor sana şeffaf cam : )

bu sabah ta bir harita çiziyordu....
 
bir de arkadaşlarıyla (kantine düşkün)aralarında anlaşıyorlar...birlikte dört kız kantine gidip bişeyler almayı planlıyorlar aralarında...pek sevmiyorum bu düşünceyi...işte ondan bundan görerek huy değişecek.pek izin vermiyeceğim.
geçen ananesi geldi.verdi 1 lira...pek gönülsüz izin verdim...her zaman olmaz dedim...ıvır zıvır alınca beslenmesini yemiyor...aldığı da genelinde patlamış mısır...gofret çikolata da var.deniz de ben de birbirimize ''arada olur'' dedik...

ben de alıyorum bazı şeyleri mümkün olduğunca...evd bulunduruyorum amma.yerine göre veriyorum...misal ananesinin geldiği gün, bir teyzemiz de vardı o gün...kahvaltı öncesi bir gofret yedi,benden gizli minicik bir paket yumuşak ayıcık(çok minik bir paket,ki görseydim saklıyor hiç vermiyorum)şekerini yatak odasında yatağın arkasına gizlenmiş yerken yakaladım...güldüm tabii...

bir de aynı gün okulda ananesinin verdiği 1 lirayı kullandı.bu hafta içerisinde çikolata gofret yok...telafisi olsun...ben ayrı zamanlarda yemekten biraz sonraları çay la keyif olsun tarzında ailecek yenecek şekilde veriyorum...15 te ayda bir vücuda zarar gibi....atıyorum iki ayda bir paket cips gibi...
bu yıla kadar onu da vermiyordum...aklı gözü gönlü kalsında istemiyorum başkalarında...parayı bulduğu an daha çok yönelir diye....hiç olmazsa benim gözetimimde benim verdiğim kadar oluyor....
böy le...
 
ha bir de bu ara öğretmenler günü hediyesi mevzuu su var.hediyenin büyüğü küçüğü olmaz..hediye hediyedir..önemli olan hatırlamak..
ortalama herkesin verebileceği bir miktar belirlendi..iyi.tamam.azımsanmış bazı velii lerce sanırım...hem olsun hem olmasın tarzında konuşmalar...1 bimem ne sınıfında şu kadar topluyorlarmış.vericeksşniz diye de mecbur tıtuyorlarmış...mışmış ta mış mış....

insanlar neden hep birileriyle yarış halindeler.....

ben başkalarına göre yaşamadığımı söyledim ..hafif sesimi sertleştirerek...kimsede çıt yok...biraz şaşkınlık.....


burası devlet okulu...herkesin bütçesi belli...çok isteyen özel okula versin orada yapsın bilmem ne yarışını......diii mi ya.




daha neler göreceğiz .
 
taktım şimdi...keçiyse sakalı vardır kuzuysa daha sevimlidir...niye dikkat etmemişim ki....bi çatal bana.
 
mutlu pazarlar böcekseverler.............


keçimiz evde olanmış :) yani kuzuyu vermiş...




sahra.....beğenip beğenip gitmişsin...nasılsın...uğra bir haber ver...ya da yaz
 
sürekli arkadaşlarına hediyeler yapıyor...etkinlik.kesiyor yapıştırıyor hediye paketleri....içine kendine ait şeyleri vermeler...en son az önce(tatil diye serbestiz bu saatte..birazdan yatarız.)kendisine kalemlerini koyması için aldığım ayıcık kapaklı kutuyu sarıp sarmalamış pritlemiş.şimdi hangi arkadaşı olduğu aklıma gelmeyen bir arkadaşına hediye hazırlamış mış.

annecim...senin kullanman için aldığım bir şeyi başkasına hediye edemezsin.böyle yapmaya devam edersen senin ihtiyacın olduğunda bulamazsın kendine ait eşyanı dedim....vaz geçti.bozdu...


kendinden çok fazla vermesini istemiyorum...hediyeleşmek iyidir,güzeldir.insanları birbirlerine bağlar..ilişkiler daha sağlam olur.ancak...çok vermek...deneyimlediğimden biliyorum...fazla vermek doğru değil...
belki onunki çocukça....ama her davranış,kişilik oluşumu çocuklukta oluşmuyor mu....ebeveynlerin yönlendirmesiyle büyümüyorlar mı.....

yanlış mıyım....çok fazla iyilik yapmak her zaman insanları enayi yerine koymuştur...yerinde ve gerekene olmalı...ister iyilik...ister hediye....

eleştiriye açığım.....
 
Sevgili Öğretmenler......gününüz kutlu olsun...çocuklarımız sizlere emanet....ellerinizden öpüyorum...Sevgi ile...
 
dün ders yapıyorduk...matematik yapmak istedi....henüz birliklere onluklara geçecekler okulda.benimki onluk yüzlük toplama yapmak ,stedi...yaptı da...binliği de anlattım.ben daha anlatmadan bine onyüz dedi....
çokk tat lı...

çok neşeli yapıypr matematiği...ara ara kendine resim tahtasında toplama lar yapar bulmaya çalışır.yaklaşır...kendince metotlar oluşturur..misal iki sayıyı topluyor...altına yazmıyor da.bir yer belirlemiş.ben öy le yapıyorum diyor...tamam.o senin yöntemin.ama okullarda benim göstereceğim şekilde yapılıyor dedim.kabul etti.gösterdim..yaptı..çok mutlu oldu...

matematiği seviyor...yaşasınnn...öğrenmek güzel değil mi dediğimde çok eğlenceli dedi....na sıl sevindim anlatması zor...matematiği seviyor...



bunu yazmışmıydım...yazısı kötü diye...öğretmeni çirkin çirkin deyip duruyordu yazısı için...evet çirkin...ama ben alaya aldım bu konuyu...mizah yaptım kendimce...size bize bile zor el yazısı ile yazmak....ne bekliyoruz dünkü bebelerden..
dört yıl el yazısı yazacaklar.sonra normal yazıya dönecekler....çok ta kasmanın bir alemi yok gibi geliyor bana...çirkin çirkin çirkin...

bir okul çıkışında patlattım espriyi...yine yazı kötü konusu...herkesin içinde...hiçbi zaman önemsemedim...benimde yazdığım zor okunur.ondan mı ki...heh heh...
hocam dedim...çok ta zorlamayalım...belki dr olacak...çocuğun geleceğiyle oynamayalım...tabiiii esprili biçimde...hoca da velii ler de hep birlikte güldük...
tabiii olabilir gibisinden vs vs vs konuştu...

bu gün yazılısı var...ben yazılı yazılı diye kafasına bastırıyorum pek...sadece öğrenmelisin yapmalısın gibisinden anlatıyorum...hedefler belirledik hayatımızda..o hedefe ulaşmak için yapılması gerekenler arasında öğretmeni iyi dinlemek verdiği dersleri yapmak ve anlamak var elbette...

bir diploma....koluna bir bilezik(meslek anlamında),ekonomik özgürlük,dik durma,kimseye muhtaç olmama,güçlü olma hedeflerimiz...

anlatıyorum....anlıyor...zekasının çok iyi olduğuna inanıyorum...ve olan zekasını da artırmanın yollarınıarıyorum...okuyorum nette...piyano çalmak diğer bazı etkinliklere göre %46 artımış zekayı..
okuyorum...düşünüyorum...ileride ortalama iyi bir puanı tutturması için şimdiden strateji geliştirmeye çalışıyorum..
ancak,,,unutmuyorum...a hala bir çocuk...deneyeceğim...ne varsa o çıkacak...varsa çıkacak...varsa gelişecek...zorlama değil...
ben görüyorum...var.
 
ha laa okuyorum...müzik eğitimi verilmesi için çocuğun ille de müziğe yetenekli olması gerekmiyormuş.

Türkiye’de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuvarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: “Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var. Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir.”

Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde ana okullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: “Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar.” Filiz Ali’ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. “Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli. Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır” diyor ve ekliyor: “Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog


baktım olmayacak...ne zamandır kopyalama yapmamıştım...hak geçiyorsa affola.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…