- 27 Şubat 2014
- 9.351
- 16.727
- 298
Çok sevdiğim değerli ipek kaftancıoğlu nun bir yazısı daha paylaşmaya geçemedi kizlar
""Geçen haftaki kısa film acayip rating yapmış. :) Yaz sıcağında bu ilgi çok çok hoş... İzleyen herkes de çok sevmiş. :) Kendimiz ile ilgili yorumları bir yana bırakırsak pek çok izleyen süt verimi konusunda takılmış.
O filmde ineklerin günlük 10 ile 15 kg. arası değişen süt verimlerinden bahsediyorum ya... Şu ya da bu nedenle inek bakanlardan (dahadoğrusu besi çiftlikleri ile teşrik-i mesaisi olmuş olanlardan) alınan bilgiler ile bu verim çakışmıyor imiş. Şaşılacak bir şey yok aslında. :)
Besi çiftlikleri inekten alınan süt verimini maksimize etmek için çalışır. Tüm kuruluş hesapları da buna göre yapılır. Hayvanların beslenme programlarında ana ağırlık soya üzerine kurulur. Mısır ve hayvansal protein ile de çeşitlendirilir. ''Yem rasyosu'' falan gibi süslü cümlelerin altındaki karışımın özü bu... İşin özü de şu:
Madde 1: İnek. Besi çiftliği ineklerinde, hayvancağızların bu aşırı yüklü beslenmeye dayanabilmesi için tıpkı kanatlı hayvanlarda yapıldığı gibi ırk ıslahına gidilir. ''Ari ırk'' denilen yapay sürüler oluşturulur. X cins inek X cins ile (%90 yabancı boğa sperması) suni döllenir. Bu iş hayvanların doğasına, zamanlamasına ya da seçtiği boğaya falan bırakılmaz. Bağlı oldukları boyundurukta veteriner vasıtası ile döllenirler. Sorarsanız ''Ama efendim, şimdi şöyle efendim...'' diye başlarlar ama her ne derlerse desinler; bu yapılan bir genetik manipülasyondur.
İnekler, aynen insanlar gibi, yavruları doğduklarında süt verirler. Yavruları emmeyi kestiğinde bir başka gebeliğe kadar süte ara verirler. Doğal olan da budur. Bunu sağlayan şey bir hormon;Somatotropin... Hayvanın beynine ''Yavrun doğacak, bol süt ver ki yavrun gelişsin'' komutu verir. İşte tam da burada sevgili gıda tröstleri devreye girer.
1980'lerde bu hormonun yapay yolla oluşması konusunda bir çalışma yapılıyor. Başarılı da olunuyor. rBGH ismindeki yapay ürün; 1994'te Amerikan pazarına giriyor. Arkasından da elbette ki küçük Amerika olma heveslisi ülkemize geliyor. Genetik olarak düzenlenmiş ineklerin metabolizmasına ''süt besi yemi'' ve / veya iğneler ile dahil ediliyor. Bir yandan bu hayvanlar her gün mısır, soya, buğday gibi şirket tarımcılarının en sevdiği devasa alan bitkileri ile besleniyorlar. Bu bozuk düzen; besi çiftliklerine günde 40 - 45 hatta 50 kg. süt veren inekler armağan ediyor. Alan memnun veren memnun..?
Değil.
Her şeyden önce, bu hormon yüklemesi altında ineklerin çektiklerini anlatmaya sayfalar yetmez. Bin türlü hastalık içinde, genç yaşta kasabı boylarlar. Serbest meralarda 17 - 20 yaşında inekler dolanabilirken besi çiftliklerinde 5 yaşını görmüş bir hayvana bile denk gelemezsiniz. Bu konuyu hayvan hakları kuruluşları ile baskı halinde yazışmalara zaten çevirdik. Gelelim ikinci boyuta: Bu hormon yüklemesi ile sütü coşmuş inekten alınan sütü içen bir çocukta ne olur?
IGF-1 alır. Yani büyüme hormonu. İyi ve sağlıklı bir büyüme mi peki..? Değil.
İlkokul 1. sınıfta iken ayağı 35 numara, boyu da 1.40 gibi çocuklar; erken ergenliğe girme oranındaki korkunç tırmanış... Bu hormonlardan kaynaklı oluşan antikorlar... Antikorların pankreasta insülin üreten hücreleri tahrip edip diyabete sebebiyet verişi... Şeker hastası olan çocukların yaşları... Bunların hepsi ortada. Saklamanın, gizlemenin de kimseye bir faydası yok. Kendi araştırmalarınızı yapmanız, kendi sebep - sonuçlarınızı bulmanız gerçekten çok önemli. Eğrisi doğrusu tartışılsın; ama en azından konuşulmaya başlansın. Astım, alerji, diyabet şikayetlerinin artışı, aralardaki doğru orantılar gözlerimizi açarsak gözümüzün önünde.
Ben inek sahibiyim. İneklerimizi sağarken günde 12 kilo süte razı olarak satışımı da, peynirimi de, yoğurdumu da yapabiliyorum. Kar da ediyorum. Demek ki oluyor..? Olabiliyor. Sanırım en çok da bunun göze sokulması gerekiyor.
Milk / The Deadly Poison; bu konudaki en önemli kaynaklardan biri... Şiddetle tavsiye. Birkaç da haber... :)""""
Önce tüm annelerin duyarlı olması ve çocuklarını besin gerçeklerine karşı uyarmasi egitmesi gerek kizlar. neden cennet anaların ayakları altında , dünyayı yöneten tüm beyinleri de yetiştiren o da ondan
""Geçen haftaki kısa film acayip rating yapmış. :) Yaz sıcağında bu ilgi çok çok hoş... İzleyen herkes de çok sevmiş. :) Kendimiz ile ilgili yorumları bir yana bırakırsak pek çok izleyen süt verimi konusunda takılmış.
O filmde ineklerin günlük 10 ile 15 kg. arası değişen süt verimlerinden bahsediyorum ya... Şu ya da bu nedenle inek bakanlardan (dahadoğrusu besi çiftlikleri ile teşrik-i mesaisi olmuş olanlardan) alınan bilgiler ile bu verim çakışmıyor imiş. Şaşılacak bir şey yok aslında. :)
Besi çiftlikleri inekten alınan süt verimini maksimize etmek için çalışır. Tüm kuruluş hesapları da buna göre yapılır. Hayvanların beslenme programlarında ana ağırlık soya üzerine kurulur. Mısır ve hayvansal protein ile de çeşitlendirilir. ''Yem rasyosu'' falan gibi süslü cümlelerin altındaki karışımın özü bu... İşin özü de şu:
Madde 1: İnek. Besi çiftliği ineklerinde, hayvancağızların bu aşırı yüklü beslenmeye dayanabilmesi için tıpkı kanatlı hayvanlarda yapıldığı gibi ırk ıslahına gidilir. ''Ari ırk'' denilen yapay sürüler oluşturulur. X cins inek X cins ile (%90 yabancı boğa sperması) suni döllenir. Bu iş hayvanların doğasına, zamanlamasına ya da seçtiği boğaya falan bırakılmaz. Bağlı oldukları boyundurukta veteriner vasıtası ile döllenirler. Sorarsanız ''Ama efendim, şimdi şöyle efendim...'' diye başlarlar ama her ne derlerse desinler; bu yapılan bir genetik manipülasyondur.
İnekler, aynen insanlar gibi, yavruları doğduklarında süt verirler. Yavruları emmeyi kestiğinde bir başka gebeliğe kadar süte ara verirler. Doğal olan da budur. Bunu sağlayan şey bir hormon;Somatotropin... Hayvanın beynine ''Yavrun doğacak, bol süt ver ki yavrun gelişsin'' komutu verir. İşte tam da burada sevgili gıda tröstleri devreye girer.
1980'lerde bu hormonun yapay yolla oluşması konusunda bir çalışma yapılıyor. Başarılı da olunuyor. rBGH ismindeki yapay ürün; 1994'te Amerikan pazarına giriyor. Arkasından da elbette ki küçük Amerika olma heveslisi ülkemize geliyor. Genetik olarak düzenlenmiş ineklerin metabolizmasına ''süt besi yemi'' ve / veya iğneler ile dahil ediliyor. Bir yandan bu hayvanlar her gün mısır, soya, buğday gibi şirket tarımcılarının en sevdiği devasa alan bitkileri ile besleniyorlar. Bu bozuk düzen; besi çiftliklerine günde 40 - 45 hatta 50 kg. süt veren inekler armağan ediyor. Alan memnun veren memnun..?
Değil.
Her şeyden önce, bu hormon yüklemesi altında ineklerin çektiklerini anlatmaya sayfalar yetmez. Bin türlü hastalık içinde, genç yaşta kasabı boylarlar. Serbest meralarda 17 - 20 yaşında inekler dolanabilirken besi çiftliklerinde 5 yaşını görmüş bir hayvana bile denk gelemezsiniz. Bu konuyu hayvan hakları kuruluşları ile baskı halinde yazışmalara zaten çevirdik. Gelelim ikinci boyuta: Bu hormon yüklemesi ile sütü coşmuş inekten alınan sütü içen bir çocukta ne olur?
IGF-1 alır. Yani büyüme hormonu. İyi ve sağlıklı bir büyüme mi peki..? Değil.
İlkokul 1. sınıfta iken ayağı 35 numara, boyu da 1.40 gibi çocuklar; erken ergenliğe girme oranındaki korkunç tırmanış... Bu hormonlardan kaynaklı oluşan antikorlar... Antikorların pankreasta insülin üreten hücreleri tahrip edip diyabete sebebiyet verişi... Şeker hastası olan çocukların yaşları... Bunların hepsi ortada. Saklamanın, gizlemenin de kimseye bir faydası yok. Kendi araştırmalarınızı yapmanız, kendi sebep - sonuçlarınızı bulmanız gerçekten çok önemli. Eğrisi doğrusu tartışılsın; ama en azından konuşulmaya başlansın. Astım, alerji, diyabet şikayetlerinin artışı, aralardaki doğru orantılar gözlerimizi açarsak gözümüzün önünde.
Ben inek sahibiyim. İneklerimizi sağarken günde 12 kilo süte razı olarak satışımı da, peynirimi de, yoğurdumu da yapabiliyorum. Kar da ediyorum. Demek ki oluyor..? Olabiliyor. Sanırım en çok da bunun göze sokulması gerekiyor.
Milk / The Deadly Poison; bu konudaki en önemli kaynaklardan biri... Şiddetle tavsiye. Birkaç da haber... :)""""
Önce tüm annelerin duyarlı olması ve çocuklarını besin gerçeklerine karşı uyarmasi egitmesi gerek kizlar. neden cennet anaların ayakları altında , dünyayı yöneten tüm beyinleri de yetiştiren o da ondan