Şimdi bitti film; hemen yazayım yorumumu da:)
Aksiyondan ziyade drama yakındı konusu itibarıyla; adalet ve suç ilişkisini aktarışı, hatta adalet sistemini ters köşeye yatırışı bakımından sosyal içeriği iyi kotarılmıştı.
Filmde yan rollerde gerçek mahkumlar kullanılmış, haliyle kurguyu daha gerçekçi kılan bir unsura dönüşmüş. Ayrıca set yerine hapishanenin mekan olarak seçilmesi de yönetmenin yaptığı işe özeninin bir göstergesidir bana göre.
Yapay tüm unsurlar bertaraf edildikten sonra başrol oyunculara da değineyim kısaca; Juan'ın mahkumlara yakınlığı bana Stockholm Sendromunu anımsattı, gerçi eşinin ölümünden sonra mahkumların tarafına geçtiği ve gardiyanların acımasızlığının etken olduğu filmde verilse de öncesinde de anti-kahraman olan Malamadre ile olan yakınlaşması gözden kaçmadı:)
Mahkumların insandan dahi sayılmadığı ve adalet sisteminin içerdekinin her daim kötü dışardakinin de "iyi" insan olarak tavsiri de filmin güçlü anlatılarından biriydi. Psikopat gardiyan ( ismini hatırlayamadığım
) mesleki konumunun meşruieyetine sığınarak insanlara işkence ederken bir suçluyla aynı oranda şiddete meyilli olsa da toplumun çarpık adalet anlayışına göre her daim takdiri toplayan kişidir ki bizim de uzak olmadığımız bir olgu.
Flashbacklerde de yerinde ve dozunda kullanılmış, Juan'ın eşiyle olan iletişim ve yakınlığını buradan takip edebildik.
ıktidar hırsı ve dört duvar arasında dahi egemenlik kurma isteği de insanoğlunun bir gerçeği, bu gerçek üzerine kurgulanan Malamadre ve Juan'ın ölümü de yine göndermelerle doluydu.
Sonu daha farklı olabilirdi ki gönül de onu isterdi aslında. =)))