CANAN KARARTAY ŞEKER YÜKLEMESİ AÇIKLAMASI
Hamilelikte, “acaba gebelik şekeri var mı” diye, 50-75-100 gr kadar sıvı şeker anneye 1-2 dakika içinde içirilmektedir. Maalesef bu, birkaç kere dahi tekrarlanmaktadır.
Anne karnında aniden yükselen kan şekeri, annede bulantı, kusma ve hipoglisemik atak geliştirdiği gibi, yüksek şeker aynı anda plasenta yoluyla bebeğine de derhal geçmektedir. Anne hipoglisemi geçiriyorken, bebekte de aynı anda hipoksi oluşmaktadır.
100 gr şeker bir hamile anne için toksiktir. Bebeği için ise daha fazla toksiktir ve zararlıdır.
Bebeklere herhangi bir ilaç verilirken dahi, bebeğin kilosuna göre ilaç dozu son derece dikkatle hesaplanır, bunu tüm hekimler, anneler, babalar bilir. Yetişkin dozu olan 50-75-100 gr şeker, annesinin rahminde 2-2,5 kg’lık bebeğe geçtiğinde zararlı olmaz mı?
Bebeklere ilaç verilirken, ilacın dozu bebeğin kilosuna göre hesaplanmaz mı? Biz örneğin, anne rahmindeyken 2-2.5 kg olan bir bebeğe ya da 4 kg olan yeni doğmuş bir bebeğe, yetişkin dozu olan 50-75-100 gr şekeri bir kerede nasıl verebiliriz? Bazen de dozu artırarak 2-3 kerede, tekrar tekrar anneye şeker yüklemesi yapıp, anne rahmindeki bebek için toksik bir ortam ortaya çıkmasına neden olmaz mıyız?
50-75-100 gr şeker içirilen annede ve bebekte ciddi metabolik bozukluklar meydana gelmektedir. Bu metabolik bozukluklar anne ve bebeğinde kalıcı olmakta daha sonra büyüme çağında, erginlik çağında ve de ileri yaşlarda organ yetersizlikleri ve dejeneratif hastalıklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel araştırmalar dejeneratif hastalıkların tohumunun anne rahmindeyken atıldığını göstermiştir. Ana rahminde gelişen olumsuz ortamdan dolayı bu hastalıkların temeli atılmaktadır, yani genetik değildir.
Şeker yüklemesi ile hem annede, hem de bebeğinde ne gibi metabolik bozukluklar oluşabiliyor?
Annede;
- Aşırı derecede serbest oksijen radikalleri meydana gelir,
- Kan trigliseridleri yükselir,
- Kan insülini yükselir,
- İnsülin yüksekliği ile birlikte tansiyon yükselir,
- İnsülin yüksekliği ile birlikte pre-eklampsi gelişir,
- Plasentanın normal bir şekilde gelişmesi yavaşlar, ya da durur,
- Diastolik kalp yetersizliği riski gelişebilir,
- Fazla kilo alınmasına sebep olur.
Organları henüz gelişmekte olan bebekte;
- Serbest oksijen radikalleri yükselir,
- Annenin insülini plasentadan bebeğe geçmez, bu nedenle annesinden gelen yüksek kan şekerini düşürmek amacıyla bebeğin pankreasından insülin hormonu salgılanmaya başlar,
- Bebeğin kanındaki yüksek insülin, bebeğin akciğerlerinde ‘sulfactan’ların (solunum yolları epitellerinin sağlıklı olması için gereken akışkan sıvının) oluşmasını inhibe eder,
- Bebeğin kanındaki yüksek insülin, bebeğin mide bağırsak sisteminin iç yüzeyini kaplayan tek hücreli endotel hücrelerinin, yani bağışıklık sistemini oluşturacak ince zarın gelişmesini ve oluşmasını engeller,
- Bebeğin kanındaki yüksek insülin, bebeğin immün sisteminin gelişmesini inhibe eder,
- Bebeğin kanındaki yüksek insülin, bebeğin beyin, duyu ve sinir sisteminin, gözlerinin, pankreas ve karaciğerinin vb organlarının gelişmesini inhibe eder,
- Kız bebeğin kanındaki yüksek insülin, anne rahminde kız çocuklarında polikistik over gelişmesine neden olabilir,
- Annenin aşırı şeker ve karbonhidratlarla beslenerek kilo alması, kız ve erkek bebeklerde anne rahminde insülin direnci gelişmesine neden olur.
Neticede Jinekoloji Derneği’nin bildirdiğine göre, son 11 yıl içinde erken doğum oranı %12, sezaryen oranı da iki misli artmıştır.
Erken doğum, sezaryen gibi durumların sebebi ise hamilelerin aşırı kilo alması ya da yanlış beslenme sonucu gelişen komplikasyonlardır.
Görüldüğü gibi, gebelik şekeri gerek hamileler gerekse karınlarındaki bebek açısından son derece ciddi bir sağlık sorunudur. Önlenmesinin hayati önemi vardır ve bu son derece kolaydır!
Şeker yüklemesi yapmadan da gebelik şekerini hassas şekilde gösteren son derece basit yöntemler vardır.
Ben, şeker yüklemesi yapılmadan da, bir çok gebede şeker metabolizmasının bozulmuş olduğunu ya da gebelik şekerinin teşhisinin rahat ve kolay yöntemlerle koyulabileceğini anlatmaya ve açıklamaya çalışıyorum. Bu tetkikler yapıldığı takdirde, bir gebede gebelik şekeri olup olmadığını göstermek mümkün olmaktadır. Hatta şeker yüklemesinin, her zaman kesin sonuç vermediği, bu nedenle şeker yüklemesini hassas ve güvenilir bir test ya da yöntem olmadığı bilimsel çalışmalarla da gösterilmiştir.
Gebenin kanında, aşağıda bildirdiğim test sonuçlarını elde etmek, gebelik tanısı ve alınacak tedbirler için yeterli olmaktadır:
- Trigliseridlerin yüksek olarak bulunması,
- İnsülin hormonunun çok yüksek olarak bulunması,
- D Vitamini hormonun düşük olarak bulunması.
Bu sonuçlar bir hamilede şeker metabolizmasının ileri derece bozulmuş olduğunun göstergesi ve kanıtıdır. Bir hamileye şekerli su içirerek yukarıda verdiğimiz bu değerlerin daha da bozulmasına neden olmaktayız. Bu nedenle şeker yüklemesi yapılmamasını önermekteyim!
Sonuçta hamilelikte doğal, fizyolojik olarak ‘geçici dönem’ şeker metabolizması bozukluğu görülmektedir, şeker metabolizması bozuk olan bir insanda;
- Serbest oksijen radikalleri aratabilir,
- Trans-yağlar artmış olabilir,
- Kan şekeri ya çok yüksek ya da çok düşük olabilir,
- İnsülin hormonu çok fazla yükselebilir,
- Hücre zarlarında Omega-3 azalmış olabilir,
- Hücre zarlarında Omega-6 artmış olabilir,
- Arachidonic acid artmış olabilir,
- İnflamatuar sitokinler artmış olabilir,
- IL1, IL6, IL10, TNFa gibi sitokinler artmış olabilir,
- İnflamatuar (Prostaglandinler: PGE2) armış olabilir.
Yukarıda belirttim bir çok metabolik bozukluğun ortaya çıkması için kesinlikle aşırı kilo alınması da şart değildir! Normal olarak geçen bir hamilelik sürecinde, kilomuz normal dahi olsa, yukarıda saydığımız temel metabolik bozukluklar düzeltilmeden sağlığımıza kavuşamayız!
Gebelikte aşırı kilo almak sağlığa zararlı olan temel metebolik bozuklukları daha fazla artırmaktadır. Gebelikte ortalama 10-13 kg’dan DAHA fazla kilo almak, gebelik şekerinin olup olmamasından daha ÖNEMLİ BİR SAĞLIK SORUNDUR VE HAMİLELEİK ŞEKERİNDEN DAHA tehlikelidir. Hamilede de bebeğinde de yukarıda saydığımız birçok ciddi sağlık sorunun ortaya çıkmasının nedeni AŞIRI KİLO ALINMASIDIR..
Kıssadan hisse:
1. HAMİLELER DÜŞÜK GLİSEMİK İNDEKSLİ BESLENMELİLER VE AŞIRI KİLO ALMAMALILAR.
2. AŞIRI KİLOLU HANIMLAR ÖNCE KİLOLARINDAN KURTULMALI, SONRA GEBE KALMALIDIRLAR!
Gebelik öncesinde sağlıklı beslenme ve yaşam biçimi edinip hamilelik döneminde aşırı kilo alınmadığı takdirde herhangi bir sağlık sorunu oluşmaz. Aşırı kilo almak demek yağlanmanın artması demektir. Trigliserid olarak depo edilmiş, birikmiş yağlar 22 tür hastalık yapan hormon ve inflamasyon (mikropsuz yangı) yapan birçok tehlikeli stokain üretiyor. Kilo almayınca hastalığa neden olan sitokainler dolaşıma salgılanmıyor ve sağlık sorunları da ortaya çıkmıyor, yaşanmıyor.
Serbest oksijen radikalleri nedir ve organizmamızda yaptıkları tahribatlar nelerdir?
Serbest radikaller, hücrelerimizde normal ve fizyolojik olarak meydana gelen binlerce biyokimyasal reaksiyonun, özellikle oksidasyonun ara ürünleridir. Örnek verecek olursak, hücrelerimizde, yaşamamız adına sürekli üretilen enerji için (oksidasyon için) gereklidirler. Oksidasyon sırasında ortaya çıkan serbest radikaller hücre içinde kaldıkları sürece zararlı değil, faydalıdırlar. Fakat biyokimyasal reaksiyonlar sırasında, hücre içinden kaçıp dolaşımda serbest olarak başıbozuk dolaşmaya başlayınca tehlikeli ve zararlı olurlar.
Kısaca serbest radikalleri tanımlamak gerekiyorsa, atomlarında bir elektronları eksiktir. Serbest radikal elektronları son derece aktif ve hareketlidir. Biz insanlar gibi yalnız kalmaktan korkarlar ve sürekli kendilerine bir eş bulma arayışı içindedirler. Bu nedenle ortamda dolaşarak, sağlam olan başka elektron çiftlerinin eşini kaparlar ve o hücreleri eksik elektronlu kılarak sağlıklı hücrelere zarar verirler. Bu sefer eksik elektronlu moleküllerde, serseri mayınlar gibi dolaşarak başka moleküllerin elektronlarını gasp ederler! Bu şekilde sağlıklı hücreler de çığ gibi büyüyerek sağlıksız hale gelirler.
Sonuçta tüm hücrelerde hızlı bir şekilde bozulma ve dejenerasyon başlamış olur. En başta obezite, diyabet, kanserler, kardiovasküler hastalıklar, karaciğer dejenerasyonu ve hastalıkları, pankreas hastalıkları, tiroid hastalıkları ve sonunda da doğal bir süreç olan yaşlanma ortaya çıkar. Hamilelilikte de gebelik şekeri oluşur.
Kronik dejeneratif hastalıkların ana ve temel nedenlerinden biri SERBEST RADİKALLERİN bu şekilde aşırı derece çoğalmasıdır.
Bu nedenle vücudumuz, sağlığımıza son derece zararlı olan serbest radikalleri yok etmek için kendini korumaya alır ve adeta serbest dolaşan bu serserileri yok etmek amacıyla onların üzerene polis güçlerini, yani ‘antioksindanları’ gönderir.
Vücudumuzda üretilen doğal antioksidanlar nelerdir?
Başta C, B12,E, A, K2 vitaminleri olmak üzere, gün ışığı vitamini diye de adlandırdığımız, D vitamini, cysteine (kükürt içeren aminoasittir) , selenyum, biyoflavinoidler, coenzyme Q10, kolesterol vb.
Vücudumuzda doğal olan bu maddelere ek olarak serbest radikalleri yok etmek amacıyla birçok enzim de üretilmektedir. Bu enzimlerin etkili ve sağlıklı bir şekilde üretilebilmeleri için de birçok yardımcı elemente, minerale ihtiyaç vardır. Bunların arasında çinko, bakır, krom, magnezyum ve manganezi sayabiliriz.
Herhangi bir vücutta antioksidan eksikliği meydana geldiği zaman, serbest radikallerin zincirleme reaksiyonları başlar ve arzu edilmeyen birçok biyokimyasal ve hücresel reaksiyonlar, toksik olaylar hızla gelişir ve sonunda hastalıklar hücresel düzeyde başlamış olur.
Yukarıda saydığımız elzem ve temel vitamin, mineral gibi maddeler doğal olarak, bozulmamış halleriyle vücudumuza girdikleri takdirde; en başta obezite, diyabet, kanser, kardiovasküler hastalıklar, karaciğer dejenerasyonu ve hastalıkları, tiroid hastalıkları, özellikle hamilelikte de gebelik şekeri ve komplikasyonları önlemiş olacaktır. Ayrıca hastalanmış olsak bile bu hastalıklardan giderek kurtulmamız mümkün olacaktır.
Serbest radikaller kontrolden çıktığında, aşırı bir şekilde çoğalarak son derece tehlikeli olurlar. Onları zapturapt altında tutmak da kendi elimizdedir.
Serbest radikallerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmalarını başlatan besin maddelerinin başında şekerler, tatlılar, şekerli/gazlı içecekler, trans yağlar ve maalesef gebelere sürekli ve rutin bir şekilde uygulanmakta olan ‘şeker yüklemesi’ testleri gelmektedir. Şeker yüklemesi testi için içirilen, hazır kutudaki ya da toz şekerin eritilerek hazırlanmış olduğu sıvı şekerli içecekler, hem anne hem de karnındaki bebek için son derece zararlıdır. Hazır kutudaki şekerli sular, yüksek früktozlu mısır şurubu içerebilmektedir. Bu nedenle son derece sakıncalıdır. Yüksek früktozlu mısır şurubu, kan şekerini yükseltmediği için (FRÜKTOZUN KAN ŞEKERİNİ direkt olarak, hemen YÜKSELTMEDİĞİNİ, ANCAK GLÜKOZDAN 7 KAT DAHA FAZLA TOKSİK OLDUĞUNU, karaciğeri yağlandırıp insülin direncini artırdığını DAHA ÖNCE AÇIKLAMIŞTIM), gebe ve bebeğine zararlı olmaktadır.
D vitamini neden hayati önem arz ediyor?
D vitamini düşüklüğü ya da eksikliği hamileler ve bebekleri için son derece önemli bir sağlık sorunu olarak bildirilmektedir.
Şubat 2015’te, ABD Halk Sağlığı Kurumu’na ve Tarım Bakanlığı’na sunulan 517 sayfalık, 2015 yılı Sağlık Kılavuzu Raporu’nda da, gebelerde D vitaminin önemi vurgulanmaktadır. D vitamininin, kemik ve kas gelişimi dışında, 200 gene etki ettiği ve toksik düzeylerinin henüz gösterilmediği bildirilmektedir. 2015 ABD raporunda, ABD’de gebelerin % 90’nında D vitamin eksikliği olduğu bildirilmektedir
[1]. 517 sayfalık, son derece detaylı olan bu raporda gebelerin sağlığı geniş bir bölüm ayrılmıştır. Bu raporda gebelere şeker yüklemesi hakkında hiç bir öneri bulunmamaktadır!
Hamilelere D vitamini değerlerinin bilinmesi ve D vitamini değerlerinin 100 ng/ml’nin üzerine kadar yükseltilmesi, şeker yüklemesi testinden daha önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
SAĞLIK BAKANLIĞIMIZIN VE ANNE ÇOCUK SAĞLIĞI KURUMLARIMIZIN VE HEKİMLERİMİZİN ASIL BU KONU ÜZERİNDE HASSASİYETLE DURMALARINI ÖNERİRİM.
Çünkü D vitamini düşük olan gebelerin bebeklerinde, TİP 1 DM ve birçok sağlık sorununun geliştiği senelerden beri bilinmektedir.
[2]˒
[3]˒
[4] Avustralya’da 901 tane18 haftalık gebenin 323’ünde (%36) D vitamini düşük düzeylerde bulunmuştur. Annelerinin D vitamini düşük olan çocukların 6 yaşlarında solunum sistemi hastalıkları, 10 yaşlarında öğrenme bozuklukları ve ergenlik çağında da gelişme gerilikleri olduğu bildirilmiştir.
[5] D vitamini düşük olan annelerin çocuklarında OTİZM olma oranı da yüksektir.
[6]
D vitamini bebeklerde solunum sisteminin gelişmesi, beyin ve sinir sisteminin gelişmesi ve tabii ki kemik ve adale ve tüm organların gelişmesi için gerekli olan temel ve hayati bir hormondur.
Anne ve baba adaylarında, hamilelerde D vitamini eksikliği, gebelik şekeri, solunum sistemi hastalıkları, prematüre doğum, pre-eklampsi ve çocuklarda otizm hastalıklarının oluşması nedeni olarak bildirilmektedir.
[7]
D vitamini eksikliği insülin direncini de artırır ve pankreasın insülin üreten beta hücrelerinde fonksiyon bozukluğu nedenidir.
[8]
ÖZELLİKLE ANNE ve BABA ADAYLARI, HAMİLELER VE LOHUSA ANNELER, DÜŞÜK GLİSEMİK İNDEKSLİ, SAĞLIKLI VE BİLİNÇİ BİR BESLENME VE YAŞAM BİÇİMİ UYGULADIKLARI ZAMAN, SAĞLIKLI BİR GEBELİK GEÇİRECEKLERDİR. AŞIRI KİLO ALMAYACAKLAR, GEBELİK ŞEKERİ GELİŞMEYECEK VE SAĞLIKLI BİR BEBEK DÜNYAYA GETİREBİLECEKLERDİR.
GEBELİK BİR HASTALIK DEĞİLDİR VE HAMİLELER POTANSİYEL HASTA OLARAK GÖRÜLMEMELİDİR VE HASTA OLARAK KABUL EDİLMEMELİDİR!
ÇÜNKÜ, GEBELİK, İNSANLIK VAR OLDUĞU GÜNDEN BU GÜNE SÜREGELEN, DOĞAL, FİZYOLOJİK BİR SÜREÇTİR.
Netice olarak tamamen fizyolojik ve geçici olan, yani gebelik sırasında ortaya çıkan ve tamamen doğal bir metabolik bozukluk olduğu halde, aşırı kilolu ya da normal kilo almış olan, bir hamileye, “ailende var sende de olabilir” gerekçesiyle, 50-75-100 gr şekerli su, ya da kutuda bulunan hazır şekerli suların içirilmesi anne ve bebek sağlığına zarar vermektedir.
Sağlık Bakanlığı’nın ve tüm sağlık kurumlarının ve sağlık çalışanlarının bu amaçla görev yaptıkları takdirde, anne ve beklerde sağlık sorunu ortaya çıkmayacaktır.
SONUÇ: Jinekolog ve Doğum Hastalıkları Uzmanlarına, rahat olmalarını öneriyorum.
- Bebekler aşırı yağlanarak fazla kilo almadıkları, ana rahminde güçlü ve sağlıklı olarak ‘ful-term’lerini sağlıklı olarak tamamladıkları için, doğum sırasında omuz çıkması olmayacaktır.
- Bebeklerde ana rahmindeyken, insülinleri yüksek olmadığı, yani bebeklerin insülin düzeyleri normal düzeylerde bulunduğu için de, doğar doğmaz, yani anneden gelen yüksek kan şekeri kesilir kesilmez, hipoglisemiye girmeyeceklerdir.
- Bebekler D vitaminleri yüksek düzeyde olarak dünyaya gelecekleri için, yeni doğan sarılığı gelişmeyecek ve ultraviole ışın tedavisine gereksinme olmayacaktır. UV ışın tedavisi bebeklerde D vitamini yapımını artırmak için kullanılmaktadır.
Prof. Dr. Canan Karatay
Kardiyoloji ve İç Hastalıkları uzmanı