Geçen sene tam da bugün bu saatte hastaneye geleli 4 saat olmuştu. Önce miskin ağrılarımı çekiyordum daha sonra suni sancı verildi. Ne kadar da kötüydüm o ağrılar içinde. Ama çok şükür saat 17:00de benim mis kokulum dünyaya geldi. Yaklaşık 1 saat sonrasında kırmızı minik suratlım kucağımdaydı. Hayatımın hiçbir zamanında böyle bir mutluluk ve huzur hissettiğimi hatırlamıyorum. Mutluluğumun, sevgilimizin kapımızı çalışının 1. Senesini doldurabildik çok şükür. Rabbimin lütfu, o benim emanetim, o benim canımın parçası.. Ona her baktıkça içleniyorum ve gözyaşlarımı kimi zaman dışarıya, kimi zamansa içime akıtıyorum
.
Bugün çok değişik duygular içerisindeyim. Biri bir laf etse yada sanırım dokunsalar ağlayacak moddayım .
Hepinizi sevgiyle kucaklayıp, öpüyorum. Rabbim yavrularımıza hayırlı ve uzun ömürler versin inş
***********
Işte bu bizim hikayemiz;
2006 yılının son Mayıs günü 30 Mayıs .
Kader dedikleri şey ya da kaderin oyunu her şey.Rabbimin lütfu, takdiri Annem şeker komasından Çapa Tıp Fakültesine sevk edilmişti. Bende üniversiteyi Beyazıtta okuyordum. Realist, idealleri olan, evlenmeyi düşünmeyen, alımlı, olgun, güzel bir kızdım Annemin kızıydım ben Onun kendi hayatı için yapamadıklarını, ukdelerini ben yapacak, hayata geçirecektim. Okuyacak, ayaklarının üstünde duracak, iyi bir meslek sahibi olacaktım
Hümanist kişiliğimden dolayı insanları çok severim. Onlara yardımcı olmak istemem içimdeki insan sevgisindendir. Annem Çapa Tıp Fakültesine 3 Mayısta sevk edildi. Ben okuduğum üniversitenin 2. Yılındaydım. Evimiz Anadolu Yakasında olduğu için annemin yanında ben refakatçi kaldım. Annemin 1 hafta ya da 10 gün sonraydı kendine gelmesiyle birlikte her akşam hastane bahçesine çıkmak, hasta ve refakatçilerle oturup muhabbet etmek, çok sevdiği çayını onlarla paylaşmak öyle içmek isterdi. Her akşam hastane bahçesinde en az 1-2 saat geçirirdik. Bir akşam yalnız ikimiz bir bankta oturup muhabbet ederken annemin önünden siyah tişörtlü bir çocuk geçti. Annem; Ay ne kadar güzel bir koku bu. Çok güzel kokuyor. Markası ne acaba? dedi ki annem hiç böyle şeyler söyleyen bir insan değildir. Ben de; Allah Allah ne yapacaksın parfümü? Boş versene. dedim. Umurumda değildi. Bir akşam sonra tesadüf yine annemle yalnız bankta oturuyoruz. Annem; Bak bu dün akşamki çocuk. Çok dertli. Çok yakın biri var sanırım hastanede yatan. Çok üzgün bu çocuk ya. Allah şifa versin. dedi. Ve bende dönüp baktım. Adı güzel olan insan kafası önünde, dalgın dalgın bir şeyler düşünen, üzgün, bir elinde sigara, iki eli kafasında yere bakıyor. İlk görüşüm oydu. İçimden ona karşı derin bir merhamet duygusu hissettim. Konuşup sarılmak, tüm dertlerini unutturmak istedim. Ama böyle bir şey tabi ki mümkün değildi. Tamamen insancıl bir düşünce tarzı.
Durumdan birkaç gün sonra bütün refakatçiler, hastalar (odamızdaki) bahçede oturup çay içip muhabbet ediyorduk. Aile gibi olmuştuk. Ben zaten hastaneyi belli bir süre evim bildim. Okul-hastane arası gidip geliyordum. O akşam adamın biri bahçede kadının birini tekme tokat dövüyordu. Tekmeler, tokatlar, sürüklemeler Güvenlik olacak şahıslar müdahale etmiyordu. Döven adam ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Annem ve o genç adam artık dayanamayarak aynı anda ayağa kalkıp olaya müdahale etmeye gittiler. Annem asla dayanamaz. Her kavgaya erkek gibi atılır. Neyse güvenliklere bağırıp çağırdılar. Güvenlik; Aile meselesi biz karışmayız dedi. Annem ve genç adam döven adamı uyardı ve olay bitti Olayın kritiğini birlikte yaptılar, konuştular. Daha önce hiç konuşmamışlardı ki olay vesile oldu.
Devam eden günler içinde genç adamın bana bakışlarını hissetmeye başlamıştım. Annem; Bu çocuk sana mı bakıyor? dedi. Bende; Evet. dedim. Annem; Sen de bakıyor musun? dedi. Ben; Tabi ki hayır anne. dedim. Ama bende bakmaya başlamış kendisinden hoşlanmıştım. Onun merhamet dolu, sevgisiyle sarıp sarmalayacak koca bir kalbi olduğunu anlamıştım. Çok şükür ki yanılmamışım. Son günlerimizde kendi arkadaşlarıyla bankta oturuyorlardı. Bizde diğer hastalarla yan bankta oturuyorduk. Arkadaşı küçük çocuklar gibi onu bizim tarafa ittiriyordu. Yenge menge bir şeyler diyordu çaktırmadan ama ben duymamazlıktan geliyordum. Birkaç defa bana açılmak için fırsat kolladı ve arkamdan geldi. İki defasında ben resmen saklambaç oynadım ve saklandım. Diğer ikisinde de annem farkında olmayarak mani oldu yanıma gelerek. Günler geçti bu şekilde. Bakışmalar arttı. Benim grubumdaki kızlarla, o ve onun grubundakiler birbirleriyle konuşuyorlardı. Ben hariç. Uzak duruyordum ama aramızda sanki gizli bir lisan vardı. Bakış lisanı Annem o genci çok sevdi. Davranış ve tavırlarından dolayı takdir etti. O da kendisinin çok merhametli bir kişi olduğuna karar verdi.
Son akşam Taburcu olmadan önceki son gece Yine bahçedeyiz. Telefon geldi bana. Arkadaşım Hülya (üniversiteden) hal hatır sormak için aradı. Okulda bahsetmiştim. Açıldı mı artık sana? diye sordu. Yok daha fırsat bulamadı. dedim. Rahatça konuşmak için annemlerin yanından kalktığımda genç adam elini yumruk yapıp masaya vurdu. Daha sonra konuştuğumuzda öğreniyorum ki arayanı konuştuğum biri olarak algıladığından yumruk atmış ben yerimden kalktığım için. Neyse yerime döndüğümde Annem; Hülya mıydı kızım? diye sordu. Bende; Evet anne. dememle bariz bir şekilde Oh be! çekti. O gece taburcu olacağımız konuşuldu. Hasta ve refakatçilerle vedalaşıldı. Onun dişi ağrıyordu. Eli hep yanağındaydı. Onun da taburcu olacağı yapılan konuşmalardan anlaşıldı. Dedesi kalp krizi geçirmiş ve kesin olarak öldü demişler. Her şey bitti denildiği andan sonra bir hemşirenin son bir umutla bütün gücüyle üzerine zıplamasıyla yeniden hayata dönmüş.
Ertesi sabah annemin tansiyonu çok kötü yükselmişti. Erkenden çıkıp sınava yetişmem gerekiyordu. Tansiyonu henüz çıkmamışken aşağıya anneme ve bana çay almaya inmiştim. Aşağıya indiğimde bizim kızların diğer grupla konuştuğunu gördüm. Yanlarına çağırdılar gittim. Elimde Hadis-i Şerif kitabı vardı. Kızlar durumun farkındaydılar. Adını onlardan duydum. Son 2 gün kala. Hepimiz bir çemberdeydik. Bana; Ne okuyorsun? diye sordu. Bende kitabı eline verdim. Şöyle bir karıştırdı. Ben de gayr-i ihtiyari Dişin mi ağrıyor? diye sordum. Evet. dedi. Tamamen insancıl bir yaklaşımla; Dur annemin çok iyi bir ağrı kesici bir hapı var ondan getireyim. dedim ve odaya gittim. Gittiğimde annem hiç iyi değildi. Tansiyonu çıkmış. doktor çağırdım. İyi olana kadar da yanından ayrılmadım. Aradan 2 saat kadar geçtikten sonra okula gitmek üzere çıktığımda kapıda arkadaşı beni bekliyordu. Seninle konuşabilir miyiz? dedi. Ben daha önce onunla da hiç konuşmadığımdan Ne hakkında? diye sordum biraz kabaca çünkü başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bir an benimle onun ilgilendiğini ve bana arkadaşlık teklifi edeceğini düşündüm saçmalayarak. Çünkü O değildi karşıma çıkan. Arkadaşıydı. Ben öyle sorunca o da; Onun hakkında. dedi ve elindeki mektubu verdi.Arkadaş çok iyi bir insan. Adam gibi adam. Seni çok bekledi ama sen gelmediğin için iş yerinden çok aradılar diye gitti. Çok bekledi ama. Oku ve onu ara pişman olmazsın dedi. Ben tramvaya bindim ve konuşma bitti. İşte mektup;
Benim için sana yaklaşmak akan bir nehri bıçakla kesmek kadar zor. Nedeni ise olmadık bir yerde karşılaşmamız. Ortak noktamız ikimizin de canımız kadar sevdiğimiz insanların iyileşmesine refakat ediyor olmamız. İşte benim için de en zor olanı bu. Ama bilirim ki içimde yaşattığım bu duygunun ne yeri ne de zamanı var. Belki de beni bu denli cesaretlendiren de bu.
Seni görünce İşte. dedim. Her arının bal yapacak çiçeği, her kuşun yuva yapacak ağacı bulduğu gibi bende hayatta sevebileceğim tek insanı buldum. Belki içimdeki bu duygunun karşılığı olmayacak ama bir şekilde belirtmek istedim.
İsmim .. Tel nom; .. .İstersen arayabilirsin. İstemezsen de hiç okumamış sayarsın.
Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Hayatında bir insan varsa eğer ondan da özür dilerim. Çünkü başıma gelmesini istemediğim bir olayın bir başkasının da başına gelmesini istemem.
Bu mektup beni fazlasıyla cezbetti. Okuldaki arkadaşlarıma da mektubu okuttum. Arayıp aramamakta kararsızdım. Onlar Arasana! diye fazla ısrarda bulununca bende şeytanın bacağını kırıp aradım. Daha doğrusu çağrı attım. Aradı, heyecanlandım ne yapacağımı bilmediğimden açmadım. Mesaj attı hemen. Adımı yazmış. Sen misin? diye sormuş. O gün bugündür tav oldum kendisine. Ömür boyu hayatımdan çıkmayacağını anladım. O benim UĞURUMDU. Adam gibi adam, sevgi dolu, duygusal, cömert aşkımdı. Deli dolu, çok güzel geçirdiğimiz, sabahlara kadar telefonlaşıp mesajlaştığımız, buluştuğumuzda vaktin nasıl geçtiğini anlamadığımız dolu dolu bir 8,5 ay geçirdik.
Tanıştıktan 20 gün sonra evlenme teklifi etti, Çamlıcanın eşsiz manzarası eşliğinde. Ölene dek benimle olur musun? Benimle evlenir misin? dedi. Beni ilk gördüğü anda İşte evleneceğim kız bu demiş. Evlenmek aklının kıyısından köşesinden geçmeyen biri olarak. Ben 20, O 25 yaşındaydı sözlendiğimizde. Sözlendikten 6 ay sonra eşimin kardeşi ve arkasından benim dedem vefat etti. Bizim nişan, düğün işi uzadı. Ama her koşulda birlikteydik. En üzgün, çaresiz zamanlarımızda birbirimize destek olduk. Kenetlendik öyle ve hep birbirimizden güç aldık ve hala öyle devam ediyoruz. Kardeşinin hastalığı nedeniyle nişan yapamadık. Ankara Gatada tedavi görüyordu. Deniz kenarında denizin, dalgaların, ayın, aşkımızın ve Allahın huzurunda nişan yüzüklerimizi taktık. Zor şartlarda evlendik maddi-manevi. 26.07.2008 dünya evine girdik. Zaman hiçbir şeyi elimizden alamadı, buna izin vermedik. Sevgimiz ve sözümüz ömür boyu sürecek Allahın izniyle.
Evlenmeden önce 5 yıl çocuk istemiyorum diyordum. Hatta eşimle tanışmadan önce hiç çocuk getirmem ben bu kirli dünyaya diyordum etrafımda olup bitenlerden, duyduklarımdan. Evliliğimizin 3. yılında artık bir çocuğumuz olsun istiyorduk. Bende istiyordum. Eşim artık 30undaydı neredeyse. Bir kızımız olacaktı adı Yaren Nehir olacaktı. Tanıştığımızdan beri bunu bellemiştim kafamda. 1 sene çocuğumuz olmadı. Hastanelere gittik. Bende sadece Polikistik Over vardı ve hamileliğimi onun engellediğini düşündürdü doktorlar. Aşılama yöntemi bile düşünmüştük ki kızım bize 8 ay sonra geleceğim demiş bile. Biz farkında değildik.
O gün hayatımda ilk defa diyetisyene gitmek üzere randevu aldım. 88,8 kg.daydım. Hayatımda aldığım en yüksek kiloydu. Kararlıydım, zayıflayacaktım. Hem de hamile kalmadan zayıflamalıydım. Polikistik Over, kabızlık kilo almama en büyük etkendi.
Reglim her zamanki gibi gecikmiş ve üzerinden 1,5 ay geçmişti. Gerçi hiç zamanında regl olmadım ben. Regl düzenleyici doğum kontrol hapı kullanırdım. 8 Eylülde hamile miyim? acaba diye yine kan testi yaptırdım. Aşağı yukarı son 1 yıl hep; Acaba hamile miyim? diyerek geçti. Kızım 8 Eylülde karnımda olmasına rağmen bize ben buradayım demedi. Kendini göstermedi şirinem. Hormon seviyem henüz yükselmemişti. Diyetisyene gittiğim gün olan 19 Eylül 2011de diyetisyenin gelmesini beklerken şeytan dürttü tekrar ve bir kez daha kan tahlili yaptırdım. Diyetisyenin verdiği listeyi aldım, öğütlerini dinledim, diyet başlangıcım artık tamamdı. Doktorun odasından çıktım. Tahlil sonucumu 1 saat sonra alabileceğim söylendi. Bende hastaneden çıktım. Çıkmamla beraber burnuma kıymalı börek kokusu geldi. Sanki koku beni kendine doğru çekiyordu. Hastanenin yakınındaki börekçiye girdim hipnoz olmuş gibi. Vicdanım sızladı yememeliydim. Ama yedim. Hastaneye döndüm. Hiç umutlu değildim aslında çünkü 11 gün önce bir şey çıkmamıştı. Fakat gördüğüm bir rüya beni çok etkilemişti. 16 Eylül Cuma gecesi gördüğüm rüyada kuaför bir dostumun karnında elini ayağını görebildiğim bir bebek vardı. Nasıl görebildiğime şaşırmıştım. Kendimi çok garip ve farklı hissetmiştim uyandığımda. Sonra kendisini aradım, anlattım. O da; Hadi hayırlı haberlerini bekliyorum dedi. Neyse görevliden tahlil sonucumu istedim. O da çıkardı verdi. Ben herhalde pozitif olsa Gözünüz aydın der diye düşünmüştüm kendimce daha önce hiç başıma gelmediği için. Sonuca baktım değerlerim yüksek görünüyor. Aman Allahım yanlış mı görüyorum? diye bir sevinç çığlığı attım. Ağlayarak, koşarak merdivenleri çıktım. Herkes bana bakıyordu. Önce dahiliye, daha sonra emin olamamış gibi kadın doğum doktorunun odasına girdim. Dahiliyeye kendimi kaybederek girmiştim. Dahiliye Doktoru halime bakarak, şaşkınlıkla Hım, evet %90 hamilesiniz. Tebrikler. dedi. kadın doğum Uzmanı Evet. Hamilesiniz. dedi. 1 ay+5 günlük hamileydim. O kadar mutluydum ki tarif etmem imkansız. Hayatımın en mutlu günü kızımın müjdesini aldığım gündü. O gün çok ağladım, secdelere kapandım, çok şükrettim, çok dualar ettim. O gün Rabbime verdiği bu nimetten ötürü en çok şükrettiğim gündür. Eşime; Hastayım. Çok kötüyüm. Hemen gel. dedim. Bir zıbın aldım. Bir de kızımın ağzından not yazdım. Eşim eve girdiğinde ben tuvalete saklandım. O odaya girince ben arkasından gizlice baktım. Yazdığım notu bitirirken yanına gittim. Ağlaştık, sarıldık, öpüştük. Şimdi bizim bir kızımız mı olacak? dedi. Sürprizimin bozulmaması için elimden geleni yaptım ama ne numaralar Eşimi fena korkuttum. Adam eve gelene kadar ne stres yaşamış. Avrupa Yakasından Asya Yakasına nasıl geldiğini bilememiş. Kötüyüm ben kötüyüm Sonra sevincimizi herkese sürprizler yaparak, milleti afallatarak paylaştık. Çok mutluyduk çok
Hamilelik sürecim fena değildi. Yataklara yapışmadım. Mide bulantılarım 3 ay hat safhadaydı. İş yerinde tüm kokuları ayırt edebilme özelliğine sahip oldum. İş yerinde yer bulamayıp mutfaktaki çöp torbasına kustuğumu bilirim. Eşimin özenle sıktığı meyve suyunu içtikten sonra tamamını lavaboya kustuğumu da Adamcağız iğrenmeden temizledi hiç unutmam. Hamileliğimin 5. ayından itibaren ciddi kilolar aldım. Kaburgalarım çok ağrıdı, bazen bacaklarım kasıldı. Son günlerimde penguenler gibi yürüdüm. İlk 4,5 ay tekme atmadı bizim kız. Huzursuz oldum, endişe ettim, üzüldüm. İlk tekmesini hissettiğimde dünyalar benim oldu. İçimde bir canlı yaşıyor, nefes alıyor Allahım ne müthiş bir duygu. Gün gün büyüyordu kızım. Eşim karnıma yapışıyordu, seviyordu, öpüyordu. Ne büyük mutluluktu, ne büyük lütuftu bu Rabbimizden bize. Kızıma Down Sendromu riski var dediler. Amniyosentez yaptırın dediler. Yaptırmadık. İnancımızdan ne gelirse Allahtan dedik. Ama en başlarda 1 aylık zaman zarfında üzülmedik mi çok üzüldük. Bir süre ne yediğimizi, ne içtiğimizi bildik. Ama aştık Allahın izniyle bu süreci ve silkindik. ..
Kızımın cinsiyetini öğrendiğimde hiç şaşırmadım desem yeridir. Rabbim gönlüme göre verdi çok şükür. İlk kalp atışlarını dinlemek çok heyecanlıydı, ağladım. İçimdeki canlının, kızımın ayak sesleriydi sanki. Rabbime ne kadar şükretsem azdır bu nimetine. İsmini daha sonra Yaren Nur Nehire çevirdim. Daha sonra herkesin ve özellikle eşimin telkiniyle çok uzun olmaması adına Yaren Nur olarak karar verdim. Nurlu Arkadaş Eşimin dayısı, kızımın koca dayısı (onlarda böyle deniliyormuş) kızıma Nurlu Arkadaş diyor ve bu çok hoşuma gidiyor
21 Mayısı 22sine bağlayan gece Garip duygularla, doğum yakın mı, acaba neler olacak, vs her zamanki düşüncelerle uyudum. Sabah 5 gibi ezanın hemen sonrasıydı sanırım tuvalete kalktım, tekrar yattım. Tam uykuya dalacakken birden bir şeyler geldiğini hissettim. Kalktım baktım. Altıma çiş mi yaptım dedim kendi kendime. Hatta inanmazsınız kokladım. Çiş olmadığına kanat getirdim Ben ayağa kalkınca su gelmeye devam etti. Eşimi kaldırdım, o da şaşırdı; Annemi çağırayım baksın. dedi. O gece kayınvalidem bende kalmıştı. Kızımın son hazırlıklarını yapmıştık Allahtan. Tam her şey yeni bitmişti yani. Kayınvalidem de suyumun geldiğini söyledi. Benim için zaman bir an durdu. Şaşkınlaşmıştım. Hareketlerim yavaşlamıştı. Eşim de, ben de birer şakın ördektik. Kız kardeşim geldi; Abla, sakin ol, hadi üzerini giydirelim. hayal meyaldi sanki her şey
Yola çıktık. Eşim, kayınvalidem, junior kaynım=küçük amcamız (kendisi 5,5 yaşında), kız kardeşim ve eşi Enişte Bey arabayı kullandı. Eşim cesaret edemedi ki benden çok panikti. Deli gibi gittik. Hafiften sancılarım vardı. Sabah 06:10 da hastanedeydik. Ebe hemşire kontrol etti; 3 cm. açılma var. dedi. Kızım bana tekme atmayı hiç ihmal etmedi. Suyum bir yandan gelmeye devam ediyordu. Saat 12:30 a kadar normal sancı çektim. Hala açılma olmayınca suni sancı verdiler daha çok kıvrandım. Yürüdüm, yürüdüm Ama değişen bir şey olmadı. Kızım da ara kontrollerde istenilen doğum pozisyonunda değildi. Kanalda ama ters duruyordu. NST ye bağladıkları an acayip bir heyecana kapılıyordum. O kalp atışlarını dinlemek, nasıl gittiğine dikkat etmek; Ay yavaşladı sanki... vs. endişelerim kayda değerdi. Duvarlara yumruk atacak duruma geldim. Ama bağırma, çağırma yok. Sadece son 2 saatte sinirlilik hali geldi bana. Yanımda kimsenin konuşmasını istemiyordum. Ses duymak istemiyordum. Anne şu telefonunu kapat, sesini kıs dedim. Sonra aldım kadının elinden kendim kıstım. Ben sadece kızımı istiyordum, ses istemiyordum. Doğumdan sonra da Sizi kırdıysam özür dilerim. demişim yarı baygın. Çok metanetliydim ve hep Rabbimden güç diledim, dualar ettim. Ailelerimiz hep hastaneye doluştular. Bir de biz kalabalık aileleriz. Kayınvalidem, annem, ablam, kız kardeşim ise devamlı benim yanımdaydı. Eşim mi doğurana kadar 4-5 defa yanıma anca geldi gitti. Uzaktan bakıştık. Adam dayanamıyor. Benden önce doğuracaktı.
Saat 16:30da açılma 4 cm. oldu. 10,5 saatlik bir maratonun ardından Dr. Yeşim Hanım geldi tekrar ve tatlı sesiyle Canım bak elinden gelen her şeyi sende yaptın, bende yaptım ama olmuyor. Bekledik ama açılma devam etmiyor. Bebek doğum pozisyonunda değil. Çok yıprandın. Tansiyonun fırlayabilir. Su iyice azaldı. Bebeği artık acilen almamız lazım. dedi. Hayda Ben de durumun farkında olarak kuzu kuzu Tamam alın. dedim. Ama fena acılar içerisindeydim. Eşimle vedalaştım öptü beni, dayan aşkım, kızımız gelecek dedi. Babam öptü ve gözümden iki damla yaş geldi. Herkes bana bir şeyler söylüyordu ama ben bende değildim. En son kendimi ameliyathanede bitkin sesimle yalvarırken hatırlıyorum, kendimden geçmişçesine; Ne olur bayıltın beni. Hemen alın kızımı. Neden başlamıyorsunuz hala? Lütfen, lütfen. Karşıdan bir erkek sesi; Başlıyoruz ablacım dedi. Ve her yer karanlık
Çok istememe rağmen normal doğum olmadı. Nasip böyleymiş demek ki. Odaya geldiğimde yarı baygındım. Aşağı indirilişim, yatağa yatırılışım vs. hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda çok güzel çiçeklerle bana bakan eşimi gördüm. Herkes odadaydı. Bizimkiler hastaneyi öyle işgal etmişler ki uyarmışlar onları. Eşim beni beklerken ağlamış, kızımı görünce ağlamış. Hele yavrum ilk muayenesini olurken çok ağlamış. Sonradan izledim nasıl ağladım anlatamam. İlk sorum; Kızım nerede? Güzel mi? Kendime biraz daha geldikten sonra kızımı koynuma verdiler Allahım bir mis kokulu, bir sıcak, bir narin, çok tatlı. Kırmızı suratlı küçük ikizimle karşılaştım sanki. O günkü resimlerde falan gerçekten bende kendime çok benzetmiştim. Hayatımın enlerinden biri de kızımı kucağıma aldığım andı.
Annelik Çok başka bir duygu. Hayat Yaren Nur ile yeniden başladı. Taptaze bir varlık. Benim güzeller güzelim. Annesinin minik sevgilisi. Rabbim isteyen herkese tattırsın bu duyguyu. Hem de bir zamanlar hiç çocuk istemeyen biri olarak bu duyguya doyamıyorum. Resmen çocuk delisi oldum. Şimdiden 2. bir meleği düşünüyoruz. Soruyorum evlat kokusu kadar güzel bir koku var mı bu dünyada? Ben olamaz diyorum.
Benim meleğim hayatımıza hoş geldin. Şükürler olsun Yüce Kavuşturana
Seni ömür boyu koşulsuz sevecek olan annen
Bugün çok değişik duygular içerisindeyim. Biri bir laf etse yada sanırım dokunsalar ağlayacak moddayım .
Hepinizi sevgiyle kucaklayıp, öpüyorum. Rabbim yavrularımıza hayırlı ve uzun ömürler versin inş
***********
Işte bu bizim hikayemiz;
2006 yılının son Mayıs günü 30 Mayıs .
Kader dedikleri şey ya da kaderin oyunu her şey.Rabbimin lütfu, takdiri Annem şeker komasından Çapa Tıp Fakültesine sevk edilmişti. Bende üniversiteyi Beyazıtta okuyordum. Realist, idealleri olan, evlenmeyi düşünmeyen, alımlı, olgun, güzel bir kızdım Annemin kızıydım ben Onun kendi hayatı için yapamadıklarını, ukdelerini ben yapacak, hayata geçirecektim. Okuyacak, ayaklarının üstünde duracak, iyi bir meslek sahibi olacaktım
Hümanist kişiliğimden dolayı insanları çok severim. Onlara yardımcı olmak istemem içimdeki insan sevgisindendir. Annem Çapa Tıp Fakültesine 3 Mayısta sevk edildi. Ben okuduğum üniversitenin 2. Yılındaydım. Evimiz Anadolu Yakasında olduğu için annemin yanında ben refakatçi kaldım. Annemin 1 hafta ya da 10 gün sonraydı kendine gelmesiyle birlikte her akşam hastane bahçesine çıkmak, hasta ve refakatçilerle oturup muhabbet etmek, çok sevdiği çayını onlarla paylaşmak öyle içmek isterdi. Her akşam hastane bahçesinde en az 1-2 saat geçirirdik. Bir akşam yalnız ikimiz bir bankta oturup muhabbet ederken annemin önünden siyah tişörtlü bir çocuk geçti. Annem; Ay ne kadar güzel bir koku bu. Çok güzel kokuyor. Markası ne acaba? dedi ki annem hiç böyle şeyler söyleyen bir insan değildir. Ben de; Allah Allah ne yapacaksın parfümü? Boş versene. dedim. Umurumda değildi. Bir akşam sonra tesadüf yine annemle yalnız bankta oturuyoruz. Annem; Bak bu dün akşamki çocuk. Çok dertli. Çok yakın biri var sanırım hastanede yatan. Çok üzgün bu çocuk ya. Allah şifa versin. dedi. Ve bende dönüp baktım. Adı güzel olan insan kafası önünde, dalgın dalgın bir şeyler düşünen, üzgün, bir elinde sigara, iki eli kafasında yere bakıyor. İlk görüşüm oydu. İçimden ona karşı derin bir merhamet duygusu hissettim. Konuşup sarılmak, tüm dertlerini unutturmak istedim. Ama böyle bir şey tabi ki mümkün değildi. Tamamen insancıl bir düşünce tarzı.
Durumdan birkaç gün sonra bütün refakatçiler, hastalar (odamızdaki) bahçede oturup çay içip muhabbet ediyorduk. Aile gibi olmuştuk. Ben zaten hastaneyi belli bir süre evim bildim. Okul-hastane arası gidip geliyordum. O akşam adamın biri bahçede kadının birini tekme tokat dövüyordu. Tekmeler, tokatlar, sürüklemeler Güvenlik olacak şahıslar müdahale etmiyordu. Döven adam ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Annem ve o genç adam artık dayanamayarak aynı anda ayağa kalkıp olaya müdahale etmeye gittiler. Annem asla dayanamaz. Her kavgaya erkek gibi atılır. Neyse güvenliklere bağırıp çağırdılar. Güvenlik; Aile meselesi biz karışmayız dedi. Annem ve genç adam döven adamı uyardı ve olay bitti Olayın kritiğini birlikte yaptılar, konuştular. Daha önce hiç konuşmamışlardı ki olay vesile oldu.
Devam eden günler içinde genç adamın bana bakışlarını hissetmeye başlamıştım. Annem; Bu çocuk sana mı bakıyor? dedi. Bende; Evet. dedim. Annem; Sen de bakıyor musun? dedi. Ben; Tabi ki hayır anne. dedim. Ama bende bakmaya başlamış kendisinden hoşlanmıştım. Onun merhamet dolu, sevgisiyle sarıp sarmalayacak koca bir kalbi olduğunu anlamıştım. Çok şükür ki yanılmamışım. Son günlerimizde kendi arkadaşlarıyla bankta oturuyorlardı. Bizde diğer hastalarla yan bankta oturuyorduk. Arkadaşı küçük çocuklar gibi onu bizim tarafa ittiriyordu. Yenge menge bir şeyler diyordu çaktırmadan ama ben duymamazlıktan geliyordum. Birkaç defa bana açılmak için fırsat kolladı ve arkamdan geldi. İki defasında ben resmen saklambaç oynadım ve saklandım. Diğer ikisinde de annem farkında olmayarak mani oldu yanıma gelerek. Günler geçti bu şekilde. Bakışmalar arttı. Benim grubumdaki kızlarla, o ve onun grubundakiler birbirleriyle konuşuyorlardı. Ben hariç. Uzak duruyordum ama aramızda sanki gizli bir lisan vardı. Bakış lisanı Annem o genci çok sevdi. Davranış ve tavırlarından dolayı takdir etti. O da kendisinin çok merhametli bir kişi olduğuna karar verdi.
Son akşam Taburcu olmadan önceki son gece Yine bahçedeyiz. Telefon geldi bana. Arkadaşım Hülya (üniversiteden) hal hatır sormak için aradı. Okulda bahsetmiştim. Açıldı mı artık sana? diye sordu. Yok daha fırsat bulamadı. dedim. Rahatça konuşmak için annemlerin yanından kalktığımda genç adam elini yumruk yapıp masaya vurdu. Daha sonra konuştuğumuzda öğreniyorum ki arayanı konuştuğum biri olarak algıladığından yumruk atmış ben yerimden kalktığım için. Neyse yerime döndüğümde Annem; Hülya mıydı kızım? diye sordu. Bende; Evet anne. dememle bariz bir şekilde Oh be! çekti. O gece taburcu olacağımız konuşuldu. Hasta ve refakatçilerle vedalaşıldı. Onun dişi ağrıyordu. Eli hep yanağındaydı. Onun da taburcu olacağı yapılan konuşmalardan anlaşıldı. Dedesi kalp krizi geçirmiş ve kesin olarak öldü demişler. Her şey bitti denildiği andan sonra bir hemşirenin son bir umutla bütün gücüyle üzerine zıplamasıyla yeniden hayata dönmüş.
Ertesi sabah annemin tansiyonu çok kötü yükselmişti. Erkenden çıkıp sınava yetişmem gerekiyordu. Tansiyonu henüz çıkmamışken aşağıya anneme ve bana çay almaya inmiştim. Aşağıya indiğimde bizim kızların diğer grupla konuştuğunu gördüm. Yanlarına çağırdılar gittim. Elimde Hadis-i Şerif kitabı vardı. Kızlar durumun farkındaydılar. Adını onlardan duydum. Son 2 gün kala. Hepimiz bir çemberdeydik. Bana; Ne okuyorsun? diye sordu. Bende kitabı eline verdim. Şöyle bir karıştırdı. Ben de gayr-i ihtiyari Dişin mi ağrıyor? diye sordum. Evet. dedi. Tamamen insancıl bir yaklaşımla; Dur annemin çok iyi bir ağrı kesici bir hapı var ondan getireyim. dedim ve odaya gittim. Gittiğimde annem hiç iyi değildi. Tansiyonu çıkmış. doktor çağırdım. İyi olana kadar da yanından ayrılmadım. Aradan 2 saat kadar geçtikten sonra okula gitmek üzere çıktığımda kapıda arkadaşı beni bekliyordu. Seninle konuşabilir miyiz? dedi. Ben daha önce onunla da hiç konuşmadığımdan Ne hakkında? diye sordum biraz kabaca çünkü başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bir an benimle onun ilgilendiğini ve bana arkadaşlık teklifi edeceğini düşündüm saçmalayarak. Çünkü O değildi karşıma çıkan. Arkadaşıydı. Ben öyle sorunca o da; Onun hakkında. dedi ve elindeki mektubu verdi.Arkadaş çok iyi bir insan. Adam gibi adam. Seni çok bekledi ama sen gelmediğin için iş yerinden çok aradılar diye gitti. Çok bekledi ama. Oku ve onu ara pişman olmazsın dedi. Ben tramvaya bindim ve konuşma bitti. İşte mektup;
Benim için sana yaklaşmak akan bir nehri bıçakla kesmek kadar zor. Nedeni ise olmadık bir yerde karşılaşmamız. Ortak noktamız ikimizin de canımız kadar sevdiğimiz insanların iyileşmesine refakat ediyor olmamız. İşte benim için de en zor olanı bu. Ama bilirim ki içimde yaşattığım bu duygunun ne yeri ne de zamanı var. Belki de beni bu denli cesaretlendiren de bu.
Seni görünce İşte. dedim. Her arının bal yapacak çiçeği, her kuşun yuva yapacak ağacı bulduğu gibi bende hayatta sevebileceğim tek insanı buldum. Belki içimdeki bu duygunun karşılığı olmayacak ama bir şekilde belirtmek istedim.
İsmim .. Tel nom; .. .İstersen arayabilirsin. İstemezsen de hiç okumamış sayarsın.
Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Hayatında bir insan varsa eğer ondan da özür dilerim. Çünkü başıma gelmesini istemediğim bir olayın bir başkasının da başına gelmesini istemem.
Bu mektup beni fazlasıyla cezbetti. Okuldaki arkadaşlarıma da mektubu okuttum. Arayıp aramamakta kararsızdım. Onlar Arasana! diye fazla ısrarda bulununca bende şeytanın bacağını kırıp aradım. Daha doğrusu çağrı attım. Aradı, heyecanlandım ne yapacağımı bilmediğimden açmadım. Mesaj attı hemen. Adımı yazmış. Sen misin? diye sormuş. O gün bugündür tav oldum kendisine. Ömür boyu hayatımdan çıkmayacağını anladım. O benim UĞURUMDU. Adam gibi adam, sevgi dolu, duygusal, cömert aşkımdı. Deli dolu, çok güzel geçirdiğimiz, sabahlara kadar telefonlaşıp mesajlaştığımız, buluştuğumuzda vaktin nasıl geçtiğini anlamadığımız dolu dolu bir 8,5 ay geçirdik.
Tanıştıktan 20 gün sonra evlenme teklifi etti, Çamlıcanın eşsiz manzarası eşliğinde. Ölene dek benimle olur musun? Benimle evlenir misin? dedi. Beni ilk gördüğü anda İşte evleneceğim kız bu demiş. Evlenmek aklının kıyısından köşesinden geçmeyen biri olarak. Ben 20, O 25 yaşındaydı sözlendiğimizde. Sözlendikten 6 ay sonra eşimin kardeşi ve arkasından benim dedem vefat etti. Bizim nişan, düğün işi uzadı. Ama her koşulda birlikteydik. En üzgün, çaresiz zamanlarımızda birbirimize destek olduk. Kenetlendik öyle ve hep birbirimizden güç aldık ve hala öyle devam ediyoruz. Kardeşinin hastalığı nedeniyle nişan yapamadık. Ankara Gatada tedavi görüyordu. Deniz kenarında denizin, dalgaların, ayın, aşkımızın ve Allahın huzurunda nişan yüzüklerimizi taktık. Zor şartlarda evlendik maddi-manevi. 26.07.2008 dünya evine girdik. Zaman hiçbir şeyi elimizden alamadı, buna izin vermedik. Sevgimiz ve sözümüz ömür boyu sürecek Allahın izniyle.
Evlenmeden önce 5 yıl çocuk istemiyorum diyordum. Hatta eşimle tanışmadan önce hiç çocuk getirmem ben bu kirli dünyaya diyordum etrafımda olup bitenlerden, duyduklarımdan. Evliliğimizin 3. yılında artık bir çocuğumuz olsun istiyorduk. Bende istiyordum. Eşim artık 30undaydı neredeyse. Bir kızımız olacaktı adı Yaren Nehir olacaktı. Tanıştığımızdan beri bunu bellemiştim kafamda. 1 sene çocuğumuz olmadı. Hastanelere gittik. Bende sadece Polikistik Over vardı ve hamileliğimi onun engellediğini düşündürdü doktorlar. Aşılama yöntemi bile düşünmüştük ki kızım bize 8 ay sonra geleceğim demiş bile. Biz farkında değildik.
O gün hayatımda ilk defa diyetisyene gitmek üzere randevu aldım. 88,8 kg.daydım. Hayatımda aldığım en yüksek kiloydu. Kararlıydım, zayıflayacaktım. Hem de hamile kalmadan zayıflamalıydım. Polikistik Over, kabızlık kilo almama en büyük etkendi.
Reglim her zamanki gibi gecikmiş ve üzerinden 1,5 ay geçmişti. Gerçi hiç zamanında regl olmadım ben. Regl düzenleyici doğum kontrol hapı kullanırdım. 8 Eylülde hamile miyim? acaba diye yine kan testi yaptırdım. Aşağı yukarı son 1 yıl hep; Acaba hamile miyim? diyerek geçti. Kızım 8 Eylülde karnımda olmasına rağmen bize ben buradayım demedi. Kendini göstermedi şirinem. Hormon seviyem henüz yükselmemişti. Diyetisyene gittiğim gün olan 19 Eylül 2011de diyetisyenin gelmesini beklerken şeytan dürttü tekrar ve bir kez daha kan tahlili yaptırdım. Diyetisyenin verdiği listeyi aldım, öğütlerini dinledim, diyet başlangıcım artık tamamdı. Doktorun odasından çıktım. Tahlil sonucumu 1 saat sonra alabileceğim söylendi. Bende hastaneden çıktım. Çıkmamla beraber burnuma kıymalı börek kokusu geldi. Sanki koku beni kendine doğru çekiyordu. Hastanenin yakınındaki börekçiye girdim hipnoz olmuş gibi. Vicdanım sızladı yememeliydim. Ama yedim. Hastaneye döndüm. Hiç umutlu değildim aslında çünkü 11 gün önce bir şey çıkmamıştı. Fakat gördüğüm bir rüya beni çok etkilemişti. 16 Eylül Cuma gecesi gördüğüm rüyada kuaför bir dostumun karnında elini ayağını görebildiğim bir bebek vardı. Nasıl görebildiğime şaşırmıştım. Kendimi çok garip ve farklı hissetmiştim uyandığımda. Sonra kendisini aradım, anlattım. O da; Hadi hayırlı haberlerini bekliyorum dedi. Neyse görevliden tahlil sonucumu istedim. O da çıkardı verdi. Ben herhalde pozitif olsa Gözünüz aydın der diye düşünmüştüm kendimce daha önce hiç başıma gelmediği için. Sonuca baktım değerlerim yüksek görünüyor. Aman Allahım yanlış mı görüyorum? diye bir sevinç çığlığı attım. Ağlayarak, koşarak merdivenleri çıktım. Herkes bana bakıyordu. Önce dahiliye, daha sonra emin olamamış gibi kadın doğum doktorunun odasına girdim. Dahiliyeye kendimi kaybederek girmiştim. Dahiliye Doktoru halime bakarak, şaşkınlıkla Hım, evet %90 hamilesiniz. Tebrikler. dedi. kadın doğum Uzmanı Evet. Hamilesiniz. dedi. 1 ay+5 günlük hamileydim. O kadar mutluydum ki tarif etmem imkansız. Hayatımın en mutlu günü kızımın müjdesini aldığım gündü. O gün çok ağladım, secdelere kapandım, çok şükrettim, çok dualar ettim. O gün Rabbime verdiği bu nimetten ötürü en çok şükrettiğim gündür. Eşime; Hastayım. Çok kötüyüm. Hemen gel. dedim. Bir zıbın aldım. Bir de kızımın ağzından not yazdım. Eşim eve girdiğinde ben tuvalete saklandım. O odaya girince ben arkasından gizlice baktım. Yazdığım notu bitirirken yanına gittim. Ağlaştık, sarıldık, öpüştük. Şimdi bizim bir kızımız mı olacak? dedi. Sürprizimin bozulmaması için elimden geleni yaptım ama ne numaralar Eşimi fena korkuttum. Adam eve gelene kadar ne stres yaşamış. Avrupa Yakasından Asya Yakasına nasıl geldiğini bilememiş. Kötüyüm ben kötüyüm Sonra sevincimizi herkese sürprizler yaparak, milleti afallatarak paylaştık. Çok mutluyduk çok
Hamilelik sürecim fena değildi. Yataklara yapışmadım. Mide bulantılarım 3 ay hat safhadaydı. İş yerinde tüm kokuları ayırt edebilme özelliğine sahip oldum. İş yerinde yer bulamayıp mutfaktaki çöp torbasına kustuğumu bilirim. Eşimin özenle sıktığı meyve suyunu içtikten sonra tamamını lavaboya kustuğumu da Adamcağız iğrenmeden temizledi hiç unutmam. Hamileliğimin 5. ayından itibaren ciddi kilolar aldım. Kaburgalarım çok ağrıdı, bazen bacaklarım kasıldı. Son günlerimde penguenler gibi yürüdüm. İlk 4,5 ay tekme atmadı bizim kız. Huzursuz oldum, endişe ettim, üzüldüm. İlk tekmesini hissettiğimde dünyalar benim oldu. İçimde bir canlı yaşıyor, nefes alıyor Allahım ne müthiş bir duygu. Gün gün büyüyordu kızım. Eşim karnıma yapışıyordu, seviyordu, öpüyordu. Ne büyük mutluluktu, ne büyük lütuftu bu Rabbimizden bize. Kızıma Down Sendromu riski var dediler. Amniyosentez yaptırın dediler. Yaptırmadık. İnancımızdan ne gelirse Allahtan dedik. Ama en başlarda 1 aylık zaman zarfında üzülmedik mi çok üzüldük. Bir süre ne yediğimizi, ne içtiğimizi bildik. Ama aştık Allahın izniyle bu süreci ve silkindik. ..
Kızımın cinsiyetini öğrendiğimde hiç şaşırmadım desem yeridir. Rabbim gönlüme göre verdi çok şükür. İlk kalp atışlarını dinlemek çok heyecanlıydı, ağladım. İçimdeki canlının, kızımın ayak sesleriydi sanki. Rabbime ne kadar şükretsem azdır bu nimetine. İsmini daha sonra Yaren Nur Nehire çevirdim. Daha sonra herkesin ve özellikle eşimin telkiniyle çok uzun olmaması adına Yaren Nur olarak karar verdim. Nurlu Arkadaş Eşimin dayısı, kızımın koca dayısı (onlarda böyle deniliyormuş) kızıma Nurlu Arkadaş diyor ve bu çok hoşuma gidiyor
21 Mayısı 22sine bağlayan gece Garip duygularla, doğum yakın mı, acaba neler olacak, vs her zamanki düşüncelerle uyudum. Sabah 5 gibi ezanın hemen sonrasıydı sanırım tuvalete kalktım, tekrar yattım. Tam uykuya dalacakken birden bir şeyler geldiğini hissettim. Kalktım baktım. Altıma çiş mi yaptım dedim kendi kendime. Hatta inanmazsınız kokladım. Çiş olmadığına kanat getirdim Ben ayağa kalkınca su gelmeye devam etti. Eşimi kaldırdım, o da şaşırdı; Annemi çağırayım baksın. dedi. O gece kayınvalidem bende kalmıştı. Kızımın son hazırlıklarını yapmıştık Allahtan. Tam her şey yeni bitmişti yani. Kayınvalidem de suyumun geldiğini söyledi. Benim için zaman bir an durdu. Şaşkınlaşmıştım. Hareketlerim yavaşlamıştı. Eşim de, ben de birer şakın ördektik. Kız kardeşim geldi; Abla, sakin ol, hadi üzerini giydirelim. hayal meyaldi sanki her şey
Yola çıktık. Eşim, kayınvalidem, junior kaynım=küçük amcamız (kendisi 5,5 yaşında), kız kardeşim ve eşi Enişte Bey arabayı kullandı. Eşim cesaret edemedi ki benden çok panikti. Deli gibi gittik. Hafiften sancılarım vardı. Sabah 06:10 da hastanedeydik. Ebe hemşire kontrol etti; 3 cm. açılma var. dedi. Kızım bana tekme atmayı hiç ihmal etmedi. Suyum bir yandan gelmeye devam ediyordu. Saat 12:30 a kadar normal sancı çektim. Hala açılma olmayınca suni sancı verdiler daha çok kıvrandım. Yürüdüm, yürüdüm Ama değişen bir şey olmadı. Kızım da ara kontrollerde istenilen doğum pozisyonunda değildi. Kanalda ama ters duruyordu. NST ye bağladıkları an acayip bir heyecana kapılıyordum. O kalp atışlarını dinlemek, nasıl gittiğine dikkat etmek; Ay yavaşladı sanki... vs. endişelerim kayda değerdi. Duvarlara yumruk atacak duruma geldim. Ama bağırma, çağırma yok. Sadece son 2 saatte sinirlilik hali geldi bana. Yanımda kimsenin konuşmasını istemiyordum. Ses duymak istemiyordum. Anne şu telefonunu kapat, sesini kıs dedim. Sonra aldım kadının elinden kendim kıstım. Ben sadece kızımı istiyordum, ses istemiyordum. Doğumdan sonra da Sizi kırdıysam özür dilerim. demişim yarı baygın. Çok metanetliydim ve hep Rabbimden güç diledim, dualar ettim. Ailelerimiz hep hastaneye doluştular. Bir de biz kalabalık aileleriz. Kayınvalidem, annem, ablam, kız kardeşim ise devamlı benim yanımdaydı. Eşim mi doğurana kadar 4-5 defa yanıma anca geldi gitti. Uzaktan bakıştık. Adam dayanamıyor. Benden önce doğuracaktı.
Saat 16:30da açılma 4 cm. oldu. 10,5 saatlik bir maratonun ardından Dr. Yeşim Hanım geldi tekrar ve tatlı sesiyle Canım bak elinden gelen her şeyi sende yaptın, bende yaptım ama olmuyor. Bekledik ama açılma devam etmiyor. Bebek doğum pozisyonunda değil. Çok yıprandın. Tansiyonun fırlayabilir. Su iyice azaldı. Bebeği artık acilen almamız lazım. dedi. Hayda Ben de durumun farkında olarak kuzu kuzu Tamam alın. dedim. Ama fena acılar içerisindeydim. Eşimle vedalaştım öptü beni, dayan aşkım, kızımız gelecek dedi. Babam öptü ve gözümden iki damla yaş geldi. Herkes bana bir şeyler söylüyordu ama ben bende değildim. En son kendimi ameliyathanede bitkin sesimle yalvarırken hatırlıyorum, kendimden geçmişçesine; Ne olur bayıltın beni. Hemen alın kızımı. Neden başlamıyorsunuz hala? Lütfen, lütfen. Karşıdan bir erkek sesi; Başlıyoruz ablacım dedi. Ve her yer karanlık
Çok istememe rağmen normal doğum olmadı. Nasip böyleymiş demek ki. Odaya geldiğimde yarı baygındım. Aşağı indirilişim, yatağa yatırılışım vs. hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda çok güzel çiçeklerle bana bakan eşimi gördüm. Herkes odadaydı. Bizimkiler hastaneyi öyle işgal etmişler ki uyarmışlar onları. Eşim beni beklerken ağlamış, kızımı görünce ağlamış. Hele yavrum ilk muayenesini olurken çok ağlamış. Sonradan izledim nasıl ağladım anlatamam. İlk sorum; Kızım nerede? Güzel mi? Kendime biraz daha geldikten sonra kızımı koynuma verdiler Allahım bir mis kokulu, bir sıcak, bir narin, çok tatlı. Kırmızı suratlı küçük ikizimle karşılaştım sanki. O günkü resimlerde falan gerçekten bende kendime çok benzetmiştim. Hayatımın enlerinden biri de kızımı kucağıma aldığım andı.
Annelik Çok başka bir duygu. Hayat Yaren Nur ile yeniden başladı. Taptaze bir varlık. Benim güzeller güzelim. Annesinin minik sevgilisi. Rabbim isteyen herkese tattırsın bu duyguyu. Hem de bir zamanlar hiç çocuk istemeyen biri olarak bu duyguya doyamıyorum. Resmen çocuk delisi oldum. Şimdiden 2. bir meleği düşünüyoruz. Soruyorum evlat kokusu kadar güzel bir koku var mı bu dünyada? Ben olamaz diyorum.
Benim meleğim hayatımıza hoş geldin. Şükürler olsun Yüce Kavuşturana
Seni ömür boyu koşulsuz sevecek olan annen